Ezgi Mola

Merhaba can dostlarım,

Yine uzun zaman oldu sizlere sohbet yazıları yazmayalı. Tabi ki bunda kronikleşmiş tembelliğimin yanı sıra, baharın getirdiği rehavet ve nedenini çok iyi bildiğim lakin bir türlü dile getiremediğim, hatta yazılara dökemediğim korkaklığım da sebep.

Siz sevgili dostlara daha öncede bahsetmiştim. Öncelikle BEN YAZAR değilim. GAZETECİ hiç değilim. Sosyoloji, tarih, coğrafya, matematik gibi bilimsel, bilhassa ekonomi, faiz, tahvil, döviz, enflasyon, devalüasyon gibi ekonomik olgulardan, kesinlikle bihaberim. Anlayacağınız; nerdeyse kör cahilin biriyim. Dolayısıyla; kanundur, yasadır, adalettir, hukuktur gibi mevzularda, konuşmayı da, allame kesilip ukalalık yapmayı da sevmem.

Lakin öyle şeyler oluyor ve yaşanıyor ki, inanın bu yaşıma değin öğrendiğim tüm bilgiler hakkında kendimi sorgulamak zorunda kalıyorum; acaba bizim gördüğümüz eğitim mi yanlıştı diye. Çünkü günümüzde yaşananları anlayabilmek için biraz gözlem, azcık mantık, bol miktar vicdan ve insanlık; yeterde artar bile. Örnek? Daha yeni. Evvelsi veya daha evvelsi günkü gazetede okudum, Tanınmış sanatçı Ezgi Mola’ya 6.900 lira (altı bin dokuz yüz lira) ceza verilmiş.

Allah, Allah. Trafik cezası mı diye merak ettim, değil. Hakarettenmiş aldığı ceza. Gülen gözleriyle bizleri (veya beni) ekran ve beyaz perdeye bağlayan, bu gerçekten çok beğendiğim ve takdir ettiğim kadın sanatçımız; ne yapmış, kim veya kimlere hakaret etmiş diye, merak ettim doğrusu. Biraz araştırıp okuduktan sonrada; şaştım kaldım.

Kısaca anlatmaya çalışayım. Öncelikle olayı bilmiyor ve hatırlamıyorum. Yazacaklarım benim değil, gazete yazılarından edindiğim bilgiler doğrultusundadır. Objektif bakmaya çalışacağım olaya, çünkü neticede genç bir kızımız intihar neticesinde vefat etmiştir.

Efendim, Batman’da henüz 18 (on sekiz) yaşında genç bir kızımız, uzman çavuş olan biri tarafından, kendisine CİNSEL SALDIRIDA bulunulduğunu mektubunda yazmış, sonrada intihar girişiminde bulunmuş, bir ay boyunca (34 gün) yoğun bakımda kaldıktan sonrada, maalesef vefat etmiş. Genç kıza o çirkin eylemi yapanda akabinde tahliye edilmiş, davacı avukatın suça dair çok sayıda delil olduğunu söylemesine rağmen.

Sadece bu kadarda değil. Genç kız Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına, sosyal medya vasıtasıyla tanışıp arkadaşlık yaptığı bu şahsın kendisine Cinsel Saldırıda bulunduğu iddiasıyla, zamanında şikayetçi de olmuş. Yine gazetelerin yazdığına göre genç kıza tecavüz edildiği de adli tıptan kesin.

Eminim hukuk kitapları; katil, hırsız, cani ve cinsel saldırıda bulunan suçlularında müdafaa edilmesini yazar. Doğrudur. Herkesin müdafaa edilme hakkı vardır. Amma; aynı hukuk kitapları, gözleri kapatılmış bir kadının, bir elinde kılıç, diğer elinde şaşmaz terazisiyle, hak ve hukukun üstünlüğünü de yazar. Tabi ki mahkemelerde suçluyu savunan avukat, olmalıdır. O zaman; kafamı kurcalayan ve gerçekten anlayamadığım birkaç soruyu sormak isterim.

Bir avukat için önemli olan, sadece dava kazanmak mıdır? Kazanmak (şöhret, para, güç) için her yol mubah mıdır? Yoksa; bir avukat için önemli olan; kimin tarafında olunursa olunsun, doğruların ve gerçeklerin ışığında (ve tabi ki delillerle ispatlanması sonucunda), hakkın, hukukun ve herkese gerekli olan adaletin; tecellisini mi sağlamaktır?

Dediğim gibi, ben hukukçu değilim. Kanun bilmem. Dolayısıyla, hukuk ve adalet gibi oldukça önemli ve hayati konularda ahkam kesmem, kesemem. Bu işi hakkıyla yapan avukat, savcı ve hakimlerimiz; zaten mevcut. Dolayısıyla az önce yazdıklarım yanlış ve hatalı da olabilir.

