Bizans'ın Son Yılları'nda BALIKESİR

BİZANS’IN SON YILLARINDA BALIKESİR YÖRESİ
Prof. Dr. Zeynep Mercangöz*

Batı Anadolu Beyliklerini konu alan bu sempozyumdaki bildirimizde Balıkesir ve çevresinin Anadolu’nun Türkleşmesinden önceki Bizans yaşantısıyla, başlıca kültür mirası örneklerinin tanıtılması amaçlanmıştır1
 Ancak buradabölgenin Hristiyanlık tarihinin Batı Anadolu’nun ortaçağ tarihinin bir parçası olduğunu hatırlatmalıyız2
 Ve bu bağlamda ilin Bizans çağındaki tarihsel1 Bildirimiz kapsamındaki yayın taramaları ve yüzey araştırmaları, 1985 yılında tamamladığımız
“Laskaris Mimarisi”ni konu alan doktora çalışmalarımızla, 2003 yılında Yapı Kredi Yayınları arasında basılmış Balıkesir kitabında yer alan “Bizans Çağında Balıkesir” başlıklı yazımızla ilişkili olarak gerçekleştirilmişti. Krşl. Z. Mercangöz, Batı Anadolu’da Geç Dönem Bizans Mimarisi: Laskarisler Dönemi Mimarisi, yayınlanmamış doktora tezi, İzmir 1985; Z: Mercangöz,
“ Bizans Çağında Balıkesir”, Bitek Kent Balıkesir, ed. Filiz Özden, Yapı Kredi Yayınları-1919, İstanbul 2003, s. 31 -49.2

 Bildiri metninin bütünlüğünü bozmamak için Batı Anadolu’nun Ortaçağ tarihini, uzun bir metin
olmakla birlikte dipnotta yer vermeyi uygun bulduk :
325 yılında Nikaia’da (İznik’te) toplanan birinci ökümenik konsil, I. Konstantinos (324-337)
zamanında, Roma imparatorluğunun Hristiyanlaştığmm bir kanıtı olması açısından önemlidir. Bu
tarihten I. Iustinianus (527-565) döneminin sonlarına kadar Batı Anadolu bölgesi tümüyle Bizans
idaresinde ve barış içindedir. Bu yüzyıllarda Miletus (Palatia/Balat), Ephesus
(Altolougo/Ayasuluk/Selçuk), Pergamon (Bergama) gibi yerleşimler önem kazanmıştır. 7. yüzyılın
başlarında 602’de başlayan ve 628’de Heraklios’un (610-641) zaferiyle son bulan Sasani saldırıları
sonucu Anadolu’da Bizans otoritesinin sarsıldığı görülür. Gerçekte İran’la olan savaşlar
Azerbaycan ve Iraktan İstanbul’a kadar tüm Anadolu’nun yanı sıra, Kafkasya'da ve hattaHabeşistan’da da tüm hızıyla sürmüştür.
 Herakleos Hanedanı (608-711) döneminden başlayarak Araplar, Bizans’ın elinde bulunan Suriye,
Filistin ve Mısır’ı ele geçirdikten sonra, Anadolu’da yaklaşık iki yüzyıl boyunca devam edecek bir
sorun oluşturan saldırılara başlarlar. Arap orduları 674-678 ve 716 da iki kez Konstantinopolis
(İstanbul) önlerine gelirler ve şehri kuşatırlar.,656 da Halife Osman’ın (644-656) öldürülmesiyle
ortaya çıkan Arap iç savaşı sonucu akınlar kısa bir süre kesilir. Bu arada Bizans devleti çok tahrip
olan eyaletlerini yeniden kurmak için fırsat‘bulur. İç savaştan sonra kısa sürede kendini toplayan
Araplar 672’de hilafet donanmasının bir filosuyla Smyrne’yi (İzmir’i) alarak yeniden atanlara
başlarlar.
Yaklaşık 8.-9. yüzyıllar boyunca devam eden Arap atanları, Bizans imparatorluğunda topografik,
demografik ve ekonomik açıdan birçok değişikliğe neden olmuştur. Nüfus çok iyi tahkim edilmiş
kentlerde ve kalelerin yakınındaki kırsal kesimde yoğunlaşır. Geç Antik dönemde
Konstantinopolis’ten doğuya giden ticaret yolu üzerindeki merkezler askeri yollar üzerine kayar.
Bunun yanı sıra Arap işgalleri Anadolu’daki idari bölünme üzerinde de etkisini gösterir. Herakleos
döneminde Anadolu, otoritenin generallerle (strategoslarla) sağlandığı thema adı verilen askeri
eyaletlere bölünmüştü. Bugünkü Balıkesir ili, o günlerde çoğunlukla Opsikion ve kısmen
Thrakesion theması içinde yer almaktaydı. Aynı yüzyıllarda, Bizans tarihinde bir bunalım devri
olarak nitelendirilen İkonaklasmus (ikona ya da tasvir kırıcılığı) dönemi (717-843) Bizans
idaresinde artan kargaşa ile Arap atanlarına adeta yardım etmiştir.
Makedonya sülalesi (867-1056) döneminde Arap atanları özellikle 9. yüzyılda kısmen devam
etmişse de genelde bu dönem büyük kentlerdeki tahriplerin onanldığı, barış ve birliğin sağlandığı
bir dönemdir. Tarihçiler Makedonya Hanedanını, Iustinianos zamanından sonra ilk kez, Bizans
ğdcnnnn dorağa nYaşVgt sem derece paflaYYnî donem odaTaYYaYu) ederler.
11. yüzyılın ortalarında Bizans imparatorluğunda yeniden iç çekişmelerin baş gösterdiği günlerde
Türkler de doğuda ciddi bir sorun olmaya başlamışlardır. 1071 yılında Romanos Diogenos’in
(1068-1071) Manzikert’teki (Malazgirt’teki) ağır yenilgisinin ardından Anadolu hızlı bir Selçuklu
46coğrafyasına ilişkin bilgilerle3 bu konudaki ve kültür tarihiyle ilgili yayınları daaşağıda nakletmekteyiz4
.

