Rusya'nın Karadeniz'i Ele Geçirme Tarihi - İnceleme -

YAKIN TARİHTEN  GÜNÜMÜZE KARADENİZ VE KÜRESEL GÜÇLER

Prof.Dr..Selçuk Duman...

Karadeniz havzasının sahip olduğu önemli ticari yol özellikleri dolayısıyla küresel güçler daima bu bölge ile ilgilenmiş ve kendi çıkarlarına uygun olarak dış politika stratejileri uygulamışlardır. Bu politikalar nedeniyle de Karadenizde bölgesel işbirliği gelişimi mümkün olmamıştır. Karadeniz’ekıyısı olan 6 ve kıyısı olmayan ancak Karadeniz havzasında olan 6toplam 12 ülke bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti, kuruluşunu tamamladıktan sonra İstan-bul’u almış ve akabinde siyasi ve ekonomik açıdan Karadeniz ve Karadeniz’in kuzeyinin ticari  önemini görerek burada hâkimiyetin sağ-lanmasına yönelik politikalar geliştirmiştir.  Bu çerçevede 1461yılında Karadeniz’in Anadolu kıyıları olan Sinop ve Trabzon alınmış ve 1475 yılında da Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanma ile Kırım Hanlığı, Kefe ve Azak Kalesi’nin alınması ile Karadeniz bir Türk iç denizi hâline getirilmiştir.

Osmanlı Devleti, Kefe’yi ele geçirmesi ile birlikte Rusya’nın Karadeniz üzerindeki ticaretinde ciddi anlamda sekteye uğratmıştır.

Karadeniz’in tamamenOsmanlı Devleti’nin kontrolü altına girmesi ticaret yollarının kontrolünü de sağladığı için çok önemli bir gelir kapısı da ortayaçıkmıştır.

Diğer yandan Osmanlı Devleti, Karadeniz’e dökülen Ten (Don) Nehri ile Hazar Denizi’ne dökülen İdil (Volga) Nehrini bir kanal ile birleştirerek Rusların Kafkaslara ve Karadeniz’e inmelerini engellemek ve bu bölgede Türk hâkimiyetini devamlı kılmak istemiştir.

Ancak Rusya; Baltık denizi, Karadeniz, HazarDenizi ve Türk boğazları üzerinden Akdeniz’e ulaşmayı bir devlet politikası olarak benimsemiştir.

 Bu nedenle Karadeniz Rusya ile Osmanlı Devleti arasında bir egemenlik ve çatışma coğrafyası olmuştur.

Bu çatışma 18. yüzyıl hatta 19.yüzyıla kadar sadece Osmanlı Devleti ile Rusya arasında gerçekleşmiştir. Diğer ülkeler elde edecekleri menfaatler doğrultusunda süreçte Rusya ya daOsmanlı Devleti lehinde rol oynamışlardır. Karadeniz havzasında Rusya’nın ve büyük uluslararası güçlerin hem işbirliği hemde rekabetten doğan çok ciddi karşı durmalarının ve sürtüşmelerinin yaşandığı gerçeği tarihi süreçte görülmektedir 18. Yüzyılın Son Çeyreğine Kadar Karadeniz ÜzerindeKüresel Rekabet Osmanlı Devleti; 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar nerdeyse300 yıl Karadeniz üzerindeki hâkimiyetini sürdürmüştür. Karade-niz’in yabancı bayraklara kapatılması prensibi 1774 yılına kadarOsmanlı Devleti’nin temel kaidesi olmuştur. Ancak 1535 yılındaFransa’ya, 1579 yılında İngiltere’ye, 1598 yılında Hollanda’ya ve1616 yılında Germen İmparatorluğu’na verilen haklar bu durumu yumuşatmıştır.
Nemçe Çesarlığı ve Avusturya’ya da 1618 Pasorafça Antlaşması ile haklar tanınarak yumuşatılmışsa da Karade-niz hiçbir ülkeye kullandırılmamıştır. Ancak kullanıma dayalıhaklar 1774 yılında Rusya’ya, 1802 yılında Fransa ve İngiltere’yeverilmiştir.
Bu süreç içerisinde Rusya kendisine ulusal, bölgeselve uluslararası çıkarları açısından Karadeniz’in kontrolünü birhedef olarak gördüğü için Osmanlı Devleti ile Karadeniz üzerindesürekli bir mücadele içerisinde olmuştur. Çünkü Karadeniz, poli-tik, ekonomik ve güvenlik açısından Rusya için çok önemlidir.Rusya’nın ulusal bütünlüğünün korunması ve sürdürülmesi bağ-lamında Karadeniz’in kritik bir önemi haiz bir coğrafya olduğusöylenebilir.
Karadeniz havzası Rusya tarihi ve tarihi belleği içintüm zamanlar içinde en önemli etken olmuş ve halen de bu konu-munu sürdürmektedir.
Rusya’nın denizlere yönelik genişlemesiyasetinin temeli güney, güneybatı ve kuzeybatı istikametineyönelmek şeklinde planlanmıştır.Rusya, Karadeniz ve Akde-
niz’in bir parçası olan Balkanları da, Avrupa’ya bir bağ olarakgördüğü ve ticari güzergâhı olduğu için jeopolitik ve jeostratejikanlamda önemsemiştir.
Rusların Karadeniz’e yönelik faaliyetleri
9. yüzyılda başlamış, ancak Moğolların Karadeniz’in kuzeyindekisteplere hâkim olması ve Altınordu ve Cenevizlerin bulunmasıRusların Karadeniz’e ulaşmalarına engel teşkil etmiştir.
Rusların amaçlarını gerçekleştirmek için ilk adımı; İsveç’in yenilgiye uğratılması ve imparatorluk topraklarının İsveç ve Finlandiya’ya doğru genişletilmesi şeklinde düşünülmüştür.
Daha sonraki süreçteise Karadeniz’e yönelerek Tuna bölgesini kontrol altına alıp Kara-deniz ticaretine hâkim olmak istenmiştir.
Diğer yandan Ruslar,Hazar Denizi’nin kuzeyindeki toprakları ve Rusya’nın doğusunda-ki Tatar Türklerinin topraklarını ele geçirerek Hazar Denizi’ne  çıkmayı da planlamışlardır.
Rusya, Devlet politikası olarak III.İvan’dan itibaren Rusya’nın dünyaya açılması için Baltık Denizi veKaradeniz’de çıkış noktalarına hâkim olmanın gereğini savunmuş-tur. Bu Rusya’nın alın yazısı sayılmış ve güney yolu üzerinde Os-manlı İmparatorluğu bir engel olarak görülmüştür.
 Rusya, kuzeyinde buzullarla kaplı denizler ile güneyinde Osmanlı Devleti’nindenetiminde bulunan Karadeniz arasında sıkışmış bir ülke olarakamaçlarını gerçekleştirmek için harekete geçmiştir. Rusya’nınKaradeniz’e yönelmesinin somut nedenleri ise Prut, Dinyester,Buğ, Dinyeper, Don ve Volga gibi verimli arazilerinin bulunduğuve topraklarının üçte ikisini oluşturan kısım Karadeniz ile bağlan-tılı olması. Diğer yandan Akdeniz’e ulaşmak isteği. Çünkü Akdeniz, geniş bölge hâkimiyeti sağlamak, siyasi ve ticari anlamdaküresel bir güç olabilmesi için şarttır.
 Bu nedenle Karadeniz’deetkili olma politikası Rusya’nın dış politikasının omurgasını oluş-turmuştur.
Rusya, daha 1492 yılında Azak ve Kefe’deki Osmanlımakamlarına başvurarak Moskova Knezliği adıyla serbest geçiş veticaret serbestliği hakkı istemiş ve Osmanlı Devleti de buna olum-lu yaklaşmıştır.
III İvan’ın Bizans Prensesi Sofya ile evlenmesiüzerine İstanbul ve Karadeniz’e sahip olma hakkı olduğunu ilerisürmeye de başlamıştır.
Hatta III. İvan döneminde Rusya Kırım Han’ı Mengligiray aracılığı ile Rus tüccarların Azak ve Karadeniz’de ticaret yapması için Osmanlı Devleti’nden izin istemiştir.
Osmanlı Devleti Rusya’ya sınırlı izinler vermiş ve Rusya’nın yayılmasını engellemek için gerekli tedbirleri almıştır. Bunun üzerine Rusya, 16. yüzyılda ilişkilerini ticaret ile elde edemeyeceğini anlayınca savaşa yönelmiştir. IV. İvan döneminde, 1552 yılında Astrahan ve 1556 yılında Kazan hanlıklarını topraklarına katarak önemli bir adım atmıştır.
Astrahan Hazar Denizi’nin kuzeyinde bir liman şehri ve aynı zamanda bir ticaret merkezi olduğu içinRusya’ya ciddi anlamda avantaj sağlamıştır.
Diğer yandan İngi-lizler ticaret amaçlı 1554 yılında Moskova’ya ulaşmışlar ve RusÇarı İngiliz tüccarlara ticari ayrıcalık sağlamıştır. İngilizler Rus-ya’dan aldıkları hammaddeleri ülkelerine taşımışlar ve böylecestratejik üstünlük sağlamışlardır.
Osmanlı Devleti Rusların bugenişlemesinden rahatsız olmuştur. Çünkü Ruslar, Terek boyunakadar sokularak Osmanlı’ya yaklaşmaları ve Türkistan’dan gelentüccar ve hacıların yolunu kesmeleri dolayısı ile 1569 yılında Rus-ya’ya karşı Ejderhan Seferi’ni yapmıştır. Bu sefer ile Terek üze-rindeki Rus kalesi yıktırılsa da ciddi bir sonuç alınamamıştır.
Rusya 17. yüzyıl boyunca üç noktaya odaklanmıştır. Birincisi; Uk-rayna ve Belarus’un ilhakı; ikincisi Baltık ve Karadeniz’de serbestgeçiş hakkı; üçüncüsü Kırım Hanı’nın saldırılarından korunma.
Rusya’nın bu hedeflerini gerçekleştirmede önemli bir isim olanÇar I. Petro, 1672-1725 yılları arasında görev yapmıştır. Petro,Amsterdam ve Londra’da kalmış, denizin önemini görmüş, İngil-tere, Hollanda, İspanya ve Portekiz örneğinde olduğu gibi güneyinavantajlarını kullanmanın gereğine inanmış ve ülkesinde donan-ma inşası ve üniversite kurdurmuştur.
Rusya’nın Karadeniz’eyönelik ilerleyişinin ilk basamağını, Ukrayna’nın Rus Devleti’nintopraklarına dâhil edilmesi ile olmuştur. Bu birleşme II. Katarinadöneminde tamamlanmıştır.
Rusya’nın Ukrayna’ya hâkim olma-sı üzerine iki ülke arasında rekabet daha da kızışmıştır.
OsmanlıDevleti Rusya’nın Kiev dahil Ukrayna’yı ele geçirmesi üzerinetekrar Rusya üzerine bir sefer yapmıştır. 1678 yılında Kara Mus-tafa Paşa komutasında yapılan bu sefer ile Ruslar yenilmiş ve Dnepr Nehri’nin doğusuna çekilmişlerdir.
1681 yılında da Rusyaile Kırım Hanlığı arasında Bahçesaray’da bir anlaşma yapılarakDnepr Nehri sınır olarak kabul edilmiştir.
Rusya’nın Nogay, Çer-kes ve Kazak (Rus Kazağı) kontrol altına alması ve IV. İvan’ınKabartay Bey’i Temrük’ün kızıyla evlenmesi Çerkeslerle
 Ruslararasındaki ittifakı doğurmuştur. Rusya, bundan sonra 1687
-1697 yılında Kırım’a iki sefer daha düzenlemiş ancak başarısız olmuş-tur. 1695 yılında ise, Dnepr Nehri istikametindeki Osmanlı Kalele-ri; Kadı-Kerman, Tavan, Aslan-Kerman ve Mübarek-Kerman’ı almış ve Azak’a saldırmış ancak başarısız olmuştur.
 Rusya bu ba-şarısızlıkları üzerine 1695-1696 yılarında Voronej şehrinde Pet-ro’nun emri ile kurulan tersanede 30 gemi inşa ettirmiştir.
 Azak kıyılarından Kuban nehri ağzına kadar birçok kale ve palangalar yaptırmış ve askeri birlikler yerleştirmiştir. Dnepr Nehri’ni kulla-narak Karadeniz’e çıkmak istediğinden nehrin aşağı kısmına Ka-menry Zaton ve Samara adları ile iki kale inşa ettirmiştir.
Diğeryandan Osmanlı Devleti’nin 1683 yılında Viyana’da bozguna uğ-raması üzerine Osmanlı Devleti karşısında Avrupa’da bir kutsalittifak oluşmuş ve Rusya’da bu ittifakta yer almıştır.
 Rusya Avrupa’da oluşturmuş olduğu ittifakı da arkasına alarak OsmanlıDevleti’ne karşı Karadeniz üzerinden saldırılarını artırmıştır. Yen
iinşa etmiş olduğu gemilerinde yardımı ile Azak’ı denizden ve ka-radan kuşatarak Temmuz 1696 tarihinde işgal etmiştir.
 Petro,Azak’ı ikinci denemesinde yeni donanmasının, Avusturyalı mü-hendislerin yardımı ile işgal etmiştir. Azak Kalesi; Azak Denizi’ne
Rusya’nın ulaşmasını sağlıyor. Kerç Boğazı da Karadeniz’e çıkışınkilidini teşkil ediyordu.Petro bu olaydan sonra Osmanlı Devle-ti’ne karşı fiilî ittifak bulmak için 1697 yılında Avrupa’ya bir heyetgöndermiş ve İngiltere, Fransa ve Avusturya ile görüşmeler
 yapılmıştır. Ancak İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti ile bir düş

