Avrupa'da İlk Türk Çıraklar ve İşçiler

AVRUPA'DA İLK TÜRK ÇIRAKLAR VE İŞÇİLER

İsmail Tosun Saral Ordu Hayat Gazetesi, 19 Nisan 2023, sayı: 512

MAKALE 

8AVRUPA'DA İLK TÜRK ÇIRAKLAR VE İŞÇİLER 10 Aralık 1961 günü akşam üstü Viyana'da Üniversite öğrenimi görmek üzere Sirkeci tren garından hareketle iki gece üç gün süren sıkıntılı bir yolculuktan sonra 13 Aralık1962 günü Viyana Südbahnhof'a (Güney İstasyonu) vardım. İstanbul-Viyana tren yolculuğumu anlatm maksat o yıllarda başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın değişikülkelerine yolladığımız İşçi vatandaşlarımızın kara trendeyaşadıkları yolculuğu, sıkıntıyı aktarmaktır. Türk çocuğunun Avrupa'ya meslek eğitimi içinyollanması 3 Kasım 1839 da ilân edilen Tanzimat Fermanı ile  birlikte söz konusu olmuştur. Bu konuya ilerleyen satırlarda  bahsedeceğim.1950'li 1960'lı yıllarda Avrupa'ya sadece tren ile ulaşılıyordu. Sirkeci'den kalkan kara tren kompartımanında  benden başka Ragıp el Shammut adlı bir Ürdünlü öğrenci dahavardı. Kahramantarımız sabahın ilk ışıklarında önce Yunan topraklarına girdi. Türk Yunan sınırı arasındaki köprünün bir ucu Türk diğer ucu Yunan'dı. Geçen treni Türk sınır nöbetçileri silahlarını selam durumuna alarak selamladılar. Bütün katar yolcuları heyecanla pencerelere yığılmış olarak kahraman Mehmetlere "yaşa" diye bağırdılar. Daha sonraki yıllarda Avrupa'dan izinli gelen işçi vatandaşlarımız çok sevdikleri Mehmetlere sigara, yiyecek paketi, çikolata vsatmaları gelenek oldu. Yunan tarafında da asker vardı. Arjantinonlar oturup geçen treni seyrederlerdi. Yunan topraklarındayaklaşık on beş dakika süren bir yolculuktan sonra tekrarvatan topraklarımıza girdik. Balkan savaşında kaybettiğimiz 
 
Doğu Trakya'da kalan Sirkeci-Edirne demir yolunun küçük bir kısmı Kıbrıs meselesinin her iki ülkeyi savaş durumuna getirmesi üzerine hükümetimiz tarafından iptal edildi ve kendisınırlarımız içinde yeni bir şapka kuruldu. Sirkeci'den hareket ettikten sonra yolculuk sırasında pasaport kontrolüyapıldığından Uzunköprü'den geçtik ve Bulgaristan'a girdik.Bulgaristan'da kara lokomotifimiz değişti, yerini elektriklilokomotif aldı. Bütün Bulgaristan, Yugoslavya ve Avusturya  boyunca trenler elektrikle çalışıyordu. Bulgaristan sınırındavagonlara etekleri yerlere kadar süpüren uzun boz kaputlar içinde eli otomatik silahlı ürkütücü askerler girdiler. O zamana kadar hür ve mutlu bir Türkiye'nin çocuğu olarak yaşamıştım. Polis, jandarma, asker korkusu görmemiş, tanımamıştım. Bulgar askerin biri yarım yamalak Türkçe ile kompartımandan çıkmamamız ve pencereleri açmamamız emretti. Pasaport kontrolundan sonra vagonların dış kapıları kilitlendi ve bir silahlı asker nezaretinde yolumuza devam ettik. Tren hareket ettikten sonra kompartımandan çıkabilmemiz ve tabii ihtiyaçlarımızı giderebilmemize müsaade edildi. Bulgarlar ağır komünist bir rejim nedeniylesıkı bir denetim altında yaşıyorlardı. İnsanların bir birinegüveni yoktu. Özellikle Türk asıllı vatandaşlar büyük baskıaltındaydılar. Onların ve Bulgarların trene binerek kaçabilecekleri endişesiyle sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı.Tren eski Türk şehri Filibe'ye vardı. Vagonun penceresini açmış dışarı seyrediyordum. Birden gözüm trene doğru koşarak gelen bir grup kadına takıldı. Kılık kıyafetlerinden Türk oldukları anlaşılıyordu. Tam önümden geçerken bir gençkadın takılıp düştü. Eteğinin altında şalvarı vardı. Diğer arkadaşı mahçubiyetle o güzelim Urumeli aksanı ile "kızdonun görüldü
" diye seslenince çok güldüm. Hâlâ hatırlar o güzel namuslu Türk kızını hep hayırla anarım.
 