istilasına sahne olur. I. Aleksios Komnenos’un (1081-1118) tahta geçişiyle bir yandan devletin
otoritesi yeniden kurulmaya çalışılmış; diğer yandan da Bizans’la Selçuklular arasında bir
yakınlaşma sağlanmıştır. Ama yine de 1080 yılında, başkent Konstantinopolis’ten pek uzak
olmayan Nikaia (İznik) Selçuklular tarafından alınır ve Bizans’ın tüm gayretlerine rağmen Batı
Anadolu’da bağımsız Türkmen beylikleri kurulur. Bunların en önemlisi, bir donanma ile kısa
sürede tüm Ege denizine hakim olan ve İzmir’i başkent yapan, Batıkların korsan olarak
nitelendirdikleri Emir Çaka’nın Beyliğidir. Ancak bu beyliğin ömrü pek uzun sürmez; Çaka
Bey’in 1092’de, hem de kendi damadı olan, İznik Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan tarafından
dramatik bir şekilde Abydos’da öldürülmesi, Bizans devletine rahat nefes aldırmıştır. Bununla
birlikte Batı Anadolu’daki Türk gücünün önü 1096’daki I. Haçlı seferiyle kesilmiş; 1. Aleksios’un
generali Doukas Türklerin elindeki İzmir, Ayasuluk, Şart (Sardes) ve Alaşehir’i (Philadelphia’yı)
geri almıştır bile. Ne var ki kısa bir süre önce Latinlerin İznik’i işgal etmeleri ve 1176 yılında I.
Manuel Komnenos’un (1143-1180) Myriokephalon’da Türklere yenilmesi, Batı Anadolu’da
bağımsız Türkmen Beyliklerinin ikinci kez kurulmalarına ve gelişmelerine neden oldu.
1204 yılında, kendini savunamayacak kadar zayıf düşen Bizans imparatorluğunun durumu fırsat
bilinerek, IV. Haçlı seferi sırasında Latinler Konstantinopolis’i işgal eder. Bu sırada tahta bulunan
111. Aleksios Komnenos (1195-1204) bir grup aristokrat ile Anadolu’ya kaçar. III. Aleksios’un
ordusunda kumandan iken kızı Arma Angelina ile evlenerek despotes ünvanım almış olan
Theodoros Laskaris (1204-1222) sonraki olayları akıllıca değerlendirerek, Anadolu Bizans
tarihinde kendi adıyla anılacak olan ve Büyük Bizans imparatorluğunun ardılı bir devlet kurar.
Laskarisler kuruluşlarından itibaren gerek varlıklarını kabul ettirmek gerekse topraklannı
genişletmek için sık sık Latinlerle savaşmak zorunda kalmışlardır. İlk büyük çarpışma 15 Ekim
121 l’de Marmara bölgesindeki Ryndakos nehri (Orhaneli Çayı) kıyısında olur ve Latin imparatoru
Flanderli Heinrich galip gelerek Pergamon ve Nymphaion’a (Kemalpaşa’ya) kadar iner. Savaşı
kaybetmelerine rağmen, yaklaşık dokuz ay sonra 13 Haziran 1212’de Nymphaion’da yapılan
antlaşmada Laskarislerin kayıplan çok büyük değildir; aksine sınırlarının kesin olarak belirlenmesi
onların lehine olmuştur. Buna göre Attramytion’a kadar olan Kuzeybatı Anadolu topraklan
Latinlere; Batı Anadoluda Milas ve Denizli’nin kuzeyini içine alan topraklar Laskarisler’e
bırakılmıştır.
Theodoros Laskaris’ten sonra tahta geçen damadı IH. Ioannes Vatatzes ilk zaferini 1225 yılında
Poimanenon’da (Manyas yakını) Latinlere karşı kazanmıştır. Tarihçiler, Vatatzes’in,
kayınpederinin 1211 yılındaki yenilgisinin öcünü aldığım belirtirler. Savaştan sonra Latin
imparatoru Robert de Courtenay (1221-1228) ile yapılan antlaşmada, bu kez Latinlere yalnız
İstanbul’un karşısındaki Anadolu kıyıları ile Nikomedia (İzmit) bırakılmıştır.
Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad’ın 1237 yılında ölmesi ve 1240 yılındaki Baba İshak
ayaklanması Selçuklulann otoritesini sarsar. Bu durumdan yararlanan Moğollar (İlhanlIlar) 1242
yılında Erzurum’u ele geçirip 1243 Kösedağ savaşında Selçukluları yenilgiye uğratıp hızla
Anadolu’yu işgal etmeye başlarlar. Bu olaylar yaşanırken, İznik Bizans Devletinin başındaki III.
Vatatzes’in, Moğolların önünden kaçan Kumanlan Trakya, Makedonya ve Büyük Menderes
boylanndaki sınırlara yerleştirmesi, onun imparatorluğu sırasında sürdürdüğü akılcı siyasetinin bir
göstergesidir. Çünkü böylelikle Bizans sınırlan kendiliğinden güvence altına alınmış olacakü.
Bizans tarihinde imparatorluğun gerçek bir mirasçısı gibi düşünülen İznik Bizans Devleti’nin,
kendine özgü başka bir siyaseti daha vardı: İlk kez 7. yüzyılda Herakleos döneminde uygulanan
thema sisteminin 11. yüzyıla kadar yavaş yavaş çözülüp, 12. yüzyıldaki kimi yeni düzenlemelere
rağmen tamamen çöküşünün ardından, Laskarislerin hiçbir zaman themalarla idare sistemini
kullanmamaları önemlidir. Onlardan sonra da bu terim imparatorluğun sonuna dek yalnız yönetsel
hazine birimlerini ifade eden bir sözcük olarak yaşamıştır.
 Balıkesir ili, ilk çağda kuzeybatı Anadoluda yer alan Mysia coğrafi bölgesi ile hemen hemen aym
topraklan paylaşmaktaydı. Kapıdağ yarımadası ve önündeki adalarla Propontis’ten (Marmara
denizinden) Kaikos (Bakırcay) vadisinin kuzeyine, batıda Aisepos (Gönen çayı) ve Adremyttenos
Kolpos’tan (Edremit körfezinden) Makestos’u (Simav çayını) içine alarak neredeyse Rhyndakos’a

Balıkesir ve çevresinin Bizans dönemine geçmeden önce, kentin isminin
üzerinde durmak isterim: Şihab-al Din ebul Abbas (1301-1349) ya da tarihçiler
arasındaki yaygın adıyla Şehabeddin Umari veya Ömeri Mesalik-ül Ebsar’mda bu
kentten “Karasioğlu Demirhan’m ili Mali Kısra veya Akhara ” şeklinde bahseder* 4 5
.
Akhara adının biraz ilerde tanıtacağımız Akhyraous’tan gelmiş olduğunu
düşünebiliriz. Bu durumda Akhyraus’un, 1300’lerin başında Türklerin eline
geçmesinden kısa bir süre sonra, Mali Kısra gibi bir adla anılması
düşündürücüdür. Yaklaşık aynı yıllarda, ünlü Fas’lı Gezgin İbn-i Batuta’nm
(1304-1369 ya da 1377) da burasını Bali-Kesri şeklinde andığını görmekteyiz6
.
Belki bu yazılışlardan yola çıkarak W. Ramsay Balıkesir adının eskiden Balık
Hisar olabileceğini söylemektedir7
. Araştırmacılar buradan kentte var olan eski
(Orhaneli Çayına) kadar uzanan bu topraklar, Bizans tarihsel topografyasında Hellespontos
eyaletinin doğusunu oluşturuyordu. Bizans İmparatorluğunun 7. yüzyılda thema denilen askeri
eyaletlerin kurulduğu ilk yıllarda, topraklannm çoğu Opsikion themasmda, küçük bir kısmı da
Thrakesion theması sınırları içinde kaldı. 12. yüzyılda I. Manuel Komnenos’un yeniden
düzenlediği ve başkenti Attramyttion olan Neokastron themasma dahil oldu.
4
Anadolu’nun doğrudan Bizans tarihsel coğrafyasını konu alan ilk yayın W. Ramsay’e aittir ve
araştırmacının kaynaklar yardımıyla eski kalıntıları çağdaş coğrafyalarına oturtmaya çalışması, bu
bağlamdaki ilk hareket gibi görünmektedir. Sikkeler, 530’larda kaleme alınmış Hierokles listeleri
ve kilise meclisi kayıtları ile pek çok eski kaynak ve yayın ünlü arkeologun dayanaklarıdır. Onun
1890’da yayınladığı Küçük Asyanın Tarihsel Coğrafyası (The Historical Geography of Asia
Minor) adlı kitabım, 1891’de Alman meslektaşı W. Tomoschek’in aynı bağlamdaki Küçük
Asya ’nın Ortaçağ Tarihi (Zur Historischen von Kleinasien) kitabı izler. Aynı yıllarda H. Kiepert,
bu kez haritalarda-öncelikle Batı Anadolu için-eski yerleşimlere, kale, manastır v.b. anıtsal
kalıntılara işaret ederek bu işi yapar. A. Philippson 1910-13’de Batı Anadolu ile ilgili paftaları
coğrafya bilgileri açısından zenginleştirip yayınlamıştır. Tüm bu çalışmalarda Balıkesir ve
çevresine ilişkin tarihsel ve topografik pek çok bilgiye ulaşmaktayız. Ama özellikle F.W.
Hasluck’m, 1910’larda yayınlanan Cyzicus adlı kitabı, önceki araştırmalar ışığında ve hatta zaman
zaman onları eleştirerek tartışmalı bir şekilde, bugünkü Balıkesir il sınırları içinde kalan pek çok
eski yerleşim ve kalıntıyı gün ışığına çıkarmıştır. Yazar eserinde gerçekleştirdiği yüzey
araştırmalarını yine kaynak verileriyle aktarmaktadır. Burada anılması gereken son bir yayın ise,
C. Foss’un Anadolu’nun Türkleşmesinin arifesinde Bizans’ın kurmaya çalıştığı savunma ağını
anlatan makalesidir. İlk bakışta Anadolu ortaçağ tarihine önyargılı yaklaştığı izlenimi uyandıran
araştırmacının bu çalışması, içindeki tarih bilgilerinin yanında kalelerin tasvirleri nedeniyle sanat
tarihi açısından önemlidir. C. Foss bir tür Komnenos dönemi kalelerinin üslupsal
değerlendirmesini yaptığı bu makalesinde, Balıkesir ilindeki iki kaleye de ayrıntıyla yer verir