manlık içine girmek istemezken Avusturya’da anlaşmanın eşiğin-de olduğunu söyleyerek bir çatışma durumunu ret etmiştir.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bu savaşlar sonucunda Temmuz 1700tarihinde bir anlaşma yapılmıştır.İstanbul An-laşması olarak kayda geçen bu anlaşmaya göre, Azak Kalesi Rus-ya’ya bırakılmış,

 Özi boyunda Rusya tarafından işgal edilen Tay-gan, Gazi Kerman, Şahin Kerman, Nusret Kerman kaleleri yıkıla-cak ve tekrar bu bölgeye kale yapılmayacak ve Osmanlı Devleti’nebırakılacaktı ve Rusya, Rusya’ya bağlı Kazakların Karadeniz’eçıkmayacaklarını taahhüt etmiştir.
Rusya bu anlaşma ile AzakDenizi’ne inse de Karadeniz’de hiçbir faaliyette bulunamayacak-tı.

 Bu nedenle Rusya, bu sonucu yeterli bulmayarak 18. yüzyılınbaşlarından itibaren Don ve Dnepr nehirleri yakınlarında, Azak,Taygon ve Varonej’de gemi inşasına başlamıştır. Osmanlı Devletide Rusya’nın Karadeniz’deki faaliyetlerini yakından takip etmiş,gerek Azak ve Taygon liman
larındaki gemi inşası ve gerekse Pre-kop yakınlarındaki birçok kale inşası dolayısıyla Rus elçisi Tols-toy’dan bu konularla ilgili izahat istemiştir. Tolstoy, Osmanlı ma-kamlarına verdiği cevapta, amaçlarının Don Kazaklarını denetimaltına almak olduğunu belirtmiştir. Rusya Osmanlı Devleti’nin bukonuda ısrarlı tutumu üzerine de gemilerin imhasının pahalıyamal olacağını, istenirse uygun fiyata satabileceklerini, Voro-nej’deki inşa edilenlerin daha önce başlatılanların bitirildiğini veOsmanlı Devleti’nin de Kerç ve Kuban’da gemi inşa ettiğini be-lirtmiştir.

 Rus Çarı Petro, Osmanlı Devleti’ne bu cevapları verdiktensonra Azak Kalesi’ni Tabyalar, kuleler ve toplarla tahkim etmiş vekalenin içerisine Rus aileleri yerleştirmiştir. Ayrıca Fransa, İngil-
tere, Hollanda, İspanya, Cenova ve Venedik’ten gemi inşası içinuzmanlar getirmiştir. Azak’tan Or kapıya kadar ve Azak kıyıların-dan Kuban Nehri ağzına kadar kule ve palankalar yaptırarak as-kerler yerleştirmiştir. Bu karşılıklı restleşmelerin sonunda Osmanlı Devleti, 1711 yılında Rusya’ya karşı Prut Seferi’ni düzenle-miş ve Rus orduları zor durumda kaldıkları için Osmanlı Devle-ti’nin istediklerini 1711 Prut Anlaşması’nda kabul etmişlerdir. Buanlaşmaya göre; Azak Kalesi Osmanlı Devleti’ne iade edilmiş,
Taygon, Kamenka veSamara gibi kalelerin yıkılarak Osmanlı Dev-leti’ne bırakılması, Rus tüccarların karadan İstanbul’a gelebile-cekleri ancak denizden geçemeyecekleri belirtilmiştir.

 Bu anlaşma ile Rusya bir kez daha Karadeniz’den uzaklaştırılmıştır.Rusya’nın bu şekilde Karadeniz’den uzaklaştırılması geçici birrahatlama sağlamıştır. Çünkü Rusya Karadeniz konusunda karar-lıdır. Bu anlamda İngiltere ile geçmişten itibaren kurmuş olduğuilişkiler çerçevesinde İngiltere, Fransa ile uğraştığı için 1790 larakadar Rusya’yı desteklemiş ve Osmanlı Devleti aleyhine genişle-mesine göz yummuştur. Bu da Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşıelini güçlendirmiştir.
Rusya, Karadeniz’de net olmasa da ticaretyapma hakkını 16 Kasım 1720 tarihinde elde etmiştir.

 Bu arada Rus tarihinde önemli bir yere sahip olan Petro dönemi 1725 yılın-da sona erse de Rusya’nın günümüze kadar olan politikalarınınbelirlenmesi ve uygulanmasında önemli bir yere sahiptir. Petro,bizzat Avrupa’ya giderek denizcilik konusunda çalıştığı gibi ora-dan getirdiği uzmanlar yolu ile Rusya’nın donanmasının kurulu-şunda etkili olmuştur. Sürecin devam edebilmesi içinde 1700 yı-lında Moskova’da bir denizcilik okulu açmış ve 1715 yılında buokulu Petersburg’a naklederek denizcilik akademisi adını vermiştir.

Petro, vasiyetnamesinde de İsveç’ten mümkün olduğuncatoprak alınması gerektiğini, ticaretin sürdürülebilmesi için İngil-tere ile iyi ilişkilerin devam ettirilmesini, kuzeyde aralıksız olarakBaltık Denizi boyunca, güneyde Karadeniz kıyıları boyunca geniş-lemesi gerektiğini ve mümkün olduğunca İstanbul ve Hindistan’ayakınlaşılmasını, İran Körfezi’ne ulaşılmasını ve Suriye yolu ileYakın Doğu’da ticaretin geliştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

 Petro’nun vasiyetnamesinden de anlaşılacağı üzere her ne kadarPetro Karadeniz’e çıkmayı başaramamışsa da bırakmış olduğubirikim ve vasiyetname ile bu sürecin başarılması ve sürdürülmesinde de önemli pay sahibidir. Rusya, Petro sonrası Osmanlı Dev-leti’ne karşı Karadeniz üzerinden saldırılarına devam etmiştir. 30Mart 1736 tarihinde Kırım’ı işgal eden Rusya, Kırım’ı yağmalaya-rak geri çekilmiştir.

 Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan 1736-1739 tarihleri arasında gerçekleşen savaş sırasında da Fran-sa Osmanlı Devleti’nin yanında yer almıştır.