Trenimiz bütün gün Bulgaristan'da yol aldıktan sonraakşam Yugoslavya'ya girdi. Yugoslavya da komünist bir ülke idi amma hayat daha rahat ve serbestti. Gece karanlığındaNiş'e vardık. Merakla vagondan indim ve istasyon binasınagirdim. Bina içi bir sürü kılıksız hayvan postlarına bürünmüşinsanla dolu idi ve bekleme salonu çok kokuyordu. Hemen dışarı çıktım, vagonuma döndüm. Kompartıman Nişlilerle dolmuş biri de benim yerime oturmuştu. Kompartımana bir de resmi elbiseli bir asker vardı. Çizmeli ayaklarını pencere önünde olan açılır kapanır masanın üstüne doğru karşısındakiyolcunun suratına doğru uzatmış oturuyordu. Yerimde oturan  Nişliye Türkçe, Almanca ve İngilizce oturduğu yerin bana ait olduğunu söyledim . Tabii ki anlamadı. Sonra gençlik bu yaherifi yakasından tuttuğum gibi çekip fırlattım. Boş bulundu, sonra toparlandı sanki bana saldıracaktı amma asker hiddetlemüdahale etti ve adam çekti gitti. Bir daha yerimden hiç kalkmadım. Yugoslavlar çok pisti. Bir gün içinde vagonhelaya döndü. Gece yarısı Belgrad'a girdik. Belgrad'davagonumuz Viyana'ya gidecek katara eklenmek üzere İstanbulkatarından söküldü ve alınıp başka bir hatta bekleyen katara eklendi. Bu işlem sırasında Belgrad istasyonunda merak içintrenden inen bir çok Türk yolcu bir daha vagonlarını bulamadıklarından ve lisan da bilmediklerinden istasyonda kalakaldılar. Tren bütün gün boyunca Yugoslav topraklarında gitti. Akşam karanlığında Novi Sad'a, sonrada Maribor'avardık. Artık Avusturya'ya çok az bir mesafe kalmıştı.Derin vadiler, akar sular, kasvetli yerlerden geçtikten sonra sabah trenimiz Spielfeld sınır istasyonundanAvusturya'ya girdi.Aman Ya Haham! Dünya değişti. Bir uygarlık ve zenginlik, zerafet ve kibarlık dünyasının kapısı açıldı. Trenin 
 