Burada anılan ve ayrıca bölge ile ilgili başlıca birkaç yayın için bkz. F. W. Hasluck, Cyzicus,
Cambridge 1910; L. Robert, Villes d’Asie Mineure, Paris 1962; M. Angold, A Byzantine
Government in Exile: Government and Society Under the Lascarids of Niceae (1204-1261),
Oxford 1975; G, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. F. Işıltan, Ankara 1981; C, Foss, “The
Defenses of Asia Minor against the Turks” The Greek Orthodox Theological Review 27 (1982),
145-205, öz. 161-166; B. Umar, Mysia, Istanbul 1984; The Oxford Dictionary of Byzantium, I-III
vo 1.,Washington 1991; B. Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, Istanbul 1993; 24. Kazı Sonuçları
Toplantısı, 2 cilt, 27-31 Mayıs 2002 Ankara;
5 Şihab-al Din’in Mesalikü-1 Ebsar’ımn Anadolu Beylikleri ile ilgili “Rum Diyarındaki Türklerin
Ellerinde Bulundurdukları Ülkeler” başlığı ile çevirisi için bkz. Y. Yücel, XI1I-XV. Yüzyılar
Kuzeybatı Anadolu Tarihi, s. 181-201.
6 İbn-i Batuta ile ilgili bir aktarma için bkz. İsmail Hakkı (Uzunçarşılı), Karasi Vilayeti Tarihçesi,
İstanbul 1925, s. 87.
7W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. M. Pektaş, İstanbul 1960, s. 168.

bir hisarı yani kaleyi kabullenir. Nitekim F.W. Hasluck erken haritalarda
Balıkesir’in Palaeo-Castro olarak gösterilmesine karşın zamanla Baluk Hissar
(yani balık kale) şeklinde geliştiğinden bahsederek, 1545 civarına tarihli
Gastaldi’nin haritasını kaynak verir. Biz de araştırdık ancak söz konusu haritada
Palaeo-Castro yerine Poli Castro yazıldığını gördük. Tarayabildiğimiz
kadarıylada bazı eski haritalarda Poli Castro’ya yer verilmişti8
. Biraz daha geçdönemde, 1774 tarihli Giovanni Antonio’nun haritasında ise Kara Dağ’ın hemen
yanında Balik Esri’yi görmekteyiz. Burada, F.W. Hasluck’un ifade ettiği gibi
kentin adının “balık kale”9 anlamından kuşku duyduğumu belirtmek isterim ve
balik sözcüğünün eski Türklerde şehir anlamında kullanıldığını belirtelim10
.Dolaysıyla bu anlamdan bir kale (hisar) kenti anlamamız gerektiğini
düşünmekteyim. Ben haritalarda görülen poli sözcüğünün de Grekçe eski
anlamındaki paleo yerine yanlışlıkla yazıldığını düşünmekteyim. Buradan
özellikle Batıkların, Pars Tuğlacı’nın Osmanlı Şehirleri adlı kitabında da yer
verdiği gibi, Balıkesir’i eskiden Paleo-Kastro olarak adlandırdıklarını
söyleyebiliriz11. Ne var ki bugün Balıkesir’de herhangi bir kalenin bulunmayışı
nedeniyle ve ilk kaynağımız Umari’ye dayanarak söz konusu bu kalenin, çok fazla
uzakta olmayan Akhara yani Akhyraous kalesi olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Bu durumda bugünkü Balıkesir’in Türklerin ellerine geçmesinden
sonra Akhyraous’un bir banliyösünde geliştiğini düşünebiliriz.
Gerçekten de Akhyraous Balıkesir ile özdeştirilen bir kenttir ve W.
Ramsay’e göre ya Hadrianotherai’a Bizans’ın verdiği isim ya da ona komşu başka
bir yerleşim idi12. Günümüzde araştırmacılarca onun Mysia’da Makestos nehrine
bakan bir konumda bulunduğu ve bugünkü Balıkesir’in yakınında olduğu kabul
edilmektedir. Burası Bizans kaynaklarında ilk kez 812 yılında Studioslu
Theodoros tarafından bir köy olarak anılır. Ancak 1139’da II. Ioannes Komnenos
tarafından, bölgenin ve yolların güvenliğini sağlamak üzere tahkim edilince
önemli bir hale gelmiş görünmektedir13. Tarihte aynı yıllarda ayrı bir sivil eyalet
merkezi olarak da belirir. Aslında AkhyraouS 1214 yılında Nymphaion
antlaşmasıyla Latinlere bırakılmışsa da, Laskarislerin önemli bir kalesi idi14
.Bunlardan birisi de 1659 tarihli Cluvar Philip’in haritasıydı. Olasılıkla poli sözcüğü Yunanca
eski demek olan palaeo veya palaio yerine yanlışlıkla yazılmıştı. Yine olasılıkla bu yanlışlık bir
haritadan diğerine taşındı. Bunun yanında pek çok haritada-1697 tarihli Allard Corel’in, 1698
tarihli Giacomo nun haritalarında olduğu gibi-eski kent anlamındaki Palaiapolis görülmektedir

Fish-Castle” için bkz. F. W. Hasluck, a.g.e. s. 90.
Bu konudaki bilgileri ve İbn-i Batuta ve Şihab-al Din veya Şehabeddin Umari’ye ulaşmamızda
yardımları olan tarihçi Aydoğan Demir’e teşekkür ederim.
P. Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, İstanbul 1985, s. 43.
12 ’ 7
" W. M. Ramsay, a.g.e.,s. 168.
YAeYViTı\W VariYüı Ynzams Y>e\ge\efmde geçen ProVıncıa Acheraıı ya âa ProVıncıa Acherari
isimlerinden de anlaşılacağı üzere, bir ara bulunduğu eyalete adını verecek kadar yıldızı
parlamıştır. Bu nedenle olsa gerek, önceleri Kyzikos metropolitliği altında bir piskoposluk iken,
12. yüzyıl sonlarında başpiskoposluk olmuştur.
1204-1220 yıllarında bir süre Latin egemenliğinde kalmış olan Akhyraous Batılılarca Esseron
veya Sykheron olarak adlandırılmıştı ve kıyısında bulunduğu vadiye de Batılılar Vali is Ascratana
demişlerdi. Akhyraous için pek çok yayının yanı sıra bkz. W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi
Coğrafyası, çev. M. Pektaş, İstanbul 1960, 82, 139, 168-169, 174, 181; S. Vryonis, The Decline
of Medieval Hellenism, London 1971, s. 131,217; M. Angold, A Byzantine Government in Exile:49

