Fehmi Pehlivan

FEHMİ PEHLİVAN
Hayatım boyunca yakından gördüğüm, dokunduğum, elini öptüğüm ilk ve son pehlivan oydu. Geniş omuzlu, uzun boylu sessiz sakin ama otoritesini ve gücünü yansıtan bir sessizlikle köşesinde vakur bir şekilde otururdu. Yılların yoksulluğu ve yorgunluğunun yüzünde bıraktığı derin çizgiler onun sevimliliğini hiç bozmuyor daha çok saygı uyandırıyordu. İçten bir şekilde yavaş yavaş konuşmaya başladığında tüm benliğimi ona teslim eder, büyük bir saygı ve hayranlıkla dinlerdim. Onun yanında oturmak, ona dokunmak benim için kutsal bir varlığa dokunmak gibi bir şeydi. 
Köyde herkesten uzaktaki evinin bahçesi türlü meyveler, sebzeler ve çiçeklerle insana huzur veren bir yerdi. Kendisi ağır başlı, sakin ve az konuşan Fehmi Pehlivan’ın karısı Hatçe Teyzem ise tam tersine lafları yetiştiremez, büyük bir telaşla adeta zamanla yarış ederdi. Acelesi çoktu. Fehmi Dayımın tersine içindeki sevgiyi, konukseverliği ve saygıyı göstermek için çok acelesi vardı. Telaşı ve acelesinde haklıydı da. Ya Fehmi Pehlivan’a ziyarete gelenlere mahcup olur, onun sırtını yere getiremeyenlerin ağzına laf verirse? İşte o yüzden çok acele ederdi. Fehmi Pehlivan sadece Güney Köyünde değil bütün bir muhitte büyük saygı görürdü. Sonradan aynı saygıyı çocukları da haklı bir şekilde görmeye devam etti. Onların saygı görmesinin sebebi ise saygı pehlivanlığıydı. Saygıda kusur etmezler büyük küçük herkese hak ettikleri sevgi ve saygıyı göstermek onlara ana-babalarından mirastı.  
Anamın iki öz kardeşi dışında birçok abisi vardı. Bunlardan biri de Hacı Yunusların Fehmi Öztürk namı diğer köyün Fehmi Pehlivanıydı. Anam, daha doğrusu, o yılların tüm kadınları, hani büyük usta Nazım Hikmet’in dediği gibi “ sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız”, bütün abilerine karşı büyük bir saygı ve sevgi beslerdi. “Ağam” dediğinde sanki ciğerlerinden bir parçayı koparıp önlerine koyarcasına içten söylerdi. Anam bütün ağalarına ziyaret etmeyi severdi. Ama Fehmi Ağası ve Hacı Behçet Ağası daha bir ayrıydı. Çünkü onlar daha yaşlı, dolayısıyla daha bilgelerdi. Birde Tahsildar Yunus Efendi varmış ama ben onu hiç görmedim. Hani şu Fakir Baykurt’un romanlarında geçen Yunus Efendi.
Anamla birlikte sıkça ziyaretlerine giderdik. Genelde büyükler çocukların şımarıklığına fazla dayanamaz. Kafaları götürmez. Ama Fehmi Dayım ve Hacı Behçet hiç öyle değildi. Hacı Behçet deyince Lütfiye teyzemden bahsetmeden geçmek olmaz. O da tıpkı Hatçe Teyzem gibi telaşlı, aceleci ve içtendi. Hatçe Teyzemden tek farkı o biraz daha yüksek sesle konuşur, ne kadar bağırırsa sanki sevgisini içtenliğini öyle göstereceğini sanırdı.
Fehmi Dayımın üç oğlu ve üç kızı vardı. Hepsi de saygı ve sevgi konusunda babalarının pehlivanlığını almışlardı. Kimse onları bir günden bir güne birilerine yüksek sesle saygısızca konuştuğunu, davrandığını görememiştir. 
Fehmi Dayımın oğlanları Hamza, Mahir ve Mehmet hocalar üçü de öğretmendi. Ben onlara dayı derdim. Mahir Dayım benim ilkokul öğretmenimdi. İlkokul öğretmenleri unutulmaz. Ama Mahir Dayımda unutamadığım yıllar geçse de hala kulaklarımda ve gözümün önünde olan bende iz bırakan bir dersi vardı. Müzik dersiydi. Halk Türküleri söylüyor ve Ege Yöresinin zeybek oyunlarını anlatıyordu. O derste söylediği Yörük Ali Türküsü ve oyunu bende derin bir iz bırakmıştır. 
