Karesi Beyliği Hakimiyetinde Bandırma ve Çevresi

KARESİ BEYLİĞİ HÂKİMİYETİNDE BANDIRMA VE ÇEVRESİNİN
EKONOMİK GELİŞİMİ
Hüseyin KAYHAN

****

ÖZET: 1290-1328 yılları arasında BizansDevletine ait Balıkesir veÇanakkale illerini kapsayan coğrafyayı ele geçiren Karesi Bey, hâkim olduğu yerlerde bağımsız bir beylik kurmuştu. Beylik, sadece denizlerde değil karada da korkulan bir güç olmuştu. Bu gücün kaynağı büyük bir ekonomik zenginlik, bol üretim ve yaygın ticaret idi. Ticarete konu olan başlıca kalemler ise yünlü ve pamuklu kumaşlar, elbiseler, buğday başta olmak üzere tahıllar, canlı hayvan, iyi kesilmiş turkuaz, yakut ve zümrüt gibi değerli taşlar,şap, balmumu, şarap ve sabun gibi önemli ticari kalemlerin yanında, durmaksızın devam eden savaşlar sonucu ortaya çıkan köle ticareti idi. Meyve ve sebze üretimi,hayvancılık,arıcılık,balıkçılık ve madencilikle elde edilen ürünler bölgede yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, Anadolu’nun çevresindeki Mısır, Suriye, Irak, Azerbaycan, İran, İstanbul, Karedeniz’in kuzeyindeki ülkeler ile Batı Avrupa’ya ihraç edilmekteydi. Bu, bütün Anadolu’da olduğu gibi, Karesi Beyliğinde de muazzam bir zenginliğin ortaya çıkmasına sebep oldu. Karesioğulları Beyliği, kalabalık Türkmen topluluklarını yerleştirerek Bandırma yöresinin Türkleşmesinde önemli rol oynadı. Bandırma onların idaresinde büyük bir gelişme göstererek zengin ve önemli bir şehir haline geldi. Çevresinde sıralanan kasabalar, köyler, mezralar ve büyük çiftliklerde güçlü bir ziraat, tarım ve hayvancılık ekonomisi gelişti. Üretimlerin yapıldığı çarşılar ile tüketiciye ulaşan dükkânlar ve pazar yerleri arasında iyi bir koordinasyon kurulmuştu. Dış ticaretin en büyük temsilcileri İtalyan tüccarları idi ve bunlar başta buğday olmak üzere, hububat, şap, afyon, pamuk, zeytinyağı, kuru meyve, halı, koyun ve at alıp, karşılığında tekstil ürünleri, şarap ve sabun satmaktaydılar.

Karesi Bey ve Türkmenleri XIV. yüzyıl başlarında Marmara’nın güneyindeki Bizans yerleşim yerlerini fethederek güçlü bir beylik kurdular. Bu beyliğin kuzeyindeki Kapıdağ Yarımadası ve çevresindeki yerleşim yerleri, güneydekilere göre daha az tanınıyordu. Evliyâ Çelebi, bölgedeki yerleşim yerlerinin birbirleriyle bağlantılarını kendi seyahat rotasına göre şöyle belirtmekteydi: Bandırma – Kapıdağ Yarımadası – Erdek – Edincik (Aydıncık) – Örenci. Edincik’ten 40 mil uzakta ise Marmara Adası bulunuyordu (Taeschner, 2010: 198, 199). Bu yerleşim yerlerinden Bandırma, Ortaçağ  Bizans kaynaklarında Panormos ismi ile anılmaktaydı. 1204’te İstanbul’un Latinler tarafından alınmasından sonra adı Palorme şeklinde telafuz edilmeye başlanmıştı. Latinler burayı kuzey-batı Anadolu’da Bizanslılara karşı saldırıları için üs olarak kullandılar (Villehardouin, 2001: 111; Parry, 1986: 1014; Tomaschek, 1891: 14). Bandırma ve çevresi aynı zamanda Balıkesir’in verimli ve zengin bir hinterlandı idi (Fitzner, 1903: 71). Manyas, eşsiz gölü ve çevresindeki zengin toprakları ile eskiçağlardan beri çok önemli bir bölgeydi. Keza Aydıncık, Gönen ve Erdek zengin ve verimli topraklarıyla, Marmara Adası ise eski tarihi ve kaliteli mermerleri ile dikkatleri çekmekte idi.

1. BÖLGENİN EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ

a. Köle Ticareti Türkiye, XIV. yüzyılın başlarından itibaren etkinleşen köle pazarlarına sahipti. Venedik noter kayıtları, Girit’te gerçekleşen köle satışlarındaki kölelerin Türkiye’den geldiklerini göstermektedir. XIV. yüzyılda Türkiye pazarlarında ve Ege adalarında satılan kölelerin büyük kısmı, Türkler tarafından ele geçirilen ve sadece Türkler tarafından değil, aynı zamanda diğer Hıristiyanlar tarafından alınıp, satılan Hıristiyan Rumlardı. Türkiye, ardı arkası kesilmeyen Türk akınları ve fetihleri sayesinde getirilen kölelerle sürekli beslenen önemli bir köle pazarı olmaya devam etmekteydi (Fleet, 2009: 38, 39, 48). Marino Sanudo Torsello, Türkler’in Üsküdar’a kadar bütün Bizans topraklarını ele geçirip, zaptettikleri yerlerdeki Rum ahalinin çoğunu köle olarak sattıklarını belirtmekteydi (Torsello, 2011: 58; Mas-Latrie, 1845: 6, 329). O, Fransa Kralı Filip’e gönderdiği mektupta 1331 yılında 25 bin Rum ve İtalyan’ın Türkler tarafından esir edildiğini yazarak söylediklerine açıklık getirmekteydi (Kunstmann, 1855: 101). Keza, İbn Fazlullah elÖmerî de bu bilgiyi doğrulayıcı bilgiler vermekte, Karesi Beyliği denizcilerinin her an Bizans ile savaşta olduğunu, bu yüzden de Rum gençlerini ve Hazar kızlarını kaçırdıklarını, beylik şehirlerine savaşlar sebebiyle çok sayıda kölenin getirildiğini, bu yüzden köle tacirlerinin burada hiç eksik olmadıklarını anlatmaktadır (el-Ömerî, 1971: III, 251). Nitekim, İbn Batûta da Balıkesir’de iken Margalita adında bir Rum cariye satın almıştı (İbn Batûta, 2000: I, 428). Bölgede köle ticaretinin sonraki yüzyıllarda da devam ettiği görülmektedir. Nitekim, Alman Stephan Gerlach, 1570’lerde Bandırma’da Hıristiyan köleler görmüş, şehrin kadısı, Venediklilerin kurtuluş akçesi ödeyerek bu köleleri serbest bıraktıracağını umduğunu söylemişti (Gerlach, 2012: I, 442-443).

b. Hububat Ticareti XIII. yüzyılın ortalarında Türkiye’de her cins tahılın üretilmekteydi (Hayton, 2015: 50). Beylikler devrinde de Türkiye’de tahıl üretimi çok yaygındı. Buna paralel olarak, Türkler ekmeklerinin 22 yapımı kışlaklarda ve yaylalardaki sosyal hayatlarına adapte etmişlerdi. Bu zamanda Rumlarda ve Ermenilerde ise ekmek fırınları bulunmamaktaydı (Vryonis, 1971: 275-276). Üretimin fazlalığından dolayı hububat fiyatları Anadolu’da komşu Müslüman ülkeler Suriye ve Mısır’dan daha düşüktü (el-Ömerî, 1971: III, 231). Beyliklerde hububat, Türklerin mud dedikleri (1 mud = 500 gr.) ağırlık ölçüsü ile satılırdı. Ayrıca, başka bir ağırlık ölçüsü olarak kile vardı ki bu da Mısır irdebinin bir buçuk katı ağırlığa eşitti ((el-Ömerî, 1971: III, 230)

