TEŞEKKÜR EDERİM KIZIM GAMZE
Teşekkür ederim kızım! Bana yaşattıkların ve yaşatmadıkların için çoook teşekkür ederim. Şöyle tepeden başlıyayım tam istediğin gibi; saçların, kaşların , kirpiklerin ikinci kez döküldü. Ama üzülme! Sen yine de güzelsin. Belki de bana öyle görünüyorsun. Kuzguna yavrusu anka görünürmüş ya; işte öyle! Terapinin etkisiyle başın döndü, düştün. Burnun kırıldı... Korkma! Kırık olduğu hiç belli değil. Vallahi belli değil, inan bana! On iki yaşında taktın ilk gözlüğü, arkasından glokom tedavisi başladı. Sabah akşam ilaç damlattın. Astım seninle doğdu. her öksürdüğünde ciğerlerin sökülecek sanırdım. Yooo! sökülmedi. Yedi yaşında geçti , hiç yaşanmamış gibi oldu. Bluğ çağında yeniden başladı. Bir süre kortizon tedavisi; astım yine geçti, yerini obeziteye bıraktı. Sıra geldi her biri ayrı tedavi gören kortizonzede dişlere. Ne çektin be yavrum! Ne çektin! Boynundaki zor doğumdan kaynaklanan sorunu pek ciddiye almadın. Troit sorunun onu bastırdı. Sezeryanla doğurdun kızını. Derin bir ameliyat izine, on iki dikişlik apantist ameliyat izi eşlik etti. Yetmedi, karın yağlarını aldırdın. O da yetmedi; dönüşebilir hücre var diye, rahim ve yumurtalıkların alındı. Bu arada memendeki kisti es geçtin, ona vereceğin parayla kedini ameliyat ettirdin. Kedin Şila, kurtuldu sayende ve on dört yıl mutlu mesut yaşadı seninle. Allerjik bünyen olduğu halde ondan vazgeçmedin.
Sen hep dik durdun, durmaya çalıştın. Kambur felek seni de kendine benzetmek için uğraştı durdu. Sen cebindeki son parayla kitap aldın, tiyatroya , konsere, operaya gittin yurt dışında , yurt içinde müzeleri ,tarihi yerleri gezdin. Gittiğin yerlerin kültür ve coğrafyasıyla ilgili bilgiler edindin. Hep beynini ve ruhunu besledin. O kadar kararlı , dobra ve sert karakterine rağmen ne güzel dostlar biriktirmişsin. Şu zor gününde hepsi yanında hepsi el veriyor. Şehir , hatta ülke ötesinden gelenler var. Sana bunun için ne kadar teşekkür etsem az. Bu arada bedenini beslemeyi de ihmal etmedin, günde üç beş öğün tatlı yedin. Bak bu konuda çok kızdırdın beni... Çok! Ne dediysem tersini yaptın, benimle sürekli inatlaştın. Beni herkesten çok eleştirdin. Kırıldığımız, üzüldüğümüz, dibine kadar tartıştığımız oldu. Bir yandan kızıp küserken bir yandan elim hep üstünde oldu. Söylene söylene, açıklarını kapatmaya, noksanlarını tamamlamaya çalıştım. Egonun beslenmesinde benim payım da olabilir ama senin özgüvenin genlerinde vardı. Her başına buyruk davranışın beni derinden etkiledi; ama yanlışlarının arkasında duruşunla gönlümü aldın. Kızına karşı fazla otoriter ve baskıcı bir anne olmanı engelleyemedim. Üzdüğün, kırdığın , kızdırdığın zamanlarda ben büyüdüm, olgunlaştım. Hoşgörüm ve sabrım arttı. Herşey için teşekkür ederim. Ama esas; dobra, dürüst, namuslu, iyi ahlaklı olduğun için sana teşekkür ederim. Kimsenin yuvasını yıkmadın, kimsenin ayağını kaydırmadın, kimseye yalakalık etmedin, ihanet etmedin, para için küçülmedin, kimsenin hakkını yemedin, hep kendi doğruların için savaştın diye teşekkür ederim. İstanbul gibi büyük bir metrepolde ahlak sınırlarını koruyarak, kızını her türlü ahlaksızlık ve bağımlılıktan uzak tutarak bu günlere getirdin. Mesleğinde kendini yetiştirdin, iyi bir öğretmen olarak muhteşem bir çevre edindin. Hastalığın ve ameliyatın sırasında hepsi yardımına koştu ellerinden geleni yaptılar. Tümünün adlarını şu anda hatırlayamasam da, Sn Salih PEKMEZCİ, Sn ÇETİN ORDU GİBİ ULAŞILMASI ZOR, ÜLKEMİZİN SEÇKİN doktor ve profösörleri tedavini üslendiler, dostluklarını esirgemediler. Ya dostun Ayla Kocatepe! ( Göğüs Hastalıkları Uzmanı) Son gününde , son anında elini bırakmadı. Zekiye, Gaye, Hülya, Çiğdem, Tülay, Esin, Sevinç, Semiha, Aysel Emel, Filiz ve daha şu an adını anımsayamadığım çelik yürekli dostların, yakınların... Hayatımın her noktasında izi olan canım ablam ve eniştem, ziyaretiniz çöl sıcağında yağmur gibi geldi. ...( Burada, şu an adını anımsayamadığım diğer güzel canlar, lütfen beni hoş görün! Kafam çok yorgun ve karışık! Yedi yıl hastalık süresince varlığını canımda hissettiğim dostlar; ziyaretleriniz , mesajlarınız, bitip tükenmeyen ilginiz ve iyi dilekleriniz için hepinize tekrar tekrar teşekkür ediyorum.) Gamze'm bu dostluk ağını nasıl kurdun bilmem ama; umarım herkesin böyle güzel dostları olur. En büyük acıların ortasında onlarla yüzümüz aydınlandı.