 Bu savaşın sonunda1739 tarihli Belgrad Anlaşması
 
ile Osmanlı Devleti ve Rusya Kara-deniz’deki statüyü görüşmüşler ve Rus tüccarların Karadeniz’degemi bulunduramayacağı ve Osmanlı gemileri ile ticaret yapabile-cekleri konusunda anlaşılmıştır.

 Diğer yandan Azak Kalesi’ninyıkılması ve arazinin tarafsız bölge olarak boş bırakılması, Rus-ya’nın Don nehrinde olan Çerkeski Adası ile Azak arasında bir kaleyapması, Osmanlı Devleti’nin de Kuban ile Azak arasına bir kaleyapması, Rusya’nın savaş ve ticaret gemilerini Karadeniz’de ya-pamayacağı ve bulunduramayacağı konusunda anlaşılmıştır.

 Ayrıca bu anlaşmaya göre Rusya Hazar Denizi’nde de gemi bulun-duramayacaktı.

 1747 Anlaşması ile de Osmanlı Devleti ve RusyaKaradeniz’deki statünün 1739 tarihli Belgrad Antlaşması’ndakihâliyle kalması konusunu tekrar onaylamışlardır.

 Görüldüğüüzere Rusya, bütün uğraşılarına rağmen 18. yüzyılın son çeyreği-ne kadar Karadeniz üzerinde Osmanlı İmparatorluğu ile olduğugibi Akdeniz ülkeleri ile olan ticareti de gelişme gösterememiş-
tir. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, Rusların Lehlileri takip amacıyla ani bir baskınla Osmanlı topraklarına girmesi ve Lehlilerile birlikte birçok müslümanı öldürmeleri dolayısı ile 1768-1774yılları arasında altı yıl süren bir savaş yaşanmıştır.

 Savaş sıra-sında İngiltere’nin yardımı ile Baltık Denizi’nden Ege Denizi’negelen Rus donanması Çeşme’de Osmanlı donanmasını 7 Temmuz 

1770 tarihinde yakmış ve 1771 yılında Kırım’ı işgal etmiş, Kefe,Kerç ve Yeni Kale’yi almıştır. Bu savaşla birlikte Rusya kesin ola-rak galip gelmiş ve kuzeybatı Karadeniz de Osmanlı savunmastratejilerinin önemli noktaları; İsmail, Kili, Bender, Akkerman veİbrail kaleleri Rusya’nın eline geçmiştir.
Bu savaşın sonundaOsmanlı Devleti ile Rusya arasında 28 maddeden oluşan KüçükKaynarca Antlaşması imzalanmıştır.
Bu anlaşmanın üçüncümaddesine göre, Kırım bağımsız hâle dönüştürülürken Azak Deni-zi’nin her iki yakasındaki Yeni Kale ve Kerç, Dnepr ağzındaki Kıl-burun Kalesi ve etrafındaki araziyi Rusya almış ve böylece Kı-rım’ın bağımsız yaşamasını imkânsız hâle getirmiştir.

 En önemli konu ise bu anlaşma ile Rusya, Karadeniz ve Akdeniz’de serbesthareket etme hakkı elde etmiş ve böylece boğazlardan geçiş hakkıda elde etmiştir. Yine Karadeniz’in kuzeyi için son derece önemliolan Eflak ve Boğdan Voyvodalıklarının seçiminde Rusya’nın onayının alınması karara bağlanmıştır.
Ayrıca Küçük Kaynarca Ant-laşması’nın 11. Maddesine göre; Karadeniz’den Akdeniz’e geçebil-menin yanında kıyılar, sahiller, limanlar ve boğazlarda ticaretamacı ile faydalanma hakkı elde etmiş, daha da önemlisi ise 2. ve 3. Madde ile Rusya Osmanlı Devleti sınırları içerisinde istediğiyerlerde konsolos ve konsolos vekili tayin hakkı kazanmıştır.
Rusya’nın Kırım’a saldırması Avusturya’yı da endişelendirmiştir.Özellikle Avusturya Karadeniz’in kuzeyinde etkili olacak Rusya’nın Tuna üzerinden Avrupa içlerine doğru sarkabileceğini he-sap ederek Osmanlı Devleti ile 6 Temmuz 1771 tarihinde bir an-laşma yapmış ancak İngiliz elçisinin anlaşmayı ele geçirmesi üze-rine anlaşma onaylanamamıştır.

Balkanlar ve Anadolu için bir tehdit hâline dönüşmüştür. Rusyabu savaş sonrası Avusturya’nın endişelerini gidermek içinde 1781yılında Avusturya ile bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmaya göre;Eflak, Boğdan ve Baserabya’dan oluşan Dinyester ve Tuna nehirle-ri arasındaki coğrafyada Rusya’ya bağlı bir hükümet kurulacak,İstanbul’da Bizans yeniden inşa edilecek, Ege adaları Rusya’yabırakılacak.
Rusya bu anlaşma sonrası 1783 yılında Kırım’ı ilhak etmiş-tir. Kırım’ın ilhak edilmesi üzerine Avusturya Kralı II. Josept Rus-ya’yı tebrik ederken İngiltere, Rusya’nın Kırım’ı ilhakına sessiz
kalarak dostluk g
östermiş, Fransa ise Rusya’nın Kırım’ı ilhakınakarşı çıkmıştır.
Çünkü Fransa, Osmanlı toprakları içerisindeciddi ayrıcalıklara sahip olan bir ülke olarak kendi payının azala-cağını düşünmüştür. Kırım’ın Rusya’ya bağlanması ile OsmanlıDevleti’ne kuzeyden gelecek tehditlere karşı engel teşkil eden birkalesi düşmüş ve böylece Rusya’ya Kafkaslar kapısı da açılmıştır.Rusya, Azak Denizi’nden Hazar Denizi’ne uzanan yedi yüz kilo-metre karelik hatta pek çok kale inşa ederek asker yerleştirmiştir.Bu tavırları ile de kalıcı olmak istediğini göstermiştir.
Bu arada 22 Haziran 1783 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında birticaret antlaşmasının imzalandığını görmekteyiz.
Osmanlı Devleti gerek iç sorunları ve gerekse dış tehditlernedeniyle Rusya’nın bu ilhakına ses çıkaramamış ve 1791 yılındaRusya ile 13 maddelik Yaş Antlaşmasını imzalamıştır. Bu antlaş-manın 3. Maddesine göre, Özi Kalesi ve kırsalı Rusya’ya bırakıl-mış, 5. Maddesine göre, Kafkasya’da Koban iki ülke arasında sınırolacaktı.
 Rusya Dinyeper ve Dinyester arasındaki bölgeyi elegeçirdikten sonra Odesa Limanı’nı yaparak Balkanlar üzerindeetkili olmaya başlamıştır
 Rusya, 1791 Yaş Antlaşması ile Kırım’da varlığını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdiği gibi Sivastopolve Kherson’da Rus Karadeniz donanmasının inşasını da başlatmış-tır.

 
Böylece 18. Yüzyılın sonuna gelindiğinde Rusya, Karadeniz’einmiş ve yerleşik bir hâle gelmiştir. Diğer yandan Rusya, bu tarih-ten sonra Balkanlar ve Kafkaslar üzerinde etkili olabilmek içingirişimler başlatmıştır.
 18.yüzyılın sonlarında Avrupa’da yaşanan gelişmeler dola-yısı ile Osmanlı Devleti ile Rusya birbirine yakınlaşmıştır. Özellik-le Napolyon tehdidi iki ülkenin 1798 yılında bir ittifak antlaşmasıyapmasına neden olmuştur. Bu antlaşmanın gizli kısmında, Rusdonanmasının boğazlardan geçebileceği, Akdeniz’de faaliyet gös-terebileceği, Karadeniz’in kapalı deniz olarak görüldüğü, Karade-niz’e girme girişiminde Osmanlı Devleti ile birlikte karşı koyula-cağı belirtilmiştir. Gerçi savaş sona erince Rus donanmasının tekrar Karadeniz’e döneceğinden bahsedilse de bu anlaşma ile Rus-ya’nın elde etmiş olduğu haklar Rusya’nın tarihi emellerinin ger-çekleşmesi anlamına geliyordu.

 Ayrıca Osmanlı Devleti ile Rusyaarasında 7 Ada’ya dair yapılan anlaşma gereğince Akdeniz’de,
Mora ve Arnavutluk yakınlarında 7 Ada Cumhuriyeti kurulacak(Korfu, Kefolanya, Zenta, Ayamavra, İtaki, Paksu, Çuka) 7 AdaCumhuriyeti gemileri Karadeniz’de serbest ticaret yapabilecekti.

 Osmanlı Devleti tarafından Rusya’ya verilen bu ayrıcalıklar, İngiltere ve Fransa’nın hoşuna gitmediği gibi kendilerine de benzerayrıcalıklar verilmesini talep etmişlerdir. Fransa Mısır’dan çekil-meyi kabul ettikten sonra Osmanlı Devleti ile 1802 yılında imza-lamış olduğu Paris Antlaşması ile Karadeniz’de serbest ticaretyapma hakkı, Karadeniz’de Fransız tüccarlara yönelik olası korsansaldırılarına karşı Osmanlı Devleti’nin tedbir alması ve Karadenizsahillerinde Fransız memur ve konsolos tayinine Osmanlı Devle-ti’nin izin vermesi hakkını elde etmiştir.

 Fransa, bu anlaşmaçerçevesinde Sinop’ta genel konsolosluk, Trabzon ve Ereğli’de isealt komiserlik oluşturmuştur.

 Benzer haklar 1802 yılında İngil-tere’ye de tanınmıştır.

 Böylece Karadeniz konusu OsmanlI-Rus rekabetinin ötesinde İngiliz, Fransız, Rus ve Osmanlı rekabet ala-nına dönüşmüştür. İngiliz gemileri 1803’de itibaren düzenli ola-rak Karadeniz’e çıkmaya başlamışlardır.

 Rusya’nın talebi üzerine Osmanlı Devleti ile Rusya arasında23 Eylül 1805 tarihinde Tedafü-i İttifak Antlaşması imzalanarak1798 antlaşmasında olduğu gibi 7. Maddesinde, Rus savaş gemile-rinin boğazlardan geçişinin serbest olmasına ve diğer ülkelerinsavaş gemilerinin geçişinin yasak olması konusunda anlaşılmıştır.Yine boğazlara yönelecek saldırılara karşı iki ülkenin birlikte sa-vunması konusunda da anlaşılmıştır.