Aydıncık (Edincik) çevresinde tarlalarda buğday yaygın olarak yetiştirilmekteydi. Burası un, buğday ve diğer zahirelerin depo edildiği büyük mahzenlere sahipti. Türk halkı çiftçilik yapmakta ve özellikle de tahıl yetiştirmekteydi. Üç mahallede yaşayan Hıristiyanlar ise un ticareti yapmaktaydılar ve onların iskele başında büyük un mahzenleri vardı. Aydıncık’taki dükkânların çoğu un satmakta idi. Bölgedeki halkın ihtiyaçları karşılandığı gibi İstanbul’un ihtiyacı için de her yıl 40-50 bin çuval çok kaliteli un gönderilirdi. Bu yüzden şehirde yapılan ekmekler çok lezzetli oluyordu. Nehir üzerinde buğdayların öğütüldüğü ve un haline getirildiği çok sayıda su değirmenleri vardı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 398). Bertrandon de la Broquiére, 1432-33’deki seyahati sırasında uğradığı Bursa çevresinde çok miktarda pirinç yetiştirildiğinden bahsetmektedir (Broquiére, 2000: 205). Buna paralel olarak, XVI. yüzyılın başlarında Aydıncık’ta çeltiğin ekildiği Osmanlı tahrir defterlerinde belirtilmektedir (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 995: 24). Evliyâ Çelebi de Bandırma’nın büyük köylerinde iyi pirinç yetiştirildiğini yazmaktadır (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 390-391).

c. Madenler Cenevizlilerin Türkiye’deki madenlerin çıkarılması ve Batı Avrupa’daki pazarlara ulaştırılmasında önemli rolü vardı. Bu madenlerden birisi de şaptı. Belirli kayalardan elde edilen şap, renksiz ve kristalimsi bir cevherdi. Başlıca kullanım alanları tıp, kumaş endüstrisi ve gemilerde safra olarak işlevi idi. Özellikle kumaş boyamada sabitleyici olarak ve kumaş liflerinin temizlenmesinde kullanılmaktaydı (Fleet, 2009: 81). Türkiye’de bol miktarda çıkarılmaktaydı (Hayton, 2015: 50). Pegolotti’nin yazdığına göre, Karesi Beyliği topraklarında Erdek’te şap madeni çıkarılmakta ve Ayasuluğ ile İstanbul’a gönderilmekte, buradan Batı Avrupa’ya pazarlanmaktaydı (Pegolottı, 1936: 43). Pegolotti, İtalyanlar tarafından İstanbul’da Pera’ya getirilen ticari ürünler arasında Anadolu’da nereden çıkarıldığını söylemediği boraksı da saymaktadır (Pegolottı, 1936: 36). Sonraki gelişmelere bakıldığında, boraksın çıkarıldığı yerlerden birisi de Bandırma idi (Parry, 1986: I, 1014). Bölgede çıkarılan madenlerden birisi de kömür idi. Kömür Gönen’de çıkarılmaktaydı (Su, 1939: 58; İlgürel, 1988: V, 14). Burada yüzeyden çıkarılabilen kaliteli linyit kömürleri havzası vardı ve muhtemelen eskiçağlardan beri kullanılmaktaydı. Kömürün güçlü ve uzun süreli ısıtıcılık özelliğinden dolayı Selçuklulardan itibaren yaygın olarak çıkarıldığı ve kullanıldığı anlaşılmaktadır. O kadar ki, XVI. yüzyılda madenlere kömürcü tayini yapılmaktaydı (Günalan, * 1 irdeb = 69,6 kg. buğday veya 56 kg arpa etmekteydi. Dolayısıyla burada 1 kile = 105 kg. buğday, 84 kg. arpaya denk gelmekteydi. 23 2005: 213). XIV. yüzyıl Batı Avrupa sanayisinde de kömür yaygın olarak kullanılmaktaydı (Pegolotti, 1936: 334, 338, 373). Marmara Adası’nda eskiçağlardan beri çıkarılan kaliteli mermerler ile Kapıdağ’dan çıkarılan kaldırım taşları İstanbul’a gönderilmekteydi. Karesi Beyliği zamanında ve sonrasında da bunun devam ettiği anlaşılmaktadır (Su, 1939: 35)

.*

d. Hayvani Gıdalar Beylikler devrinde Türkmenler et, süt, kaymak, yoğurt ve tereyağ üretmekteydi. Köylerde büyük koyun sürüleri vardı (Vryonis, 1971: 275-276). Nitekim, XIII. yüzyılın ortalarında yaşayan Ermeni Hayton, Türkiye’deki Müslüman Türklerin kent ve kasabalarda yaşayanlarının ticaretle ve zanaatla uğraştıklarını, diğerlerinin ise bozkırda yaylaklar ve kışlaklar arasında durmadan hareket halinde olduklarını, geçimlerini de koyunları ve diğer hayvanları yetiştirerek devam ettirdiklerini; Türkiye’de her cinsten hayvanların yetiştirildiğini; özellikle atlarının çok kaliteli olduğunu bildirmektedir (Hayton, 2015: 50). Keza, çağdaş İslâm âlimi İbn Fazlullah el-Ömerî, 1330’larda Türkiye’de hayvani gıdalardan et ve sütün neredeyse bedava denilecek kadar ucuz olduğunu, çünkü burada at, koyun ve sığırların hesaplanamayacak kadar çok bulunduğunu belirtmektedir. En çok da koyun vardı ve herkesin koyunları olduğu için dışarıdan süt ve peynir almıyorlardı. Süt ve süt ürünleri o kadar boldu ki, kimse bunlar için para dahi istemiyordu. Her yer hayvanlarla doluydu. Koyunların yanında İnce ve yumuşak kıllara sahip keçiler de vardı. Yetiştirilen hayvanlar Diyarbekir, Irak ve İran’a ihraç edilmekteydi. Besili bir koyunun fiyatı 12 dirhemi geçmemekteydi (el-Ömerî, 1971: III, 230, 231). Simon de Saint Quentin, Türkiye’de koyunların ve atların sayı itibarıyla çokluğuna dikkat çekmekte, Türkiye Selçukluları topraklarında at, güzel koku ve sabun satışından yılda 120 bin soldanus para kazanıldığını bildirmektedir (Saint Quentin, 2006: 50). Balıkesir’de balıkçılık da çok gelişmişti. Erdek yakınında bir balık dalyanı vardı ve oradan çok sayıda kolyoz balığı çıkarılırdı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394). Manyas Gölü’nde alabalık ve turna balığı başta olmak üzere, çeşitli balıklar ve kaz, ördek, kuğu, karabatak, yeşilbaş, martı, saka kuşu ve diğer kuşlar bulunmakta idi. Bu balıkların ve kuşları avlayanlar bunları satarlar ve devlete vergi verirlerdi (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394). e. Meyveler ve Sebzeler XVII. yüzyılın başlarında bölgeye gelen Polonyalı Simeon, Edincik’in çevresinin bütünüyle nar ve zeytin ağaçları ile kaplı olduğunu söylemektedir (Simeon, 2007: 30). Yine XVII. yüzyılın ünlü gezgini Evliyâ Çelebi’ye göre, Bandırma’nın çevresi bağlık, bahçelik idi. Özellikle de üzümleri ve kavunları çok meşhurdu (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 391). Erdek kasabasında misket üzümünden dokuz çeşit şarap yapılmaktaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394). Edincik’in de bağları ve bahçeleri oldukça fazlaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 398). f. Şarap Ticareti 1573’te Fransa’dan gemiyle Levant’a doğru yola çıkan Paris’li Philippe du Fresne-Canaye, Bandırma’nın mükemmel şaraplarının bulunduğunu bildirmektedir (Fresne-Canaye, 2008: 96). 4 Ocak 1574’te Stephan Gerlach, bir gurup Almanla sekiz saatlik yolculuktan sonra İstanbul’dan

