Palyaçonuzun Yazısı

Palyaçonuzun Yazısı

Adamın biri dertli ve üzgün bir halde psikologa gider.

‘’Doktor bey. Ne yaparsam yapayım, bir türlü mutlu olamıyorum. Sevinemiyorum hatta hiçbir şeye gülemiyorum. Çaresi nedir doktor bey?’’

Doktor hastayı alır ve pencerenin yanına getirir. Karşıdaki duvarda şehrin medarı iftiharı sirkin afişi, afişinde de palyaçosunun devasa bir posteri vardır. Hastasına sevecenlikle bakarak;

‘’Bende sizin gibiydim. Hiçbir şeye sevinemiyor ve gülemiyordum. Bir gün, arkadaşım  bu sirki tavsiye etti. Gittim. Şu karşı duvardaki kocaman afişte gördüğünüz palyaço var ya; git onu seyret, ne dert kalır ne kasavet…’’

Palyaço gözleri yaşlı doktora döner.

‘’Doktor bey. O palyaço benim…’’

Merhaba,

Kabul ederseniz bende sizin palyaçonuz olmaya çalışacağım. Tıpkı Aziz Nesin’in, Muzaffer İzgü’nün ve adını şu an anımsayamadığım tüm mizah yazarları gibi bir şeyler karalamaya çalışacağım Bandırma’nın ‘’Gerçek’’ gazetesine. Olurda zülfiyare dokunursam şimdiden , peşin peşin özür de dilerim. Neticede yazar değil, yazmaya çalışan yazıcıyım nacizane.

Çünkü yazar olmak bambaşka bir şey. Bir kere birikimi olması gerekir. Birikim de öyle abidik gubidik değil, hakiki ve gerçek olmalı. Mesela olaylara objektif bakmalı. Sormalı, merak etmeli, araştırmalı ve en doğru bilgileri "KORKMADAN" yazmalı.

Oysa ben "KORKAĞIN" biriyim.

Onun için kıyısından köşesinden, ucundan azucuk misali bir şeyler karalamaya çalışacağım naçizane.

Biliyorsunuz, önümüzdeki 14 Şubat meşhurrrr "Sevgililer Günü". Bu meşhurrr Sevgililer Günü hakkında fi tarihte bir şeyler karalamıştım. O yazıdan birkaç satır. Beğenir misiniz, beğenmez misiniz bilemem ama; yazdığım yazının başlığı bile enteresandı dostlar.

SEVGİLİLER MANİFESTOSU -1

 ‘’…………  

Derler ki; ikinci asırda mı, üçüncü asırda mı bilmem, Hıristiyan dininin henüz yaygınlaşmadığı Roma İmparatorluğu zamanında adı Jüstinyen mi, Valentin mi ne, bir rahip varmış. (zaten sevgililer gününün bir diğer adı da Jüstinyen veya Valentin günüdür) Bu rahip, birbirlerini seven insanların aşklarını doya doya yaşamaları için ilişkilerini resmileştirmelerini istemiş. Yani, birbirini seven insanların birbirlerine kavuşmalarını dolayısıyla evlenmelerini istemiş!

Şimdi; şeytanın avukatlığını yapayım biraz… Bana göre rahip efendi diyor ki;

‘’Kardeşim, sen bu kızı (veya delikanlıyı) seviyor musun? Seviyorsun. Ya sen;  sende onu seviyor musun? Efendim. Evet mi? Çekinme kızım (veya oğlum), utanacak bir şey yok bunda. Seviyorsun yani. Madem ki birbirinizi seviyorsunuz; EVLENİN!’’

Hadi biraz daha fesatlaşalım.

’’Mademki birbirlerinizi seviyorsunuz ve sevişmek; açıkça seks yapmak istiyorsunuz; yapın. Doğaldır. Hakkınızdır. Ammaaa!! EVLENİN!’’.

Zaten bütün dinlerde ‘’evlenin’’ demiyor mu? Ama zaman Roma İmparatorluğu zamanı ve onlar henüz ‘din’ ile tanışmamışlar. Yani onların öyle bir inancı filan yok. Şimdi; şeytanın avukatlığını yapmaya devam edelim. Evlenme söz konusu olunca ne olur? Para kazanılır, tüm cazibeliğiyle. Nasıl mı? Şöyle; o günün şartlarında evlenme eylemi nerede yapılacak?

Kiliselerde!!

Kiliselerde olunca ne olacak? Hıristiyanlık dini misyonerliğe dayandığına göre din yaygınlaşacak. Din yaygınlaştıkça o dine inanan insan sayısı artacak ve birbirlerini seven insanlar din sayesinde birbirlerine kavuşacak. Evlilikler resmiyet kazanacak. Eh, kilise gibi kurumların gelir kaynağı da insanların vereceği bağışlara (yani paraya) dayanacağına göre, hem kilise hem de rahip para kazanacak. Yani bir taşla üç kuş! Bu Hıristiyan olmayan Roma imparatorunun işine gelir mi; gelmez!! Çünkü adı üstünde koskoca bir imparatorluk ve başında da imparatorun ta kendisi. İmparator duruma bakmış, insanlar evlenecek, kiliseye paraya verecek; Rahip efendi para kazanacak! Amma; koskoca imparatorluk (dolayısıyla kendisi) para kazanmayacak!! Öyle mi!! 

Şimdi görürsün sen! Anında rahibi tutuklatmış ve millete ibret-i alem olsun diye birde idam ettirmiş!.

Şaka bir yana, bu olay aynısıyla resmen yaşanmış. Rahip gerçekten adını anımsayamadığım o Roma imparatoru tarafından idam edilmiş ve tesadüfe bak ki, o idam edildiği günde 14 Şubat’mış. Ancak bu yaşanan gerçek olay sanırım fazla önemsenmediğinden tarihin tozlu raflarına kaldırılmış. Ta ki; 2.Dünya Savaşından sonra  İngiltere’nin yerine emperyalizmin yularını eline almış Amerika devreye girinceye kadar. Emperyalizm; kapitalizmle tabiri caizse akraba olduğundan; Amerika ve Amerika gibi aynı amaçlı ülkelerce dünyaya yayılmış.’’

Yazının devamınıda yazdım da, şimdilik bu kadar.

Televizyon ekranlarında ünlü bir oyuncu, eşine bilmem kimin markasından bir hediye alır ve der ki;

‘’İçimden geldi…’’

Bir başka reklamdaysa şarkıcı bir kadın(?) yine buna benzer bir reklam. Tabi ki bunda kazananlar, isimleri marka olan oyuncular, reklamı yapan ajans ve elbet ki firmanın sahibi.

Ya kaybedenler?

Memlekette bu kadar işsiz, çocuğu için kendini yakan(maalesef ölen) ve yazmaya kendimi imtina ettiğim devasa dertler varken; sizce kim olabilir?

Yazının devamı? Az sonra bu gazetede…

Esen kalın sevgili dostlar;

Pepo/08. Şubat. 2020/Erdek