 R usya’nın bu girişimi İngiltere’yi ciddi şekilde rahatsız et-miştir. Çünkü bu döneme kadar Rusya’nın Karadeniz’e inmesineve ticari faaliyet göstermesine razı olması, İngiltere için bir tehditolarak algılanmazken Rusya’nın boğazlardan serbest geçiş hakkı,
boğazları savunma hakkı ve Karadeniz’in kıyısı olmayan ülkelerekapalılığı anlaşması İngiltere’nin harekete geçmesine neden ol-muştur.Diğer yandan 25 Haziran 1807 tarihinde Tilsit’de I. Napol-yon ve I. Aleksandr bir araya gelerek Osmanlı topraklarını aralarında paylaşmışlardır. Bu anlaşmaya göre, Baserabya, Eflak, Boğ-dan ve Bulgaristan Rusya’ya, Arnavutluk, Teselya, Mora, Girit veMısır Fransa’ya veriliyordu.

 Yani Karadeniz çepeçevre Rusya’yabırakılırken, Akdeniz’de Fransa’nın üstünlüğü kabul ediliyordu.
 Bu gelişmeler üzerine İngiltere, Osmanlı Devleti’ne müra-caat ederek 1809 yılında Çanakkale Antlaşması’nı imzalamıştır.Bu antlaşmanın 2. Maddesine göre, savaş gemilerinin, İstanbul veÇanakkale Boğazlarından geçişi yasaklanmıştır.

 Böylece İngiltere eskisigibi Rusya’nın Karadeniz’deki faaliyetlerine karışmazkenboğazlardan savaş gemisi geçirmesini engelleyerek Akdeniz’e çı-kıp İngiliz sömürge yoları için tehdit oluşturmasını önleyecekti.

Ayrıca İngiliz ticaret gemileri 1815’ten sonra Rus limanla-rında boy göstermeye de başlamışlardır.

 İngiltere’nin bu girişi-mi üzerine Rusya öncelikle Baltık Denizi’ne yönelmiş ve Finlandi-ya’yı İsveç’ten alarak burada İsveç üstünlüğüne son vermiş

 ve1812 yılında Osmanlı Devleti ile yapmış olduğu Bükreş Antlaşması
ile Kafkas sahilinde 3040 km uzunluğundaki denizi Osmanlı ilebirlikte müşterek kullanma hakkı, Tuna Nehri’nin tamamındaticari gemilerini kullanma hakkı ve Prut Nehri ağzına kadar olankısımda ise savaş gemilerini bulundurma hakkı elde etmiştir.

 Ayrıca 1813 Gülistan ve 1828 yılında imzaladığı Türkmençay Ant-laşmaları ile Hazar Denizi’nin Batı ve Güney kıyılarını da ele ge-çirmiştir.

 1827 yılında ise İngiltere ve Fransa ile birlikte hare-ket eden Rusya, Navarin’de Osmanlı donanmasını yakmıştır.
 
Osmanlı Devleti’nin bu şekilde denizlerde zayıflatılması Rusya’nınOsmanlı Devleti’ne karşı Karadeniz’de daha aktif hâle gelmesineneden olmuştur.1828 yılında Osmanlı Devleti’ne savaş açan Rusya, Yunanisyanını da destekleyerek Bağımsız Yunanistan Devleti’nin kurul-masını sağladığı gibi 14 Eylül 1829 tarihinde imzalanan EdirneAntlaşması ile Prut nehri iki ülke arasında sınır olmuş, Tuna ağzıRusya’ya bırakılmış ve Rus ticaret gemilerinin boğazlardan geçişisağlanmıştır.
 Ayrıca Ahıska ve Ahılkelek Sancakları Rusya’yabırakıldığı gibi Karadeniz’in kuzeyinde Eflak ve Boğdan Voyvodo-larına Rusya kefaleti getirilmiş ve Sırbistan’a ayrıcalık verilmiş-
tir.
 Böylece Rusya, Balkanlar, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuze-yinde etkili hale geldiği gibi boğazları da kullanma hakkı eldeetmiştir. Bu gelişmelerin üzerinde Karadeniz’de zaten bulunanİngiltere, 1830 yılı sonrası daha aktif hâle gelmiştir. Avusturya,Rusya ve Sardunya’dan sonra Karadeniz’de etkili olan 4. Ülkeolmuştur.

 Osmanlı Devleti’nin Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nınisyanına karşılık Rusya’dan yardım istemesi üzerine ise iki ülkearasında 1833 yılında Hünkâr İskelesi Antlaşması imzalanmıştır. bu antlaşma ile de Rusya, Osmanlı Devleti’ne yardım edecek yar-dım sırasında masraflar Osmanlı Devleti tarafından karşılanacakve Rusya’ya karşı bir tehdit olduğu zaman Osmanlı Devleti boğaz-ları Rusya’nın lehine kapatacak.
 
Rusya, bu anlaşma gereğince20 Şubat 1833 tarihinde boğazları geçerek Beykoz’a gelmiş ve 12bin kişilik ordusunu karaya çıkarmıştır.

 Bu antlaşmanın imza-lanması üzerine İngiltere, Trabzon ile 1835 yılında doğrudan tica-rete başlamıştır. Ayrıca İngiltere ve Fransa’da Osmanlı Devleti ile1838 yılında Balta Limanı Ticaret Antlaşmasını imzalayarak çokönemli ticari ayrıcalıklar elde etmişlerdir. İngiltere daha çok Ka-radeniz’e ağırlık vermiş ve Kerç ve Batum’da İngiliz konsolosluk-ları açmıştır.

 İngiltere bu girişimi ile Rusya’nın Akdeniz ile ilgilenmesidurumunda Karadeniz’in de güvenli olamayacağını ortaya koy-muştur. Ayrıca İngiltere, Osmanlı Devleti’nin kendi gücü ile bo-ğazların
 
güvenliğini koruyamayacağını gördüğü için 15 Temmuz1840 tarihinde Londra’da Avusturya, Prusya, Fransa ve Rusya’nınkatılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmesini sağlamış ve buradayapılan anlaşma ile boğazlardan ticaret gemilerinin geçişi serbesthâle getirilirken savaş gemilerinin geçişi yasaklanmış ve bu sta-tünün garantörü de toplantıya katılan devletler olmuştur. Diğeryandan Osmanlı Devleti’nin dost ve müttefik devletlerin küçüksavaş gemilerine isterse izin verebileceği belirtilmiştir.Böylece boğazlar, uluslararası bir anlaşma ile uluslararasıbir alana dönüştürülmüştür. İngiltere, bu girişiminin yanında1800’lerin başında Malta’yı, 1878 yılında, Kıbrıs’ı ve 1882 yılındaMısır’ı alarak Hindistan’a giden yolları güven altına almaya ça-lışmıştır. Ancak bu süreç tamamlanana kadar Hindistan’a gidenyolları tehdit eden en büyük güç olarak Rusya’yı görmüştür.

 Rusya, İngiltere’ye rağmen ilerleme kaydedemeyeceğini görmesiüzerine 1844 yılında Çar Nikola İngiltere’ye bir ziyaret gerçekleş-tirmiştir. Bu ziyaret
 
ile birlikte iki ülke arasında görüşmeler baş-lamış ve 1848 yılına kadar devam etmiştir. Ancak Rusya donan-masının Çanakkale önlerine gelmesi Londra’da ciddi endişelere vetartışmalara sebep olmuştur. Lord J. Russel, “
Eğer Rusya’yı Tunaüzerinde durduramazsak günün birinde indus kıyılarında durdur-mak zorunda kalacağız
” diyerek Rusya’nın Karadeniz’de durdu-rulması gerektiğine vurgu yapmıştır.

 1853 yılında Rusya’nın anibir baskınla Sinop’taki Osmanlı donanmasını yakması üzerine

 Rusya’ya karşı yapılan Kırım savaşında; Osmanlı Devleti’ne İngil-tere, Fransa, Avusturya ve Prusya yardım etmiş ve Rusya’nın ağırbir şekilde yenilmesi gerçekleşmiştir. Bu savaş sonrası 1856 yılın-da Rusya ile Paris Antlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmanın 11.Maddesi gereğince Karadeniz’de savaş gemilerinin bulundurula-mayacağı kabul edilmiş, 13. Maddesine göre, Karadeniz’de savaşgemisi tersanesi kurulamayacağını ve bulunanlarında yıkılacağıkarar altına alınmıştır. 12 Maddesine göre de Karadeniz’in taraf-sızlığı ve ticaret serbestliği onaylanmıştır. 16. ve 18. Maddelerin-de, Tuna ağzı uluslararası alana dönüştürülmüştür.

 Böylece Rusya 1856 Paris Antlaşması ile Tuna’daki toprak-larını ve uluslararası ticaretin ana damarı olan Karadeniz’de sa-vaş gemisi bulundurma hakkını kaybetmiştir. Rusya bu savaştadüştüğü olumsuz durumdan kurtulmak için Avrupa’da Slav veOrtadoks hakları ile ilişkilerini geliştirerek Habsburg ve Osmanlıİmparatorluğu’nun gücünü sınırlamak istemiş ve Panslavizmi jeopolitik bir adım olarak görmüştür.

 Rusya ilk kez 1826 yılındaSlovak yazar J. Herkel tarafından kullanılan Panslavizm politika-sını kullanarak Balkanlar üzerinde etkili olma siyasetini gütmüş-tür. Bu çerçevede Rusya, “Slav Yardım Komitelerini” önce 1858yılında Moskova’da, 1867 yılında Petersburg’da, 1869 yılındaKiev’de, 1870 yılında Odesa’da açmış ve Yunanistan, Macaristanve Tuna prensliklerini içine alan bir “
Slav Birliği Projesi” geliştir-miştir. Bu projeye dâhil edilen ülkeler, başta Bulgaristan olmaküzere Macaristan, Çek Slovak, Sırp, Hırvat, Bosna
-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Romanya, Yunanistan, Girit, Kıbrıs ve İstanbulbölgesidir.