Mahir Hoca Köyde saygı duyulan bir öğretmendi. Sevilir sayılırdı. Gerçi o yıllarda bizim köyde okumuş her insana büyük küçük herkes saygı duyar adeta onların ağızlarından çıkacak sözcüklerin hiç birini kaçırmak istemezdi. 
Hamza Hoca Acıpayam’da lisede matematik öğretmeniydi. Ama o sadece öğretmen değildi. Hamza Hoca Güney Köyünde herkesin bir şeyiydi. 1970’li yıllar yoksulluğun, yoksunluğun ve çaresizliğin kol gezdiği ama mücadele azminin çok yüksek olduğu yıllardı. O yüzden köyden herhangi biri bir yerdeyse o köylünün her şeyi olurdu. Köyde hasta var Acıpayam’a doktora gidecek önce Hamza Hoca bulunurdu. Köyde bir çocuk liseye gidecekse önce Hamza Hoca bulunurdu. Kısacası Hamza Hoca Acıpayam’da köylünün her şeyiydi. Hamza hoca Acıpayam çukurunda, yine Hacı Yunuslardan Tahsildar Yunus Efendi’nin oğlu Şeref Öztürk Ankara’da sadece Güney köyünün değil o çevredeki tüm köylerin her şeyiydi. Üniversite eğitimini Ankara’da tamamlayan Yeşilova ve Acıpayam’ın köylerinden Şeref Öztürk’ün evine gidip de Doğanbabalı Yengemin yemeğini yemeyen kaç kişi vardır acaba?
Fehmi Dayımın bir de Mehmet Hoca’sı vardı. Mehmet Dayımın düğününü hayal meyal de olsa hatırlarım. Çifte davullarla köyün dışındaki evde üç gün üç gece benim için çok keyifli bir düğün olmuştu. Hafızam beni yanıltmıyorsa gelin arabası olarak da Hamza Dayımın Anadol taksisi gelin arabasıydı. Beyaz bir taksiydi. Bayramlarda Hamza Dayımlar bize geldiğinde büyük bir mutluluk duyar iner arabanın başında beklerdim. Ona dokunur. Dayımın arabası olduğu için övünürdüm. İçimden “bir gün benimde arabam olacak” diye geçirir onun etrafında adeta tavaf ederdim. 
Mahir Dayım öğretmenim olduğu için bize geldiğinde çok utanır, bir köşeye büzülür hiç sesimi çıkarmadan gitmelerini beklerdim. O zamanlar, doğru-yanlış bilemem, öğretmenlere büyük bir saygı vardı. Onları görünce uzakta da olsak durur başımızla selam verirdik. 
Önce Fehmi Pehlivan gitti. Sonra Hatçe teyzem bir ilkbahar günü bağda yaprak seyreltirken ve çapalarken gitti. Arkalarında pehlivan gibi beş tane evlat bıraktılar. Her biri birbirinden değerli beş evlat. O dönemin koşulları gereği Neriman ablayla Fadime Abla eğitim hayatına devam edememiş.
Bizim köyde yokluk vardı. Yoksunluk vardı. Ama en çokda dayanışma, vefa vardı. Herkes birbirinin bir şeyiydi. Diğer sülalelere haksızlık etmek istemem. Hacı Yunuslar Sülalesi çok geniş bir sülaleydi. Bu sülalede büyük bir saygı, sevgi, dayanışma ve vefa vardı. Şimdi sülale kaçıncı kuşağa evrildi bilmiyorum. Ama yıllarca birbiriyle görüşmeseler de ilk karşılaştıklarında sanki dün ayrılmış gibi sıcak ve samimi sohbetlerine doyum olmaz. 
Herkes yüreğinin sıcaklığını yansıtırmış. Bu sıcak yürekli bir sülalenin bir bireyi olmayı hak edip etmediğimi zaman zaman sorgularım. 
Ne mutlu bana ki böyle dayılarım vardı, varlar ve var olacaklar.  

HÜSEYİN ATICI/19-12-2022/BANDIRMA