*

20 Ramazan 977/26 Şubat 1570 tarihinden 1256/1840-41 yılına kadar geçen sürede bu konuyla ilgili gönderilmiş 16 değişik hüküm için bkz. Su, 1939: 70-82. 24 Bandırma’ya gelmiş ve şarap satın almıştı (Stephan Gerlach, 2012: I, 116). Gerlach’ın anlattığına göre, Bandırma’da çok iyi cins üzüm yetişiyor ve bunlardan yapılan şaraplar İstanbul’a gönderiliyordu. Şehrin gerisindeki tepeler bağlarla kaplıydı (Stephan Gerlach, 2012: I, 440-441). Mart 1631’de Osmanlı ülkesine gelen Fransız Vincent de Stochove’un anlattıklarına göre, Fransız elçisi Bandırma’da üretilen kaliteli şarapları almak için yerli Ermenileri görevlendirmişti (Stochove, 1662: 183-184).

Evliyâ Çelebi, Erdek’te çevrede çok beğenilen şarapların üretildiğini, şehirde sayısı bini aşan meyhanelerin bulunduğunu, sadece misket üzümünden dokuz tür şarap yapıldığını söylemektedir (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 391-394). f. Kumaş Ticareti Türkiye, pamuk üreten ve ihraç eden bir ülkeydi. Philippe du Fresne-Canaye, Bandırma’nın topraklarında büyük miktarda pamuk yetiştirildiğini belirtmektedir (Fresne-Canaye,2008: 96). Zengin koyun ve keçi varlığı bunların yününden yararlanmayı gerekli kılmış, bunlar Avrupa ülkelerine ihraç edilmiştir (Saint Quentin, 2006: 50). İbn Sa’îd, XIII. yüzyılın ortalarında Türkiye’deki 24 büyük şehrin çevresinde çok sayıda bezzazlar bulunduğunu belirterek kumaş imalatının yaygınlığını da göstermektedir (İbn Sa’îd, 1970: 186). Pamuktan ve yünden imal edilen kumaşlar Türkiye ve batılı şehir devletleri arasındaki ticarette önemli bir ticari emtia idi. Hem hammadde, hem de pahalı ve işlenmiş kumaş üreten, ihraç eden Türkiye’ye pahalı dokuma ürünleri de satılmaktaydı (Fleet, 2009: 97). Kumaş, Türkiye ticaretinde en önemli bir mallardan birisi olup, lüks dokumalar hediye, rüşvet, bahşiş ve hediye edilmekteydi (Fleet, 2009: 95-96). Nitekim, Bergama’nın hâkimi Yahşi Han, İbn Batûta’ya aba gibi sert bir kumaş çeşidi olan Kudüsî’den yapılmış bir elbise hediye etmişti (İbn Batûta, 2000: I, 427-428). Türkiye’de kumaş üretimi gelişmişti ve ticaretin ana ürünlerinden idi. Özellikle de ipek üretimi ve ticareti çok gelişmişti. Batılı tüccarlar, gelişmekte olan ve Cenova’nın lider bir rol oynadığı Avrupa ipek endüstrisi için ham ipek almak üzere Türkiye’ye gelirler ve büyük miktarda ipek ticareti yaparlardı. Nitekim, Francesco Balducci Pegolotti, Kıbrıs’ta ve Pisa’da, rağbet gören Türk ipeğinden bahsetmektedir (Pegolotti, 1936: 212, 302; Fleet, 2009: 98). Karesi Beyliği şehirlerinde de kumaş üretimi yapılmaktaydı. Demir Han, İbn Batûta’ya ipekten yapılmış bir elbise göndermişti (İbn Batûta, 2000: I, 428). İbn Fazlullah el-Ömerî, Karesi ülkesinde bol miktarda ipek üretildiğini ve bunun büyük kısmının Hıristiyan ülkelerine ihraç edildiğini, bu ipeğin Rum taftası ve İstanbul kumaşı imalatı için çok uygun olduğu için büyük kısmının bu işte kullanıldığını belirtmektedir (el-Ömerî, 1971: III, 250). Johannes Schiltberger de XV. asrın başlarında Bursa’da ipek dokumacılığı endüstrisinin çok gelişmiş olduğundan bahsetmektedir (Schiltberger, 1995: 89). Kâtip Çelebi de Bursa’da yastık, döşek ve abayi üreten tezgâhlardan, kadife ve kemha kumaşların işlenmesinden bahsetmektedir (Kâtip Çelebi, 1732: 657). Bursa’ya olan yakınlığından dolayı bu üretimlerin benzerlerinin Bandırma ve çevresinde de yapıldığını tahmin edebiliriz. Kumaş üretimi yanında halıcılığın da çok yaygın olduğu görülmektedir. Seyyyahlar bu durumu ortaya koyan bilgiler vermektedirler. Nitekim Bertrandon de la Broquiére, Bursa yakınlarında Türk halılarının yaygın olarak dokunduğunu söylemektedir (Broquiére, 2000: 205).

g. Denizcilik Ürünleri Karesi Beyliği’nde denizcilik faaliyetleri çok gelişmişti. Beyliğin birisi Ege’ye, Akdeniz’e açılan Edremit limanı ve diğeri de Marmara’ya, Karadeniz’e açılan Aydıncık limanına sahipti. Çağdaş İslâm âlimi İbn Fazlullah el-Ömerî, beyliğin denizcilikteki gücünü ortaya koyan bilgiler vermektedir ki ( el-Ömerî, 1971: III, 250), bu durum limanlarında gelişmiş bir gemi yapım endüstrisinin varlığını ortaya koymaktadır (Merçil, 2015: I, 26). Aynı zamanda buradaki iskelelerin Karesi Beyliği donanmasının lojistik ihtiyaçlarını karşılayacak birikime sahip olduğu ve 25 Osmanlılar zamanında da bunun aynı şekilde devam ettirildiğini görmekteyiz. Nitekim, Philippe du Fresne-Canaye, Osmanlı donanmasına ait savaş gemilerinin Bandırma limanına demirleyerek çevreden getirilen peksimetleri yükleyip gittiğini söylemek suretiyle bunu teyit etmektedir (Fresne-Canaye, 2008: 95). Nitekim, Evliyâ Çelebi, Aydıncık halkının kayıkçılık ve gemicilik yaptıklarını belirtmekteydi (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394-398).

