Az tuzlu sele zeytini gibi hatıralar...

Az tuzlu sele zeytini gibi hatıralar...

Oldu olacak derken,

Yıllar öncesi Cumartesi,

pazarı olurdu Bandırma'nın.

Şehir içinde, sokak aralarını dolduran,

trafiğe kapanan,

bölge bölge alışverişin çeşitlendiği,

samimi ilişkilerin yaşandığı,

hanımların bitmek bilmeyen muhabbeti ile,

ilerlemenin yavaş olduğu,

kasabanın tüm yüzlerinin mutlaka uğradığı,

gün ışımaya başladığı andan,

havanın kararmasına kadar süren bir pazar.

Sabahın erken saati,

çıtır çıtır simit alıp, zeytinciler pazarından,

yürüdüm yavaş yavaş.

Esnafın tabure çekmesiyle, kimisinden zeytin,

kimisinden tulum peyniri, bir de çay söylediler,

ne keyifli kahvaltıydı zamanında.

Şimdi toplu pazar yerleri yapıldı da,

herkes belirli sınırlar içinde yaşıyor.

Zamanın getirisi tabi ki,

karşı durmak anlamsız olur,

gereklidir de bir sürü neden ile.

İş yerleri de pazar sınırlarında olur,

benimkinin olduğu gibi.

İş yerim pazar sınırında,

evim pazarın merkezinde idi o zamanlar.

Sabah, pazarcıların gürültüsü ile,

güne merhaba der,

akşamları pazarın çöpleri arasından,

evime giderdim.

Sabah o tatlı telaşı görür, yaşar, katılır,

bir akar suya düşen yaprak gibi,

akıntı ile iş yerime gider,

akşamları havyar dökmeye giden somonlar gibi,

akıntıya ters yorgun gitmeye çalışırdım eve.

Aylardan ramazan, dini amaçla değil,

hevesle ilgili herhalde,

sakal bıraktım kısa bir süredir.

Sabahları pazar esnafı ile,

'hayırlı işler' temennisini defalarca tekrarlar,

yüzümden gülümsemeyi eksik etmezken,

ilk zamanlarda sadece cevap vermeler,

sakal belirlemeye başladığı zamanlarda,

ayağa kalkıp selam vermeler ile devam etti .

Mevsim sıcağa yakın,

siyaset harareti yavaş yavaş yükselirken,

bana yakın olan gazete bayisinden,

Cumhuriyet Gazetesi'ni alıp,

sol koltuğum altındaki her zamanki yerine,

alelacele sıkıştırmış, akıntıya rıza gösterirken.

Köşedeki kap kacak, bardak, süzgeç satan,

haftada bir gün,

beni 'selametle doktorum' diye,

uğurlayan esnafım.

-Bir dakika doktorum ! diyerek,

beni durdurdu.

-Oldu, olacak, ne güzel, tamam ,

yengem kapandı kapanacak derken,

yengem kısa pantolon giymeye başladı,

koltuğunun altında ki gazeteyi de,

sana yakıştıramadım...

Bermuda pantolon giymiş hanım,

benim kısa pantolon dediğim,

benden önce hızlanmış ekmek teknesine.

Kısa pantolonu ben giysem,

gazeteyi de hanıma versem olur mu ?

diye bir dialog geçmedi tabi ki aramızda.

Kısa ama gereklimi bilmem,

onu tatmin etti mi hiç bilmem,

birazcık konuştuk da.

Hadi hayırlı işler...

29-03-2016 'da yazıldı..

31-03-2023/ SELÇUK ÖZGÜLERYÜZ