Limon Reçeli - Öykü

LİMON REÇELİ

Kadın uyandı, yavaş adımlarla balkona çıktı ve gökyüzüne baktı. Güneş yine pırıl pırıl aydınlatmıştı dünyayı, sıcacık ısıtmıştı yürekleri. Mutlu oldu. Güneşi görünce hep mutlu olurdu. Dünyayı aydınlattığı gibi ruhunu da aydınlatırdı güneş. Ben de güneş gibi olmalıyım, güneşten aldığım enerjiyi doğaya göndermeliyim, çevreme dağıtmalıyım, çiçeklere, kuşlara, ağaçlara , tüm canlılara göndermeliyim bu güzel enerjiyi diye düşünürken sabahın daimi misafirleri kuşlar geldiler balkonun altına. Her zamanki gibi ıslak ekmeklerini yediler ve gittiler. Alışmışlardı, buraya gelince mutlaka karınlarının doyacağını biliyorlardı. Kuşlar, beton balkonlara sadece ekmeklerini yemek için gelirler ve uçar giderler. Beton binalardan uzağa, doğaya kaçarlar hemen. İnsanlar gibi değildir kuşlar, sonsuz ormanlar varken insanlar gibi betonlara hapsolmayı tercih etmezler.
Kuşların kısa ziyareti bitince gökyüzüne baktı kadın. Dibini göremediği bu sonsuzluk her zaman düşündürürdü onu. Bu masmavi bir sonsuzluk, bir büyük boşluk gibi görünse de farklı düşünceler büyüten kalabalık bir fanustu aslında. Yeni hayatlar, yeni ihtimaller, yeni fikirler ve bilinmeyen canlılara yaşam olurdu gök. Belki de cennet denilen şey bu sonsuz gökyüzüydü. Görebilen için tabi…
Güneşin gidişini düşündü sonra, hüzünlü de olsa gün Batımını izlemek vazgeçilmeziydi. Güneşin gidişi ay geliyor demekti. Öyle güzel bir dostlukları vardı ki Ay ve Güneşin. Bayrak yarışı gibi, Dünyayı hiç yalnız bırakmıyorlar, el ele sırayla sarılıyorlardı dünyaya. Çok sadık iki dosttu bunlar. Güneş kadar olmasa da Dünyayı tamamen karanlıkta bırakmamak için parlıyordu Ay da... Gün boyu uğraşıp yorulanlar gece dinleniyor, mehtabı seyrederek daha derin duygular yaşıyor, gün boyu bedensel olarak çalışıp üreten insan, gece tinsel varlığıyla ruh ve akıl üretimi yapma olanağı buluyordu. Şairler en güzel şiirlerini dolunayda yazıyor, yazarlar genelde gece sabahlara kadar uyumadan kurgular ve hikayeler yaratıyorlardı. Ressamlar, değeri biçilemeyen şaheser tabloları bu muhteşem ve dingin şölende yapıyorlardı geceleri. En güzel şarkılar gece notalarla buluşuyor en unutulmaz klasikler ve yıllarca dillerden düşmeyecek eserler, hep gecenin sessizliğinden sese dönüşüyordu .Büyük buluşları gece keşfediyordu bilimle uğraşanlar. Gecenin sessizliği düşünceyi besliyordu. Terziler bile çoğu kez önemli biçkileri gündüzün kargaşasında hata etmemek için gece yapıyorlardı. Ahşabı sanat olarak kullananlar da gece çalışınca daha üretken olduklarını söylüyorlardı.

Ne büyük bereket!

Geceleri genelde felsefi düşüncelere dalardı kadın, bazen eski anılar canlanırdı, bazen hayaller projeye dönüşürdü. Bazen de yıllar içinde çevresinde izlediği dramatik yaşam hikayeleri yaşanırdı anılarında. Hep pembe değildi hayat. Hatalar, yanlışlar da vardı. O anda test sınavları geldi aklına, kaç yanlış kaç doğruyu götürüyordu sınavlarda ? Hayattaki hatalara ne kadar da benziyordu bu sınavlar. Hayatı boyunca çok iyi şeyler yapan, çok güzel başarılar kazanan, takdir edilen iyi insanlar, sevgi dolu yüreği ile çevresine huzur veren insanlar, insan olmanın gereği gibi bir gün bir hata yaptığında , bir yanlışlarıyla tüm doğrularını kaybedebiliyorlardı. Ne büyük bir haksızlıktı bu. Ne acılar yaşanıyordu bu tek hata yüzünden. "Acıyı Bal eyledik" dese de şair kolay olmuyordu bu. Bazen o bir hata, tüm balların tadını çürütebiliyordu…
Ümitsiz olmak istemedi. Bir arı gibi bal edemese de acısını, aklına evi mis gibi kokusuyla kaplayan reçeller geldi. Geçen hafta çok miktarda alınan limonları tüketememişlerdi, çürümesini beklemeden limonata mı yapsaydım acaba derken aklına yeni bir fikir geldi, bala acı katılamazdı ama limona şeker katılabilirdi. Hemen aldı limonları yıkadı, küçük küçük doğradı ,bolca şeker döktü üzerine birkaç damla da su ilave etti. Güzel bir şarkı söyler gibi güzelce kaynattı onu. Çocukları gülümseten, kahvaltılar güzelleştiren reçelini güzelce süsledi kavanozunda. Hayatında hiç bu kadar lezzetli bir reçel yememişti. Çok mutlu oldu kadın. Güne mutlu başlamak için işte bir sebep diye düşündü. Aslında mutluluk bazen küçük ayrıntılarda saklanır. Aslında hayat bir reçel yapımı kadar kısa ve onun kadar güzel.
Bazen balkonunuza gelen bacağı kırık bir güvercini tedavi edip gökyüzüne uçurmak, bazen karlı havada sokakta donmak üzere olan bir kedi yavrusunu ellerinde ısıtmak ve ona güvenli bir yer bulup büyüyene kadar her gün onu doyurmakta gizli hayat. Bu kadar kolay ve bir o kadar sıcak.
Mutluluk gelip sizi bulmaz .Aramak gerek, görmek için bakmak gerek. Çevremizde bizi mutlu edecek o kadar çok şey var ki diye düşündü kadın. Papatyalar, gelincikler, kelebekler, martılar ve de havada bir leylek... Havada Leylek gördüm diye sevinmeyen , mutlu olmayan var mıdır? ’’Görmek için bakmak gerek’’ demiş bir düşünür. "Gözlerin çok güzel ama bakmasını bilmiyorsun " demiş bir diğeri de. Eh işte, hayat biraz ustalık meselesi. Reçeli reçel eden şeker ve limon dengesi gibi bu da…
Kahvaltının kraliçesi oldu limon reçeli. Azıcık yapılmıştı ve yetmişti. Az olması onu daha da kıymetli kılmıştı. Bazen mutlu olmak için yeni şeyler yapmak gerekir. Az da olsa başardığınız, çok şeyi değiştirebilir. Yeni şeyler keşfetmek, yeni renkler katmak gibi hayata, yeni gözlerle yeni bir güne aynı heyecanla bakmak gerekir. Güzelliği seçmek gerekir hep. Ruhunu da hayatını da, bir reçel gibi vaktinde, sabırla özenle pişirmek gerekir.

SEVİL AĞTAŞ/BANDIRMA/01-05-2021