Kesişme Noktası ve Bir Şiir

ŞİİR
                       

 MEEEEEE!

İtiş kakış çıkarıldık ağıldan.
Düştük yola.
Hayvan pazarında verildi son mola...
İnsanlar okşadı başımızı,
Okşadılar oramızı buramızı.
Duyuyor, anlıyorum konuştuklarını.
Henüz bir yaşını dolduran kuzum da yakınımda.
Ot yemeye başladı ya!
Sütümün tadını unuttu mu acaba?
Biz canımızdan olacağız,
Birileri sevap kazanacak Allah katında.
Allah yoluna gitmek hoş geliyor kulağa.
Ölüm zaten var her yolun sonunda.
Ama gücüme gidiyor doğrusu,
Bari, adı bayram olmasa!
Bakmayın siz benim saçma sapan melediğime;
Anlayamıyorum dünya düzenini.
Sonuçta, koyunum ya!

  ***

KESİŞME NOKTASI

 Bulunduğumuz noktadan sonsuza açılan, sınırlarını bilemediğimiz bir evren var. 

Yakından uzağa her varlık için ayrı dizayn edilmiş; dağlar, bağlar, ovalar, nehirler, göller, okyanuslar ve bunları çevreleyen atmosfer. Gece ayrı gündüz ayrı, günün ve mevsimlerin her anında başka görüntü veren gökyüzü. Gökyüzüne dağılmış yıldızlar, güneşler, galaksiler ,bildiğimiz bilmediğimiz gök cisimleri.  Düşününce ürkütücü , bir o kadar da muhteşem.

Bu koskoca boşlukta biz; mini minnacık  insanlar. Bedenimizde yaşayan, çıplak gözle, belki en gelişmiş mikroskoplarla  bile göremediğimiz milyonlarca canlı.  Beden ötesinde renkler, sesler, şekiller. Milyonlarca hücrenin işbirliği ile yaşayan bedenin içinde yine sınırlarını bilmediğimiz bir iç evren.

Bu iç ve dış evrenin arasına sıkışmış bedenimiz, iki evren arasında bir kesişme noktası. Meditasyonla; bazen iç, bazen dış evrene  açılıyoruz.  Bedenimize yüklenen programın bize sağladığı gücü kullanarak algılarımızı geliştiriyor, veriler topluyor, aklımızın erdiği kadar değerlendiriyoruz.  Bize bizi anlatmaya çalışan ne çok felsefe var. Ancak kendi deneyimlerimizle iç ve dış evreni tanımlamak tamamen farklı. Zaten yakın çevremiz, bizi o kadar meşgul ediyor ki; çok kez iç ve dış evrenin varlığını unutuyoruz. Bu yüzden herkes; Mevlana, Yunus veya bu dünyadan gelip geçen simyacılardan biri olamıyor. Aslında biraz beden kalıbımızdan uzaklaşabilsek, iç veya dış dünyada yol alabilsek; yaptığımız işlerin, vazgeçilmez sandığımız değerlerin, yürüdüğümüz yolların, amaçlarımızın, sahiplendiklerimizin, bizi aynı noktada buluşturduğunu görür, anlarız. Ortada paylaşılamayan mal, mülk, makam kalmaz. Bizi bizden ayıran sınırlar kalkar.  Açık havada gece gökyüzüne uzun uzun bakın ! Bir görünüp bir kaybolan    minicik yıldızların  her biri, ayrı bir dünya.  Geç onların arasından, galaksilere uğra, güneşlere  dokun! Gök cisimlerini tek tek selamla! Ya da dön kendi içinde yol al!

Yaşadıkların, yaşayamadıkların... Işık tut karanlık köşelere, o hiç kimsenin bilmediği sır dolu sandıkları bir bir aç. Dünyaya gelmeden önce neredeydin? Hangi güç seni yönlendirdi? Dünyaya gelmeyi kendin mi seçtin?  Milyonlarca yıl içinde, bu dönemde bu ülkeye gelmen bir rastlantı mı?  Annen, baban, kardeşlerin, çocukların, torunların, yolda rastladığın insanlar, içtiğin su,  yediklerin, sahiplendiklerin  senin mi? Bir gün bir yerde hepsinden kopacağın gerçeğini düşünsene ! Ne kadar güç toplarsan topla, ne kadar sıkı tutunursan tutun; sonunda bir hiç olduğunla yüzleşecek cesaretin var mı? İçindeki boşluk; tıpkı çevrendeki boşluk kadar sınırsız, karanık ve bilinmezlerle dolu. İçindeki yıldızlar, güneşler, galaksiler  bastırılmış, gün görmemiş hayaller , renkler ve seslerle varsın. Üzerinde yaşadığın kirletilmiş  dünyaya şöyle tepeden bak! Kimseye mecbur değilsin! Kul , ümmet, asalak veya sığıntı hiç değilsin.

Öyleyse nesin sen?

Ne kendi içinde kaybol, ne evrenin sonsuzluğuna dal! Sana bağışlanan dünya yaşamına kalite kat! Düşeni kaldır, kaybolanı bul, doğruyu kendi aklınla seç! Kendi istediğin şekilde, kimseye zarar vermeden yaşa! Senden sonra geleceklere, yaşanılır bir dünya bırakmak herdefin olsun. Arkandan ( Sildi süpürdü, yaktı , yıktı kül etti.) demesinler. Ağzından çıkanı kulağın duysun, yüreğin onaylasın. Çok renkli, tek yüzlü ol! Dönek ve satılık olursan, kimsenin yüzüne bakamazsın. Hele bir de eşin çocukların varsa!

Sen senden utanmazsan, onlar senden utanır. onlara bunu yapma! Aynalara bakamazsın belki de; bence aynalara da yapma!
                                                     

25-05-2023/ ULVİYE KARA AKCOŞ