Kanser tanısı konduğunda( Sözümü kesmeden beni dinle anne! Belki bir daha bunları söylecek gücü kendimde bulamam.) diye başladın söze. Söylediklerinin hepsi aklımda. Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım sen, sen ol ben de; ben. Böyle yaşayalım kalan ömrümüzü diye karar aldık. Birbirimizi kıyasıya eleştirdik. Ne sen değiştin ne de ben!
19 yaşında büyük aşkla başlayan 28 yaşında hayal kırıklığı ile biten evliliğinden hiç söz edesim yok. İkinci kez evlenebilirsin dediğimde( Bir daha aynı yollardan , aynı heyecanla geçemem! ) dedin. On yılda biten evliliğin sende değerli bir zaman dilimi olarak kaldı. ( Kızım üvey anne gördü, yaşadı. Ona bir de üvey baba yaşatmak istemiyorum.) dedin. Sen kadınlığını, ilkelerine kanalize ettin. Sözünde durdun! Kimseye dargın ve kırgın olmadığını biliyorum. Yaşanması gerekiyormuş, yaşandı dedik. İşte o kadar!
Yüzde üç şansla girdin pankreas ameliyatına. En çok üç ay yaşar dediler. İçimde volkanlar patladı.( Yandım Allah! ) diyemedim. Ameliyat sırasında kırılan kaburgan ve yaklaşık yirmi santimlik iki çizginin oluşturduğu artı şeklindeki yara izinin kapanması aylar aldı. Ardından radyoterapiler, kemoterapiler. Kanseri gölgede bırakan astım atakları, şeker ve tansiyonda yaşanan dengesizlikler İçimdeki anne hepsiz, dışımdaki anne hep çözüm arayan kadın oldu. Yorgunluğumu anlatamayacak kadar yorgundum. Bu arada okuduğumuz kitaplar, seyrettiğimiz programlar, farklı yaşam felsefeleri varoluşa dair düşünceler. Kendimizce yaşadığımız düşünce fırtınaları. İki nokta üst üste koyup ileride açıklamaya bıraktığımız düşünceler. Cevapsız kalan sorular. Noktayla biten kesin kararlar. Kanser iki yıl ara verince, bir kısmını gerçekleştirebildiğimiz hayaller. Sonra akciğer kanserine açtığın savaş. Öfkesiz, isyansız, çatışmasız bekleyişler. Minik keyif anları. Müzik dinleyerek yaptığımız terapiler için teşekkürler. Ada'da Fazıl Say konseri unutulmaz anıların arasında yerini aldı. O gece babanla ilgili konuştuk uzun uzun.( Neden benim babam başka babalara benzemiyor? ) diye sordun. Ben de sana; KİMSEYE BENZEMEYEN BİR BABAN OLDUĞU İÇİN MUTLU OLMAYI DENEMELİSİN dedim. Evladının arkasında dağ gibi duran baba istiyormuşsun.( Sen babasının arkasında dağ gibi duran evlat ol!) dedim. Sonunda onu olduğu gibi kabul etme kararıma saygı duyduğunu söyledin. İnsanlar renkler gibidir. Hiç biri diğerine benzemez. Hayatımıza giren her renk ve tonun farklı bir katkısı vardır. Yaşam tablomuz onlarla renklenir. Sözünde durduğun için teşekkür ederim.
Bana yaşattığın, benimle yaşadığın fırtınalar, poyrazlar, karayeller. Benimle paylaştığın ayazlar, çöl sıcakları meltemler için teşekkürler.
Senin aracılığınla güzel insanlar tanıdım. Çıkara dayanmayan dostluklar gördüm. Doğruları GERÇEKLEŞTİRMEK, EN İYİYE ULAŞMAK için nasıl çırpındığına, gerektiğinde nasıl kırıcı olabildiğine şahit oldum. Bunun için de ayrıca teşekkürler.
Sen; Atatürkçü, laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti' ne sevdalı yaşadın. Her din ve inanca saygılı oldun. Bu konuda da savaş verdiğin için teşekkür ederim.
