Ben'in Eşsiz Anlatıcısı : Cahit Zarifoğlu

BEN’İN EŞSİZ ANLATICISI: CAHİT ZARİFOĞLU

Derya BALCI

Ayrılıkla başım belada

Gözlerini çevir gözlerime

Yoksa sensiz bu sessizlikle

Deliler gibiyim

Sensiz bu sessizlikte

Yedi Güzel Adam’ın nahif şairi Abdurrahman Cahit Zarifoğlu, Kara Lise’nin yazmaya hevesli, şair öğrencilerinden sadece biridir. Şiirlerinde İkinci Yeni’nin izleri görünse de kendi sanatını ve tarzını oluşturmuş usta şair ve öykü yazarıdır. Babasının mesleği gereği çocukluğu ve gençliği Anadolu’da, Güneydoğu’da geçer. Yaşamış olduğu coğrafyanın etkisi eserlerinde kendini hissettirir. Şiir, roman, deneme, hikâye, günlük, tiyatro, eleştiri, inceleme gibi türlerde eserler veren Cahit Zarifoğlu’nun alışılmışın dışında bir edebi kişiliği vardır. eserlerinde “ben”i arar ve sorgular. Şiir ve öykü, yazı serüveninin temelini oluşturur. Öykü yazarken de bir nevi şiir yazar. Eserleri, ruhunun yansımasıdır. Özgürlüğüne düşkün, yalnızlığı seven, varlığını sorgularken inancından taviz vermeyen, eserleriyle zamanını aşan bir şahsiyettir.

“Bütün büyük anlar yalnızlıktan yontuldu.”

Hikayelerinde gerçeküstücü bir yaklaşımla zor anlaşılır daha doğrusu kolayca anlaşılmayan, ilk okunduğunda hemen anlaşılmayan öyküler kaleme almıştır. Şiirde uyum, ölçü ve uyak, yerini anlatım zenginliğine ve müziğe bırakmalıdır ilkesini benimseyen İkinci Yeni şairlerinden etkilenen Cahit Zarifoğlu, hikâyelerinde kendine özgü bir çizgi yakalamıştır.

Yedi adam biri bir gün

Bir aşk gördü

Gereğini belledi

Ölüm girse koynuna

Ayırmaz aşkı yanından

Kendi dünyası içinde bir şiir dili kurmuş olan Cahit Zarifoğlu, hikayelerinde ve şiirlerinde bu dili çok iyi kullanmayı başarmıştır. Anlam kapalılığı ve imgeler, okundukça anlaşılır hale gelmektedir. Hikâyeleri, şiiri gibi güç anlaşılır, imgelerle yüklüdür. Şiirinin anlaşılmaz olduğu eleştirisine;

“Hiç kimse, şu ya da bu şiiri anlamak zorunda değildir… Şiirimi bana şikayet ediyorlar. Anlamıyorlarsa niye rahatsız oluyor bilmem? Ben de botanikten anlamam…” şeklinde verdiği cevap, hikâyelerinin üslubu hakkında da okuyucuya ipuçları vermektedir. Bu da yazarın eserlerini anlamak için, eserlerinin anlaşılması için karşısında donanımı yüksek, kültürlü, belli bir entelektüel seviyede okuyucu beklediğinin göstergesidir.

“Hikayeler” kitabı, on bir hikayeden oluşmaktadır: İns., Sizi Görmeliydim, Savunma, Kentin Ortasında Bir An, Suçlular, Zal Tepesine Doğru, Yabancılık, Bir Şey Var Belirmiyor, Sessizlik, Karşı Çıkış, Şeyhana.

İns öyküsü, tamamlanmamış bir öyküdür. Aslında uzun bir kitap olarak tasarlanmış, yazar askerdeyken Nuri Pakdil tarafından kitaplaştırılmıştır. İns, edebiyatımızda kendine özgü anlatısı olan hikâyelerin başında gelir. Mitolojideki Yaratılış anlatılarının tadını veren bir üsluba sahiptir. İnsanlığın varoluş ve yaratılışına dair olaylar zinciridir adeta. Hikaye, “İns çadırında merhametle gülümseyerek kendi kendine ilk cümleyi söyledi: ‘Ey yeryüzü değişeceksin; ey insanlar değişeceksiniz.’ “ cümlesiyle sona erer.

İnsanın uyku ile uyanık olma durumu arasında olduğu anları anlatanGörmeliydim”in satırlarında sorgulama ve insanın düşünce karmaşası dile getiriliyor. Ötekileştirilmiş, ayrımcılığa maruz kalmış bir toplumda yaşadığını düşünen kahramanın şu cümleleri, “Şu anda coşkuyla, ‘kalbimiz başka bir ülkede bütün kalplerle birlikte yan yana sorguya mı çekiliyor, Tanrım, nihayet milyonların dışına itilmeden biz de yargılanıyor muyuz’ diye sorabilmeyi nasıl da istiyorum.” içinde bulunduğu duruma açıklık getirir niteliktedir. Kurmaca metinlerin gerçeklikten esinlendiğini düşünürsek, Zarifoğlu da böyle bir anda, devirde yaşamıştır. Yaşadığı toplumdan etkilenerek eserlerinde bu ötekileştirmenin doğurduğu sorunsalı dile getirmiştir.