2. BÖLGEDEKİ YERLEŞİM YERLERİ VE EKONOMİLERİ

 Bandırma 1530 yılında Anadolu Vilâyeti Hüdavendigâr Sancağı Aydıncık (Edincik) Kazası’na bağlı bir köy ve iskele idi (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: vr. 157; Yer Adları Dizini, 91). Vincent de Stochove da 1631’de geldiği Bandırma’yı bir köy olarak vasıflandırmaktaydı (Stochove, 1662: 183-184). Evliyâ Çelebi, Bandırma’yı Marmara Denizinde işlek ve bakımlı büyük bir iskele olarak tarif etmektedir. Bu gezginin anlattıklarına göre, Bandırma’nın 12 mahallesi, dördü Cuma camii olmak üzere 17 tane camii vardı. İki katlı, bakımlı ve çatıları kiremit kaplı evleri bulunmaktaydı. Deniz kıyısındaki evler başka bir tarzda inşa olunmuştu. Bekâr tüccar hanları vardı. Çocuk mektepleri ve Âşık Dervişler Tekkesi vardı. Birçok hamamları bulunmaktaydı. Bir bedesteni olmamasına rağmen bakımlı, süslü ve içinde her zanaat ehli esnafın bulunduğu dükkânları vardı. Halkı yüz renkleri kızıl ve hepsi sağlıklı görünen Türklerdi. Hepsi ticaretle geçinirler ve dindar idiler. Zengin bağ ve bahçeleri vardı. Meyveleri çok boldu ve bunlardan üzüm ile kavun meşhurdu. Herbiri 500-600 haneli pazarı, bağları, bahçeleri olan Pereme, Muhanya ve Arnavut adlı tanınmış üç köyü vardı. Buralarda iyi pirinç yetişirdi (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 390- 391). 4 Ocak 1574’te Alman Stephan Gerlach, bir gurup Almanla sekiz saatlik deniz yolculuğundan sonra İstanbul’dan Bandırma’ya gelmiş ve şarap satın almıştı. O, Bandırma’yı deniz kenarında dar bir vadide kurulmuş, bağlar-bahçeler arasında çok güzel, huzur dolu bir yerleşim yeri olarak tanıtmaktadır. Halkının çoğu Rum, az sayıda da İtalyan vardı. Burada çok iyi cins üzüm yetişiyor ve bunlardan yapılan şaraplar İstanbul’a gönderiliyordu. Şehrin gerisindeki tepeler bağlarla kaplıydı. Bandırma’nın belediye başkanı Jakon Darmazen adlı bir Venedikli idi (Stephan Gerlach, 2012: I, 116, 440-441). Philippe du Fresne-Canaye de Bandırma’nın topraklarının çok hoş ve verimli, meyvelerin de bol olduğunu söylemekteydi (Fresne-Canaye, 2008: 95). Bandırma, tahıllar, koyunlar, sığırlar, susam vb. gibi çeşitli ürünleri ihraç eden aktif bir ticaret merkeziydi (Parry, 1986: I, 1014). Stephan Gerlach, Bandırma’dan Bursa’ya doğru seyahat ederken yol boyunca her yerde rahatça bulduğu beyaz ekmeye para verilmediğini belirtmekteydi (Stephan Gerlach, 2012: I, 442).

O, Bandırma’dan başlayarak Marmara sahilleri boyunca meyve bahçeleri, bağlar, tarlalar ve meraların uzandığını, buradaki köylerin çoğunda Türklerin yaşadığını yazmaktadır. Bu köylü Türklerin dışında, burada vahşi Türkler denilen ve büyük at, sığır, koyun sürülerine sahip konar-göçer Türkmenler de bulunmaktaydı (Stephan Gerlach, 2012: I, 442).

b. Erdek Erdek, deniz kıyısında işlek bir iskele idi. Güneyindeki dağlık alanlarda 27 bin dönüm bağlık alan bulunmaktaydı. Bu bağlardan elde edilen üzümlerden çok beğenilen şaraplar üretilmekteydi. Şehirde 8 mahalle vardı ve bu mahallelerde iki katlı, kiremit çatılı bin tane ev vardı. Dört tane camisi bulunuyordu ve bunlardan birisi çarşı içindeki Cuma camii idi. Şehirde gayrimüslimler çoğunluktaydı. Zira, mahallelerinden sadece birisi Müslüman, diğer yedi tanesi de Hıristiyanların 26 ikametinde idi. Şehirde bilim yapılan kurumlardan medreseler, darul hadisler ve darul kurralar yoktu. Sadece çocukların eğitimlerini yaptıkları mektepler vardı. Tüccar hanları da bulunmaktaydı. Şehirde bir tane hamam vardı. Çarşı pazarı olmakla birlikte, normal ticaret yapan esnafın yerine, sayısı bini aşan meyhaneler göze çarpmaktaydı. Bu da şarabı başlıca ticari emtia haline getirmişti. Üretim o kadar çeşitli ve fazla idi ki, sadece misket üzümünden dokuz tür şarap yapılmaktaydı. Şehrin yakınında bulunan dalyandan çok sayıda kolyoz balığı da çıkarılmaktaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 391-394).

c. Aydıncık (Edincik) XVI. yüzyılın başlarında Aydıncık’ta 8 mahalle, 46 köy, 14 mezra, 1 meyhane, çeltik ekilen yerler, 2 hamam, 3 otlak, 1 çiftlik, 19 dükkân, 1 bağ, 1 değirmen, 1 bezirhane,* 1 kervansaray, 742 hane (3.710 kişi), 84 ortakçı vardı (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24). Görüldüğü üzere, tarımsal üretime yönelik olarak gelişmiş küçük bir yerleşim yeri konumundadır. Bir değirmen, bir bezirhane, bir çiftlik, çeltik tarlaları, üç otlak 45 köy ve 14 mezranın varlığı bunu ortaya koymaktadır. Bunun yanında, 19 dükkân ve bir kervansarayın varlığı Aydıncık’ta az da olsa bir ticaretin varlığını ortaya koymaktadır. Evliyâ Çelebi, XVII. yüzyılda Aydıncık’ın durumu ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Buna göre, deniz kıyısında olan şehirde un, buğday ve diğer metaların konulduğu mahzenler vardı. Halkın yaşadığı beşgen şekilli kalesi deniz kıyısından yarım saat uzaklıkta denize bakan yüksek bir yerde kurulmuştu. Şehirde biri Müslüman mahallesi, biri  Rum, üçü de Ermenilerin yaşadığı beş mahalle vardı. Ermeniler un ticareti yapmaktaydılar. Şehirde toplam 2 bin tane iki katlı kârgir, çatısı kiremit kaplı ev bulunmaktaydı. Bu da 10 bin kişilik bir nüfusa tekabül etmekte idi. Birçok camileri ve mescitleri vardı. Müslüman halkı ehl-i sünnet mezheplerinden idiler. Şehirde bilim yapılan medreseler, darul hadisler ve darül kurralar yoktu. Sadece çocukların eğitim gördüğü 7 tane sıbyan mektebi vardı. Fakirlerin kaldığı birçok derviş tekkeleri ile kara ve deniz tüccarının kaldıkları hanlar da bulunuyordu. İki tane de hamamı bulunmaktaydı. Esnafın ticaret yaptığı birçok çarşıları ve pazarları vardı. Dükkânlarının çoğu unculara aitti. Şehrin çevresinde yaşayan halkın çoğu rençberlik yapan Türkler idiler. Bunlar İstanbul'a her yıl 40-50 bin çuval un gönderirlerdi. Şehrin lezzetli ekmeği, üzüm turşusu, bulaması ve şıra köfteri meşhurdu. Nehir üzerinde çok sayıda su değirmenleri de vardı. Çok sayıda bağları ve bahçeleri bulunmaktaydı. Halkı kayıkçılık, gemicilik, unculuk, değirmencilik, bağcılık yapmaktaydılar (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394-398).