1282’de VIII. Mikhael Palaialogos tarafından güçlendirilmesi onun 1302’de
Türklerin eline geçmesini engelleyememiştir. 1304’te Katalanlar Bizanslılar adına
burasını almışlarsa da kısa bir süre sonra kent Karasilere geri dönmüştür15
.
F.W. Hasluck’m önermesinden sonra bugün pek çok araştırmacı, Pamukçu
yakınındaki kale kalıntısının Akhyraous olduğu konusunda anlaşmış
görünmektedirler (Resim l)16. 1910’larda burası Hoca Kalesi olarak tanınıyordu
ve üzerinde bulunan tepeyi U şeklinde dolanan akarsuya da Hoca Deresi
denilmekteydi. Bugün Koca Dere veya Kille çayı olarak bilinen bu nehir, genelde
Simav çayı denen eski Makestos nehrinin bir koludur.
Kale, Balıkesir’in 13 km. güneyindeki eski Eftele (L. Robert’e göre
Pteleia) köyü, bugünkü Pamukçu bucağının yaklaşık 5 km. güneydoğusunda,
İkizcetepeler olarak bilinen bir tepenin üzerinde yer almaktadır. Koca Dere
eskiden tepenin etrafını dolanarak akmakta iken, 1980’lerde kalenin hemen
eteklerine konumlandırılan bir baraj inşaatıyla, bu derenin yatağı değiştirilmiştir
(Resim 2). Bugün artık kaleyi dolanmaz Makestos, adeta by-pass yaparak
önündeki ortaçağ yolunu izler. Bu arada güneybatı köşesi ile kalenin çok
yakınındaki Selimiye köyü barajın suları altında kalmıştır. Köy daha güneye,
nehrin yamacının üst kısımlarına taşınmıştır. Ne yazık ki 19. yüzyıldan beri
yabancıların yaptığı araştırmalardan habersiz olarak, kalenin varlığı baraj
çalışmalarının başlamasından sonra anlaşılmış görünmektedir. Zira kalenin tescili
1993’de yapılmış ve 1994’te barajın vaziyet planı Koruma kuruluna
onaylatılmıştır. Bu son düzenlemelerle ve özellikle İzmir yolunun şimdiki
güzergahı nedeniyle Pamukçu bucağının kale ile olan bağlantısı kesilmiştir.’
Bulunduğu tepenin şekline göre, kuzeyden güneye genişleyerek uzanan
kale, kuzeydoğu yönünden nehrin koruması altında olduğundan bu kesimde kale
daha az burçla tahkim edilmiş görünmektedir17. Aslında bu kesimde duvarlar
oldukça kötü durumdadır; adeta iç ve dış kabuklarından soyularak iç dolgusu
Government and Society Under the Lascarids of Niceae (1204-1261), Oxford 1975, s. 111- 112; ;
C, Foss, “The Defenses of Asia Minor against the Turks” The Greek Orthodox Theological Review
27 (1982), 145-205, öz. 161-166.
Katalanlann Batı Anadolu’daki hareketlerine ilişkin son ve ayrıntılı bir makale bu yayında yer
almaktadır. Bkz. Doç. Dr. M. Ersan, “Katalanlann Anadolu’daki Faaliyetleri: 1304”
16 F. W. Hasluck, Cyzicus, Cambridge 1910, s. 90; L. Robert, Villes d’Asie Mineure, Paris 1962 s.
385; B. Umar, Mysia, İstanbul 1984, s.40. Diğer yandan İslam Ansiklopedisi, 14. cilt (İstanbul
1961), s. 278’da “ Balıkesir civannda ilk defa adı geçen belde Achirous olup, şimdiki şehirden 25
km. kadar şarkta bulunan Kepsut’un yerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu mevkii sonradan
Hadrianutherai (Hadrianus’un müstahkem beldesi) kuruldu ki, Kepsut’un 5 km. şarkındaki
Beyköy’ünde bulunan harabelelin buna ait olduğu zannedilmektedir.” şeklindeki.bilgi 1895’deki
bir yayma dayanmaktadır ancak bu önerme F. W. Hasluck (a.g.e., s. 91) tarafından 1910’larda
eleştirilmişti.
17 C. Foss kaynaklara dayanarak Akhyraous kalesinin, bugün Bursa il sınırları içindeki Lopadion
(Ulubat) kalesiyle birlikte, II. Ioannes Komnenos (118-1143) zamanında inşa edildiğini belirtir.
Araştırmacıya göre kalenin Makestos nehriyle, Propontis’ten Mysia ovasını geçerek Lydia ve
İoania’ya ulaşan yol güzergahına hakimiyeti, geçmişte onu oldukça önemli stratejik konuma
yerleştirmişti.

doğanın tahribatına bırakılmıştır. Buna karşılık kısmen iyi korunmuş olan
kuzeybatı yüzünde asıl güçlü ve devasa yuvarlak burçları görmekteyiz (Resim 3).
Çünkü bu kesimde kalenin ortaçağdaki yola bakan duvarları ve kalenin girişi
bulunuyordu. Bu yönde ikisi oldukça iyi durumda yaklaşık beş yuvarlak burç
mevcuttur. Kalenin uzaktan bir görüntüsünde de dikkati çeken bu yuvarlak
kuleler, geçmişte Akhyraous’un stratejik konumunu da belgeler niteliktedir18
.
Kesme taşlar kaba yonu olanlarla düzgün sıralar halinde örülüp aralarına yatay
veya dikey tuğlalar yerleştirilmiştir. Özellikle girişi tahkim eden ve günümüzde
diğerlerine göre oldukça iyi korunmuş iki yuvarlak burçta, çoğunlukla dik
kullanılmış düzgün kesme taşlar, yer yer enine ve boyuna tuğlalarla
çerçevelenmiş ve bazı boşluklarda tuğlalarla yatay veya dikey zikzaklar şeklinde
süslemelere de yer verilmiştir (Resim 4). C. Foss’un ayrıntıyla üzerinde durduğu
bu motifler ve duvarlardaki inşaat tarzı, Akhyraous kalesi ile birlikte bölgedeki
pek çok kale için ayırt edici üslupsal özellik oluşturmaktadır19. Duvarlardaki
kesme taşlar olasılıkla devşirme yani önceki yapılardan toplanıp kullanılmış
mermer v.b. bloklardır.
Balıkesir’den yaklaşık 37 km. uzaklıktaki Bigadiç’in de hemen arkasında
görkemli bir kale vardır. Îstanbul-İzmir arasındaki ana yol üzerinde yer almasına
dayanılarak, geçmişte kuzeyden gelip Kaikos (Bakırçay) vadisine inen ana yolun
buradan geçtiği varsayılmıştı. Bu nedenle bir ara bu kalenin Akhyraous kalesi
olduğu görüşü benimsenmişti. Bugün onun Akhyraous olmadığını biliyoruz. C.
Foss’a göre Komnenoslar zamanında en az onun kadar stratejik önemi olan başka
bir güzergahı denetleyen bir noktadaki başka bir kaledir . Çünkü buradan Synaos
(Simav) ve yukarı Frigya’dan Makestos ovası ve nehrine geçilip, oradan da
Mysia düzlüklerine ulaşılmaktaydı. Bu güzergah, özellikle 1112’de gerçekleşen
bir akında görüldüğü üzere, Türk atakları için oldukça elverişliydi. Bu nedenle de
önemle tahkim edilmiştir. Araştırmacı kentin ortaçağdaki adının, şimdiki
Bigadiç’in türediği Pegadia olduğunu belirterek, 9. yüzyıldaki bir metinde adının
geçmesinin dışında Pegadia’nm tarihine ilişkin hiçbir bilgi bulunmadığını söyler.
Kasabanın, doğuda yaslandığı tepenin üzerinde yer alan Bigadiç kalesi
oldukça kötü durumdadır (Resim 5, 6). Yine de dokuz burcun görülebildiği
kalenin duvarları ve burçlar, yöredeki tüm diğer kaleler gibi iç ve dış yüzlere
nispeten büyük taşlar konulup, içi kireç harçla karıştırılmış molozla doldurularak
örülmüştür. Özellikle korunabilmiş burçların cephesinde, muhtemelen eski
yapılardan devşirilmiş düzgün kesme taş blokları, nispeten düzgün sıralar halinde
18 Kaynaklar Akhyraous ün yakın çevresinde Kiminas adında bir dağdan da söz ederler. Bu dağın
üzerinde 9.-10. yüzyıllarda önemli bir manastır yerleşimi bulunmaktadır. F.W. Hasluck’m
Olymposla (bugünkü Uludağ) birlikte keşişlerin bannağı olarak zikrettiği bu dağın Hoca
Kalesi’nden görülebilen, Sivri Tepe olabileceğini belirtir. H. Kiepert’in haritalarında da
işaretlenmiş olan bu tepede ne kendisinin ne de bir başkasının yüzey araştırması mevcuttur. Diğer
yandan ilk kez tarihçi Georgios Akropolites’te geçen ve W. Ramsay’a göre Balıkesir’in yanı
başında olarak belirtilen Kiminas dağını, B. Umar’ın naklettiği üzere, Bürchner (RE Kiminas
maddesi), Uzunca Yayla’nm bulunduğu dağa yerleştirir. Bu yayla H. Kiepert’in haritalarında da
görülmektedir.
19 C. Foss, a.g.e., s. 164-165.51
Bizans’ın Son Yıllarında Balıkesir Yöresi
ve yer yer tuğlalarla çerçevelenerek kullanılmıştır (Resim 7). Taşların genelde
yatay ve dikey tuğla dizileri ile çevrelenmesi Bizans mimarisinde çok görülür ve
yabancıların cloisonne dedikleri bu inşa tarzına “çerçeveli teknik”
demekteyim(Resim 8). C.Foss böylesi duvarların Komnenos dönemine ait surların
ayırt edici bir özelliği olduğunu belirtmektedir. Ona göre bu kale Akhyraous ile
özdeştirilen İkizcetepeler’deki kaleden biraz daha küçüktür. Pegadia kalesi
Akhyraous ile birlikte, Batı Anadolu’nun barış içinde olduğu bir zamanda,
bölgedeki Bizans idaresinin yaşatılması, kırsallarla yolların korunması amacıyla
II. Ioannes Komnenos (1118-1143) zamanında yapılmıştır' .
Balıkesir’in ortaçağ geçmişinde en çok yanıt aranan konu, tarihinden çok
kuruluş efsanesiyle günümüze değin ününü korumuş bir eski yerleşim olan
Hadrianotherai ile ilişkisidir1
. L. Robert onun şimdiki stadyumun bulunduğu
yerde aranması gerektiğini söylemiştir. Efsaneye göre, imparator Hadrianos
başarılı bir av partisinin arkasından bu kenti kurar. İmparatorun sikkelerinin
bazısının üzerinde görülen ayı başının da bu avın anısını taşıdığı söylenir. W.
Ramsay, Bizans belgelerinde Hadrianotherai’ın Kyzikos’a bağlı bir piskoposluk
olarak varlığına işaret eder. Ancak ona göre bu kent daha sonraları yerini
Akhyraous’a bırakmış görünmektedir.
Kuruluş efsanesi ve erken tarihli kilise kayıtlarında yer alması nedeniyle,
Hadrianotherai’m bir Geç Roma/Erken Hristiyan kenti olarak anıtsal mimari
kalıntılara sahip olması gerektiğini düşünmekteyim. Balıkesir Kuvayi Milliye
Müzesi Müdürü Neriman Özaydm’m verdiği bilgilere göre, bugün il merkezine
yakın üç yerdeki kimi kalıntılar bu kente ilişkin veri sunabilir. Bunlardan birisi,
çimento fabrikası yakınındaki Akçaköy (eski Kesirven); burada bazı sütun
parçaları, sırlı Bizans seramiği ve baskılı tuğlalar görülmüş. Diğer bir yerleşim de
Üçpmar köyü ki köyde bazı evlerin bahçesinde bloklar bulunmuş. Üçüncü bir yer
ise Balıkesir’in Bahçelievler semtinde yeni yapılmış siteler arasındaki
Karatepe’dir. Buradan da bir Bizans sikkesiyle bazı seramik parçalan gelmiş.
Doğrusu tüm bu yerlerde ayrıntılı yüzey araştırmalarının yapılması ve
buluntuların yeniden incelenmesi gerekmektedir.
Bugün ilin merkez ilçesinin bir köyü olan ve ilden pek uzak olmayan
Ovabayındır köyündeki bir kale tarafımdan Hadrianotherai olarak 20 21
20 C. Foss, a.g.e., s. 189-191.
21 Araştırmacılarca genelde Balıkesir’in bulunduğu yerde konumlandırılmış olan bu kent F.W.
Hasluck’a göre. Balıkesir’in tıpkı Bandırma ve Bursa’dan Soma’ya giden yolun ortasında olması
gibi, Kyzikus ve Miletopolis’ten Pergamon’a giden yolun ortasında idi. Krşl. F.W. Hasluck,
a.g.e., s. 90.

