Yazmak ve Dedikodu

YAZMAK VE DEDİKODU..

İnsanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmezse yazmanın ne anlamı var?

 

Maişet meselesiyle boğuşmaktan arda kalan vakitlerde eften püften işlerle uğraşmak yerine, yazmak fikri denizden yeni çıkmış sinarit balığı gibi karşımda duruyor.

Biliyorum ki yazmak insanı çaresizlik fikrinden kurtarır.

 

Hayat gailesi insanı düz adam olmaya iter, ama yazı yeni bir kapıdır.

Üzülerek söylemeliyiz ki Okumaz- yazmazlar, Okur-yazmazlar ve Okumaz-yazarlar çoğunlukta. Elli milyon insanımız eli kitaba değmeden dünyadan göçüyor.

 

Büyük bir azim ve iradeyle kahvelere koşup boş oturup boş konuşuyoruz.

Burada dedikodudan başka ne üretilir ? Kahveler DÜM ( Dedikodu Üretim Merkezi ) deyince akla ilk gelen yerlerdendir.

 

Yaşadığımız güzide metropolde dedikodu geleneği bile yozlaşıyor. Anlamını yitirip safsataya asparagasa dönüşüyor

Dedikoduda bir doğruluk payı da vardır, ölçülü abartma da. Aslı astarı olmayan bilgilerle yargıcı olmak da neyin nesi ?

Bireysel doyum sağlamanın, bireysel iktidarını korumanın başka yolları olsa gerek.

 

Ne yaptığınızı herkes görüyor, biliyor, değerlendiriyor, yargılıyor.

Yargıcılar önemli. Bazı yargıcıların yargıları daha da önemli.

Önemli yargıcılar yargılamalarını yaparken eksik bilgilerle yaparlarsa yargılananlar yandı.

Oluk oluk veri akışı var. Yolda yürüyen yürümeyen herkes mercek altında.

Büyük gözaltı gibi.

Herkesin nerden gelip nereye gittiği merak konusu.

 

Bir de başkasının işine burnunu sokmak var. Birisi Nasrettin Hoca’ya der ki:

- Hocam, adama bak bir tepsi baklava götürüyor.

- Bana ne !

- Ama sizin eve götürüyor

- Sana ne !, der Hoca.

- Polisler sizin eve gelmiş, sorguya almışlar. Yenge içerdeymiş. Sen arabada saklanmışsın.

 

Gülmek bedava...

 

Biliyorum ki yazmak insanın ayaklarını yerden keser.

Yazmak dünyaya mim koymaktır.

Yazmak iyi gelir.

 

Kalemlerin az olduğu yerde kalemtraş çok olur.

 

Aşkın Kurt - 2.2.2020 -BANDIRMA