d. Manyas XVI. yüzyılın başlarında Manyas’ta 1 pazar, 103 köy, 13 mezra, 13 çiftlik, 2 hamam, 2 câmi, 2127 hane vardı (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 35). Bu hanelerin sayısına bakarak Manyas’ın nüfusunun 10.635 kişi olduğunu söyleyebiliriz. Manyas’ın diğerlerine göre çok daha büyük bir yerleşim yeri olduğunu, burada da diğerleri gibi güçlü bir tarımsal altyapıyı görmekteyiz. Manyas şehri gölü ile meşhurdu. Burası kış mevsiminde kaz, ördek, angıt, kuğu, karabatak, bozbakal, surhab, yeşilbaş, martı, saka kuşu ve başka yüzlerce çeşit kuşlarla dolmaktaydı. Avcılar belirlenmiş vergi karşılığında bu kuşları avlarlardı. Gölde pamuğa benzeyen meşhur bir kav biterdi. Gölün kenarlarında yetişen uzun sazlar halk tarafından mevsiminde koparılır, terbiye

*

Osmanlılar devrinde bir sanayi bitkisi olan zeyrek (yabani keten tohumu), bezirhane adı verilen işletmelerde işlenir ve tohumlarından yağ çıkarılırdı. Bu yağa beziryağı denirdi ve günlük hayatta yaygın olarak kullanılırdı. 27 edildikten sonra nakışlı hasırdan seccadeler, oturaklar ve döşemeler dokunurdu (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 398). Gölün yakınında Bolcaağaç adındaki 1.000 haneli köyde haftada bir büyük pazar kurulurdu. Bu pazara çevre iller Tire, Manisa, Balıkesir ve Kirmasti’den 40-50 bin insan alış-veriş yapmak için gelirlerdi. Büyüklüğünden dolayı bu pazarda değerli ürünler de pazarlanırdı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394-399). Bu bilgi, Manyas’ın çevredeki yerleşim yerlerinin bir ticaret merkezi olduğunu ortaya koymaktadır.

e. Gönen XVI. yüzyılın başlarında Gönen’de 5 mahalle, 48 köy, 10 mezra, 5 çiftlik, çeltik tarlaları, 2 hamam, 619 ev (586 Müslüman, 33’ü Hıristiyan) vardır (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24- 25). Gönen’in toplam nüfusu 3.095 kişiydi. Bunun 2930’u Müslüman, 165’i Hıristiyandı. Bu verilere bakarak, daha önce Aydıncık’ta gördüğümüz tarımsal üretime yönelik bir gelişmenin benzerini Gönen’de de görmek mümkündür. Geniş bağları ve bahçeleri olan bir yerdi. Bir veya iki katlı, çatısı kiremit örtülü güzel evleri vardı. Birçok camileri ve mescitleri bulunmaktaydı. Halkı genellikle Yörük Türkmenlerdi. Bunun yanında gayrimüslim Ermeni ve Rumlar da vardı. Şehirde hanlar, hamamlar, küçük dükkânlar bulunmaktaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 399-400). Buradan kömür de çıkarılmaktaydı (İlgürel, 1988: V, 14).

f. Marmara Adası Marmara Adası eskiçağlardan beri kaliteli mermerleri ile tanınmaktaydı. Doğu Roma ve Bizanslılar zamanından beri burada bulunan mermer yataklarından bol miktarda faydalanılıyor ve gemilerle İstanbul'a sevk ediliyordu (İlgürel, 1988: 14). Burayı ziyaret eden Batılı Hıristiyan gezginler de buna dikkat çekmekteydiler. Ruy Gonzàles de Clavijo, Marmara Adası’ndan bahsederken buradan ocaklardan çıkarılan mermerin İstanbul’daki muazzam yapıları süslediğini söylemektedir (Clavijo, 1993: 36). Philippe du Fresne-Canaye, gemisiyle geçtiği Marmara Adasının mermerlerinin meşhur olduğundan bahsetmektedir (Fresne-Canaye, 2008: 96). Stephan Gerlach da Bandırma’nın yakınlarındaki antik Cyzius harabelerine dikkat çekmekte ve buradan çıkarılan mermerlerin İstanbul’a gönderildiğini belirtmektedir (Stephan Gerlach, 2012: I, 440-441). Meşhur Osmanlı gezgini Evliyâ Çelebi de Marmara Adası’nın değerli mermerleri ile tanındığını ve buradan çıkarılan mermerlerin İstanbul’da satıldığını yazmaktadır (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 395).