 Paris Antlaşması ile Rusya’ya getirilen kısıtlamalar 1870 yı-lına kadar devam etmiştir. Çünkü Osmanlı yönetiminde Tanzimat-çılar bulunmakta olduğu için İngiltere ve Fransa ile de yakın ilişki içerisinde idiler. 1871 yılında Ali Paşa’nın ölümü ile bu dönemsona ermiş ve Rusya Dışişleri Bakanı Gorçakov, 31 Ekim 1870tarihinde Paris Antlaşması’nı imzalayan devletlere verdiği nota ileParis Antlaşması’nın Karadeniz ile ilgili hükümlerine uymayacağını bildirmiştir. 17 Ocak 1871 tarihinde Londra’da toplanan ilgilidevletler, Karadeniz’de savaş gemisi bulundurma ve tersane kur-ma yasağını kaldırmış, ticaret gemilerinin serbestliği devam etmişve boğazların kapalılığı devam etmiştir.

 Rusya bu girişimi ya-nında Panslavizm ve Ortodoksluk politikasının da yardımı ile Os-manlı Devleti üzerinde baskı uygulayarak Osmanlı SadrazamlığınaRus yanlısı Mahmut Nedim Paşa’yı getirtmiş ve 1877 yılında Os-manlı Devleti’ne savaş açmıştır. Rusya’nın bu savaştaki amacı;Karadeniz’e kayıtsız şartsız hâkim olmak, Karadeniz’i bir iç denizhaline getirmek ve Tuna ve Balkanlardan Osmanlı’yı sürmek.

 İngiltere, Rusya’nın bu girişimine karşılık İstanbul ve boğazlarınbaşka ellere geçmesine ilgisiz kalmayacağını açıkça
 
belirtmiştir.Almanya, Avusturya ve Fransa Rusya’nın bu girişimi sırasındailgisiz kalmıştır. Rusya’nın bakış açısını göstermesi için Rusya’nınİstanbul Büyükelçisi Nelidov’un 22 Kasım 1877 tarihindeki rapo-runa bakmak yerinde olacaktır. İlgili raporda; “
 Akdeniz ile serbest
ulaşım sağlamak ve düşman donanmalarının Karadeniz sahilleri-mizi tehdidine engel olmak Türkiye’deki deniz politikalarımızınbaşlıca amacı olmuştur. Bu olmalıdır. Boğazlardan savaş gemileridışında ticaret serbestisi olmalıdır 
.”
Rusya’nın bu raporda ifadeettiği politikası Karadeniz’e yerleştikten sonra günümüze kadar savunduğu politikadır.
 
Rusya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan 1877-1878 savaşını Osmanlı Devleti kaybetmiş ve Rusya İstanbul önlerine kadargelmiştir. İngiltere bu savaşın çıkmasına karşı durmamış, çünkü1875 yılında ortaya çıkan Bulgaristan olaylarının İngiltere kamu-oyunda yarattığı etki ve Amerikan misyonerlerinin çalışmalarıneticesinde, İngiliz kamuoyunda Osmanlı Devleti’ne karşı cidditepki oluşmuştur.

 Hatta İngiltere daha önce ifade ettiği gibiİstanbul ve boğazlar tehdit altına girdiği zaman ancak müdahilolmuştur. İngiltere 6 Mayıs 1877 tarihinde Rusya’ya nota vererekşu konuları dikkate sunmuştur: Süveyş ve çevresine müdahale olmaması, Hindistan yolunun mutlaka açık tutulması, İstanbul’unTürklerde kalması ve İstanbul ve Çanakkale boğazlarının müdaha-le olmaması.

 Ancak Rusya bu arada Osmanlı Devleti ile 3 Mart1878 tarihinde yaptığı Ayestefanos Antlaşması ile Karadeniz’denArnavutluğa, Tuna’dan Ege Denizi’ne kadar uzanan bir Bulgaristan Devleti’nin kurulmasını sağladığı gibi Romanya, Sırbistan veKaradağ’ın da bağımsızlığını sağlamıştır. Böylece İstanbul ve bo-ğazlar her taraftan sarılmıştır. Zaten Lüleburgaz’ı aldığı için bo-ğazları tehdit eder duruma gelmiştir.

Rusya İngiltere ve Fransagibi ülkeleri memnun etmek için de 24. Madde ile İstanbul ve Ça-nakkale boğazları Rus limanlarından gelen ve oraya giden tarafsızülkelerin ticaret gemilerine, savaş ve barış zamanında açık olacak maddesini koydurmuştur. Ancak Rusya’nın bu şekilde Bul-garistan üzerinden Akdeniz’e yayılması İngiltere tarafındankabul edilmemiş ve kalıcı bir barış antlaşması yapılması için 13Haziran 1878 tarihinde Berlin’de bir anlaşma hazırlanması içinilgili devletler toplantıya çağrılmıştır. Burada yapılan görüşmelersırasında İngiltere inisiyatifi eline alarak kendi istediği bir anlaş-manın imzalanmasını 13 Temmuz 1878 tarihinde sağlamıştır. Buanlaşmanın 63. Maddesine göre, boğazların savaş gemilerine ka-palılığı ilkesi önceden olduğu gibi devam etmiş, ancak Rusya’yaKaradeniz’de donanma bulundurma hakkı verilmiştir.

 Diğeryandan Ayestefanos’ta belirlenen Bulgaristan sınırları üçe bölüne-rek Makedonya; Osmanlı Devleti’ne bağlı kalırken, Doğu Rumeliözerk bir yapıya büründürülmüştür. Böylece Bulgaristan’ın EgeDenizi’ne geçişi engellenmiş, Rusya İstanbul ve boğazlardan uzak-laştırılmıştır. İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüile ilgili tavrı 1878 yılına kadar devam etmiştir. Bu tavrı sadeceRusya’ya karşı değil diğer büyük devletlere karşıda olmuştur.Örneğin Almanya Başbakanı Bismark’ın; Osmanlı Devleti’nin Bal-kanlardaki topraklarının Rusya ve Avusturya tarafından paylaşıl-masını, İngiltere’nin Ege Adaları ve Mısır’ı almasını ve Fransa’nınSuriye’yi almasını İngiltere Hükûmeti’ne Ocak-Şubat 1876 tarihinde önerdiği zaman İngiltere kabul etmemiştir. İngiltere’ninOsmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunması ile ilgili tavrının değişmesini etkileyen önemli konu 1875 tarihli Bulgaristanolaylarıdır. İngiliz kamuoyu bu olaylardan o kadar etkilenmiştir kiİngiltere Hükûmeti, Osmanlı Devleti’ne yardım etmediği gibi, İn-giltere Başbakanı Gladston, Türk düşmanlığı üzerine politika iz-lemeye başlamıştır.

 Bu çerçevede 6 Haziran 1878 tarihinde İn-giltere ve Avusturya bir anlaşma yapmış ve İngiltere, Bosna-Hersek’in Avusturya’ya verilmesine razı olurken Avusturya’nın daBerlin’de, Bulgaristan’ın parçalanmasına razı olmasını sağlamış-tır.

 İngiltere böylece Osmanlı Devleti’nin parçalanma süreciniBerlin’de başlatırken Rusya’nın bu sürece rağmen Akdeniz’e geçi-şine izin vermemiştir. Hatta Avusturya Macaristan İmparatorluğuda daha 29 Mayıs 1877 tarihinde İngiltere’ye başvurarak Roman-ya’nın Rusya ile birleşmesine karşı olduğunu ve İstanbul’un Rusyatarafından işgal edilmesini istemediklerini bildirmiştir.

 Rusya, İngiltere’nin İstanbul ve boğazlar konusunda göster-diği direnci kıramamış ancak Karadeniz’in kuzeyinin OsmanlıDevleti’nin kontrolünden çıkmasını sağladığı gibi, Balkanlar dabirçok ülkenin bağımsızlığını sağlamıştır. 1882 yılında ise Rus-ya’nın İstanbul Büyükelçisi Nelidov, Rus Çarı III. Aleksandr’a İs-tanbul ve boğazlar konusunda bir rapor sunmuştur. Raporundaboğazların ele geçirilmesinin tarihi zaruret olduğunu, siyasi, tica-ri ve askerî menfaatler gereği olduğunu, buraların açık denizler
in kapısı olduğunu, Almanya ve Avusturya’ya karşı daha kuvvetliolunacağını, Balkanlar ve Küçük Asya’da nüfuz kazanılacağınıbelirtmiştir.
 
Rus Çarı bunun İngiltere’ye rağmen gerçekleşeme-yeceğini bildiği için uygulamamıştır. 1896-1898 yıllarında iseİngiltere’ye Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasını önermiştir. Ancakİngiltere o tarihte kabul etmemiştir.

 Rusya, İngiltere’nin Osmanlı Devleti üzerindeki emelleriçerçevesinde Çanakkale Boğazı’na yönelik bir harekete geçebile-ceği endişesini 30 Eylül 1895 tarihinde Dışişleri Bakanı Rostovskiaracılığı ile Alman İmparator’u II. Wilhelm’e iletmiştir. Rus Dışiş-leri Bakanı Rusya’nın endişelerini şu şekilde ifade etmiştir; İngil-tere’nin boğazlara yönelik bir hamlesinin Rusya’nın güvenliği için Son derece tehlikeli olduğunu, boğazların savaş gemileri için ka-palılığı prensibinin korunarak İngiltere’ye boğazları ele geçirmefırsatının verilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Ekim 1895 tari-hinde İngiliz donanması Çanakkale açıklarında belirmesi üzerinede Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi Nelidov, hükûmetine gönderdiğiraporda, İngiltere’nin boğazları işgal planının hazır olduğunubildirmiştir.

