İsrafın En Kötüsü,Kendimizi İsraf Etmektir

İSRAFIN EN KÖTÜSÜ KENDİMİZİ İSRAF ETMEKTİR

“İsraf haramdır.” denir.  Bazıları her ne kadar “İtibardan tasarruf olmaz.” derlerse de israf haramdır; hele kamunun kesesinden israf külliyen haramdır. Geceleri kamu işleriyle uğraşırken kamunun mumunu yakan halife Ömer’in   bu mumu söndürüp kendi işleri için kendi mumunu  yaktığını anlatarak halka telkinde bulunanların kendi saraylarında milletin cebinden itibarda sınır tanımadıklarını anımsayıp konumuza dönelim.

İsraf, kısaca elimizdeki imkanların, bedenimizdeki, beynimizdeki enerjinin gereksizce harcanmasıdır; ve bu, kendimize ve çevremize nasıl açıklarsak açıklayalım, düpedüz aptallıktır; elimizdekini, cebimizdekini düpedüz çöpe atmaktır; bedenimizdeki enerjiyi, cebimizdeki parayı, gerekli bir işi yapmak ya da kendimizi,  çevremizi geliştirmede kullanabileceğimiz bir zamanı boş yere harcamak kendimizi düpedüz israf etmektir. Bu israfları biraz açmakta yarar olacağını düşünüyorum:

Bütün bitkiler ve hayvanlar gibi biz insanlar da canlıyız. Canlılık, döl yatağında başlayıp son nefesle biten bir süreçtir. Bu süreç’e ömür, hayat, yaşam gibi adlar veriyoruz. Her canlının yaşamı, canlılığın başlayıp geliştiği, doğduğu, yaşadığı ortamın koşullarınca belirlenir.  Örneğin tarlaya saçılan bir tohum, bir taş parçasının üzerine düşmüşse kısa sürede bir kuş, bir böcek tarafından yenilip yada kuruyup canlanma şansını yitirir. Tohum ancak yeterince derin ve nemli bir toprağa düşerse yeşerebilir;  Dölyatağına düşen bir sperm canlılığı başlatmaya elverişli olmayabilir. Sperm dölyatağındaki yumurta ile birleşirse bile yumurtada olumsuzluk bulunabilir, annenin bedeni karnındaki bebeğin doğumuna elverişli olmayabilir. O durumda  ancak annenin doğumevine kısa sürede ulaştırılabilmesi halinde bebeğin yaşama şansı olur. Doğan bebeğin yaşayıp gelişmesi, üreme şansını bulması, kazaya belaya uğramadan son nefesini alması ancak yaşam ortamının koşullarına bağlıdır. Aynı süreç bitkiler ve hayvanlar için de geçerlidir.

Biz insanlar, gerek anne ve babalarımızın hijyen, beslenme, kazalardan, belalardan korunma, çocuk gelişimi ve eğitimi konularında bilinçli olmaları halinde gerek ana karnında, gerekse doğumdan sonra büyüme ve gelişme konularında daha şanslı olarak canlılığa, yani bir yaşam süresine yani uzun ya da kısa bir ömre sahip olabiliriz

Günümüzden seksen yıl kadar önce yapılan bir incelemeye göre İstanbul’un Şişli semtinde doğan her 1000 çocuktan 940’ının, Hakkari’de ise ancak 460’ının 10 yaşına ulaşabildiği anlaşılmıştı. Yani,  Hakkari’de doğan her 1000 çocuktan 540’ı ölürken, ekonomik ve kültürel ortamı yüksek olan Şişli ortamında doğan her 1000 çocuktan yalnız 60′ ı ölüyordu.

Yukarıda verdiğimiz inceleme sonuçları, insanın yaşam süresinin ekonomi, kültür ve bilimce belirlendiğini, devletlerin insanların yaşam sürelerini bilim, kültür ve teknoloji ile uzatabileceklerini açıkça göstermektedir.

Hangi ortamda doğarsak doğalım, ömrümüz sayılı günlerden ibarettir. Bu sayılı günleri kendimiz için, ailemiz için, toplumumuz için, doğadaki canlılar için yararlı olacak biçimde kullanabilir ya  da boş yere tüketerek harcayabiliriz. Yararlı işler yaparsak enerjimizi ve ömrümüzü olumlu yolda kullanmış  oluruz.  Bunun en özet anlatımı, varsa bilgimizi, becerimizi olanaklarımızı buna ihtiyaç duyanlarla paylaşmak, başkalarının bilgilerinden yararlanmaya çalışmak, zihnimizin ürettiği duygu ve düşünceleri bir şekilde başkalarıyla paylaşmaktır. Bedensel ve ussal enerjimizi boş yere harcamak ise ömrümüzü düpedüz israf etmektir.  Bu israflarla uğradığımız zararların telafisi imkansızdır. Örneğin kendimize ve karşımızdakilere bir şey katmayacak muhabbetlerle zaman kaybetmek, beyni yıkanmış kişilere boş yere bir şeyler anlatmaya çalışmak kimseye yarar sağlamadığı gibi çevredekilerin canını sımaktan başka bir sonuç da vermez.  Bu anlamda sohbet ya da tartışma gibi verimsiz uğraşılar düpedüz zaman israfıdır, kendimizi israftır.

Bize ihtiyacı olmayanlara ve kendisine ihtiyaç duymadıklarımıza kısa süreli hoşbeşten fazla zaman ayırmak hem bizim hem de karşımızdakinin vaktini israftır. Bilgimize, görgümüze katkısı olmayacak kitapları sırf  kitaptır diye okumak,  yetersiz kişilerin sözde konferanslarını dinlemek  için zaman ayırmak gerçekten israftır.

Buluşmalarda ve  karşılaşmalardaki nezaketen ikramlarda yanımızdakilere bir şeyler yedirip içirmek dostlukları geliştirirse de ikramda dozu kaçırmak da israftır. Hele bu ikramlarda ekonomik durumları bizimkine eşit ya da daha iyi olanlara fazla ikram haydi haydi israftır.

Toplumumuzu en çok kemiren israflardan biri de zaman israfıdır: İçi bomboş televizyon programlarını, dizilerini izlemeye,  maçlar, güreşler seyretmeye, kahvehanelerde, kulüplerde,  derneklerde… öyle çok zaman harcıyoruz ki.

Bütün bunları ve pek çok yararsız davranışımızla enerjimizi, imkanlarımızı, kısacası kendimizi nankörce, bilinçsizce israf ediyoruz. Hele sevgili eşlerimize, canımız çocuklarımıza, yakınlarımıza, bizim ilgimize ihtiyaçları olan insanlara, hayvanlara, bitkilere, kitaplara, müzelere, doğaya ayırabileceğimiz zamanı ve enerjiyi  düşündükçe…

Lütfen kendimizi israftan vaz geçelim. Daha güzel, daha varsıl, daha yaşanası bir dünyayı yaratmak bizim elimizde! yeter ki israftan, hele de kendimizi israftan vaz geçelim.  Bunu yapabiliriz. Gerçekten yapabilir miyiz  ?

14-07-2023