Şeref Defteri

Şeref Defteri

Ekrem İmamoğlu’nun Anıtkabir Şeref Defterini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatıyla imzalaması bazı kesimleri rahatsız etti. İşi gücü olmayan “devlet büyükleri” hemen demeçlerini patlatıverdi. Bunlardan birkaçını hatırlayalım. Savunma Bakanı Akar hemen “yönetmelik, usul ve talimatlardan” bahsetti. Cumhurbaşkanı “defteri çekip aldık” dedi. Böylece akıllarınca İmamoğlu’nu toplumun gözünde küçük düşürdüler.

Anıtkabir’de bulunan altın yaldızlı defteri kimler yazmadı ki. Şöyle bir hatırlayalım.

Son yirmi beş-otuz yıldır Ata’nın huzuruna gelerek bu deftere yazanlar 21.yüzyılın Damat Feritleri, Modern Anzavurlar, dinler arası diyalogcu versiyonuyla Saidi Nursiler, Derviş Vahdetiler ve diğer emperyalist işbirlikçilerdir. Atatürk’ün tarihin çöplüğüne gömdüğü ne kadar din tüccarı, emperyalist uşağı varsa birer birer dirilip bu deftere yazmışlardır. İnanmadıkları halde “ Yolundayız” diyerek bitirmişlerdir.

Osmanlı Devleti’ni tarihin bataklığını sürükleyen nedenler ve figürler bugün çağdaş bir maskeyle yine canlanmışlar ve yönetime egemen olmuşlardır. Devlet yine ipoteklidir. Yabancı sermaye örümcek ağı gibi her yeri sarmıştır. Türk Halkını emperyalist çıkarların siyasetinde maşa olarak kullanmak isteyenler yine koltuklardadır. Ve halk yine tıpkı o dönemdeki gibi umutsuz, çaresiz ve yalnızdır.

Bütün bu koşullar ortadayken Atatürk’ün izinde çağdaş, toplumu dışlamayan, hakaret etmeyen, tehdit etmeyen İmamoğlu bir umut ışığı olarak öne çıkmış ve deftere yazmıştır. Neymiş efendim; “yasal süreç sonuçlanmamış”. Beyler ülkeyi çıkardığınız yasalarla yönetebilirsiniz. Toplumu bu yasalarla baskı altına alabilirsiniz. Hatta bu yasalara dayanarak 24 Haziran’da yaptığınız gibi seçimleri iptal edebilirsiniz. Ama yasalarınız ve zihniyetiniz çağdaş değil. Hukuka uygun değil. Siz ülkeyi hukuk dışı bir uygulamayla işinize geldiği gibi yönetiyorsunuz. Vicdanlarda sığmıyorsunuz. Siz “Hacivat Karagöz” oyunu oynuyorsunuz.

Atatürk, tam bağımsız Türkiye için savaşmıştı. Bağımsızlığımız şimdi başta Amerikan şirketleri olmak üzere diğer emperyalist güçlerin, Trump’ın ve Katar Emirlerinin vesayetinde.

Atatürk, laiklik için savaşmıştı. Laiklik şimdi hutbelerde iktidara methiyeler düzen Diyanet İşleri Başkanlığı ve imamların elinde. Laiklik bir dönem Fetö’nün dizinin dibinden ayrılmayan milletvekillerinin, diğer tarikatların ve vakıfların elinde. Belediyelerden beslenen vakıflar, tarikatlar ve cemaatler kurdukları imparatorlukla oy deposu ve rant kapısı halinde.

Atatürk, halkçılık için savaşmıştı. Bugün vatandaşa hizmet adına halkın alın terini yandaş müteahhitler, aracılar sömürüyor. İnsanları bir lokma sadakaya muhtaç hale getiren Meclisteki temsilciler modern ağalık düzeninin yasal dayanağını oluşturuyor. İktidar eliyle kurulan işçi, memur sendikaları ve esnaf sanatkâr odaları TÜSİAD ve TOBB’un değirmenine su taşıyor.

Atatürk, milliyetçilik için savaşmıştı. Bir dönem milliyetçiliği ayaklar altına alanlar, tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi Türk Milliyetçiliğini hakaret edenler bugün birer ırkçı oldu. Bugün milliyetçiliği, kendini İslam Dünyasının halifesi sanan ortaçağ kalıntısı ümmetçilerle, emperyalist güçlerin uşakları sahip çıkıyor.

Atatürk, ”Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” diyerek demokrasi ve meclis için savaşmıştı. Kurtuluş Savaşının en zor koşullarında boynunda idam fetvasıyla, hiçbir resmi sıfatı kalmamışken meclisi açarak Kurtuluş Savaşını yürütmüştür. Dünyada meclisle kazanılan tek kurtuluş savaşıdır. Bugün ise meclisi ayak bağı olarak gören, halkın iradesini işine gelmeyince yok sayan o iradeyi ipotek koyan bir zihniyet demokrasiden bahsetmektedir. Halka ait egemenliği bir zümreye ve tekrar kutsal bir kılıfa sokmak isteyenler ellerindeki her türlü gücü kullanmaktan çekinmemektedir.

Bütün bu değerleri savunanlar her türlü baskıyla karşı karşıyadır. Bugün toplum iki büyük endişe içerisindedir. İster kamu, ister özel sektör çalışanı olsun” ya işimden olursam” yada başıma “bir şey gelirse” korkusuyla sindirilmiştir. Askerseniz, akademisyenseniz, öğretmenseniz, kısacası mesleğiniz, işiniz ne olursa olsun gerçek bir yurtsever ve Kemalist’seniz karşınızdaki kutsal ittifakın saldırısını her an uğrayabilirsiniz. Bunun hesabını size sormaktan yıpratmaktan, sosyal medyada linç etmekten asla çekinmezler.

Bugün 8 Nisan. Yıllarca hazırlık yaptıkları 31 Mart seçimlerinin üstünden yedi gün geçti. Bugün yine TV’lerde, gazetelerde, sosyal medyada dün söylediğini bugün unutan birbiriyle çelişik demeçler duyacağız, okuyacağız. An gelecek Mustafa Kemal’i ağızlarına alacaklar, an gelecek, yasaları, demokrasiyi, millet iradesini. Ama hiç birinde inandırıcılık bulunmayacak. Medyadaki sarayın dalkavukları methiyeler düzmeye ve saldırmaya devam edecek.

Halkımız ise bir kez tomurcuk veren baharın kokusunu aldı. Bu saatten sonra İzmir’in dağlarında, Ankara’nın bağlarında, İstanbul’un boğazında, Adana’nın ovasında, Antalya’nın yaylasında, Konya’nın bozkırında bile kısacası yurdumun dört bir yanında gönüllerde açan çiçeklerle güzel günlere daha çok inanacaktır.

İşte bütün mesele karanlık bir düşünceye karşı açan umut dolu çiçekleri ezmek ve yok etmektir.

Şeref Defteri mi?

Şimdi halkın gönlünde yer etmiş sözleri ve iliklerimize işlemiş Atatürk ilkelerini, devrimlerini ve sevgisini “Yine yazarız”.

CEVDET AYAN - 08-04-2019