Kazakistan Notları - 1 Kızılorda

KAZAKİSTAN NOTLARI-1

Bugün Kazakistan’ın Kızılorda Eyaletine geleli 38 gün oldu.

Bu süredeki gözlemlerimin bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim.

*
Öncesinde kısa bir giriş yapmak istiyorum. !990’lı yılların sonlarında doğru Gazeteci Yazar Mustafa Balbay’ın Orta-da-ki Asya Ülkeleri kitabını okumuştum. O kitapta Sayın Balbay sözcükleri dans ettirerek Sovyetler Birliğinin çöküşü sonrası bağımsızlığını kazanan ülkelerin siyasal ve kültürel arayışlarını anlatıyordu. Orta Asya’daki ülkelere gelmek isteyenler veya düşünenlerin buradaki kültürel, sosyal ve siyasal yapıdaki ortada kalmış hallerini anlayabilmeleri için Mustafa Balbay’ın kitabını okumalarını sonra gelmelerini öneririm. 

**
8 Mart günü Türkiye saati ile 08.30’da kalkan uçağım yerel saat ile 16.30’da Şimkent’teki Askeri havaalanına iniş yaptı. Bugün inen ilk ve son uçak bizimki. Burada pasaport kontrolünde bile Avrupa’daki polislerin klasik tepeden bakma görüntüsünü yaşamadan, hatta Türk olmamı öğrendiklerinde gösterdikleri sevgi dolu bakışı görebiliyorsunuz. Uçak alçalmaya başladığı andan itibaren ilk göze çarpan, uçsuz bucaksız gözünün alabildiği kadar büyük bozkır. Havadan ilk gözlemim buydu.

Şimkent’ten yaklaşık 450 km uzaklıktaki Kızılordaya gideceğim. Beni havaalanında karşılayan Makcat, yemek ısmarladıktan sonra arabaların kalkacağı yere götürdü. Ben garaj beklerken birkaç yıl önce Cumhurbaşkanı  Erdoğan’ın açılışını yaptığı mütevazi ama bir o kadar güzel Ak Mescit camisinin bahçesine geldik. Dedim tamam Hüseyin. Burada beni dilendirecekler!. Ak Mescit camisinin adının 20 yıldır Türkiye’nin başına çöken karanlık Ak Parti ile ilgisi yok. Bu bölgenin adı Sovyet Rejiminden önce Ak Mescit imiş. Bu bilgi işinize yaramaz belki ama bir dip not olsun.
Niyse cami avlusunun kenarında 6 kişilik iki tane dolmuş var. Kızılorda’ya onlardan biri gidecek. Makcat benim yol paramı şöfore verdikten sonra nerede indireceğini beni kimin karşılayacağını söyledi. Ben artık onun gitmesi gerektiğini işlerinin olabileceğini söyledim ve vedalaştık gitti. Şoföre “Ne zaman gideriz?” diye sorduğumda “Gavilleşince” dedi. Yani araba dolunca...

***
Bu arada nasıl anlaştığımızı da söyleyeyim. Burada herkes Kazakça dışında Rusça biliyor ama ben bilmiyorum. Kazakça ‘da bilmiyorum. Sadece geleceğimden bir ay önce internetten bir siteden Kazakça öğrenmeye çalıştım. Hiç çalışmasanız bile konuşulan her yüz sözcükten yaklaşık 20-30 sözcüğü anlayabiliyorsunuz. Kalanı için de beden dili yardıma koşuyor. İki saat bekledikten sonra yaklaşık saat 19 sularında dolmuş hareket etti. 
Yola koyulduk. Hava kararmış olmasına rağmen gözünüzün alabildiği kadar büyük bir düzlük. Bunu karşıdan tek tük gelen araba ışıklarından fark edebiliyorsunuz. 
 Önümüzde yaklaşık beş saatlik bir yol var. Ben verilecek molanın hayalini kuruyorum. Bir benzinlikte veya dinlenme tesisinde mola verirler ben de bir çay ve sigara içerim hayaliyle yola devam ediyoruz. Yaklaşık iki saat sonra dolmuş bir gaz istasyonunda durdu. Evet gaz istasyonu. Büyük bir tanker ve sadece gaz var. Küçük bir odalı büro dan başka hiçbir şey yok. Zaten 7 kişi olan yolculardan benden başka kimse inmedi. Bende sigara içip etrafı görmek için indim ama her yer karanlık. Bu arada sigara demişken dolmuşun kalkmasını beklerken arabanın yanında sigara içmek istedim. Şoför elektrik direğindeki kamerayı göstererek burada sigara içmenin yasak olduğunu söyledi. Yaklaşık 4-5 metre uzaktaki bir bankı göstererek orada içebileceğimi anlattı. Bu uyarıdan sonra dikkat ettim yerlerde sigara izmariti yok denecek kadar az. Yolda yürürken veya belli alanların dışında da sigara içmek yasak .
Ben hala yolda mola vereceğini ümit ederek yola devam ettik. Maalesef bütün ümitlerim boşa çıktı. Başka hiçbir yerde durmadan Kızılorda’ya gece 00.30 sularında geldik.