önerilmektedir (Resim 9). İlkçağın zengin kültür varlıklarını barındıran görkemli
bir höyük üzerinde yer alan bu kaleden günümüze yalnız ikisi daha iyice üç burç
kalmıştır (Resim 11). Duvar tekniğine göre Komnenosların diğer yapılarından
biraz daha erken gibi görünen kale, yine Makestos nehrine hakim bir noktada
bulunmaktadır. Bir zamanlar F.W. Hasluck’ın höyükten bulduğunu ifade ettiği
bronz Asklepios heykelciğini de burasının öneminin altını çizmek için anmak
isterim.
Diğer yandan Edremit’e 18. km. uzaklıktaki Ovacık köyü de içerdiği
Bizans kalesiyle ve buradan ele geçmiş kimi küçük buluntularla dikkat çekicidir
ve bu bağlamda araştırılması gerekmektedir. Kuva-yi Milliye Müzesi müdürü
Neriman Özaydm bugün müze deposunda bulunan bazı küçük buluntuların
buradan geldiğini bildirdi ki bunların arasında bronz bir Bizans kandili, tıbbi
aletler ve belki Roma dönemine ait olabilecek bir küçük heykelcik de vardır““.
13. yüzyılda Batı Anadolu haritası, tarihsel açıdan bugün kavranılması zor
bir tablo sergiler. Bu karmaşık haritada Balıkesir ve çevresinin her zaman önemli
bir rolü olmuştur. M. Angold’a göre, Laskarisler olarak tanıdığımız, Nikaia
(İznik) imparatorluğunun toprakları kuzeyde Nikaia, Proussa (Bursa), Nikomedia
(İzmit) ve Pontus Elerakleası (Karadeniz Ereğlisi) gibi tahkimatlı kentlerle,
yönetsel merkezi Nymphaion’un yakınındaki güneydeki kentler olmak üzere
nerdeyse iki yarıdan oluşmaktaydı. Bu iki yarı Akhyraous yoluyla birbiriyle
bağlantılıydı. Ancak bu kent 1214’deki Nymphaion antlaşmasıyla, aralarında
Attramyttion’un da (Burhaniye) bulunduğu kuzeybatıdaki diğer yerleşimlerle
birlikte Latinlerin elinde kalınca, Laskaris devleti 'iki eşit parçaya bölünmüş oldu
ve bu iki yarı arasındaki iletişim, ya Olympos (Üludağ) üzerinden doğrudan veya
muhtemelen Latin egemenliğindeki topraklar üzerinden sağlandı .
Dolaysıyla Batı Anadolu’daki ulaşım sistemi, ne kuzeybatı Anadolu’nun
ne de Bizans başkenti Konstantinopolis’in Latinlerin eline geçmesinden fazla
etkilenmiş görünmüyordu. Ama Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklularda
kalınca, Konstantinopolis ile Anadolu arasındaki ana ulaşım tehlikeye düştü.
Menderes vadisiyle ve Ephesos ile bağlantılı olan, Selçuklu sınırındaki Sardes,
Philadelphia ve Tripolis kentleri arasında uzanan bir ana yol vardı ki bu yol
Smyrna ve Magnesia yolları ile bağlantılıydı. Nymphaion, Ioannes Vatatzes ve
Theodoros Laskaris’in Avrupa seferleri için çok iyi konumdaydı. Lampsakos ve 22 23
22 Burada sayın Neriman Özaydın’a, 2002 yılındaki çalışmalarımız sırasındaki yardımlan ve
Müzedeki incelemelerimiz için verdikleri izin nedeniyle çok teşekkür ederiz.
23 M. Angold, a.g.e., s. 111-112.53
Hellospontos’a Pergamon (Bergama) ve Attramyttion üzerinden kıyıdan veya
Kavallares denilen bir kale ile korunan Kalamos yolundan ulaşılmaktaydı. Bu
Laskarisler zamanında önemli bir güzergah haline geldi. Kalamos, o günkü ulaşım
koşullarıyla, ^ Nymphaion, Sardes ve Akhyraous’tan bir günlük uzaklıkta
bulunuyordu24. Araştırmacılar Kalamos’un Soma ve Kırkağaç’ın hemen
kuzeydoğusundaki Gelembe olduğunu kabul ederler.
Yukarıdaki tarihsel olaylar Balıkesir ilinin ortaçağda kuzey-güney ve
doğu-batı yönlerde uzanan pek çok yol güzergahına sahip olduğunu göstermeleri
açısından önemlidir. Bölgede kimi zaman bu eski ulaşım ağının mirasları
olabilecek yollara ilişkin izler görülmektedir. Nitekim Z. Özdemir Pamukçu ile
ilgili yayınında, muhtemelen ortaçağa ait olabilecek iki yoldan bahisle,
Akyraous’un konumlandırıldığı kalenin yakınındaki, halk arasında namrık yolu
olarak da adlandırılan eski kervan yollarına işaret etmektedir25. Yollardan ilki
Pamukçu’nun batısında bulunan Bandırma yönünden başlayarak Balıkesir,
Kesirven, Pamukçu ovası, Koşuyolu, Körkuyu, Leblebci Taşı, Gaşamak ve
Türkali köyünden geçerek Bergama’ya uzanır. Diğeri ise aynı istikamette
Gavurçah, Değirmen (Makine), Ağa Kırı, Ayvaz ve Buzağılı Çeşmesi hattını
izleyerek kasabanın doğusunda ilerleyen yoldur. Araştırmacı 10 metrelik yolun
üzerinin “namrık döşeme” denilen büyük taşlarla kaplı olduğunu belirtir.26

