Misya Bölgesinin Tarihçesine Devam Ediyoruz..

BANDIRMA MÜZESİ VE KAPİTALİZMİN GÖMÜLECEĞİ ASAR-I ATİKA MÜZESİ (2)

Bandırma’nın da içinde bulunduğu Misya Bölgesinin Tarihçesine devam ediyoruz; 1.Bölüm için (https://www.gercekbandirma.com/bandirma-muzesi-ve-kapitalizmin-gomulecegi)

Kısım II.  Gömülü Bulunan Anadolu Uygarlıklarından Çıkarılan Eserler ve Günümüz Modernitesinin Gömüleceği Asarı Atika Müzesi

Gelmiş geçmiş Anadolu uygarlıklarından bahsedecek olursak, ilk olarak imparatorluk kurmuş olan Hititleri anmamız gerekmektedir. Bu insanlar, MÖ. 1650- 1200 yılları arasında, Anadolu’nun göbeğindeki toprakların hâkimidirler. Hititlerin son krallarından II. Şuppiluliuma’nın heykelini Hatay müzesinde, yakından inceleme fırsatını bulmuştuk. Hitit kralının bir elinde başak, diğer elinde mızrak ucu bulunmaktadır. Büst denilebilecek büyüklükteki kral heykelini o tarihte böyle yapmış heykeltraşlar, (MÖ. 1200). Bununla, gelecekteki insanlığa adeta “Savaş ve Barış”ın diyalektik birlikteliğinin mesajını vermektedir, Kral Şuppiluliuma. -Karşıtların birliği, Diyalektiğin üç temel yasasından birisini oluşturmaktadır.- Müze ziyaretimizden çıkışta, heykelin minik bir kopyasını (röprodüksiyonunu) satın almıştım ve heykelcik, iki senedir kitaplığımın en güzel köşesini süslemektedir.

 
Hitit uygarlığından sonra Misia’da Frigler (MÖ. 750- 687) devlet kurdular. Başkentleri Gordion, Sakarya Nehri ile Polatlı arasında bir bölgede bulunmaktaydı. Kimmerler tarafından 687’de yıkıldı. Son kralları Midas’ı, “Midas’ın Kulakları” oyunundan hatırlarız. Bandırma’da Kzikos şehri kurulduğu vakit Frigya’nın hâkimiyetindeydi. Frigya’nın yıkılması ile bu coğrafyada Lidyalılar devlet kurdular ve böylelikle Kzykos’da Lidyalıların hâkimiyetine geçmiş oldu. Tarihte ilk defa altın sikke basmış olan Lydyalılar, MÖ. 546 yılında Pers Kralı Kiros tarafından yenilgiye uğratıldılar. “Karun kadar zengin olanı henüz yeryüzüne gelmemiştir” denilen Lydyalıların en güçlü kralı olan Kroisos, bu yenilginin ardından, bazı kaynaklara göre intihar etmiştir. Lydya uygarlığı, Perslerce yok edilince, bu coğrafyada yerleşik olan çok tanrılı (panteist) ibadet şekli de ortadan kalkmış oldu. Baş tanrı Zeus’a ibadet etme, tapınma yerine Zerdüşt dini olan Ateşe tapınma yerleşmiştir. Zerdüşt dinin tapınaklarında ateşe kurbanlar adanmış ve tapınaklardaki ateş hiç söndürülmeden, 200 sene boyunca yanıp durmuştur. Böylece çok tanrılı dinlerden, tek tanrılı dinlere geçişte Zerdüşt dini köprü görevi görmüştür. 