3. BÖLGENİN DEMOGRAFİK YAPISI

Bölge, Bizans’ın merkezi İstanbul’a yakınlığından dolayı Rum ve Ermeni nüfusun yoğun olduğu bir yerdi. Türklerin XI. yüzyılın ikinci yarısı ve XIII. yüzyılın ikinci yarısında Marmara Bölgesine yaptıkları büyük göçler, burada kalan ve sayıları gittikçe azalan Bizans halkının büyük kısmının Bursa ve İzmit yörelerine doğru çekilmelerine sebep olmuştu. Rahatbirhayatümidi ileyerlerini terk etmeyen yerli halkın bir kısmının arazileri ve malları Türk hâkimiyeti sırasında kendilerine bırakılmıştı. Bölgede Türkleşmenin hızı ve bunun sonucunda yerli nüfusun azalmasının göstergesi, halkın maddi yardımları ile ayakta duran Rum-Ortodoks metropolitliklerinin tek başlarına ayakta kalamayacak derecede fakirleşmeleri ile birkaçının birleşerek varlığını devam ettirmeğe çalışması idi. Bazıları da varlığını sürdüremedikleri için ilga edilmişti. Çanakkale mıntıkasında kalan Abidos ve Pagai gibi küçük metropolitlikler Moğol istilası sonrasında bölgeye 28 yayılan Türk göçleri ile ortadan kalkmışlardı. Kizikos metropolitliği ise varlığını son zamanlara kadar korumayı başarmıştı. Marmara Bölgesinde küçük metropolitlikler zamanla kaldırılmış, sadece Bursa, İznik, İzmit ve Kadıköy gibi büyük metropolitlikler ayakta kalabilmişlerdi (Wächter, 1903: 49-51; Stewig, 1970: 133-134). Osmanlılar, Karesi topraklarını aldıktan sonra orada yaşayan halka düşmanca davranmadıkları için kimse topraklarını terk edip çevredeki diğer yerlere göç etmemişlerdi. Bu yüzden Rumeli’de askeri harekât başlayınca Karesi beyleri ve askerleri de bunlara katıldılar. Özellikle Aydıncık ve çevresinden birçok boylar başta olmak üzere, Keresi bölgesindeki konar-göçer Türkmenler Süleyman Paşa zamanında Rumeli’ne geçtiler. Süleyman Paşa bunları Gelibolu Yarımadası ile bunun kuzey kısmına yerleştirdi (1356-57) (Âşık Pasa-zâde, 1332: 49-50; Neşrî, 1995: I, 180; Aktepe, 1953: 300). Bunlar kalelerin çevresine yerleşip, tam yerleşik hayata geçerek tarım ve ziraatla meşgul olmaya başladılar. Genel olarak bakıldığında, Anadolu’daki Türkmenlerin Rumeli’de akıncılık yapmak ve fütuhata iştirak etmek için evlerini barklarını terk ettikleri görülmektedir. Bunlar Rumeli’de yeni köylere yerleşerek tam yerleşik düzene geçtiler (İbn Kemal, 1991, 110, 112, 126, 156; Barkan, 1953: 61). Osmanlı tarihçileri, bu ilk yerleşenlerin sayısının onbinden fazla olduğu belirtilmektedir (Hayrullah Efendi, 1296, III, 91; Barkan, 1953: 61). Türk halkının önemli bir kısmının yeni fetihlerle birlikte Gelibolu Yarımadası ve ötesine göç etmesi Karesi bölgesinde demografik yapıyı yerli Hıristiyan halkaları Rumlar ve Ermenilerin lehine değiştirmiş gibi görünmektedir. Bölgede özellikle köylerde ve küçük yerleşim yerlerinde XVI-XVII. yüzyıllarda bile hala hatırı sayılır bir Hıristiyan nüfusunun kalmış olması bunu göstermektedir. Onlar bağcılık, hayvancılık, balıkçılık ve çiftçilik yapmışlardı (BeldicenauSteinherr, 2000: 13). Stephan Gerlach’ın verdiği bilgiye göre, Hıristiyan halk devlete 60 akçe, ürettiği buğdayın 1/10’unu ve akarsudan avladığı balığın 1/6’sını vergi olarak vermekteydi (Stephan Gerlach, 2012: 443). Kentlerde ise, gayrimüslim sayısının kısıtlı olmuş ve XVI. yüzyılın sonuna kadar gittikçe azalmıştı. Yerli nüfusun büyük bölümü fetihten önce kent merkezlerini boşaltmış ve buralarda kalanlar ya daha sonra bulundukları yerlerden ayrılmış, ya da yavaş yavaş Müslüman olmuşlardı (Beldicenau-Steinherr, 2000: 11). Osmanlılar zamanında demografik açıdan Rum ve Ermeni nüfusun oldukça fazla olduğu görülmektedir. XVI. yüzyılın başlarında Aydıncık’taki 742 hanenin 685’i Müslüman, 57’si Hıristiyan idi (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24). Buna göre, toplam nüfusu 3.710 kişi idi. Bunun 3425’i Müslüman, 285’i Hıristiyandı. Yine aynı tarihte Gönen’de 619 hanenin 586’sı Müslüman, 33’ü de Hıristiyan idi (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24-25). Buna göre Gönen’in toplam nüfusu 3.095 kişiydi. Bunun 2930’u Müslüman, 165’i ise Hıristiyandı. Avrupalı gezginlerin XVI-XVII. yüzyıllarda buraya yaptıkları gezilerde verdikleri bilgiler Hıristiyan halkın varlığını devam ettirdiğini göstermektedir. 1573’te Fransa’dan gemiyle Levant’a yolculuk yapan Paris’li Philippe du Fresne-Canaye, Bandırma’da yaşayan fakir ve hasta Hıristiyan halkı hakkında bilgi vermekte, Rumların cahil ve gururlu insanlar olduklarını, bu yüzden de onlarla arkadaşlık kurmanın veya onlardan nezaket ummanın mümkün olmadığını belirtmektedir (Fresne-Canaye,2008: 96).

Polonyalı Simeon, 1608’de geldiği Bandırma’da birkaç Ermeni’nin, buna karşılık çok sayıda Rum’un, Edincik’te 150 hane Ermeni’nin olduğunu söylemektedir (Simeon, 2007: 30, 31). Osmanlı gezgini Evliyâ Çelebi, Bandırma’nın halkının genelde Türk olduğunu belirtmekle birlikte, Erdek’in sekiz mahallesinden birinin Müslüman, diğerlerinin ise gayrimüslim olduğunu söylemekteydi (Evliyâ Çelebi, 2010: V, 203-205). Aydıncık’ın bir mahallesinde Rum, üç mahallesinde de Ermeni halkı yaşamaktaydı ve bunlar ticaretle meşgul idiler (Evliyâ Çelebi, 2010: V, 205-206). Gayrimüslim nüfusun artış sebebi ticari hayatın canlılığı olsa gerektir (İlgürel, 1988: 14). XIX. asrın sonunda Bandırma’nın yedi bini Türk, diğerleri ise Rum 29 ve Ermenilerden oluşan 10 bin kişilik bir nüfusa sahip olduğunu belirtmekte yarar vardır (Fitzner, 1904: 70).

SONUÇ XIV.

Yüzyılın ilk yarısında yoğun Türk yerleşimine sahne olan Karesi Beyliği’nin Marmara kıyılarındaki yerleşim yerleri Bandırma, Gönen, Erdek, Manyas, Aydıncık ve Marmara Adası düzenli bir gelişim gösterdi. Diğer Türk beylikleri yerleşim yerlerinde olduğu gibi burada da üreten ve ticaret yapan bir toplum ortaya çıktı. Rum, Ermeni, İtalyan köleleri; şap, boraks, kömür, mermer madenleri; buğday, pirinç gibi hububat; balık, et, süt, yumurta gibi hayvani gıdalar; meyveler ve sebzeler; başta üzüm olmak üzere değişik meyvelerden üretilen şaraplar; pamuklu, yünlü kumaşlar; gemi yapımı, gemi donanımı, kayıklar, yelkenler gibi denizcilik ürünleri başta İtalya olmak üzere, İstanbul, Kırım Yarımadası, Suriye ve Mısır limanlarına gemilerle gönderilmekte idiler. Elde edilen ticari kazançlar bölgede yaşayan halkın çıkarları doğrultusunda değerlendirilmiş ve müreffeh bir toplumun temelleri atılmıştı.