** 
Sevgili dostum, patronum Talgat Baidala beni bekliyordu. Çok yorulmuştum. Bir gün önce 00.02’de Bandırma’da başlayan yolculuğun sonuna gelmiş ve sıcak bir otel odasına kendimi atmak için sabırsızlanıyordum. Talgat’ın arabasına bindik. Ben otele gitmeyi düşünürken evine geldik. 300 bin dönüm çeltik eken günde 70 bin ton kapasiteli çeltik fabrikası olan işverenim beni evine getirdi ve o saatte eşini yolda arayarak yemek hazırlamasını söyledi. Yarı Kazakça, yarı Türkçe kalan kısmını da beden dilince anlatarak buna gerek olmadığını söylesem de nafile. Geç saatte eşini ve çocukları rahatsız etmenin doğru olmadığını söylediğimde “Burada kadınlar erkeklere hizmet eder. Sen üzülme” deyince Türkiye’deki "KAZAK ERKEK" sözünün kökenini öğrenmiş oldum. 

**
Ev iki oda bir salon. Duvarda kocaman bir televizyon. Salonda mobilyaya dair  hiçbir şey yok. Yer minderleri ve yerde uzun bir sofra. Ben hayretler içindeyim. Büyük şatafatlı bir ev beklerken yaklaşık 80-90 metrekare büyüklüğünde bir ev. Talgat benim şaşkınlığımı anlamış olacak ki evinin tadilatta olduğunu şimdilik burada kaldıklarını söyledi. Sabah kahvaltı yapıp evden çıktığımızda fabrikaya gittik. Günlük 70 bin ton pirinç üretme kapasitesine sahip fabrika 100 dönüm alan üzerine kurulu. İçinde tren yolu var. Sorduğumda ihracat ve iç pazar için ürün sevklerinin vagonlarla yapıldığını söylediler. Başta Hollanda ve Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesine pirinç ihraç ediyorlar. Son derece modern bir fabrika. 

**
Akşam olup ben otele yerleşeceğimi düşünürken yine evin yolunu tuttuk. Ama önce tadilattaki eve gittik. Hani şu filmlerde izlediğimiz tarzda. Ev değil adeta bir konak. Girişte nerdeyse voleybol sahası büyüklüğünde bir salon. Üstte her biri yaklaşık 30-40 metrekare büyüklüğünde 5 oda. Tarihi bir ev olduğu her halinden belli. Evin bahçesi yaklaşık 4-5 dönüm. Bahçede yüzme havuzu kapalı otopark, kiler, ve mutfak. Etrafı yüksek duvarla çevrili sanki filmlerde izlediğim bir şato. 
İlk çevre gözlemlerimin dışında ilk günkü izlenimim, yaklaşık 70 yıl Sovyet yönetiminde kalmış ülke kültürel anlamda Türk geleneklerini korumuş ve sıkı sıkıya bağlı. Yolda giderken bir mezarlıktan geçerken mutlaka dua ediliyor. Sofradan kalkarken mutlaka şükür edilip dua ediliyor. İki kişi karşılaştığında, tanıyıp tanımamaları önemli değil, mutlaka sıcak bir tokalaşma ve hal hatır sormadan sonra asıl konuya geçiliyor. 
Özetle ilk günkü izlenimim.. Tarihsel geçmişi olan Türk kültürünü korumuş, onu yaşatmak için direnmiş ve geliştirmek için çabalayan bir halk var.  

15-04-2023/ HÜSEYİN ATICI - Kızılorda-KAZAKİSTAN