Poyrazın Yorganı Altında

Poyrazın Yorganı Altında

Bizler denizi görmeden yaşayamayız.
Kokusunu duyacağız, kenarında dolaşacağız,
balığa çıkacağız, çıkmazsak kıyısında balık tutacağız,
yüzeceğiz ve hatta mendirekte ortasına kadar gideceğiz.
Deniz özgürlük demek bizim için.
Önümüzde dağlar tepeler olunca, hapsedilmiş hissederiz kendimizi.
Ufkunda deniz olunca başka olur yaşam, özgürce.
Yine nostaljiye gireceğim mecburen, yaşanmışlıklar yaşanacaklardan fazla.
Sahilin eski halini bir özledim, bir özledim.
Yazsak kitap olur da, biz kıyısında çekirdek çitleyelim savurarak.
Kısa pantolonun yakıştığı dönemlerde, ( bermuda pantolonu karıştırmayalım)
denizin  şimdi ki kadar bizden uzakta olmadığı,
çay bahçelerinin önündeki demir parmaklıklara sandalların bağlandığı,
şehir kulübünün direkler üzerinde durduğu, altına sandalların saklandığı,
akşam üzeri sandal sefalarının yapıldığı,
İzmir Treni'nin iskele binasına kadar geldiği,
palamutun çifter çifter kuyruklarından iple bağlanıp satıldığı,
meydandan koca koca çınarların, çam ağaçlarının katledilmediği,
hamamın göbek taşı gibi, 
üstelik de Çin'den gelen mermer bozuntularının döşenmediği,
meydanın paket taşı döşeli olduğu,
meydana bakan dükkanların alana tecavüz etmediği,
pazartesi sabah bayrak çekme,
cuma akşam bayrak indirme törenlerinin belediye bandosu eşliğinde yapıldığı,
milli bayramların sıcak, samimi bir şekilde meydanda kutlandığı,
şehir esnafının, ziraatçinin, askerlerin, avcıların ve sivil toplum kuruluşlarının resmi geçit yaptığı,
özel günlerde Atatürk heykeline çelenk koymak için kaymakamdan izin alınmadığı,
sonrasında bir sürü sivil polisin arasında üç beş kişinin çelenk koymasında kameralara kaydedilmediği,
herkesin birbirini sevip, şüphelenmediği, hatta koruduğu,
yardımlaşmanın en üst seviyede olup herkesin diğerine selam verdiği,
Livatya'ya faytonların çalıştığı ve orada belediye yada Özcan'ın plajında denize girdiği,
gece yapılan fener alayına halkın katıldığı,
okulların bando takımının iştirak ettiği bayram akşamlarının yaşandığı,
ahşap masaların üzerinde mermer olduğu,
tahta sandalyeli, zemini  toprak olan çay bahçelerinin toz kalkmasın diye sık sık ıslandığı,
ön sıralarda aile, arka sıralarda  bekarlar bölümlerinin olduğu,
genç kızların ve genç erkeklerin belki de birbirini ilk kez burada görüp yuva kurduğu,
oğlan annelerinin gelin seçtiği,
kız annelerinin gururla çayını kahvesini içtiği,
limon, ayran, vişne suyunun  pakete girmeyip elde yapılıp satıldığı,
koskoca metal ışıklandırma direklerinin meydanın kalbine saplanmadığı,
yazlık ve kışlık sinemaların olduğu,
sabah  gün ışırken,
el ayak yeni yeni hareketlenmeye başladığı zamanlarda,
çay bahçelerinin önünden iki basamak inerek,
bir önceki akşamdan söyleşilip  anlaşılan ve,
üzerinde numara yazılı olan sandalın ipini çözüp,
balığa çıkardık..........................................
24/02/2016

24-02-2024/SELÇUK ÖZGÜLERYÜZ / BANDIRMA