Aynı öyküde yer alan “Yazıyorum ve susuluyor. … Kelimeleri çapraz kullanarak ve bir şey soracak ve bir cevap hazırlayamadan susacak mıyız? Bu bir oyun mu?” ifadeler, benlik sorgulamasının ve devamında aşkın, sessizliğin dile getirilişidir. Öykü anlatıcısı eserlerinde yalnızlık sorusunu kendimize soralım diye de insanın içinde bulunduğu ikircikli, dilemma dolu duyguları dile getirir. Yalnızlık korkusu ve kaybetme korkusu insanın var olduğundan beri düşüncelerinden çıkmayan, sorgulamanın temelini oluşturan kavramların başında gelmektedir. Yer sofrasının betimlemesiyle bağdaştırılan “an”, geçen zamandır. Kişinin görev ve ödevleri anlatılırken, “Aşk bir görev midir? Cinsellik nasıl yaşanılır… Duygular, yalnızlık, cinsellik duygusu yalnızlığa mı ihtiyaç duyar?” çıkarımlarında bulunuyor okuyucu. Yazar, şiirlerinde olduğu gibi kapalı bir anlatım kullanıyor. Benzetmeler ve metnin kendisi örtük iletiye sahiptir diyebiliriz. Hikâyenin iletileri arasında, “Müslüman bir toplumda cinsellik mefhumu yalnızlığa mahkûm edilmiş, genç nesil de bu geçmişin tarzıyla sevişmeye devam ediyor.” cümlesi yer alabilir.

Savunma’da; bir ev, balkonlu oda ve dış mekana ait gözlemler hikayenin odak noktasını oluşturmaktadır. Savunma; kahramanın içindeki benlerin savaşı, benlik mücadelesidir. “Düşünmeme yararlı oluyorlar. Rahatça kendimi parçalara ayırıyor, bazılarını karşıma alıyor, birini başka bir kente yolluyor, birini uyutuyor, en çok ben olanı da karşıma alıyorum. Böylece onu gözetleyebiliyorum.” Düşünme eylemine düşkünlüğü olan anlatıcı, varlık sorgusunu yaparken kendini evlenmiş buluyor. Yaşadığı sosyal ortamın, toplumun yapısını “ içinde haksızlık olan bir yağmur bekleniyordu.” cümlesi açıkça ortaya koymaktadır. Ev eşyalarıyla iletişim kuran anlatıcı, her eşyanın bir ruhu olduğuna inanmakta ve eşyalara alışmak, yaşamanın göstergesi olduğunu düşünmektedir. Mevcut olana alışamadan yeni eşyalara alışmak zordur. Yenmiş elmanın çekirdekli kısmının atılması ve sonra karanlıkla göz göze gelmesi, karanlık gibi metaforlar eşyaların hayatımızdaki yerini temsil eder niteliktedir. “Bir başka şey var olmayınca kendisi var olduğuna inanıyor.” İfadesi varlığın sorgulamasını gösteriyor. Ayrıca her bir ses anlatıcıyı anlatmaktadır. Benlerin savaşında ses metaforu da önemli yer teşkil etmektedir.

“ İslam Bey arabayı, beni ve atları da sürükleyerek gitti.”

Kentin Ortasında Bir An adlı hikâyede; ölüm, hayaller, at, at arabası, kırmızı astarlı adam ve ölüm, ölmüştür kavramları hikâyenin temelini oluşturur. Kendisi bir eğritileme olan bu öykü, polisin ölüye kurşun sıkmasıyla son bulur. Yaşamdan, kurmaca yaşamdan bir an’ın tasviridir adeta.

Suçlular öyküsü, doktorun hastasına sorduğu “Islak, dar, eğri-büğrü, evleri kamburlaşmış bir caddeden çıkıp da kendinizi birden kalabalık bir otobüste bulduğunuz oldu mu?” sorusu ile başlar. Doktor ve hastanın konuşmasına eşlikçiler de katılır ve “aşk, savaş, pişmanlık, suçlama” gibi metaforik kavramlara güzel kızın sözleri damga vurur. Duvardaki tablo, resim içinde yer alan insanların konuşmaları gibi zihin okumalar, zihinden geçenler, insanların söyleyemediklerini, anlatıcı bir tabloyu tasvir eder gibi dile getirmektedir. Bu konuşmalar “denizlerin boşalması gibi konuşmak” olarak nitelendirilir.