Almanya ve Macaristan'ın çeşitli iş kollarında eğitmekiçin çok sayıda Türk öğrenci kabul etmeleri Avusturya'yı daharekete geçirdi.Viyana'daki Şark ve Denizaşırı İşler Cemiyeti Avusturyave Güney Boobenima BeLeDisizLeri veya senyenidenl idarelerinden13-15 yaşlarında Türk çocuklarının Almanca öğrenmeleri içinyardımda bulunmalarini Istedi. Gerekçe olarak Almancaöğrenen bu çocukların Avustu rya'nın Doğu'daki yaşsalve diğerlerikisi açısıNdbir büyük önEmiçindein olduğu vuRgUlBirdi. Busayede 1917 Ağustos ayında ilk Türk öğrenciler, yaklaşık 50kişi Avusturya'ya geldiler.
  Ne var ki, Avusturya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, belirgin bir düşmanlık olmasa bile, eski soğukluk, 1918'den sonra yeniden başlamış, devam ederek bugüne kadar geLmişTir. SaVacesaretbir yoRgBM, dağıLmış ve bitik çıKahramann AvABDTuRya büyük saVaş  sıRasında Türk müttefikleri hakkında yazılan bütün methiyeleri unutmuş, kendi derdine düşmüştür. Bu tavır değişikliğine güzel bir örnek olarak 1919yılı Mart ayında gazetelere "
Viyana'da Türk Çocuk Kolonisi" başlığı ile düşen bir olayı verebiliriz."
Yaklaşık bir yıl önce, Avusturya'nın o zaman ki hükümeti "dostluğun bir nişanesi " olarak orta okullarda eğitim görmelerini sağlamak için Türkiye'den Avusturya'ya  yaklaşık 100 Türk çocuğu getirdi. O zamanki hükümetin düşmesiyle bu dostluk eylemine ilgi azaldı. Çocuklarınülkelerine geri gönderilmeleri söz konusu oldu. Ne var ki demiryolu bağlantısının kesilmiş olması nedeniyle çocukların  geri yollanmaları mümkün olmadı. Çocuklar bir mülteCİ  yurduna yerleştirildiler. Bu yurtta ikametleri sırasında mahalli gençlerle aralarında bir kavga çıkması nedeniyle son günlerde söz konusu oldular. 6 Mart günü öğle üzeri yurdun yakınındak i Engerthstrasse caddesinde Brigittenau mahallesi delikanlılarıyla bir kısım Türk genci arasında kötü sonuçlar doğuran bir kavga çıktı. Kısa zamanda genç Türklere karşıtehditkâr tavır takınan birçok kişi toplandı. Genç Türkler  yurda sığındılar amma kalabalık bastırdı ve tehdit altındaki Türklerden biri bıçak salladığından kavga yeniden başladı.  Karşılıklı bıçaklar çekildi. Kavga polisin ortalığı yatıştırmasına kadar sürdü. Bu kavgada üç kişi yaralandı.Yaralılardan biri ilk yardım ekipleri tarafından acil servise  götürüldü. Ertesi gün genç Türklerden müteşekkil bütün koloni Türkiye'ye gönderildiler. "
Türk Öğrencilerin Yurtlarına Dönüşü
Hamdullah Suphi Tanrıöver anlatıyor: "335 (1919)senesi Mayısında Akdeniz vapuru ile Hamburg'dan İstanbul'a avdet ediyorduk. Bin kadar talebe ve amele bizimle beraberdi. Vapura bir İngiliz subayı nezaret ediyor, Miralay Talât Beyisminde bir zat da Berlin Türk Sefareti tarafından bu seferin intizamını temine memur bulunuyordu. Çanakkale açıklarındavatan sahillerini gördük. Boğazdan içeri girerken oradaki şehitliklere hürmet takdisimizi göstermek görevdi. Arjantin arka güvertesinde gençleri toplantıya davet ettim. Ufak bir hitabe ile düşüncelerimi kendilerine söyledim. Hararetle ve heyecanla beni teyit ettiler. Bir taraftan vapur Boğaz'a yaklaşıyor, diğer taraftan vatana dönen gençlerin heyecanı artıyordu. "
93 Harbi'nin, Balkan Savaşı'nın, Birinci Dünya Savaşı'nın uzun süren savaş yılları çok iyi yetiştirilen genç değerlerin çoğunu elimizden aldı. Özellikle Sakarya Muharebesinde subay kaybı o kadar çoktu ki aralarında rahmetli babamın da bulunduğu Ankara Talimgahında eğitimgören Harbiyeliler cepheye gitmek için müracaat ettiklerinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bu isteklerini " şimdi boyutu ihtiyacımız yok, zaferden sonra size ihtiyaç duyacağız  "gerekçesiyle bu isteği kabul etmemiştir. Böylelikle sağ kalabilen çok az sayıda aydın gencimiz Cumhuriyetimizin ve yeni Türk Devletinin kuruluş yıllarında  önemli görevler üstlenmişlerdir

22-04-2023 /TOSUN SARAL