Persler, Daskyleion Satraplığı’nı ( Valiliğini) 200 sene hâkimiyetlerinde tutarak bu topraklarda, Ateş tanrılarının himayesinde refah içinde sürdürmüşlerdir. Daskyleion kenti, Yunan kentleri ile İç Anadolu arasında yapılmakta olan ticaretin odak noktalarından birisi konumundaydı. Aynı Kzykos kenti gibi. Makedonya’dan gelen Büyük İskender’in orduları, Biga yakınlarında yaptıkları savaşla Persleri yenilgiye uğratmışlar (MÖ. 332) ve Misya diye adlandırılan, içinde Kzykos, Daskyleion, Sardes gibi şehirlerin de bulunduğu bölgenin tamamını, B. İskender’in atadığı güçlü bir komutanı vasıtasıyla  Bergama Krallığı’na bağlamışlarlardır. MÖ. 129 yılında Pergamon (Bergama) Kralı, Kzykos’u Roma’nın hâkimiyetine devretmiştir. Bu devirden birkaç sene sonra yaşanan büyük bir depremde (MÖ.124), Kzykos büyük bir darbe almış ve depremin yaralarını sarmada Roma İmparatoru Hadrianus yardımını esirgememiştir. Kzykoslular da İmparator adına, şükranlarını sunmak için çok büyük bir mabet yapmıştır.
“Kyzikos Antik Şehrinin Tarihsel- Arkeolojik Değeri ve Mimari Özelliklerine Genel Bir Bakış” Adlı makalenin yazarları olan; Arkeolog Gül Tunçbaş ve Arkeolog Ahmet Duman, “Kentin Coğrafi Konumu ve Tarihi Olaylar” alt başlıkları altında şu satırları yazmaktadırlar:
MÖ. 7. yüzyıl ortalarından itibaren Anadolu’nun, özellikle İonia’nın altın çağı başlamış ve bunun sonucunda Miletos gibi bazı kentler ticaretlerini olumlu yönde etkileyecek yerlerde pek çok koloni kent kurmuşlardır. Fakat bu dönem aynı zamanda Lydia’nın yükseliş dönemine denk gelmiştir. MÖ. 680 yılında kral Gyges ile başlayan Mermnad hanedanı döneminde Lydia devleti güçlenince genişleme politikası izlemiştir. Bu dönemde kral Gyges babası Daskylos adına Daskyleion kentini kurmuştur. Bu da Lydia’nın bölgeye egemen olduğunu göstermektedir.

Ancak MÖ. 7. Yüzyılda yine de Kimmer saldırıları ile karşı karşıya kalmıştır. Son Mermnad kralı Kroisos (MÖ.560-546) döneminde ise sınırları oldukça genişlemiştir. Hatta Kyzikos dâhil bu bölgedeki kent devletleri Lydia kralı Kroisos’a (Son Lydia kralı olan Kroisos, Krezüs ya da İslami kaynaklarda geçen adıyla Karun, zenginliğiyle ünlüdür)vergi vermekteydi. MÖ. 546 da Persler’in Lydia krallığını yıkmaları üzerine onların egemenliğindeki topraklar ve sömürgeci Miletos idaresindeki bölge, Persler’in lehine el değiştirmiş oldu. Bu galibiyet sonrası, önceden Lydia Devleti egemenliğinde olan topraklar Persler tarafından iki satraplığa bölündü. Kuzeydeki satraplığın başkenti Daskyleion, güneydekinin ise Sardes idi. Daskyleion satrabı Mitrobates kısa zamanda topraklarını genişletmiş ve Kyzikos kenti de böylece Daskyleion’a bağlanmıştır. Diğer kentler gibi Kyzikos da Persler’e vergi ve kentteki en güzel kızları vermek zorunda kalmıştır.*1