Z. Özdemir, Bengi ve Kaplıca Diyarı Pamukçu, Ankara 1997; Z. Özdemir- A. Aru, Bigadiç ve
Çevresinde Bulunan Tarihi Eserler, Ankara 2000.
26 .. Edinilen bilgilere göre sayın Özdemir, söz konusu yolların tescilini önermiş, bu bağlamda
kültürel mirasın korunması yolunda da oldukça önemli bir girişimde bulunmuştur. Kendisine
buradan teşekkür etmek isteriz.
Burada sunum sırasında değinemediğimiz eski yerleşimlerle kimi arkeolojik çalışmalara, bölgenin
Bizans kültür varlıklarına işaret etmesi açısından yer vermek istedik: Bigadiç’in çevresi de hem ilk
çağdan hem de ortaçağdan pek çok eser barındırmaktadır. Araştırmacı Munro’nun Persi yakınında
kayaya oyulmuş münzevi keşiş hücreleri gördüğünden bahisle, bir rahibi II. Nikaia (İznik)
konsülünde bulunmuş olan ton Lakkon isimli bir manastırdan söz eden F.W. Hasluck, Persi
Akhyraous ve dolaysıyla Balıkesir yakınlarında bulunuyormuş gibi bu bilgileri nakletmektedir.
Oysa Z. Özdemir-A. Aru'nun “Bigadiç ve Çevresinde Bulunan Tarihi Eserler” adlı yayınlarında da
gösterildiği üzere, Persi (Değirmenli) Bigadiç’in kuzeyindedir ve onunla birlikte Kadıköy ve
Beğendikler köylerinde de kayaya oyulmuş mekanlar bulunur. Halk dilinde kesekayası denilen,
bazıları kaya mezarları kimisi şapel olarak tanımlanmış olan mekanlar, bu çevrede yaygın kaya
manastırlarının izleri gibi görünmektedir. Söz konusu yayında Bigadiç ve çevresinde Prof. Dr.
Tomris Bakır’m gerçekleştirdiği yüzey araştırmalarına ilişkin bir rapora dayanılarak, bu kaya
kuruluşları 11. yüzyıla atfedilmektedir. Tüm bu çevrede ve özellikle bu kaya manastırları için
kapsamlı ortaçağ araştırmalarının da gerektiğini düşünmekteyiz. Diğer yandan Bigadiç’in
Hisarköy ilçesi de ilk ve ortaçağlar için çok zengin veri sunarlar. 16. yüzyıl Osmanlı kayıtlarında
Yorma olarak adlandırıldığı bildirilen Hisarköy’de, Roma dönemine ait tiyatro, nekropol v.b.