Ölüm ve sonrası hakkında çok düşündük, çok konuştuk. Ne diyor Ludwic'' insan ruhunun tekamülü için gerekli yaşam deneyimleri devamlı karşısına çıkar. Bunlar başlangıçta bize ağır gelebilir. Kazancımızı, kazandığımız deneyimin ileride bize sağlayacağı kolaylıklarda buluruz. ,, Son kararımız ne?
Önce giden, gittiği yerde diğerini bekleyecek. Geride kalan, yaşamını en kaliteli en verimli şekilde yaşamaya devam edecek değil mi?. Ben yazarım , sen gezersin kanımca... Senden çok şey öğrendim. Bana anne ,abla, arkadaş, dost ve evlat olduğun için teşekkür ederim. Çetin yollardan hızlıca geçtin. Çocukluğunda ,yetişkin gibi davrandın. Gençliğini yaşamadan evlendin. Evliliğin form bulmadan anne oldun. Anneliğe doyamadan, çocuğunu analı ,babalı büyütemeden yalnız bir kadın olarak yaşam mücadelesine giriştin. Sana yetişemedim, yetişemiyorum! Kısa, ama bu kadar çetrefilli yaşam yolu, seni yordu, ama bıktırmadı, pişman etmedi.
Bu arada kızın, torunun ,damadın ve damadının o muhteşem ailesinin merhamet ve şefkat dolu varlıkları , sana ve bana nasıl güç verdi! Bu güzel yaklaşımların ne tanımı olur, ne de karşılığı. Onlara duyduğum minnet ve saygının sonu yok! Hastalığın ilk aşamasında minicik bebeğiyle bizi yalnız bırakmayan, sessiz sakin duruşuyla destek veren biricik gelinim Alev, akılcı, yapıcı , çözüm odaklı yaklaşımıyla canım oğlum, iyi ki varsınız! Gururum, dayanağımsınız... Yakın akrabalarımız, arkandan gözyaşı döken kuzenlerin, onlardan güç aldık, sevgi ve ilgileriyle beslendik.
' Allah kimseyi evladıyla sınamasın.' deriz ama, böyle uygun gördüyse de; boynumuz kıldan ince. Elbet vardır bir bildiği. O Yüce güç, neylerse güzel eyler. Hastanede, özellikle palyatif bakım ünitesinde yatan ağır hastaları ve yakınlarını görünce; ölümün çoğu kez bir kurtuluş olduğuna inancım arttı...Her ne kadar insan ruhu, aklı ve bedeni bunu kabullenmekte zorlansa da!
Vakti gelince ölmeli insan, çekmeden , sürünmeden, isyan noktasına gelmeden. Sonuçta her canlı ölümü tadacak! Seni fazla bekleteceğimi sanmıyorum kızım. Merak etme! Aklım erdiğince, gücüm yettiğince tam senin istediğin gibi; yazmaya devam edeceğim. Kimbilir daha kaç kez, batan günle batacak, doğan günle yeniden açacağım gözlerimi sensiz dünyaya. Dediğin gibi; karar bana ait değil!
Doktor, bedeninin iflas ettiğini söylüyor. Seni makinalar ve ilaçlarla yaşattıklarını söylüyor. Sense; geleceğe dair planlar yapıyorsun. Yakın çevrendeki insanlarla olan ilişkilerini sorguluyorsun. Bütün soruların doğru cevabını bulmaya, bütün hesapları, kimseye haksızlık etmeden kapatmaya çalışıyorsun. Dünya yaşamının öncesi ve sonrası ile ilgili konuşuyoruz saatlerce. Edindiğin spiritüel bilgiler bu aşamada işe yarıyor. Rahatsın, huzurlusun, umutlusun, mutlusun. Sağlık sorunların var ama şikayetçi değilsin. Klinik tablonun olumsuzluğuna rağmen çok sağlıklı düşünüyor, dimdik duruyorsun. İşte bu örnek duruşun, için sana ne kadar teşekkür etsem az. Ne zaman , boş bir çuval gibi yere yığılacak olsam , seni örnek alıyorum. Gözünden akacak tek bir damla yaş, ağrı sızıdan kaynaklanan tek bir (Ah!)ın beni bitirir biliyorsun. Beni bitirmediğin için teşekkür ederim. GÜLE GÜLE! Oradakilere selam söyle benden. Orada, 40 ya da 72 huriden biri olmayı kabul etmeyen kadınlarla birlik olacaksın. Adım gibi eminim! Orada da sahip olduğun değerleri koruyacak, haksızlıklar olursa baş kaldıracaksın. Orada da; öğretmen edanla doğru bildiklerini savunacak, her soruya (Şak!) diye cevap vereceksin! Bildiğinden şaşmayacaksın! Aranızda bana da yer ayır! Sizi fazla bekletmeyeceğimi umuyorum.
19/05/2024 ULVİYE KARA AKCOŞ