 
Rusya, 1896 yılında St Petersbug’da istişare yap-mak üzere İstanbul Büyükelçisi Nelidov’u çağırmıştır. Bura dayapılan görüşmelerde, Rusya’nın İstanbul Boğazı’nı geçerek Yeni-köy ve Çubuklu arasındaki arasında ki sahayı tutması üzerindedurulmuş ancak Nelidov’un bu önerisine, Maliye Bakanı Kont Wit-te karşı çıkarak Rusya’nın yapacağı böyle bir hareketin İngiltereve Fransa ile savaş ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmiştir.

 
Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi Nelidov, görev yaptığı dö-nemde bu endişelerinden dolayı Rus Hükümetine boğazların Rus-ya tarafından işgal edilmesi gerektiği konusunda birçok raporgöndermiştir.

 
Nelidov’un bu dönemde gönderdiği raporlarda,boğazların ele geçirilmesinin tarihî ve askerî bir zaruret olduğu,bu şekilde açık denizlerin kapısının aralanacağı, Karadeniz kıyıla-rına dağılmış olan savunma güçlerinin bir araya toplanacağı, Al-man ve Avusturya’ya karşı Rusya’nın güçlü duruma geleceği veBalkanlar ve Küçük Asya’nın geleceğinin belirlenmesinde etkiliolunacağı dile getirilmiştir.20. yüzyılın başından itibaren Rusya, boğazlar ve İstanbulsorununu stratejik bir noktaya taşımıştır. Rusya Dışişleri Bakanıİzvolskiy’de boğazların kapalılığı yerine ticaretin korunması içinRusya’nın ticaret gemilerine boğazları açtırmanın gerekli olduğu-nu belirtmiştir.

 1900 yılların başlarında da Rusya Dışişleri Ba-kanı Muravyev ve Çar Nikola İstanbul ve Boğazların işgal edilmesikonusunda çeşitli planlar hazırlamışlar, ancak Rusya bu isteğininAvrupa’da bir savaşa neden olacağı endişesi ile gerçekleştirememiş, sadece diplomatik girişimlerde bulunmuştur.

Rusya Dışiş-leri Bakanı Marayev’in raporunda; “Boğazlara hâkim olmak prensibi Rus siyasetinin esasını teşkil eder. Rusya rakiplerinden önceoraya sahip olmak için daima hazır olmalıdır. 20. yüzyılda bu siya-setin somut olan hedefi, boğazları zapt etmek ve oraya kalıcı olarakyerleşmektir.

Rusya’nın 20. yüzyılın başlarından itibaren boğazlar rejimi ile ilgili istekleri büyük Devletler ve Osmanlı Devleti ile birlikte yada işgal yolu ile çözülebilmesi mümkündü. Ancak Rusya kuvvetkullanma şansını kaybetmişti. Bunun iki temel nedeni vardır. Bi-rincisi, Rusya Uzak Doğu’da Japonya’ya karşı yaptığı 1904-1905 savaşında ağır bir yenilgi almış ve donanmasının önemli bir kısmıimha edilmişti. İkincisi, İngiltere’nin bölgedeki etkinliği ve Rus-ya’nın bölgeye müdahalesine karşı olması. Rusya, bu iki nedendolayısıyla diplomatik girişimlere yönelmiş fakat bu girişimlerin-de İngiltere, Fransa, Almanya ve Avusturya gibi devletleri iknaedememiştir.

Rusya 1902 yılında, Karadeniz’deki askerî gücünü artırmakistemesi nedeniyle Baltık Denizi’ndeki üssüne ait 4 muhribiniKaradeniz donanmasına katmak amacıyla boğazlardangeçirmekiçin Osmanlı Padişahı’ndan izin istemiş ve Padişah uygun görmüş-tür. Ancak İngiltere, büyük devletlerin onayı olmadan verilen izniprotesto etmiş ve Rusya’ya bu isteğinin ileride değerlendirileceği-ni bildirmiştir.Çünkü Rusya, Japonya ile savaş hâlinde idi ve İngiltere Ja-ponya’nın müttefiki idi. Hatta Rusya 1904 yılında ticaret gemisibayrağı ile iki gemisini boğazlardan geçirerek Akdeniz’e ulaştır-mış ve burada İngiliz gemilerini taciz etmiştir. Bu nedenle İngilte-re Rusya’ya güvenmiyordu.

 

 Rusya Osmanlı Devleti ile yapmışolduğu görüşmeler neticesinde Nisan 1900 tarihinde Samsun’danbaşlamak üzere Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rusya bandıralı ge-miler dışında hiçbir yabancı firmaya demiryolu imtiyazı verilme-mesi hükmünü Osmanlı Hükûmeti’ne kabul ettirmiştir.

İngilte-re Savunma Komitesi ise 1903 yılında Rusya’nın boğazlardan uzaktutulmasının İngiltere için birinci derecede önemli bir çıkar olma-dığına ait bir rapor yayımlanmıştır.

 Rusya, Uzak Doğu’da Ja-ponya’nın Mançurya’ya; Rusya’nın Kore’ye ise kendisinin yerleş-mesi için sunmuş olduğu teklifi ret etmesi üzerine 1904-1905 savaşında ağır bir yenilgi almış ve Japonya tarafından donanmasıimha edilmişti
 
1906 sonrası İngiltere-Almanya çekişmesi dola-yısıyla İngiltere ile Rusya’nın yakınlaşmasına neden olmuş
143 ve 1907 yılında Asya’da sömürge çatışmalarını gideren bir anlaşma-ya dönüşmüştür.

 
Böylece I. Dünya savaşı öncesi bloklarda kesinolarak ortaya çıkmış oldu. Rusya, her ne kadar İngiltere ve Fran-sa’nın yanında yer alsa da 1908 yılında Dışişleri Bakanı İzvolskiaracılığıyla Almanya ve Avusturya ile de görüşmeler yapmıştır.

Ancak Rusya Dışişleri Bakanı İzvolskiy, Rusya-İngiltere yakınlaş-masının Avusturya ile yeni bir anlayış birliğini ortaya çıkaracağı-nı, Fransa’nın desteği ile büyük bir Karadeniz filosunun
 
oluşturu-labileceğini ve Almanya’yı etkisiz kılacak ve Osmanlı Devleti’niyalnız bırakacak bir yapının ortaya çıkacağını düşünüyordu.

 Rusya, özellikle 1904-1905 Japonya Savaşı sırasında Kara-deniz’de bulunan Rus donanmasını Karadeniz’den çıkaramadığıiçin Rusya’da yeni değerlendirmeleri gündeme getirmiştir. DonmaKomutanı Amiral Dikov, Rusya’nın sadece Karadeniz’e hükmedendeğil, açık denizlere giden yolu da kontrol eden, bütün GüneyRusya’nın gelişimini sağlayan ve Rusya’nın gücünü Balkanlara da
yayan bir ülke hâline getirmenin gerekli olduğunu belirtmiştir.

 3 Şubat 1908 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanı İzvolskiy’nin baş-kanlığında yapılan toplantıda ise Savunma Bakan Yardımcısı Ge-neral Polivanov, Rus ordusunun savaşa hazır olmadığını belirtmiş,
Deniz Komutanı da Rus donanmasının Karadeniz’den boğazlaraharekete hazır olmadığını dile getirmiştir.
Bu toplantı sonrasıRusya Dışişleri Bakanı İzvolskiy diplomatik girişimlere yönelmişve 15 Eylül 1908 tarihinde Viyana’da Avusturya Dışişleri Bakanıile bir görüşme yapmıştır. Burada yapılan görüşmede, Rusya’nın Bosna-Hersek’in Avusturya’ya ait olduğunu kabul etmesi karşılı-ğında Avusturya’nın da Rusya’nın boğazlarla ilgili isteklerini ka-bul edebileceği üzerinde anlaşılmıştır.

Bu arada Rusya DışişleriBakanı İzvolskiy tarafından Osmanlı Devleti’nin Paris BüyükelçisiNaum Paşa’ya verilen muhtırada, Rusya’nın diğer Karadeniz ülke-leri ile birlikte boğazlardan geçiş hakkı olması gerektiği ve bunakarşılık Rusya’nın İstanbul ve Boğazlarda Osmanlı Devleti’ninhâkimiyetini tanıyacağını belirtmiştir. Ancak İngiltere, Rusya’nınbu isteğini ret ettiği gibi İngiltere’ye de Karadeniz’e geçme hakkı-nın verilmesi gerektiğini gündeme getirmiştir.

Diğer yandanOsmanlı Devleti II. Meşrutiyetin ilanından sonra donanmasınıgeliştirmek için girişimlerde bulunmuş ve Rusya’dan daha etkilibir donanma vücuda getirmiştir. Rusya ise 1909 yılına kadar eko-nomik güçlükleri nedeniyle donanma inşa işini durdurmuş, ancak1911 yılından sonra tekrar başlatabilmiştir.

 
Rusya 1911 yılındaKaradeniz’deki Rusya’nın durumunu görüşmek üzere yaptığı top-lantıda, Savaş Bakanı V. A. Suhomlinov, boğazlardan tüm ülkele-rin savaş gemilerinin geçmesi yönünde görüş belirtirken Denizci-lik Bakanı İ. K. Grigoroviç ile Deniz Kuvvetleri Komutanı, boğazla-rın savaş gemilerine açılmasının Rusya’dan çok Rusya’nın düş-manlarının işine yarayacağını dile getirmiştir. Rusya DışişleriBakanlığı ise Osmanlı Devleti ile görüşülerek Rusya’nın savaşgemilerinin boğazlardan geçmesi için hak talebinde bulunulmasıgerektiğini ileri sürmüştür. Dışişleri Bakanlığı görüşünde OsmanlıDevleti’nin demiryolu yapım hakkının onayı önerisi yer alırken,Maliye Bakanı N. Kokovtsov demiryolu yapım onayına karşı çık-mıştır.

 
1910 yılında Potzdam Antlaşması ile Samsun-Sivas-Diyarbakır-Musul hattında demiryolu projesi yapımı kabul edil-miş, Erzurum hattı ise Rusya’ya bırakılmıştır.

