Başarılı Olmak - Pencerem'den Bir Öykü

1976-1977 öğretim yılı, ikinci dönem başlangıcı, Şubat ayının ikinci yarısı... Akpınar’da ben altıncı, kardeşim Ali birinci sınıftayız. Yazdan kalma bir kış günü... Bütün okul ikinci dönem başlangıcı sebebiyle beş buçuk senedir her Cuma akşamı ve özel günlerde, bayrak merasimi için toplandığımız tören alanındayız.

Karşımızda çatısı karla kaplı idare binası, tepemizde beyaz bulutların yüzdüğü masmavi gökyüzü ve hüznümüzü azaltmak için olsa gerek içimizi aydınlatmaya, dışımızı ısıtmaya çalışan pırıl pırıl parlayan güneş... Damdan on- on beş adım ötemize eriyen karlardan dolayı su tanecikleri damlıyor. Ve tören alanında toplanmış; on beş günlük ayrılığın özlemiyle kucaklaşan, sohbet eden, şakalaşan biz yatılı-gündüzlü öğrenciler... Alt sınıflar için olağan bir ikinci dönem başlangıcı, altıncı sınıflar içinse hem başlangıç hem son... Beş buçuk senelik birlikteliğimizin, evlerimizden sonra ikinci ailemiz bildiğimiz Akpınar’dan üç buçuk ay sonra ayrılacak olmamızın, sonun başlangıcı... Çoğumuz bunun farkındayız. Bugün hatırladığım, duygularımıza liseyi bitirecek olmamızın mutluluğundan ziyade Akpınar’dan ayrılacak olmamızın hüznü hakim... Birinci sınıflar hariç hepimiz tören proğramını biliyoruz. 1-İstiklal Marşı, 2- Okul müdürümüzün konuşması, 3- Başarılı olan öğrencilerin teşekkür-takdirname belgelerinin verilmesi, 4-Sınıflara dağılmamız...

Önde; Trabzonlu olmasına rağmen burnu hariç konuşması, kişiliği Karadenizliye benzemeyen matematik öğretmenimiz-okul müdürümüz, arkasında; her yazılı sınavda defter kitabı serbest bırakıp “Yarım ekmek- yarı ekmek, eve kadar yürüyerek gittim-yürüye yürüye gittim arasındaki fark” gibi öğrenci psikolojisiyle saçma sapan bulduğumuz sorular sorarak bizlere düşünmeyi öğreten edebiyat öğretmenimiz-müdür yardımcımız, yanında; fırlama arkadaşların bile çekindiği disiplini, toplu yaşamanın kurallarını öğretmeye çalışan fen hocamız- eğitim şefimiz ve müzik öğretmenimiz idare binasından çıktılar. Tören alanı bir iki saniye içinde sessizliğe büründü. Tek duyulan damlayan su damlacıklarının şıp şıp diye çıkardığı sesler... Müzik öğretmenimizin komutuyla tören başladı.

- Bütün sınıflar, rahat... Hazroolll! Ses veriyorum... Kooorkma, sönmeeezzz! Hazııırrrr!

1, 2, 3 ve 4. hamleyle 6. Sınıftaki bir arkadaşımız bayrağımızı olabildiğince hızlı göndere çekerken İstiklal Marşımızı söyledik.

- Rahaatt!

Rahata geçtik. Müdürümüz ikinci dönem başlangıç konuşmasını yaptı. Birinci dönem başarılı olan ben ve kardeşim dahil adları anons edilen öğrenciler, sekiz on basamağı çıkıp gururla belgelerimizi aldık, idari kadronun arkasında toplandık. 4. maddeyi, dağılmayı bekliyoruz...

Müzik öğretmenimiz benim ve kardeşimin ismini anons etti. İki kardeş bütün başarılı öğrencilerin de önüne geçip birimiz sağında birimiz solunda müdürümüzün yanında dikildik. Bütün okul karşımızda... Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Müdürümüz önce bana sordu:

- Evladım, adın ne?

- Sinan Beyhan hocam...

- Hangi sınıftasın?

- 6 Mat A...

- Yatılı mısın gündüzlü mü?

- Gündüzlüyüm.

- Tamam evladım.

Sonra aynı sorular kardeşime soruldu:

- Evladım, adın?

- Ali. Ali Beyhan öğretmenim.

- Hangi sınıftasın?

-1 A

-Yatılı mısın gündüzlü mü?

- Yatılı.

- Tamam çocuğum.

Okula döndü, tok sesiyle konuşmaya başladı;

-Bakın çocuklar! İki kardeş; biri gündüzlü, diğeri yatılı öğrenci, sizlerden biri... İkisi de takdirname aldı. Eğitim öğretim şartları eşit, sosyal konumları farklı ama görüyorsunuz ikisi de başarılı. Hayatta her şartta başarılı olmak sizlerin elinde... Bu sözlerimi ve bu kardeşleri unutmayın, sizler kazanırsınız.

Tabi müdürümüz kelimesi kelimesine böyle konuşmadı, bu kadar kısa da... Anafikir belliydi: Hayatta her şartta başarılı olmak bizlerin elinde. Konuşma ve tören bitti. Bizler idare bina katındaki kaloriferli sınıflara, çömezler baraka diye tarif ettiğimiz, karşılıklı iki sınıftan oluşan, sobayla ısınan dersliklere dağıldık. Ali, barakada neler yaşadı, hissetti bilmiyorum. Bu hatıramı yazarken bile sormadım. Ya ben? Bulutları bırakın parlayan güneşin bile üzerindeydim. Gurur ve mutluluktan o kadar kanatlanıp uçmuştum.

Birkaç gün sonra uçmayı bıraktım, ayaklarım yere bastı. Geçmiş başarılarla yaşanmıyordu. İkinci dönem vardı. Yazılılar, sözlüler, ödevler... O günü unuttum.

***

Tam otuz dört sene sonra 2011 yılı, Şubat ayı... O günkü ameliyatlarımı bitirip servisteki doktor odamıza geçtim. Ameliyat yeşillerimi çıkarıp günlük kıyafetlerimi giydim. Dolabımdaki yeni yayınladığım "Doktorluk Mum Gibidir" kitaplarımdan bir tanesini aldıktan sonra çekyata uzandım, sigaramı yakıp gözden geçirmeye başladım. 79. sayfaya geldiğimde kızımın on iki yaşındayken bana babalar günü hediyesi olarak yazdığı ve kitabımda yayınladığım şiirine geldiğimde beşinci mısra dikkatimi çekti. “Başarılı ve iyi olmak bizim elimizde” diye yazmıştı kızım.

Unuttuğumu sandığım o günü ve müdürümüzün konuşmasını o an hatırlamıştım işte! “Hayatta başarılı olmak sizlerin elinde” sözünü unutmak bir yana hayatıma taşımış, kızıma dahi aktarmıştım.

PENCEREM  kitabımdan alıntıdır.

21-02-2021/BANDIRMA