Balıkesir’in kuzeybatısında, yukarıdakiler ile çağdaş bir başka kale,
Susurluk’a yaklaşık 5 km. uzaklıkta bulunan Sultan Çayırı denilen yerdedir. C.
Foss’un makalesinde tanıtılan bu küçük kale de benzer şekilde Komnenoslar
döneminde Türk akınlarına ilişkin önemli konumda inşa edilmişti. Eski adı
saptanamamış bu savunma yapısı, Propontis’ten Kaikos ve Hermos vadilerine
inen ana yol güzergahında; Makestos nehrinin geçit verdiği bir noktasını
korumaktaydı. Burada bir Roma köprüsünün kimi kalıntıları da bulunmaktadır. * * * *
kalıntıların yanında özellikle kale kalıntıları ve zengin taş eserler vardır. Bu zengin kültür
varlıkları geçmişte Munro’nun Hadrianotherai ve Akhyraus’u Bigadiç ve çevresinde aramasını
haklı çıkarır niteliktedir. Burada bir kez daha Hadrianotherai’m bir Geç Roma/Erken Hristiyan
kenti olarak anıtsal mimari kalıntılara sahip olduğunu düşündüğümüzü hatırlatarak, daha nice
ayrıntılı bilimsel araştırmaların yapılmasını diliyoruz. Diğer yandan bugün Bigadiç’te yeni
oluşturulan bir müzede çeşitli küçük eserlerin yanında Bizans döneminden bir haç kolye ucuyla bir
tütsü kabı da ayin eşyaları olarak dikkatimizi çekti.
Bizans çağma ait arkeolojik veriler, kuşkusuz Balıkesir ve çevresinin Ortaçağ tarihine ilişkin
bilgilerimizi zenginleştirecektir. Diğer yandan yörede yürütülmekte olan kazı ve araştırmaların,
Bizans çağı kültürel mirasının belgelenmesi açısından da önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Bunlardan Prof. Dr. Tomris Bakır’ın, Daskyleion’da yaklaşık 15 yıl önce başlattığı kazı, çeşitli
kültürel bulgularının yanında Bizans çağında önemli bir piskoposluk olan kent için veri olabilecek
malzeme sunmaktadır. Bunlardan özellikle seramikler kentin Bizans tarihi için umut vaat
etmektedir. Balıkesir Kuva-yi Milliye Müzesi’nin Dr. Gürcan Polat’ın bilimsel başkanlığında,
Edremit Körfezi’nin kuzeyindeki Altınoluk beldesinde bulunan Antandros kentinde başlattığı
kazılar ise, ikinci yılında olmasına karşın son derece zengin bir kazı olarak, Geç Roma/Erken
Hristiyan çağ buluntularına da adaydır. Diğer yandan Doç. Dr. Engin Beksaç başkanlığındaki ekip
2001 sezonunda, Burhaniye ilçesinin Ören mahallesinde bulunan Adramytteion(Atramyttion) antik
kentine ait kalıntılarda bir Erken Ortaçağ dini yapısında çalışmışlardır. Prokonnesos (Marmara)
adasında, 1970’lerde başlayan nekropol kazısının ardından arkeolog Nuşin Asgari’nin yıllardır
sürdürdüğü yüzey araştırmaları, buradaki antik taş ocaklarımn güncel belgeselleri olmuştur, ilk
çağda ve Ortaçağın başlarında kullanılmış bu ocaklardan, ünlü Prokonnesos mermerleri işli veya
yarı işli olarak antik dünyanın pek çok ünlü merkezine taşınmıştı. Bizans çağında özellikle 5.-6.
yüzyıllarda kullanılan kimi ocaklar, muhtemelen 7. yüzyılda terk edildiler. Günümüzde işlevini
sürdüren ocaklardaki antik atıkların, sayın N. Asgari’nin çabalan ve köylülerle ocak sahiplerinin
gayretleri sonucunda birer açık hava müzesi görünümünde sergilenmeleri taktire değerdir. Diğer
yandan yine Marmara adasında, Çınarlı köyü sahilindeki Çamaltı Burnu I batığında, Doç. Dr.
Nergis Günsenin’in gerçekleştirmekte olduğu su altı arkeolojik kazılan önemlidir ki kazılarda 13.
yüzyıla ait önemli bulgulara ulaşılmıştır. Bu eski yerleşimlerden Prokonnessos, Hellespontos
eyaletinde Kyzikos paşpiskoposluğuna; Antandros ve Attramyttion Asia vilayetindeki Ephesos
başpiskoposluğuna bağlı birer piskoposluk merkezleridir. Aynca Antandros ve Daskyleion’un
sırtlarındaki Bizans kaleleri, bölgenin yukarıda ayrıntıyla durduğumuz 11.-13. yüzyıl savunma
zincirine ilişkin birer halka olarak araştınlmayı beklemektedirler.
55
Bizans’ın Son Yıllarında Balıkesir Yöresi
eden haritalarda burasının adı Balat'ivc ki bu adın Blaudos’dan geldiğine ilişkin
bir de işaret vardır. Blaudos adına kilise kayıtlarında rastlayamadık ama, 4.-15.
yüzyıllarda Bizans Çağı kilise organizasyonunu gösteren haritada (TAVO) burada
bir piskoposluk merkezi olan Adrianeia yer alır31. W. Ramsay bu adın
Hadrianotherai ile benzerliği ile aynı anda ve onunla birlikte Hellespontos eyaleti
listelerinde yer alması üzerinde uzun uzun durur, Bithynia listelerinde geçen
Andrianoi (Orhaneli) ile karışıp karışmadığı konusunu tartışır32. Muhtemelen bu
tereddüt, Hellespontos’daki Adrianeia’ın şimdi olduğu gibi Bithynia sınırına
yakınlığından kaynaklanmaktadır. Kanımızca, listelerde kilise meclisine her
ikisinden de katılan din adamlarının farklı statüde farklı kişiler olmalarının da
gösterdiği gibi, bunlar ayrı piskoposluklardı.
Burada Hellespontos eyaletinden de bahsetmek yerinde olacaktır:
Başlangıçta Geç Roma’nm Asia eyaletinin bir parçası olan, yeni bir eyaleti idi.
Propontis’in (Marmara Denizinin) hemen altındaki kuzeybatı Anadolu
topraklarını kapsayan bu eyalet, Doğuda Bithynia, güneyde Asia, Lydia ve
Phyrigia eyaletleri ile komşuydu. 535’den önce Bizans imparatorluğunun
doğusundaki şehirlerin coğrafi kayıtlarını yapan Hierokles’in listelerinde, başkenti
Kyzikos olan Hellespontos eyaletine de yer verilmişti ve burada 30 şehir
bulunuyordu. 1204’te Venedikliler bu eyaletin topraklarım kontrolleri altına
almışlarsa da 1235’te III. Ioannes Vatatzes bölgeyi geri alır. Buraları 14. yüzyılda
Türklerin eline geçer. Ancak gerçekte söz konusu bu sivil eyalet 7. yüzyılda
kaybolmuştur ve Hellespontos adı kilise organizasyonu kapsamında bir
piskoposluk bölgesi olarak tüm Bizans çağında yaşamaya devam etmiştir.
Kyzikos ise bu kilise teşkilatı içinde, diğer bütün piskoposlukların bağlı olduğu
bir başpiskoposluk olmuştur. Kyzikos kentinin kalıntıları bugün Balıkesir’in
Erdek ilçesinin Belkıs köyündedir. Diokletianus (284-305) 4. yüzyılda Kyzikos’u
Hellespontos eyaletinin başkenti yaptıktan sonra Roma ordusunun karargahı ve
imparatorluk darphanesi burada konjumlanmıştı. 671-678 yıllarında Arapların
kenti işgal etmelerinin ardından II. Iustinianos (685-695) kenti onarttıktan sonra
688’te Kıbrıslıları buraya yerleştirmiştir. Bu nedenle burası bir ara Nea
Ioustinianoupolis adını almış. 1090’da ve 1113’te kısa aralıklarla Türklerin eline
geçmişse de 1206’da kenti alan Latinler yeniden imar etmişler ama 1225 yılında
Laskarisler kenti almışlardır. 1303-1304’de Katalanların Bizanslılar için yaptıkları
seferlerde karargahı olmuş. Ancak 1333’te Orhan Gazi tarafından alınmıştır.
Kyzikos, kaynakların sayısız manastırının olduğunu söylediği Hellespontos
eyaletinin başpiskoposluğu olmasına rağmen, antik kentte gerçekleşen arkeolojik
kazılar Bizans dönemine ilişkin sınırlı veri sunmuştur. Bunlardan kentin surlarına
ait görünen kimi burçların dışında Bizans nekropolü kısmen kazılmıştır33. Bu
nedenledir ki bu kentin ortaçağı yeterince araştırılmamıştır.
31 Krşl. TAVO, yukanda zikredilen harita.
32 W. Ramsay, a.g.e., s. 174-175.
33 Krşl. A. Yaylalı, “Kyzikos 1989 Çalışmaları”, 12. Kazı Sonuçları Toplantısı, c. 2, Ankara 1991,
s. 171-174.
58
Prof.Dr. Zeynep MERCANGÖZ
Balıkesir’de araştırmalar yaparken, Kuva-yi Milliye Müzesi müdürü
Neriman Ozaydın, ilin kültür tarihinin kanıtları olacak bazı eserleri göstermek
nezaketinde bulunmuşlardı. Bir kısım Bizans sikkesi, posta mühürü, kandil v.b.
küçük eserlerle kimi taş eserler üzerindeki hızlı gözlemlerimiz, müzede ciddi ve
ayrıntılı bilimsel araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bunların
arasında bir bronz kandil (Resim 11) ile kemer tokası (Resim 12,13) ve üzerinde
bir aziz tasvirinin yer aldığı tören haçına ilişkin parçaya burada yer veriyoruz
(Resim 14,15). Gördüklerimiz arasında ağırlıklı olan çok çeşitli Bizans paralarının
hemen hepsi follis denilen bakır sikkelerden oluşmaktaydı (Resim 16). Bunların
arasında yalnız bir tanesi, belki Anastasius (491-518) zamanına ait olabilecek on
nomi, oldukça erken idi. Pek çoğu anonim olan bakır sikkeler tarihsel
sıralamayla, II. Iustin (565-578), Phokas (602-610), VI. Leon (886-912), I.
Romanos Lekapenos (920-949), I. Ioannes Çimizkes (969-976), IV. Mikhail
(1034-1041), IV. Romanos Diogenos (1068-1071), VII. Mikhail Doukas (1071-
1078) zamanlarına ve Komnenoslar dönemine tarihlenebildiler. Phokas zamanına
ait sikke Nikomedia darplıdır. Olasılıkla IV. Mikhail’e tarihlenen üç sikke ile VII.
Mikhail Doukas’a ait iki sikkenin dışında çoğunluğu oluşturan ve pek iyi
koşullarda olmayan dokuz Komnenos parasından I. Manuel Komnenos (1143-
1180) zamanına ait yalnız biri okunabilmiştir. Burada kısa bir incelememizi
aktardığımız bu buluntular üzerinde sağlıklı bir nümizmatik inceleme zorunludur.
Ama yine de bu küçük çalışma ile Balıkesir ilinin Bizans tarihindeki kesintisiz
iskanı görülebilmiş; muhtemelen Komnenos döneminde bölgedeki savunma
ağının bir sonucu olan, güvenli kentsel ve kırsal yaşamın varlığı anlaşılmıştır.
Diğer yandan tarihsel kaynakların bildirdiği Laskarisler zamanının bölge
istikrarına ilişkin nümizmatik kanıtlar da olasılıkla, müzede ve ilde yapılacak
ayrıntılı çalışmalarla sağlanacaktır.
Müzedeki dikkat çekici küçük eserler arasında Bizans dönemine ait kurşun
mühürler de vardı. Pek çoğu mühürledikleri belge veya paketlerin kordon ya da
telleri nedeniyle ikiye bölünmüş, genelde ancak temizlendikten sonra ne oldukları
anlaşılacak olan kurşun mühürler arasında monoğramlılar, yazıtlılar (Resim 17) ve
az sayıda figürlü örnekler bulunmaktaydı. Genelde kurşun mühürler, bağlama işi
bittikten sonra iki ucu bir araya getirilip düğümlenmiş ve sonradan bir kurşun
parçası içinden geçirilip tekrar düğümlenmiş kordonların ucunda bulunurlar ve bu
işlem bittikten sonra kurşun üzerine ilgili kişiyi tanımlayan yazıt, figür gibi
ayrıntıların darp edilmesiyle elde edilirler4
. Balıkesir’deki Kuva-i Milliye Müzesi
deposundaki posta mühürlerinden biri yarım olmasına karşın, ön ve arka
yüzündeki figürler nedeniyle dikkatimizi çekti (Resiml8). Bu yarım mührün bir
yüzünde İsa lir benzeri arkalığı olan bir tahtta oturmaktaydı. Diğer yüzde ise, 34
34 “Bizans Kurşun Mühürleri/Byzantine Lead Seals” adlı kitabında N. Oikonomides, bu
mühürlerin, 4. yüzyılda aynı anda her iki yüzü darp eden ve boulloterion denilen-görünürde
çekişle kerpeten kanşımı-bir aletin kullanılmasından sonra, 5.- 6. yüzyıllarda popülerlik
kazandığım ve 7. yüzyıldan sonra da tüm Bizans’ta yaygın olarak kullanıldığım belirtir. Bugün
dünyada pek çok müzede ve özel koleksiyonda, binlerce Bizans kurşun mühür bulunmaktadır. Bu
konuda, yukarıda andığımız N. Oikonomides’in kitabıyla birlikte, kimi ciddi yayın ve araştırmalar
bu eserlerin belki de küçük bir grubunu belgeler.
59
Bizans’ın Son Yıllarında Balıkesir Yöresi
ayakta gösterilmiş sol elinde bir globus (küre) tutan ve lorosu (imparatorluk
atkısı) sol kolundan sarkmış olarak, bir imparator tasvir edilmişti. Kırık olan
tarafta göremediğimiz, muhtemelen ayaktaki bir başka figür imparatorun basma
doğru elini uzatmıştı35. Nitekim sikkeler ve mühürler üzerinde İsa’nın veya
Meryem’in imparatorları taçlandırmaları görülen bir özelliktir. Bu kurşun mühür
üzerindeki tasvirler paralarla karşılaştırıldığında, X. Konstantinos Doukas (1059-
1067)’ın sikkeleriyle tıpa tıp aynı olduğu görülmüştür36 37. Dolaysıyla bu yarım
mührün bir imparatora ait olması onu hayli önemli kılar.
Diğer yandan yine aynı müzede, depodaki bazı Bizans taş eserinden erken
döneme ait örnekler içerisinde bitkisel bezemeli sütun başlığı (Resim 19) ile kuşlu
paye başlığının (Resim 20) fotoğraflarına da, bölgenin Bizans tarihinin bir diğer
belgeleri olarak yer vermek istedik.
Günümüzde tüm Türkiye’de olduğu gibi Balıkesir ve çevresinde de sık sık
değişen yer adları, kentlerin, köylerin, ovaların, dağların v.s. geçmişle ilgili
bağlarını koparmaktadır. Kim bilir belki de, burada nice köklü isimin yanı sıra
pek çok Türkmen gelenekli veya Oğuzlardan gelen adlandırmalar da yitip
gitmiştir. Böyle bir isim değişimini Balıkesir’in güneyindeki Savaştepe’de de
görüyoruz. Bazı eski haritalarda da geçtiği üzere bir zamanlar Giresun olarak
tanınan bu yer, aslında tüm Bizans çağında piskoposluk olarak var olmuş
Kerassai kentidir. Zamanla bu isim Giresun’a dönüşmüş olmalıdır. Şimdiki
yerleşime yaklaşık 5 km. uzaklıktaki Akpmar köyünde bulunan kale kalıntısıyla,
çevredeki kilise kalıntıları ve özellikle Belediye parkının duvarında görülen
Bizans dönemine ait iki taş eser burasının tarihsel geçmişinin sessiz tanıklarıdır.
Taşlardan yarısı kırık olan birisinde, bir tavus kuşu görülmektedir. Bizans
sanatında yaygın olarak kullanılan ve sembolik anlatımları olan böylesi
sahnelerde tavuslar genelde bir vazo ya da bir kaba göre karşılıklı simetrik
yerleştirilir. Çoğu kez bu orta motif bir haçtır. Burada ortadaki motif ve diğer
tavus kuşu mevcut değildir. Ancak izlerden ortada bir vazodan çok, belki Hz.
. * T 7 • •
Isa’yı sembolize eden bir haçın bulunduğu anlaşılmaktadır . Balıkesir’de Kuva-i
Milliye Müzesi bahçesindeki benzer sahneli kırık bir levha Savaştepe’deki örneği
akla getirmektedir. Bu levhada da, ortada bulunan monogram (yani kısaltılmış bir
ad) içeren bir madalyona göre simetrik tavus kuşları bulunuyordu (Resim 21).
Bugün sağdaki tavus kuşunun ancak yere uzanmış başını görebilmekteyiz
35 Bu sahne genelde İsa’nın taçlandırdığı imparatorları akla getirir. Ne var ki burada taçlandıran
figürün görünen halesi sade olduğundan onun İsa olması mümkün değildir. Bu nedenle onu
Meryem olarak nitelendirdik.
36 Krşl. P. Grierson, Byzantine Coins, Part 2 Washington 1993, PI. LXIV, 2, 4.
37 Savaştepe Belediye Parkı duvarlanndaki mermer levhaların bir çizimi için bkz. S. Kılıç, “Başka
Bir Giresun” Kıyı Kültürü ve Sanat Dergisi 154 (Ocak 1999), s. 28-29. Ancak bu yayında Bizans
eseri olan söz konusu levhaların Karasi Beyliği Dönemi (?)ne ait olduğunun belirtilmesi büyük bir
hatadır. Bu yazıda Türk Ansiklopedisi kaynak gösterilerek 1934’de resmi olarak Giresun’un
Savaştepe adım aldığı, ancak Nutuk’taki 187 sayılı belge ile 30 Kasım 1919 tarihli telgrafta bu
adın geçtiği belirtilmiştir. Bu bağlamda yani ilçenin Giresun olan adının Atatürk’ün teklifiyle
10.19.1934 tarihinde TBMM tarafından Savaştepe’ye dönüştürülmesi konusunda ayrıca Türkiye
Cumhuriyeti’in 75. Yılında Balıkesir, Balıkesir Valilliği 1999, s. 302 de bakılabilinir.
60