 
1911 yılında Os-manlı Devleti ile İtalya arasında Trablusgarp Savaşı’nın çıkmasıve savaşın Ege Denizi’ne de kayması üzerine, Rusya İtalya’nınÇanakkale Boğazı’na saldırması endişesine düşerek boğazlardanRus savaş gemilerinin geçişine açılması karşılığında boğazların Osmanlı Devleti’ne ait olduğuna dair bir öneri sunmuştur.

 Osmanlı Devleti bu öneriye 8 Aralık 1911 tarihinde Sait Halim Pa-şa’nın imzası ile cevap vermiştir. Cevapta, Berlin Antlaşması’naatıf yapılarak savaş ve barışta Rusya’ya ait savaş gemileriningeçmesine izin verilemez denmiştir. Hatta Osmanlı Devleti 19
Nisan-18 Mayıs 1912 tarihleri arasında boğazları ticaret gemileri-ne de kapatmıştır ki bu bile Rusya için ciddi zarar doğurmuştur.

Aslında Fransa’nın Fas’taki varlığının Rusya tarafından kabuledilmesine karşılık, Fransa da Rusya’nın boğazlardaki isteklerinerazı olmuştu fakat İngiltere karşı çıkıyordu.

 Almanya da Rusya’nın boğazlar ile ilgili isteklerinden endişelidir. Rusya’nın savaşgemilerinin boğazlardan geçişinin mümkün olması durumundaRusya’nın İstanbul’u işgal edebileceğini düşünüyordu. Bu endişe30 Kasım 1911 tarihinde Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Marsc-hall tarafından Almanya Dışişleri Bakanlığına bildirilmişti.

 Bunun üzerine Sadrazam Sait Halim Paşa’ya sunulan bu öneridensonuç alamayan Rusya, Balkan Savaşları’nın çıkması üzerine ye-niden endişelenmeye başlamıştır. 6 Aralık 1913 tarihinde Sazanof,Çar’a gönderdiği raporda, boğazların başka bir devletin elinegeçmesinin engellenmesi gerektiğinden bahsederek aksi durumdaRusya’nın ekonomisinin alt üst olacağına vurgu yapmıştır.

 Diğer yandan Osmanlı Devleti tarafından Alman GeneralLimon Von Sanders’i boğazlardaki kuvvetlere komutan olarakatanması üzerine Rusya, İngiltere ve Fransa ile birlikte olayı pro-testo etmiş ve Türk limanlarının işgalini bile görüşmüştür. Bulimanların Trabzon ve Sinop olacağı görüşülse de Almanya ile birsavaşın göze alınamayacağı fikri öne çıkmıştır. Rusya’nın bu ta-
rihte bir harekete kalkışmamasının bir nedeni de o tarihte Rusdonanmasının Karadeniz’de Osmanlı donanmasından daha zayıfolmasıdır.
Rusya Karadeniz’deki donmasını güçlendirmek içinKasım 1913’te Sazanof’un önerisi ile ABD’den 4 savaş zırhlısı al-mak istemiş, ancak Rusya’nın içinde bulunduğu ekonomik durumubunun için yeterli gelmemiştir. Mart 1914 tarihinde 1 zırhlı ve iki kruvazörün alımını Çar onaylamıştır.

Sazanof 23 Aralık 1913tarihinde Çar’a sunduğu raporda Türklerin İstanbul’dan çıkarıl-ması durumunda Rusya’nın  boğazları alması gerektiğini bildirmiştir.
Rusya yapmış olduğu planlar çerçevesinde Karadeniz’dekidonanma inşa faaliyetlerinin ancak 1917-1919 yılları arasındagerekli seviyeye gelebileceğini o zaman boğazların işgal edilebile-ceği kanısına varmıştır.

 1913 yılında Rusya Dışişleri Bakanlığı-nın Çar’a sunduğu raporda, “Boğazların bir yabancı devletin elindebulunması, bütün Güney Rusya’nın bu devletin egemenliği altınagirmesi anlamına geldiğini
” belirtmiştir. Rusya için tarihi görevin
ister istemez yerine getirilmesi gerektiği bununda İstanbul veboğazlara yerleşmek olduğu ifade edilmiştir.
Diğer yandan Şu-bat 1914 tarihinde Petersburg’da İngiltere, Fransa ve Rusya’nınkatılımı ile bir toplantı yapılmış ve bu toplantıda Sazanof her ih-timale karşı boğazların işgal edilmesi fikrini ileri sürmüştür.

 Rusya gerek Balkan Savaşları sırasında Avusturya’ya karşı Sırp-Bulgar ittifakı oluşturarak boğazları korumak istemiş gerekse I.Dünya savaşı sürecinde Karadeniz’e kıyısı olan Balkan ülkeleri ileişbirliğini artırmak için uğraşmıştır. Özellikle Sırbistan ve Yuna-nistan ile bir ittifak oluşturmak istemiştir. Avusturya’nın rahatsızolması üzerine Romanya’nın Petersburg Elçisi Tissa aracılığı ileRomanya’ya Prut’a kadar Romanya topraklarının genişletilmesikarşılığında
 
Avusturya’ya karşı hareketi 3 Mayıs 1915 tarihindeönermiş ve Romanya bu öneriyi 9 Temmuz 1915 tarihinde kabuletmiştir.
Rus Çarı II. Nikola I. Dünya Savaşı için yayımladığıbildiride, “Bu harbin Karadeniz sahillerinde ecdadımız tarafından
bize vasiyet edilen tarihî emellerin gerçekleşmesine imkân vere-ceğine inandığını” belirtmiştir.

 Rusya’nın beklediği bu fırsatı Osmanlı Devleti’nin 28 Ekim1914 tarihinde Alman Amiral Souchon’un komutasındaki gemilerin Karadeniz’e çıkarak Odesa, Sivastopol ve Novorossiyski’i bom-balaması vermiştir.

 
Almanya’nın 20 Eylül 1914 tarihinde Kara-deniz’e Osmanlı donanmasına ait Amiral Souchon komuta ettiğigemilerin çıkması talebi Osmanlı Bakanlar Kurulu tarafından red-dedilmesine rağmen
Amiral Souchon Almanya’nın talebi doğrultusunda Karadeniz’e çıkarak Rus limanlarını bombalamış ve Os-manlı Devleti’ni I. Dünya Savaşı’na sokmuştur. Bu savaşta, Rus-ya’nın kesin olarak ittifakını sağlamak isteyen İngiltere’de, 9 Ka-sım 1914 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanı Grey ve 13 Kasım1914 tarihinde İngiltere Kralı, İstanbul ve boğazlar meselesininRusya’nın isteklerine göre çözüleceğini açıklamıştır.
İngilte-re’nin bu açıklamasında sonra bile Rusya’nın endişeleri geçme-miştir. 27 Aralık 1914 tarihinde Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı
Neretof,raporunda İstanbul ve Boğazların diplomasi yolu ile alı-namayacağını, Kafkaslar, Anadolu üzerinden ya da Romanya üze-rinden ulaşılması gerektiğini belirtmiştir.

