Tost Olmayan Tost

TOST OLMAYAN TOST
Tost olmayan tostu, bugün için 10 liraya alıp yemeniz mümkün. Yarın için fiyat belirsiz!
Tost olmayan tost kavramı hayatımıza yeni girdi. Peynirsiz, sucuksuz, yavan haldeki ekmek dilimi olan, yani içi boşaltılmış haldeki iki dilim ekmeği, tost makinesinde ısıtarak servis etmenin bedeli 10 tl. Eğer tostçu esnafı, müşteriyi beğenirse veya daimi müşterisi ise, ısıtılmış ekmek dilimi üzerine biraz salça sürüyor ve o zaman, kuru ekmek olarak değil de soslu ekmek olarak boğazdan geçmesi daha bir haz verici oluyor.
Günümüzde tost ile simit ile açlık bastırmak, nefsini köreltmek dahi maliyetli bir hal aldı. Yanında bir ayran içmek, ya da güzelce demlenmiş bir bardak çay içmek artık bir yaşam lüksü oldu. 
Tatil yörelerinde sürekli olarak yaşayanların ve de tatil yörelerine bir süreliğine gidip tatil yapanların açlık bastırma sorunları, tost sorunundan daha da katmerli bir sorun olmakta. Çünkü bu insanların karşısına iki türlü lahmacun fiyatı çıkmakta; etsiz lahmacun 175 tl, kıymalı lahmacun 195 tl. Yanında bir kola veya ayran da alırsanız fiyat otomatik olarak ikiye katlanmaktadır.
Kıymasız lahmacun, etsiz çiğköfte, sucuksuz, peynirsiz kuru kuruya tost olur mu? Oluyor işte, yersen!
Lahmacun bu fiyat oluyor da diğer yiyecek-içecek kesiminin fiyatları yerinde mi sayıyor sanki?  Ne mümkün! İnsanların, yaşamlarını sürdürebilmeleri için tüketmek zorunda oldukları her şey ateş pahası. Ve de sürekli artış eğiliminde. Bugün için aldığın, ertesi gün yeniden zamlanmış olarak karşına çıkıyor. 
Ulaşım konusu da öyle; akaryakıt fiyatları arttıkça, özel binek arabası olan da, toplu taşımayı kullanan da etkileniyor. İşçi de, işsiz de etkileniyor. Öğrenci de ebeveyn de etkileniyor. Kadın da erkekte etkileniyor. Kürt de Türk de etkileniyor. 
Konut sorunu da, içinden çıkılmaz bir hal aldı. Kirada oturanlar, birden bire 2’ye, 3’e, 5’e katlanan kiralarla karşılaşır oldular. Kirada oturan, fiyat artışı karşısında konutunu boşaltsa, başka yere taşınsa, taşınma giderleri yüksek ve daha ucuzunu bulması zor; boşaltmasa, istenen kirayı ödeyebilmesi zor. İçinden çıkılmaz bir problem, tam anlamıyla, bir muamma! Toplumun yarısı kiracı ise, kaba bir hesaplamayla diğer yarısı mülk sahibi. Mülk sahipleri – rant ile geçinenler-, artan hayat pahalılığı karşısında; elektrik, su, doğalgaz faturalarını karşılayabilmek için, otomobiline akaryakıt koyabilmek için, onun bakımını, onarımını yapabilmek için, lastiklerini yenileyebilmek için, sigortasını, kaskosunu yapabilmek için, kullandığı kredilerin faizini karşılayabilmek için, çocukların okul taksitlerini karşılayabilmek için, hakkı olan birkaç günlük tatilini yapabilmek için ve de tatilde kıymalı- kıymasız lahmacun ile ayran alabilmek için, tasarrufunda bulunan konutlarına, dükkanlarına kira artışını yapmak zorunda kalıyorlar. Yalnız, bu gidişat iyi değil. Kiracı ile gayrimenkul sahipleri arasında çıkacak bir 3. Dünya Savaşı, beni hiç şaşırtmayacaktır.