KAYNAKÇA

937/1530 Tarihli 166 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (1995), Hudavendigâr, Biga, Karesi, Saruhân, Aydın, Menteşe, Teke ve Alâiye Livâları, Dizin ve Tıpkıbasım, Ankara. Aktepe, M. (1953), “XIV. ve XV. asırlarda Rumeli’nin Türkler tarafından iskânına dair”, TM, X, 299- 312. Âşık Pasa-zâde (1332), Âşık Pasa-zâde Tarihi, İstanbul. Barkan, Ö. Lütfi (1953), “Osmanlı İmparatorluğu’nda bir iskân ve kolonizasyon metodu olarak sürgünler”, İFM, XIII, 1-4, 56-78. Beldicenau-Steinherr, İrene (2000),”Bitinya’da gayrımüslim nüfus (14. Yüzyılın ikinci yarısı-15. Yüzyılın ilk yarısı)”, Ed. E. A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul, 8-22. Bertrandon de la Broquiére (2000), Bertrandon de la Broquiére’in Denizaşırı Seyahati, Çev. İlhan Arda, İstanbul. Evliyâ Çelebi (2010), Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi, Haz. Seyit Ali Kahraman, V/1, İstanbul. Fitzner, R. (1904), Aus Kleinasien und Syrien, Rostock. Fleet, K. (2009), Erken Osmanlı Döneminde Türk – Ceneviz Ticareti, Çev. Ö. Akpınar, İstanbul. Francesco Balduccı Pegolottı (1936), La Pratıca Della Mercatura, ed. A. Evans, Cambrıdge, Massachusetts. Geoffroi de Villehardouin (2001), Konstantinopolis’in Fethi, Çev. Ali Berktay, İstanbul. Günalan, R. (2005), XVI. Yüzyılda Bâb-ı Defterî Teşkilatı ve Maliye Ahkâm Defterleri, (MÜ, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul. İbn Batûta (2000), İbn Batûta Seyahatnâmesi, Çev. A. Sait Aykut, 2 cild, İstanbul. İbn Fazlullah el-Ömerî (tarihsiz), Mesâliku’l-Ebsâr fî Memâliku’l-Emsâr, Nşr. Kâmil Salmân elCubûrî, Beyrut. İbn Kemal (1991), Tevârih-i Âl-i Osman II. Defter, Yay. Ş. Turan, Ankara. İbn Saʻîd (1070), Kitâbu’l-Coğrâfîyâ, Tahkik: İsmâ’îl Arabî, Beyrut. İlgürel, M. (1988), “Balıkesir”, TDVİA, İstanbul, V, 12-14. Johannes Schiltberger (1995), Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), İstanbul. Kâtip Çelebi (1732), Cihânnumâ, Matbaa-i Amîre, İstanbul. Korykoslu Hayton (2015), Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı, çev. A. Tayfun Özcan, İstanbul. 30 Kunstmann, F. (1855), Studien über Marino Sanudo den Aelteren mit einem Anhange seiner ungedruckten Briefe, München. Marino Sanudo Torsello (2011), The Book of the Secrets of the Faithful of the Cross, Eng. tr. Peter Lock, Farnham, Ashgate. Mas-Latrie, Louis de (1845), “Des relations politiques et commerciales de l'Asie Mineure avec l'île de Chypre, sous le règne des princes de la maison de Lusignan”, Bibliothèque de l'Ecole des Chartes, tome 6, 301-330. Mehmed Neşrî (1995), Kitâb-ı Cihan-Nümâ (Neşrî Tarihi), Yay. F. Reşit Unat, M. Altay Köymen, Ankara. Merçil, E. (2015), “Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde serbest meslekler”, İpek Yolu Dergisi Özel Sayısı, Konya Kitabı XV, Kaybolmuş ve Kaybolmaya Yüz Tutmuş Meslekler, Ed. Kerim Çınar, Konya, I, 13-28. Parry, V. J. (1986), “Bandırma”, Eİ, Leiden, I, 1014. Philippe du Fresne-Canaye (2008), Fresne-Canaye Seyahatnamesi 1573, İstanbul. Polonyalı Simeon (2007), Polonyalı Bir Seyyahın Gözünden 16. Asır Türkiyesi, Çev. H. D. Andreasyan, İstanbul. Ruy Gonzàles de Clavijo (1993), Anadolu, Orta Asya ve Timur, Çev. Ö. Rıza Doğrul, İstanbul. Simon de Saint Quentin (2006), Bir Keşişin Anılarında Tatarlar ve Anadolu (1245-1248), Çev. E. Özbayoğlu, Antalya. Stephan Gerlach (2012), Türkiye Günlüğü (1573-1578), Çev. T. Noyan, 2 cilt, İstanbul. Stewig, R. (1970), Batı Anadolu Bölgesinde Kültür Gelişmesinin Ana Hatları, Çev. R. Turfan, M. Ş. Yazman, İstanbul. Su, Kâmil (1939), Balıkesir Madenleri, İstanbul. Şeyhülislam Hayrullah Efendi (1296), Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tarihi, İstanbul, Matbaa-i Amire. Taeschner, F. (2010), Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı, Çev. N. Epçeli, İstanbul. Tomaschek, W. (1891), “Zur historischen Topographie von Kleinasien im Mittelalter”, Sitzungsberichte der İmhlosophisch – Historischen Classe der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften, Wien. Vincent de Stochove (1662), Voyage du Levant, Bruxelles. Vryonis, S. (1971), The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and The Process of İslamization from The Eleventh Through The Fifteenth Century, London. Wächter, P. (1903), Der Verfalldes Griechentums in Kleinasien im XIV. Jahrhunderf, Leipzig.