 Ayrıca Rusya 8-21Şubat 1915 tarihleri arasında Dışişleri Bakanı Sazanof başkanlı-ğında yaptığı toplantıda, İstanbul ve Boğazların ele geçirilmesikonusunu görüşmüş ve Midye-Enez hattı, İstanbul ve ÇanakkaleBoğazı, Asya’da Sakarya Nehri’ne kadar ve Balıkesir üzerindenMidilli körfezine kadar uzanan hattın Rusya’ya verilmesi gerekti-ğini belirlemiş ve
 İngiltere ve Fransa’ya bildirmiştir.  7 Mart-1915 tarihinde de Fransa boğazlar sorunun Rusya’nın istediklerişekilde çözüleceğini zaten ilan etmiştir.
bu talebi üzerine MaRT-Nisan 2015 tarihlerinde İngiltere, Fransa ve Rus-ya’nın yapmış oldukları gizli toplantılarda üç ülke anlaşmıştır.
Bu anlaşmaya göre, İstanbul şehri, İstanbul ve Çanakkale boğazla-rı, Marmara Denizi’nin batı kıyıları ile Sakarya Nehri ve İzmitKörfezi arasında sonradan belirlenecek bir nokta arasındaki top-
raklar ve Bozca Ada ve Gökçe Ada’nın geleceği Rusya’ya bırakılacak 1915 yılında imzalanan bu anlaşma ile Rusya İstanbul dâhil
Midye-Enez çizgisinden Sakarya Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğüyere kadar bütün boğazlar bölgesini alıyordu.
Ancak İngiltereRusya’da devrimin olmasını ileri sürerek I. Dünya Savaşı sonrasıHint yolunun güvenliğini sürdürmek adına İstanbul, Kafkaslar veboğazları elinde tutmaya karar vermiştir.
İngiltere’nin öncülü-ğünde İtilaf Devletleri çok geçmeden 1915 yılında boğazlara karşıbir hareket başlatmışlar ancak Çanakkale’de yapılan savaşı, Mus-tafa Kemal Atatürk’ün savunması dolayısıyla kaybetmişlerdir. I.Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin yenilgiyi kabul edip 30Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalaması sonrasıise 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf Devletleri gemileri İstanbul ön-lerine gelerek demir atmışlar ve 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’uresmen işgal etmişlerdir. Diğer yandan İngiliz kuvvetleri Kafkasyave Hazar Denizi’ne kadar da ilerlemişlerdi.
Rusya’nın jeopolitik menfaatleri için Kafkasya bölgesi çok önemliydi ve İngiltere bura-ya kadar gelmişti.
Rus Tarihçi Sergei Goryainov’da boğazlarsorununu değerlendirirken İngiltere ve Rusya arasında bir sorunolduğunu dikkat çekerek
aslında Osmanlı Devleti ya da bugünTürkiye’nin ötesinde esas mücadelenin iki ülke arasında olduğunaoldukça yerinde değerlendirmiştir. Rusya 1917 ihtilali sonrası I.Dünya Savaşı’ndan çekilmesini takiben Osmanlı Devleti ile öncemütareke ardından da 3 Mart 1918 tarihinde Brest Litovks Ant-laşması’nı imzalamıştır. Bu anlaşma ile Rusya bir taraftan Litvan-ya, Estonya ve Finlandiya’yı boşaltmayı, Ukrayna ile anlaşmayıtaahhüt ederken
Osmanlı Devleti ile de 1878 öncesi sınır konu-sunda anlaşmıştır. Böylece Rusya emperyalist isteklerinden vaz-geçmiş
ve gizli anlaşmaları da deşifre etmiştir. Çünkü Rusya’nınI. Dünya Savaşı sonrası bizimle anlaşmaya ihtiyacı vardı. Şöyle kiRusya’ya karşı Fransa ve İngiltere bir taraftan Çarlık yanlısı RusGeneralleri desteklerken diğer taraftan Polonya’yı Rusya’ya karşı destekleyerek
Rusya’nın batı sınırına bir duvar çekmek istiyorlar-dı.
Ayrıca yukarıda da ifade ettiğim gibi İngiltere Hazar Deni-zi’ne ulaşmıştı. Rusya’nın I. Dünya Savaşı sonrası politikasını iseen net 1 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de toplanan kurultay’da Rus
Delege Pavloviç dile getirmiştir. Pavloviç: “
Türk yoldaşlar, ŞuraHükümetine müracaatla Çanakkale meselesini Karadeniz sahilindebulunan devletlerarasında itilaf devletlerinin ve Wrangel’in alakasıolmadan halledilmesini beyan ettiler. Biz bu fikri hararetle alkışlıyoruz. Bu fikir fiiliyata geçerse, toprakları Karadeniz sahilindebulunan bütün milletler arasında birlik kurulmasına doğru ilk vekati adım olacaktır. Çanakkale meselesinin hallini Karadeniz Fede-rasyonu yapmalıdır 
demiştir. Rusya için artık Lenin önderli-ğinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kurulması öncelikli konudur.
Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi, İngiltere ve müttefik-leri İstanbul ve çevresini işgal ederek kendi çözümlerini de 8 Ocak1918 tarihinde ABD Başkanı Wilson’un ABD Kongresi’ne gönderdi-ği Wilson Prensipleri olarak tarihe geçen metnin 12. Maddesindegörüyoruz. Bu maddede, boğazların bütün devletlerin savaş veticaret gemilerine açık olması önerilmiştir.
Paris Konferansısürecinde hazırlanan ve İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması’nın37. Maddesine göre
ise Boğazların gerek barış gerekse savaşdönemlerinde ticaret ve savaş gemilerine, askeîi ve ticari uçaklaramilliyet farkı gözetilmeksizin açık olacaktı. Boğazlar ablukadadahi tutulmayacak. Milletler Cemiyeti konsey kararları dışındaharekete tabi olmayacaktı.
Rusya aslında Paris görüşmelerisırasında komisyona başvurarak boğazlardan bütün savaş gemile-rinin geçişine karşı olduğunu belirtmişti
ancak dikkate alınmamıştı. Rusya, Türkiye ile 1920 yılında başlayan Moskova gö-rüşmelerinde Dışişleri Bakanı Çiçerin aracılığı ile Boğazlar mese-lesinin Karadeniz’e kıyısı olan devletler tarafından çözülmesi gerektiğini belirtmiştir.
4 Aralık 1922 tarihinde Rusya’nın görü-şünü açıklayan Rusya Dışişleri Bakanı Çiçerin: “Karadeniz Boğa-zından Marmara Denizi’ne ve Çanakkale Boğazı’na barışçıl denizulaşımının sürekli bir şekilde hiçbir kısıtlama olmadan sağlanmalı-dır. Karadeniz barışının korunması, Karadeniz kıyılarının güvenliği ile yakın doğuda barışın sürdürülmesi ve İstanbul’un güvenliğigaranti altına alınmalıdır… Çanakkale ve Karadeniz boğazlarınıngerek barış gerek savaş zamanında Türkiye’den başka tüm devlet-lerin savaş gemilerine ve askeri uçaklarına kapalı olmalıdır.

Rusya bu yaklaşımı ile boğazlar konusunun Karadeniz’in güvenliğiile doğrudan ilgili olduğunu ortaya koymuştur. Karadeniz’in gü-venliği de bütün kıyı ülkelerinin güvenliği anlamına geliyordu. 14Temmuz 1923 tarihinde yapılan boğazlar rejimine ilişkin sözleşmeye göre de boğazlardan genel olarak geçiş serbestisin de anla-şılmıştır. Ancak Türkiye’nin savaşan ülke durumunda olması ha-linde geçen gemileri denetleyebileceği hükmü getirilmiştir. Kara-deniz’den geçecek donamanın da Karadeniz’e kıyısı olan en büyük Devletin donanmasından büyük olmayacaktı.
Ayrıca Çanakkaleve İstanbul Boğazı’nın her iki yakası askersizleştirilmiştir.
Baş-kanlığını Türkiye yapsa da uluslararası bir komisyon boğazlarıyönetecekti. Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere 1923 yılındahazırlanan boğazlar sözleşmesinin Türkiye, Sovyetler Birliği veKaradeniz’e kıyısı olan diğer ülkeler için tehdit anlamına gelenbirçok maddesi vardı. Bu nedenle Sovyetler Birliği bu sözleşmeyionaydan geçirmedi.
1936 yılında Möntrö Boğazlar Sözleşme-si’nde bu sakıncalı
 
durumların önemli kısımları düzeltildi. 7.Maddede tüm ticaret gemilerinin geçişi serbest bırakılırken 13.Maddede, hafif su üstü gemileri, küçük muharebe gemileri, yar-dımcı gemilerin Karadeniz’e kıyısı olan devletler tarafından hiçbirharç ödemeden geçirilebileceği; 11. Maddede, Karadeniz’e kıyısıolan gemilerin tonaj sınırı olamayacak ve önceden haber vermekkaydıyla geçirebileceği; 12. Maddede, Karadeniz’e kıyısı olmayandevletlere 30 bin ton tonaj sınırı getirilmiş ve süre verilmiştir.Ayrıca 2. Madde de, Türkiye savaş ve savaş tehdidinde istediğ gibi davranma hakkı elde etmiştir. Bunların dışında yönetim ta-mamen Türkiye’ye bırakılırken Türkiye boğazlar kıyısında askerbulundurma hakkı da almıştır.
Böylece 1936 yılı itibarıyla bo-ğazlardaki son düzenleme ile Karadeniz’in güvenliği önemli oran-da sağlanmış oldu. Bundan sonraki süreçte Sovyetler Birliği’ninStalin ile birlikte emperyalist istekleri gündeme gelecektir.

Sonuçta günümüze kadargelen bu mücadelede  bugün Karadeniz’in en etkili ülkesi Rusya’dır.

Prof.Dr.Selçuk Duman

20-03-2020/ PROF.DR.SELÇUK DUMAN - GİRESUN ÜNİVERSİTESİ/ EDİT: KÜLTÜR MERKEZİ BANDIRMA GERÇEK

KAYNAKÇA:
KAYADOR, Vakur, “Dünden Bugüne Rusya; Rusya’nın Genel Politi-kaları”,
2023,
 S. 42, 2004, ss. 32-35.
KELEŞ, Erdoğan, “Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Politikası”,
 Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları
Dergisi,
 S. 46, 2009, ss. 89-142.
KILIÇ, Remzi, “Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı Devleti’ninKaradeniz ve Rus Siyaseti”,
http://www.remzikilic.com
, ss.1- “XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Devleti’nin Kara-deniz Siyaseti”,
www.kerimusta.com
 
KİREEV, Nikolay G., “XVIII Yüzyıl Ortalarında Karadeniz’de Rus
-
Türk Ticaret İlişkilerinin Kurulması”,
Türk
-
Rus İlişkilerinde 500 Yıl,
 12-
14 Aralık 1992, Ankara 1999, ss. 115
-121.
KOCABAŞ, Süleyman,
Tarihte Türk
-
Rus Mücadelesi,İstanbul 1989.
 
KOÇER, Gökhan, “Karadeniz’in Güvenliği; Uluslararası Yapılan-malar ve Türkiye”,
 Akademik Bakış
, S.1, Kış 2007, ss. 195
-217.
KOŞAÇAYDAN, Serkan Deniz, “Karadeniz ve Balkanların JeopolitikAçıdan Karşılaştırılması”,
I. Karadeniz ve Balkan Ekonomik
ve Politik Araştırmalar Sempozy
umu,
 
Eylül 2014, Zonguldak,
ss. 344-354.
KÖSE, Osman, Rusya’nın Karadeniz ile İlk Buluşması; İstanbulAnlaşması 13 Temmuz 1700”,
Balıkesir Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü Dergisi,
 
S.15, Aralık 2012, ss. 199
-220KURAT, Akdes Nimet,
Rusya Tarihi,
 Ankara 1993. 
Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyılın Sonundan Kurtuluş Sava-şına Kadar Türk
-
Rus İlişkileri,
 Ankara 2011.
KURAT, Yuluğ Tekin, “1878
-
1919 Arasında Türk
-
Rus İlişkilerininSiyasal Anatomisi”,
Türk
-
Rus İlişkilerinde 500 Yıl,
 12-14
Aralık 1992, Anka
ra 1999, ss. 139-147.
KURTARAN, Uğur, “Sultan Birinci Mahmut Dönemi Osmanlı
-Rus
İlişkileri”,
Belleten
,
 
S. 285, Ağustos 2015, ss. 589
-613.
KUZUCU, Serhat, “Rus Çarı I. Pavel Dönemi Osmanlı
-Rus Siyasi
İlişkileri ve Napolyon’a Karşı Ortak Mücadele
” Karadeniz Araştırmaları Dergisi
,
 S. 38, Yaz 2013, ss. 75-87.
MİKAİL, Hasan Elnur, “Karadeniz Bölgesinin Günümüz Dünyasın-da artan Önemi”
III. Karadeniz Uluslararası Sempozyumu,
 Giresun 2010, ss. 349-36

not: iş bu araştırma inceleme yazısı üniversite öğrencilerine yçnelik  bilgi edinilmesi amacıyla yayınlanmıştir..telif sahibinin izniyle alıntı yapılabilir.