Bandırma'da zincir marketlerini ürünlerin fiyat değişimini işim dolayısıyla hemen her gün yakından izleyebiliyorum.
Tezgahlardaki ana tüketim maddelerinin fiyat değişimini de...Gazete komşum çay ziyaretinde diyor ki " dolar ne alaka! Un kardeşim un bir anda yüzde iki yüz artarmı? Devlet ofisi değil mi bunun toptancısı? Yağ yahu ne oldu da birden uçtu böyle.."
Gülümsedim. Tabii ki alakası var. Anlattım biraz, buğdaydan una, bakırdan gümüşe ,hayvan yemine kadar hemen herşey artık dünya borsalarına göre fiyatlandırılıyor. Gözlemleriniz ya da tahminleriniziz güçlüyse altına dolara değil arpa borsasına yatırım yapın belki çok daha fazla kazanacaksınız. Yağ fiyatları? Türkiye yağ üretimi sanayisi bildiğim kadarıyla eskiden bizim dediğimiz tüm fırmaların kısa bir süre önce arap ve israil merkezli küresl şirketlerce tekelleştirildiğini biliyorum onlar ne derse o olur. Siz bütçe açıklarınızı para basarak telafi ederseniz doların karşılığı artacak bağlı maliyetlerle fiyatlarda yükselecektir.
Çünkü üreten taraf değil tüketen tarafız.
Küresel Kapitalist tüketim piyasalarında her şey herşeyle bağlantılıdır. Tıpkı kelebek etkisi gibi. Raf fiyatının temeli üretim maliyetleri bağlamında en büyük unsur eskiden emek'ti ama şimdi değil. Vahşi kapitalizm robot teknolojiyle emeği ilk sıradan çıkardı. Sendikaların şamar oğlanı olmasının bir nedeni de o. Şimdi sadece enerji, ambalaj ve son tüketiciye ulaşım için nakliye giderleri raf fiyatını belirlieyen en önemli girdi oldu.. Örneğin haber kanalarında en kjüçük bir pompa fiyatı artışı duyduğunuzda diğer etmenleri yok saysanız bile satın aldığınız ürün fiyatı artacaktır. Klasik iktisatta fiyatta belirleyici unsur olarak öngörülen arz ve talep dengesi her zaman ki önemini korusa da şimdi yaşadığımız maliyet enflasyonu . Bazı sebze ve meyveler mevsimine göre tüketiyorduk ama şimdi her mevsimde her ürünü tüketme lüksüne erişsek te arz'ın yüksek olması raf fiyatını ucuzlatmıyor . Toplama ve Nakliye giderleri nedeniyle Ürün tarlada bırakılabiliyor. Domates yaz sebzesi olduğu için kışın daha pahalı olabilir. Gıda yönetmeliğinde son yıllarda dikkatlerden kaçan bir durumda ambalajların kalitesinin giderek önem kazanması. Raf ürün ömrünü uzatma gereksinimi ambalaj sektörünü öyle bir noktaya getirdi ki emin olun artık ödediğiniz para üründen çok ambalaj parasıdır. Örneğin yumurta fiyatları . Önceden sadece kartonla alabileceğiniz yumurtalar yetmedi birde streç filmle sarılmak etiketlenmek zorunda . İşte dolarla direk bağlantılı sektörde yükselen fahiş artışlar sizin tüketeceğiniz bir yumurtanın fiyatına birebir oranda etki ediyor. Şimdi siz yumurta fiyatını pahalı buldunuz yumurta eksik olsun almayayım dediniz fiyat düşmeyecektir. Üretim maliyetleri buna izin vermez . Sonuçta sistem tıkanır ekonomide stagflasyon denen yüksek fiyatla gelen durgunluk başlar ki asıl felaket o zaman başlar. Geçmiş yüzyılda ABD de yaşanan ünlü kriz . Sistemi çökertmişti. Keynes'i şükranla hatırlayalım.
Hapy market,Eğitimciler gibi yerel zincirlerde durum farklı değil hatta diğer yaygın zincirlerden daha pahalı seyrediyor. Ama dolaplar raflar maşallah anında boşalıyor. Stagflasyon tehlikesi henüz yok. Çünkü hala bu yüksek fiyatlardan şikayet etse de etkilenmeyen büyük bir kesim var. Market arabalarıyla gezenleri izleyin hep şikayet sözleri dinlerken hop arabalar doluyor, pazarda keza..Alım gücü yoksa bu raflar bu dolaplar nasıl boşalabiyor? Tuhaf bir durum değil nedeni de belli ama çok belli olan bir durum var ki gerçekten haneye giren geliri sabit olanlar ya da hiç olmayanların sessizliği hayra alamet değil. Örneğin açıkta ambalajsız satılabilen ender ürünlerden soğan fiyatı geçen yıla göre hiç artmadı. Aynı 2.TL den düşük şu anda. . Ancak patates %200 arttı. Şimdi bu fiyatlar TUİK istatistiklerinde nasıl yer ediyor bilmiyorum ama İşte istatistiğin önemi de burada ortaya çıkıyor. Üretim maliyetleri bir birine yakın olduğu halde fiyat artışındaki bu farklı uçurumun nedeni de işte hükümet pılitikalarına gelip dayanıyor.
Plansız üretim.
Talebi dengeleyerek arzı sağalamak üzerine çözüm üretecek politikaları hayata geçirilmesi. Bu çok zor altından kalkılamayacak karışık işler değil. Anayasa'nın çiftçiye verilmesi zorunlu desteği reel olarak üretenlere yansıtmaktan ibaret.bir süreç
Planlamanın önemi işte burada.