Savaştepe Belediye parkındaki diğer levha üzerinde ise, ortadaki düğüm motifiyle
ikiye bölünmüş düzlemlerde yine Bizans sanatında çok görülen soyut ve
geometrik kabartmalar dikkati çeker. Bu taşlar Bizans mimarisinde iki mekanı
birbirlerinden ayıran korkuluk levhalarıdır. Diğer yandan Savaştepe’nin Bizans
tarihi ile ilgili tartışmaların ve ilçe ile çevresinde yüzey araştırmalarının
sürdürülmesi gerektiğini belirtmek isteriz. Burada bir diğer tartışmaya açmak
istediğimiz konu ise, Savaştepe’nin eski adı ve Bizans çağının önemli bir
yerleşimi olan Kerassai’in Karasi sözcüğüne yakınlığı nedeniyle, bu adın Bizans
kaynaklı olabileceğine ilişkin kuşkumuzdur. Doğrusu Karasi veya Kara İsa
Bey’den geldiği varsayılan Karasi Beyliği ile ilgili yayınlarda da bu adın kökeni
hakkında aydınlatıcı bilgiye ulaşamadık38. Bu bağlamda önerimiz, özellikle Türk
Tarihi araştırmacılarının katılacağı tartışmalar ve ayrıntılı çalışmaların gerektiğini
düşünmekteyiz.

Prof.Dr. Zeynep MERCANGOZ /ULUSLARARASI BATI ANADOLU BEYLİKLERİ SEMPOZYUMU - Kaynak . 2004-BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ - Kyzikos resimleri temsilidir.Eser sahibinden izinsiz basılamaz çoğaltılamaz