Dahası; belki de bir hayal dünyasında yaşıyorumdur. Madem ki hayal dünyasındayım, kim bilir, belki de okuduğum ve izlediğim roman, film, hatta dizilerin finalinde ki adaletin tecelli edildiği bir dünyanın varlığını arıyor ve oradayımdır. Hatta; uslanmaz bir romantik olarak, yaşananların finalinde beni gözyaşları ve hıçkırık depremine uğratan, o herkesi mutlu eden o adaleti çok seviyorumdur…

Neyse. Gelelim Ezgi Mola’ya. Ne yapmış bu güzide sanatçımız? Tweet (umarım doğru yazdım) atmış. Gitmiş, bir iki satır bir şeylerde karalamış. Bunun üzerine de ‘’hakaret’’ davası açılmış yazdıkları için. Derken günümüze gelindi. Soruluyor kendisine, ‘son sözün nedir?’ diye. Cevap: "Paylaşımım öncesi adli tıp raporuna göre tecavüzün gerçekleştiği yönünde haberler yapıldı. Tecavüzcülerin salınmaması için bu paylaşımı yaptım. Düşüncelerimi belirttim. Ortada ölmüş bir insan vardı. Biz birbirimize destek olmalıyız. Kim olsa aynı şekilde davranırdım. Ortada mağduriyet bulunmaktadır. Ben de sanatçı olarak sesimi duyurdum" dedi. Duruşma sonrasında da gazetecilere; ‘’Şaşırmadım. Umarım, şaşıracağımız günleri de görürüz…’’ dedi. 

Sevgili dostlarım; sanatçı olmak, sadece para ve şöhret kazanıp, yaşananlardan ve olaylardan duyarsız olmak değildir. Çünkü sanatçılar da İNSANDIR ve İNSAN olma erdemliğine sahip olmalıdır.

Bunun için sevgili Levent Kırca Hocamın daha ilk derste bizlere dediği gibi; ‘’İYİ İNSANSANIZ BUYRUN DERSLERE DEVAM EDELİM; YOKSA KAPI ORDA…’’.

Bunun içindir ki sanatçı MUHALİFTİR. Neye muhaliftir? Nerden ve kimden gelirse gelsin! Haksızlığa, adaletsizliğe, iftiraya, soyguna, soyanlara, saçı bitmemiş yetim hakkını yiyenlere; kısaca insanlığın aleyhinde ne varsa hepsine karşıdır ve muhaliftir. Çünkü Tiyatro, İnsanı İnsana Anlatan Bir Sanat Dalıdır. Eleştiri veya eleştirilmek! Yapıcı olduktan sonra, çok güzel bir şeydir, çünkü DOĞRU ve GÜZEL anca böyle bulunur. Hata ve yanlışlıklar böyle düzelir ve düzeltilir.

Dolayısıyla; Sadece Ezgi Mola veya sanatçı olmak değildir mesele. MESELE İYİ İNSAN OLMAKTIR. Üstelik İYİ İNSAN OLMANIN CİNSİYETİ DE YOKTUR. Tıpkı EZGİ MOLA gibi; onun gibiler birer CESUR YÜREKTİR zaten. Hem; KADIN değil midir dünyamızın dengesini koruyan?

Dediğim gibi dostlar, ben yazar değilim, gazeteci hiç değilim. Avukat, savcı, hakimde değilim. Hukuk ve yasaları da bilmem. Sadece ve sadece, kendime göre bir vicdanım ve onun terazisi var. Bu vicdani terazide tartıyorum olayları, yaşananları ve kadına karşı suç işleyenleri. Tıpkı; zamanımda öğretmenlerimin bana öğrettiği gibi. Sübjektif değil, Objektif bir gözle bakmaya çalışıyorum yaşanan her bir olaya, tabi ki elimden geldiğimce. Hatam olabilir mi? Tabi ki. Elbette. Yanılmam? Kim bilir? Belki de kesin yanılıyorumdur.

(Not: kadına karşı işlenen; darp, gasp, taciz, tecavüz, saldırı ve cinayet suçlarının örtülecek ve gizlenecek yönü yoktur. Ortada bir suç varsa HAK EDİLEN CEZA illaki verilmelidir.)

O zaman başlıyor beynimin içinde, delice sorular.

‘’Yahu Pepo. Sen ne avukat, ne yargıç ne savcı, nede hukukçusun. Kanunlardan da bihabersin. İşte görüyorsun. Mahkemeler bir şekilde işliyor. Sana ne! Otur oturduğun yerde!! Hatta sil az önce yazdıklarını da. Bak, Ebru hocadan direksiyon dersleri de almaya başladın. Sana ne Ezgi Mola’dan…’’

Ancak yürek bu; diyemiyorum bir türlü…

Aslında yazacak çok şey vardı ama patronlarım kızıyor. Bir daha ki sefere. Mesela İstanbul’a gittim, Erdek gözümde tüttü. Mesela bu yaşımda ehliyet almaya yeltendim. O kadar ki; yazılı sınavı  anca ikinci hakta verebildim. Şimdi de direksiyon dersleri alıyorum ki; ben olsam kendime ders vermez, anında kovardım kendimi. Ne diyeyim; Allah Ebru Hocaya gerçekten bol sabır versin, çünkü bana ders anlatmak ve öğretmek, deveyi hendekten atlatmaktan bile zordur.

Tüm bu konular bir dahaki yazıya çünkü sayfa doldu.

Sevgili dostlarım, her ne olursa olsun, asla umudunuzu yitirmeyin. Çünkü; Nazım’ın dediği gibi; gün gelecek içimizde o sönmeyecek umutlarla denizleri aşıp maviliklere gideceğiz, hep birlikte…

Esen ve sağlıcakla kalın…

07-06-2022/ERDEK