Sevgililer Manifestosu -2

Merhaba,

‘’Sevgililer Manifestosu’’ yazısının devamındaysa, kalemim el verdiğince bazılarınıza aykırı gelebilecek bir şeyler karalamışım.  

Şöyle ki;

"..................................Gelelim 14 Şubat gününün diğer günlerden farkına sadece gözlemleyerek bakalım. Mesela; büyük şehirlerde, para kaynağının olduğu A.V.M ve dev sermayeli marketlere. Televizyonlarda dönen reklamlara. Hatta sosyal medya denen sanal aleme. Ne veya neler görüyoruz? Tamam!! Söylemeye cesaret edemeyenler adına ben söyleyeyim!!

Çıldırmış insanların, plastik kartların sinsi cazibelerine kapılarak yaptıkları düşüncesiz alış-verişler!!

Bu ne demektir bilir misiniz? Vahşi kapitalizme bilinçsizce can-ı gönülden hizmet demektir; bence! Şimdi; diyeceksiniz ki, sen sevgiye ve aşka ne kadarda karşısın. Yuh sana! Sevgisiz adam, ne olacak!

Haklısınız.

O zaman Sevgililer Gününe kelimeden girelim. Bu güne mevzu olan kelime nedir? SEVGİLİ.  Yani Sevgi. Kökü ne? Sevmek. Yani ‘SEV’. Sev kökünden türemiş bir kelime. Mutabık mıyız? Mutabıkız. O halde, soru şu; Nedir sevmek!

Kimine göre;

’’ölmek mi uğrunda,

yaşamak mı yanında,

yoksa ayrılmak mı gerektiğinde…

Veya nedensiz, bahanesiz bağlanmak mı?’’

bir başka kimiyse;

’’Gözlerine baktığında erimektir içten içe,

Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle,

Hatta sarılamamaktır utançtan!

Çünkü utanmaktır aşk aslında…’’ der…

Aşk hakkında benim için ilk akla gelen; Can Yücel, Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Özdemir Asaf, Ümit Yaşar Oğuzcan ve isimlerini unuttuğum daha nice ozanlar; en güzel mısralarını, dizelerini inci tanesi gibi dizip anlatmaya çalışmışlar aşkı. En kestirmesiniyse Âşık Veysel demiş;

’’kavuşamazsın… Aşk olur!’’

Nice şarkılar, türküler yapılmış, nice romanlar yazılmış, nice filmler çekilmiş aşk için. Yani aşk, dünyanın kurulduğundan beri hep var olan ve insanlık var oldukça hep var olacak bir duygu seli ve öylesine bir duygu seli ki insanları alıp bir yandan ta öbür yana savuracak kadar da kuvvetli bir duygu sağanağı. Bir başka anlatımla vahşi kapitalizme yem olmayacak kadar insanî bir duygu.

Gelelim Pepo’nun (naçizane ben) aşk tarifine; naçizane…

1)      Arkadaş; bir kere kayıtsız şartsız seveceksin!

2)      Sevgini illaki ifade edeceksin! Çünkü… Hayat kısa be arkadaş! Diyelim söyledin, seni refüze etti, hatta senin gururunu kırdı, utandırdı, yüreğini darmadağın edecek kelimeler etti! İnan dostum, dünyanın sonu değil. Lakin sevdiğin bir insana; ‘’ya bunları duyarsam’’ diye söylememek de; işkenceden başka hiçbir şey değildir. Şöyle diyeceksin;  

a) ben bu kıza kendimi sevdirmek için daha çok gayret göstermeliyim (ki bu bence salaklıktır.)

b) mademki kendimizi sevdiremedik ben onu içten içe seveyim (buysa salaklığın daniskası olup, olmayacak bir duaya âmin demektir.)

c) kendi bilir deyip, hayata kaldığı yerden devam etmek… (İşte bu! Bence en iyisi)

3)      SAYGI!! İnsan olmanın ilk şartı değil midir saygı? Zaten görülmüştür ki, sevgi saygı sabırla işlendiğinde ve EMEK verildiğinde kendiliğinden AŞK’I doğurur.

O halde, sevgililik iki insanın birbirlerine karşılıklı olarak ’’seni seviyorum’’ kelimelerini tam anlamını bilerek, hissederek, içleri titreyerek ve en önemlisi menfaatsizce laf olsun diye söylemedikleri  çok değerli bir cümlenin sonunda oluşmuş tamamen kimyasal bir oluşumdur.

Gelelim iki insan, GERÇEK ANLAMDA sevgili olunca ne yapar;

Bunlar sadece severler. Birbirlerini amaçsızca, çıkarsızca ve nedensizce sadece severler. Bunlar her konuyu aşmış insanlardır. Sevgilerinden herhangi bir beklentileri olmadan severler birbirlerini.  Onlar yarınsız sevişenlerdir. Ve birbirleriyle öylesine sevişirler ki, seviştikçe aslında birbirlerine daha çok bağlanırlar.

Onlar için sevgilerini yaşayamadıkları her sevişme; ıstırap olur. Öyle ki… Evli olsalar belki birbirlerini bu kadar sevmezler. Çünkü…

Sevgileri Yarınsızdır!

Dolayısıyla, birbirlerini böylesine seven sevgililer için her gün SEVGİLİLER GÜNÜDÜR! EĞER, SEVGİMİZİ GÖSTERMEK İLLA Kİ ŞARTSA, SICACIK BİR GÜLÜŞ, SEVİŞEMEDİĞİN GÜNLERDE MASUMANE BİR DOKUNUŞ; YETERDE ARTAR BİLE… 

KISACA DOSTLAR; SALTSEVMEK; HER NE OLURSA OLSUN İNADINA İNADINA DOYA DOYA DOYUMSUZCA SEVMEK!!

Dedim ya; İNADINA SEVMEK işin özü;

İNANIN ÇOK GÜZEL BE…

……………………………………………………………………………………………………..’’ demişim, fi tarihinde.

Günümüzde de bu fikirlerimin hala arkasındayım. Çünkü gerçek sevgi insan denen canlı türü var oldukça hep olacak.

Ya Gerçek Aşk? Aşk bence ÖZGÜR olmalı. İnsan; sadece etten ve kemikten oluşmuş canlı türü olmadığına göre, insan haz duyabileceği her şeye HAZ duyabilir. Haz duyabileceği her şeye de insan olmanın gereği Sevgi duyar. Tıpkı güzele bakmanın sevap olması gibi. Yani; Aşk (bana göre) insanın tüm duyularına hitap eden ve sanki uzun zamandır yemediğiniz oldukça leziz bir yemeğin sadece GARNİTÜRÜDÜR.  

Yani baki olan SEVDİĞİNİZ o yemektir. Gerisiyse sadece teferruattır AŞK gibi.

Sevgili dostlar;

Yaşadığımız bu acı dolu günlerde –ki deprem, çığ ve uçak kazası sonrası- İdlib’ten gelen acı haberler sonunda bu yazıyı yazmak gerçekten zor geldi. İçimden fırtınalar benliğimi, aklımı öyle bir zorluyor ki; ‘’Ah bir korkak yazıcı olmasaydım…’’ isyanlarımın sessiz haykırışlarımı bir tek ben duyabiliyorum.

Bir daha ki yazımda zülfüyara fazla dokunmadan isyanlarımın sessiz haykırışlarımı hani kimselere bir zarar vermeden kalemim el verdiğince ucundan "azuucuuk"karalamaya çalışacağım. Gıdı gıdı halinde…

Esen kalın…    

13-02-2020/ERDEK