Zal Tepesine Doğru adlı öykü tam anlamıyla “Teslimiyet”in anlatısıdır. “Sen ne çizdiysen biz onu görürüz.” Düşten yola çıkarak arkadaşlığın bir amaca hizmet etmesini konu edinmektedir. Hedefe giderken bazı şeyler unutulur; sonda umursamazlık alır başını gider ve kalp kırıklıkları yaşamın orta yerine oturuverir anlatıcıya göre.

Yabancılık; bir yere yabancı, el olma durumunun imgelerle ki, burada evde asılı olan bir tablo kullanılmıştır, anlatımıdır. “Yere bulut gölgeleriyle inmeyen …” anlatımın sanatlı yoluna küçük bir örnek teşkil etmektedir. Öyküde Berdücesi’ni şiirini çağrıştıran anlatım söz konusudur.

Dehşetli üşüyor

ansızın gözbebeklerinden alaturka kurtulmuş

yoksa saçları bütün saçları dünyaya akıyor

aksarayda ve üç kulaç derinde beklemek daha başka sırtüstü yatıyor

bütün azaları kirlenmiş günahlarından işlenmiş apayrı tüyleriyle

Bir Şey Var Belirmiyor; öyküsünün anlatımında düz cümleler hakimdir. Düzenli cümleler, okuyucuya klasik öykü tadı vermektedir. Kadının aynada kendisi ile göz göze gelmesi öykünün merkezidir. “Aynanın içindeki kadın, başını içeri çekti, doğruldu ve başını dışarıda, hemen önünde duran kadının, kendine bakan kaskatı gözlerine çevirdi.”

Menziller- Onun İçin

Bir kadın bir baş kesiyor gördüklerim

Bir kadın kendiyle oynuyor

Kendine ve çocuklarına parçalanarak

Soğuk sıcak yanıp donarak

Dar koridorda yay gibi vınlar

Ve duşa varmadan ufak kırmızı lambadan erlikler yağar

Bir göz bir çağırma bir dur akar

Sessizlik öyküsü, kurallı ve uzun cümleler, diyaloglar ile başlıyor. Diğer öykülerin aksine diyaloglar yardımıyla konu okuyucuya veriliyor. Odak noktası öykünün, sessizlik ve yoksulluğun dramı. Şiirsel anlatımıyla dikkati çeken bir öykü.

“Odadaki SESSİZLİK sokaktaki sessizlikleri de içeriye çekiyor, mangalın üzerinde yoğunlaşıyordu.”

Karşı Çıkış öyküsü genel olarak Türkler’i kullanarak insanlığa seslenen bir anlatı niteliğindedir. Cümlelerin hep bir ötesi, yaşanan anların hep bir sonrasını anlatan satırlara yer verilmektedir. Ta ki ölüme kadar olan yaşanan an’lar, tekrar tekrarlar... Kalabalıklar içinden aydınlanarak çıkışın, topluma uyum sağlamaktan sıkılıp tek başına aydınlanmanın öyküsü. Bilinçlenmenin, yalan yanlış bilgilerin içinden çıkışın öyküsü adeta.

Şeyhana’da destansı bir anlatı ile karşılaşmaktadır okuyucu. Dede Korkut Hikâyeleri’ni anımsatan, destansı anlatımdan ilham alan imge yüklü, okudukça derinlik kazanan anlatım kullanılmış, efsunlu sözcükler yumağı adeta. Yaşananları şu cümleler özetler niteliktedir:

“-Haydi konuş, der gibi ta köklerinden itibaren sallanıyor ve zangırdıyor. Dünyanın en acı kelimelerini duymaya hazır yüreklerini kederlerin en büyüğü ile hırpalamaya açmış, acımak ve acıyışlarla kendilerinin de bilemediği zenginliklerin önlerine bırakıldığını görmek istiyorlar. O soru, tabiatın eşsiz, lekesiz başları etrafında, lanetli bir leke gibi dolanıyor.“

“Hikâyeler” insanın kendini anlama ve anlamlandırma, kendini bulma yolculuğunu, madde-ruh ilişkisini sorgulayan, ölüm karşısında duyarsızlaşan insanın yalnızlığını ve yalnız kalma özgürlüğünü, kısacası insanı her haliyle sorgulayan, benliğine kavuşmanın yolunu arayan, “ben” olan hikâyelerdir. İnsanın hikâyesidir.

Cahit Zarifoğlu’nun yüreğinden satırlara, satırlardan günümüze kadar gelen eşsiz bir anlatı!

Cahit Zarifoğlu, Şiirler, Beyan Yayınları, 22. Baskı

Cahit Zarifoğlu, Hikâyeler, Beyan Yayınları, 11 Baskı

Bu yazı Hayal dergisinin temmuz-ağustos-eylül 2023 sayısında yayımlanmıştır.

15-07-2023/ DERYA BALCI/ERDEK