Şimdi tarımda entropi'yi yaşıyoruz. Nasıl mı? Ekilir biçilir tarımda üretici bir yıl önce hangi ürün daha çok para kazandırmış ise seneye o ürüne yöneliyor. Genel eğilim bu yıllar yılı yaşanan aynı . Zıraat odaları seyrediyor. Bir yıl kavun ucuz mu. Ertesi yıl kavun pahalı olacaktır. Bunu biz hazır yiyiciler olarak kanıksadık.Çünkü çiftçi doğal eğilimle daha yüksek fiyattan satabileceğini düşündüğü ürüne yüklenince bu sefer oluşan arz fazlasının neden olduğu fiyat düşüklüğü çoğu zaman ürünün tarladan kaldırılmasını bile engel durum oluşuyor . Bu yıl domateste ,soğanda yaşandı mesela, toplama maliyetine bile ulaşamıyor ki kaldırayım dedi küçük üretici Sebahattin .Bıraktım yerinde dedi..
Bandırma Manyas ve çevresinde hemen her yıl şahit olduğumuz sahneler. Zıraat Odalarının diğer odalar gibi üyelerine hizmete değil özellikle iktidar yalakalığına , koltukları koruma sevdasına odaklanmasıyla oluşan hantallığı basiretsizliği beceriksizliği dünyaya kötü örnek dersi olarak okutulabilir. Hiç mi bir idealist çıkmaz bu sistemde inanılmaz. Farklı olsaydı Konya kadar coğrafyası olmayan Hollandadan geri kalmamız açıklanabilirdi. Çiftçi lehine hiç bir faydasının olmadığı bu tip kurumlarla ilgili hangi çiftçiye sorsak küfrediyor adam. Deneyin dinleyin. Sadece bürokratikj işlemler ve kayıt tutmaktan öte üretimlerin rantabl verimliliğe ulaşması sürecine dair çaba göstermeyen bu odaların lağvedilmesini devletin bu işleri daha ucuz yapabileceğini önerenler çok fazla. Bu öneriler benim görüşüm değil. Bu olmaz .Üreticiler örgütlenmeli ama böyle değil çünkü özellikle tarımsal planlı üretime müthiş bir katkı sunabilecek olan bu yapıların lağvedilip yeniden rekonstrüksiyon olarak yapılandırılması gerek. bu; ayçiçeğinden , tütüne buğdaydan patatese ülkemizde halen ekilmeden bekletilen yüzbinlerce hektar arazilerin üretime sokulmasını sağlayacaktır. Türkiye tarımı 200 Milyon Türkiye nüfusunu kolaylıkla besleyebilir. Ben aynı zamanda Çay tarım çiftçisiyim. Binbir çeşit farklı üretimlerle sektör müthiş bir katma değer üretilebilecekken Zıraat odalarının vurdumduymazlığı üreticileri tembelliğe sürüklüyor ki dünyadan haberleri olmuyor kimsenin..
Sadece odaların koordinasyonunda reel kooperatifleşmeyle herkesin mutlu olacağı planlı üretimin olabilirliği konusunda bu konuda beni bilgilendiren sahadaki emekçi arkadaşlarımdır..
Bir Tarım bakanlığı var değil mi? Son 20 yıllık uygulamaya baktığımızda yerli ürün maliyeti yanlış politikalar nedeniyle yüksek olduğu için dünya piyasalarıyla rekabet edemedi. Çözüm temel tüketim maddeleri ithal yoluna gidildi. Ne kadar yanlış. Avrupa da zaman zaman duyuyoruz .Ucuz ithal ürün alan hükümetlerine tepki örneğin Üzüm üreticileri yolları kesti. Bizde bu hiç olmadı. Yıllarca üretmeyene destek verildi. Hazinenin durumu müsait olmasaydı bu yapılamazdı. Hatta üretmeyene tarlasını ekmeyene üste para verildi. Kısaca bu uygulamanın yanlışlığı kovid salgınıyla ortaya çıkan arz eksikliği gerçeğiyle adeta şamar gibi geri döndü. Telaşlanmayın iktidar bu kış Türkiye'ye yetecek temel gıda stoklarını yapmış durumda sıkıntı yaşanmayacak. Fiyat artabilir o küresel piyasa durumu. Ama bir an önce üretime teşviğin gerçek teşviğin başlaması gerekiyor. Toplam üretimin ne kadar olduğunu ne kadar ihtiyacımızın olduğunu bilen bir kamu yönetimi varsa gerçek üreten sahaya vereceği gerçek desteklerle çözüm üretilir. Bugün çiftçiye destek denilen yöntem palavradır. Üretenlere değil tarlasını bağını bahçesini ekmeyip icara verenlere yapılan kıyaktır. Bakanlığın gerçek üretenlere tarlada izi olanlara planlama yaparak hangi üründen ne kadar üretilmesi gerektiğini de hesap ederek üreticileri üretime yönlendirmesi gerekiyor. Boş alan kalmamalı.
Hemen her üretimde serbest piyasa kuralları işletilebilir ancak tarımsal üretim serbest piyasanın insafına bırakılamaz. Bağını bahçesini hayvanını bırakarak daha kolayu bir yaşam için kentteki beton hapishanelerde yaşamı tercih eden 60 Milyon kişi hiç bir tarımsal ürün üretmeden hazır yiyici pozisyonunda. Ve son 20 yılda toplam 3.443.000 hektar tarım alanı üretimin dışına çıkmışsa bu rakam CHP Tarım komisyonunun politik değil doğru bir tespitse icra tarafında bu kadar da laubalilik olmaz.
. Hazır Yiyicliğin Sonu Yok.
18-01-2022/BANDIRMA