Mülk sahipleri mülklerine istedikleri gibi zam yapabiliyorlar, onlara engel olmak mümkün değil. Aynı şekilde, mal sahipleri, sattıkları mallarına - ki, bizler mal yerine, “kullanım değeri “ile “değişim değeri” barındırıyorsa ona meta diyoruz- istedikleri gibi zam yapıyorlar. Bu zamlarda fırsatçılık ve spekülatif davranışlar da söz konusudur ama esas olarak, konut fiyatlarının artışında, arsa fiyatlarının artışı ve demir çelik gibi konutların hammaddelerindeki artışlar etken olmaktadır. Konut üretiminde olduğu gibi, metaların üretiminde de üretim fiyatlarındaki artış en önemli etkendir. Meta sahibi, ürettiği metaı için; kullandığı hammaddeyi, harcadığı enerjiyi faiz, kira giderlerini ve işçilik giderlerini hesaplar ve ortaya çıkan fiyata ortalama kar oranını ekleyerek maliyet fiyatını bulur. Pazara çıkan meta, arz-talep yasalarına ve rekabetin yoğunluğuna göre satış fiyatını oluşturur. Maliyet fiyatının altında satış, kardan feragat edilen satıştır, ama üretim fiyatının altında yapılan satış, külliyen zarardır. Hiçbir üretici uzun bir süre üretim fiyatının altında metasını satamaz. Süt satıcısı, hayvanın tükettiği yem parasını karşılamayan bir fiyattan sütünü satamaz, yoksa hemen hayvanı kesimhaneye göndermek zorunda kalır. Ki, hayvan besiciliği yapan da gübre, ilaç, tohum, mazot fiyatlarının altında kıvranan çiftçi de böylesi bir çıkmaz altındadır.
Gelelim, emek-gücünü satan ve sürekli zarar eden kesimin sorunlarına. Emek-gücü de, kendi değerinden daha fazlasını üretebilen yegâne bir metadır ve değer üretir. Metalarda bulunan kullanım değeri ve değişim değeri, emek-gücü metasında da bulunmaktadır. “Kullanım değeri” meta sahibine değil, onu ele geçirene fayda sağlar; onu çalıştırmak için satın alan patron kesimi, ondan yararlanır ve her şeyden önemlisi, ondan, “artı-değer” elde eder. Kullanım değeri elde etmek isteyen patron, emeğini satan işçiye “1” ödeme yapıyorsa, ondan “2” kazanır; aradaki farka artı-değer denilmektedir. Kullanım değeri ve elde edilen artı-değerin kısa tarifi bu iken, “değişim değeri”ni, yani ücreti de tanımlamamız gerekir. Emek-gücünün “değişim değeri” de patronun işçiye, çalışması karşılığında ödediği ücrettir. Ücret; İşçi karnını doyursun, ailesini geçindirsin, tost yesin, ayran içsin, çocuk yetiştirsin ki çocuklar da büyüyünce emek-gücünü satışa sunsun, böylece devran dönsün, piyasa ekonomisi canlansın diye ödenen işçi sınıfının geliridir. İşte, ücret karşılığı satılan emek-gücü metası budur; Devran’ı döndüren medarı maişet motorudur aynı zamanda.
Her metanın fiyatı otomatik elektrik sayacı gibi artarken, emek-gücü metası, yani ücretler artmamakta, açlık, sefalet hızla yaygınlaşmaktadır. Sütünden ek bir gelir elde edilemeyen inek, kesimhaneye giderken, emek-gücünün karşılığını alamayan, toplumun büyük çoğunluğu, geleceğini nasıl var edecektir. Devran’ın hali nice olacaktır?  
Neyse ki insanlık, çözümünü üretemeyeceği sorunları orta yere koymaz!

Bu sorunlar da çözülür ve herkesten yeteneğince toplanan toplumsal gelir, herkese ihtiyacınca dağıtılır…
19.05.2022 - İzmir /Sedat Pamuk