Bandırma Müzesi’ni gezerken, Misya coğrafyasının önemli merkezlerinden olan Kzykos ve Daskyleion kentlerinin tarihçesine ait görsel bilgilere ulaşmak mümkün olmaktadır. Bununla birlikte insan, ister istemez bir kıyaslama içine düşüveriyor ve günümüz insanlığının ürettikleri değerler ile geleceğe nasıl bir tarihsel iz bırakabileceğine dair soru işaretinden kurtulamıyor. Bizlerin, yani bu çağa ait insanların üretmiş olduğu hangi eserlerin gelecek yüzyıllarda değerli bulunacağını, hangilerinin önemsenerek müzelerinde sergileneceğine dair soru yumakları kafaları meşgul ediyor. Frigler, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Yunanlar, Romalılar, Keltler, derken, sayması imkânsız bir sürü insan evladı bu topraklarda yaşamışlar, savaşmışlar, çalışmışlar, üretmişler, bu toprakların meyvesini, sebzesini, etini, sütünü tüketmişler, kendilerine barınaklar, krallarına saraylar yapmışlar, tapınaklar, mabetler kurmuşlar, ticaret yapmışlar, deniz ötesinden amforalar içinde zeytinyağı, şarap taşımışlar ve göçüp gitmişler… 

Gelelim, Asar-ı Atika Müzesi’ne gömülecek olan Kapitalist üretim sistemine; Marx, Kapital’de üretim sistemlerini anlatırken, Asyatik üretim tarzı, Antik üretim tarzı ve Germenik üretim tarzı diye üç ana başlık altında, üretim sistemlerini ayrı ayrı sınıflandırmaktadır. Kapitalizm öncesi Üretim sistemlerini bu şekilde sınıflandırırken, toplumsal ve siyasal yaşam olarak sınıflandırmayı ise hepimizin bildiği şekilde; İlkel-Komünal Toplum, Köleci Toplum, Feodal Toplum, Kapitalist Toplum, Sosyalist ve üst aşaması olan Komünist Toplum diye yapmıştır. Her bir siyasal yapılaşmayı tarihsel süreçleri içinde ele almıştır. Bu bilgilerin ışığında, Feodalizmi sonlandıran burjuva sınıfı olmuş ve Feodalizm sonrası Kapitalist üretim sistemine geçilmiştir. Kapitalizmde hâkim sınıf olan burjuvazinin yanı sıra, burjuvazinin mezar kazıcısı olan işçi sınıfı da bulunmaktadır. Burjuvazi, istese de istemese de işçi sınıfıyla ortak bir yaşam kurmak, onların ürettiklerini, özel mülkiyet hukukunca kendilerine maletmek zorundadır. Nasıl ki geçmişte Feodal beylerin hâkimiyetine burjuvalar son verdiyse, o gün için devrimci sınıf olarak burjuvazi bulunmaktaysa, bugünün devrimci sınıfı da kaçınılmaz olarak işçi sınıfı olmaktadır. İşçi sınıfının tarihi görevi, Kapitalizmi yıkmak ve yeni bir üretim sistemini kurmaktır. Değer ve artı-değer üreten işçi sınıfı üzerinden kapitalistler, üretilen artı-değeri; kar, faiz ve rant olarak kendi aralarında paylaşmaktadırlar. Üretenlerin ücretlerinden başka gelirleri yoktur. Artı-değerin tamamı kapitalistlere aittir. Kapitalist üretim sistemi, bu yüzden sürdürülebilir bir sistem değildir. Üretim araçları sahibi olan sınıf azınlık olmasına rağmen, çoğunluğa hükmetmektedir. Devrimci işçi sınıfı bu sistemi yıkacak ve kendisiyle birlikte bütün insanlığı kurtaracak yegâne güçtür, diyen Marx, Kapital’de, İşçi sınıfının Kapitalizmi yıkarak, onu Asar-ı Atika Müzesi’ne gömeceğini, Feodalizmin yanına göndereceğini yazmaktadır. Marx’ın Tarih hakkındaki bir diğer önemli söylemiyle yazımızı sonlandıralım. Marx, Manifesto’da Tarihi şu veciz cümle ile tanımlamaktadır; “ Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir… Tarih, sınıf savaşımları tarihidir”
*1- Bandırma ve Yakın Çevresi Tarihi, Bandırma Belediyesi Kültür Hizmetleri,1. Baskı, 2018, Editör: Ulaş Töre Sivrioğlu, Makale: Kzykos Antik Şehri, Arkeolog Gül Tunçbaş ve Arkeolog A. Duman, S.

  Sedat Pamuk, 02.09.2021