Uluslarası Sempozyum Konu Başlıkları

(INTERNATIONAL SYMPOSIUM OF BANDIRMA AND ITS SURROUNDINGS - UBS’18) PROCEEDINGS BOOK I: History, Archaeology, Movement of Migration, Prominent Figures, Culture and Folklore, Literature and Education ULUSLARARASI BANDIRMA VE ÇEVRESİ SEMPOZYUMU TAM METİN BİLDİRİLER KİTABI I: Tarih, Arkeoloji, Göç Hareketleri, Önemli Şahsiyetler, Kültür ve Folklor, Edebiyat ve Eğitim UBS’18 ULUSLARARASI BANDIRMA VE ÇEVRESİ SEMPOZYUMU (UBS’18) TAM METİN BİLDİRİLER KİTABI I: Tarih, Arkeoloji, Göç Hareketleri, Önemli Şahsiyetler, Kültür ve Folklor, Edebiyat ve Eğitim INTERNATIONAL SYMPOSIUM OF BANDIRMA AND ITS SURROUNDINGS - UBS’18 PROCEEDINGS BOOK I: History, Archaeology, Movement of Migration, Prominent Figures, Culture and Folklore, Literature and Education Editörler: Prof. Dr. Zekai METE Doç. Dr. Ahmet AYDIN Dr. Öğretim Üyesi Gülnil AYDIN Arş. Gör. Yunus Emre GÜRBÜZ 17-19 Eylül 2018 Bandırma-BALIKESİR viii İçindekiler Önsöz i Kurullar ii İçindekiler viii Sempozyum Özel Oturumu: Dünden Bugüne Daskyleion-Kyzikos ve Zeytinliada 1 Arkeoloji ve Turizm Prof. Dr. Tomris BAKIR 2 Kyzikos Prof. Dr. Abdullah YAYLALI 6 Zeytinliada Meryemana Manastırı Prof. Dr. Nurettin ÖZTÜRK, Dr. Öğr. Üyesi Berna KAVAZ KINDIĞILI 9 Kyzikos’tan Günümüzde Görülebilenler Doç. Dr. Nurettin KOÇHAN 15 TARİH-ARKEOLOJİ 18 Karesi Beyliği Hâkimiyetinde Bandırma ve Çevresinin Ekonomik Gelişimi Hüseyin KAYHAN 19 Bandırma Ermenileri (1914-1918) Recep KARACAKAYA 31 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bandırma ve Çevresinde Nüfus ve Yerleşim Ferhat BERBER 41 Ömer Fuad’ın Anadolu Mektupları’nda Bandırma’ya Dair İzlenimleri Mefail HIZLI 51 Salnâmeler Işığında 20. yy Başlarında Bandırma Yasemin KESKİN 67 1854 Erdek Yangını ve Devletin Uyguladığı Sosyal Yardım Politikaları Engin ÇAĞMAN, Neslihan ARSLAN 74 Meşrutiyetten Cumhuriyet’e Bandırma Hapishanesi Üzerine Bir Değerlendirme Zafer ATAR 81 İngiliz Seyyahlarının Gözünden XIX. Yüzyıl Bandırma ve Çevresi Hüseyin YILMAZ, Yavuz Selim BARHAN 90 Bandırma Karantina Teşkilatı ve Faaliyetleri Ferdi ÇİFTÇİOĞLU 100 20. Yüzyılın Başlarında Belkıs Gölü Bataklığı’nın Temizlenmesine Dair Bir Teşebbüs Engin ÇAĞMAN 107 Temettuat Defterlerine Göre Gökmen Köyü /Tekfur Çiftliği’nin Sosyo-Ekonomik Durumu Muzaffer TEPEKAYA 116 Temettuat Defterleri’ne Göre Edincik Kazası Ermeni Mahallesi’nin Sosyo-Ekonomik Durumu İlker Mümin ÇAĞLAR, Hasancan ERALACA 124 1884 Depremi ve Güney Marmara Fatih GÜRCAN 130 Milli Mücadele’de Bandırma ve Çevresinde Yunan Mezalimi Zeki ÇEVİK 140 Milli Mücadelede Gönen ve Havalisi Recep ÇELİK 168 Bandırmalı-Zâde Ahmed Münib Efendi’nin Çağdaş Çocuk Hakları Bakımından “Hukûk-i Veled” Risâlesi Mehmet Nuri GÜLER 177 ix Yerel Modernleşme Örneği Olarak Bandırma Halkevi ve Faaliyetleri Veysel HASAR 199 Bandırma’nın Unutulmuş Kışla Binaları, Yenimahalle Semtindeki Askeri Alanda Tespit Ve Restitüsyon Çalışmaları Arzu Özsavaşcı, Selin Gener Deniz, Banu Yüksel Sayın, Gülsün TANYELİ 213 Bandırma ve Çevresi Tarih ve Kültürünü Araştırma Projesi Zekai METE 233 Geç Antikçağ Kaynakları Işığında Hellespontus Eyaleti Kentleri Mustafa TÜRK 238 Kyzikos Antik Kenti'nin Roma Dönemi Kamusal Yapıları Işığında Sosyo-Kültürel Yapısına Kısa Bir Bakış Nurettin KOÇHAN, Ahmet TERCANLIOĞLU 245 Kyzikos Limanı’nın Eskiçağdaki Önemi Mustafa H. SAYAR 261 Erdek Tarihi ve Kyzikos Antik Kenti Saygun GÜRPINAR 264 Kyzikos Şehrinin Antik Dönemde Ticaret Açısından Önemi Altuğ GÜNAR, Didem ÖZTÜRK 267 GÖÇ HAREKETLERİ 279 İşsizlere İstihdam, Yörelere Gelişme ve Kalkınma Sağlama Açılarından Yeni İller, Yeni Üniversiteler, Yeni Hava Limanları vs. Oluşturulması Rafet EVYAPAN 280 Göçlerin Yöresel Mutfağa Etkisi: Balıkesir-Erdek Örneği Füsun ESENKAL ÇÖZELİ, Murat DOĞDUBAY 295 Bandırma – Kocagöl Yöresinde Kazaklar Cemile ŞAHİN 319 ÖNEMLİ ŞAHSİYETLER 326 Teslis Akidesine Kyzikos’tan Radikal Bir Başkaldırı: Kyzikoslu Eunomius ve Felsefesi Oğuz Düzgün 327 Bandırmalı Minyatür Sanatçısı Nusret Çolpan Hüseyin CAN 338 Gönenli Mehmet Efendi’nin (1903 - 1991) Tasavvuf Düşüncesi Bağlamında“İnsan-ı Kamil” Kavramı Üzerine Genel Bir Değerlendirme Kasım TATLILIOĞLU 355 Kurtuluş Savaşı Vâizi Gönenli Mehmet Efendi’nin (1903-1991) Vaazlarında Kullandığı Hadîs-i Şerîfler Örneğinde Din Eğitim ve Öğretiminde Kadınlara Verdiği Önem İsa AKALIN 370 Ahice Bir Esnaf Örneği Bandırmalı Tatlıcı Ali Efendi Ali MAZAK 375 KÜLTÜR VE FOLKLOR 398 Uluslararası İlişkiler Öğrencilerinin Kültürlerarası Hassasiyet Seviyeleri Ayça Kılıç GÖNEN 399 Edincik Mezar Taşları: Zamana Bırakılan İz Adnan UZUN 411 Bandırma ve Çevresi Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışmalarının Önemi Üzerine Bir Değerlendirme Zülfikar BAYRAKTAR, Aynura MAHMUDOVA 432 Bandırma İle Abhazya ve Kıbrıscık Halklarının Kaynaşması İçin, Kültür Birliği Oluşumu Mehmet Levent KOCAALAN, Dilek ŞENEL 435 x Bandırma Haydar Çavuş Çeşmesi Süslemelerinin Sanat Tarihi Açısından Değerlendirilmesi Duygu İlkhan SÖYLEMEZ 443 Pomaklar Diyarı Erdek Ballıpınar Köyü Çeyiz Geleneği ve Çeyizlerde Görülen El Sanatı Ürünleri Zeynep BALKANAL 451 Eski Fotoğraflarıyla ve Belgelerle Haydar Çavuş Cami Zeynep Emel EKİM 469 EDEBİYAT-EĞİTİM 488 Ömer Seyfettin’in “Kurbağa Duası” Hikâyesinde Metinlerarasılık Osman ÜNLÜ 489 Manilerde Bandırma ve Çevresinin Yansımaları Berna AYAZ 505 Bandırmalızade Hâşim Baba Divan’ında Musammat (İç Kafiyeli) Şiirler İsmail AVCI 514 Erdek Seyitgazi Yatırı (Türbesi) ile İlgili İnanışlar ve Uygulamalar İbrahim Ethem ARIOĞLU, Najdat Yashar MURAD BAYATLI 531 Salim Nizam’ın Hikâyelerinde Gönen ve Çevresi Bayram YILDIZ 539 Yunus Emre Enstitüsü Yaz Okulu Öğrencilerinin Bandırma Algısı Ömer İNAN, Kuanyshbek KENZHALIN 551 19

20 ECONOMICAL DEVELOPMENT OF BANDIRMA AND ITS SURROUNDINGS UNDER THE DOMINATION OF QARESID PRINCIPALITY

Hüseyin KAYHAN Çanakkale Onsekiz Mart University, hukaturk@hotmail.com ABSTRACT: Had captured the zone comprising themodern provinces of Balıkesir and Çanakkale fromthe Byzantine Empire between the years 1290 and 1328, founding an independent principality in the areas he was ruling. The principality had also become a power feared in land as well, not just in the seas. Behind allthislay a great economicwealth.Therewasanadvancedproductionanda tradebasedon that.Major goodsusedin tradewere fabrics from wool and cotton, clothes, grain and especially wheat, livestock, well-cut precious stones such as turquoise, ruby and emerald,alum,wax,wineandsoap,andalongsidetheseimportanttradinggoods,slaveryas well,whichhademergedasaresultofcontinuouswarfare.Productsacquiredfromfruitand vegetable production, animal husbandry, beekeeping, fishery and mining were supplying the needsofthepeoplelivingintheregion,while they were also exported to locations around AnatoliasuchasEgypt,Syria,Iraq,Azerbaijan,Iran,Constantinople andlandstothenorth of the Black Sea, as well asto Western Europe. This had caused the emergence of a great wealth in theQarasid Principality justlike all over Anatolia. Qarasid Principality had an important role in making Bandırma as a Turkmenian Region after they sent the crowded Turkmenian societies. Bandırma became a wealthy and important city with a great development under their administration. A great agricultural, farming and livestock economy in the counties, towns, arable fields and the big farms which were in its nearby places. A well coordination was provided between the shops and bazaars which reached to the customers with the market places that the productions were done in the cities. The greatest representatives of foreign trading were Italian merchants and they bought especially wheat, cereals, alum, opium, cotton, olive oil, dried fruit, carpet, sheep and horse and in return, they sold textile goods, wine and soup. Keywords: Qarasid Principality, Balıkesir, Bandırma, trade, production. 21

01-02-2020