Geç Kapitalizm- Daimi Enflasyon 1- - Ernest Mandel

DAİMİ ENFLASYON - ERNEST MANDEL

Derleyen: Sedat Pamuk
Para toplumsal bir ilişkiyi ifade eder, bu ilişkide toplumsal emek potansiyeli birbirinden bağımsız olarak harcanmış özel emekler şeklinde parçalara bölünmüştür. Dolayısıyla üreticiler ancak emeklerinin ürünlerinin mübadelesi yoluyla toplumsal temasa geçerler ve bu ürünler meta biçimini alır. Bu metalar mübadele değerine sahiptir ve genelleşmiş meta üretimi ancak bu mübadele değeri bağımsız bir biçimde onların karşısına para olarak çıkarsa mümkündür.

“Para gerçekte emeğin ve ürünlerinin toplumsal niteliğinin belli bir ifadesinden başka bir şey değildir, ancak para özel üretimin temelinin antitezi olarak, son tahlilde daima bir şey, başka metaların yanı sıra özel bir meta olarak görünmesi gerekir.” Kapital 3

Bir metanın değerinde içerilmek üzere bir değer – evrensel bir eşdeğer gereği “para” ortaya çıkmıştır. ( Marx, Grundrisse’de;  “ Bireysel ürünler ya da etkinliklerin toplumsal güçlerini yalnızca bu nesnel biçimde edinmeleri ve göstermeleri için öncelikle onları mübadele değerine, paraya dönüştürme gereğinin kendisi iki şeyi kanıtlar,

1- bireylerin toplum içinde ve toplum için ürettiklerini,

2- üretimin doğrudan toplumsal olmadığını, dahilde emeği dağıtan ‘özgürlülüğün çocuğu’ olmadığını.  
Marx sadece belli bir sayıdaki çalışma saatlerini (“değer”i) ifade edecek olan “emek parası”nın meta üreten bir toplumda metalar için evrensel bir eşdeğer işlevini neden göremeyeceğini açıklamıştır.[Grundrisse] Tam da böylelikle Ricardo’da hala görülebilen, meta değerini belirleyen emek değer teorisi[Ekonomi politk] ile “parasal değer”i belirleyen miktar teorisi arasındaki geleneksel ikiliği aştığı için Marx emek değer teorisi temelinde tutarlı ve bütünlüklü bir ekonomik teori geliştirebildi.
Marx; “Para anlaşmalardan doğmaz, tıpkı devletin doğmadığı gibi. Para mübadeleden doğar.” (Grundrisse)
Marx’ın para teorisinin temeli: “Fiyat ile değer arasındaki fark, ürünü olduğu emek zamanı ile ölçülen meta ile mübadele edildiği emek zamanının ürünü arasındaki fark – bu fark metaların gerçek mübadele değerlerinin ifade edildiği bir ölçü olarak hareket etmek üzere üçüncü bir metayı gerektirir. Çünkü fiyat değere eşit değildir, dolayısıyla değeri belirleyen öğe –emek zamanı– fiyatların ifade edildiği öğe olamaz, çünkü emek zamanı o zaman kendi kendinin eşdeğeri ve eşdeğer olmayanı olarak kendini aynı zamanda hem belirleyen hem de belirlemeyen olarak ifade etmek zorunda kalacaktı.”[Grund.]
Marx’ın para teorisinin temelini, Hilferding ihmal etmiş; dolaşımdaki bütün metaların değerlerinin toplamını, dolayımsız –para ya da fiyat mekanizması olmaksızın- ele almıştır. Hilferding’in “bütün metaların değerlerinin toplamı” bölü paranın dolaşım hızı formülü böylece iki türlü anlamsızdır: birincisi, “bütün metaların değerlerinin toplamı” ancak mübadele yoluyla ve farklı oranlarda toplumsal olarak gerekli emek zamanına indirgenebilen türdeş olmayan emek miktarlarının toplamını temsil ettiği için; ikincisi, böyle bir emek miktarı paranın dolaşım hızı ile bölünemeyeceği için: beş milyon iş saati bölü yılda 25 kez el değiştiren altın sikkeler ya da banknotlar boş bir formüldür. “Bütün metaların değerlerinin toplamı”nın yerini “bütün metaların fiyatlarının toplamı” alırsa ve fiyatın değerin parasal ifadesi (parasal biçimi) olduğu kabul edilirse, o zaman fiyatların toplamı bir ilişki olarak görülebilir, yani metaların değişen değeri ile para metasının değişen değeri arasındaki ilişki, yani para materyali. ”[Marx, Grundrisse’de, metaların, daha öncesinde ideal bir fiyat tanımı yapılarak dolaşıma girebileceklerini belirtmiştir. Hilferding’in hatası, kullanım değeri ile mübadele değeri arasındaki antagonizmayı anlamamış olmasıydı. Bu da onu, orantılı üretim sayesinde “krizlere” karşı dayanıklı bir evrensel “kartel” yapılaşması şeklindeki yanlış hipoteze götürdü. Buharin de onu takip ederek, bir ölçüde yanılgıyı sürdürdü.] 
Saf madeni para olarak altın, kalıcı bir değere (içerdiği toplumsal olarak gerekli emek miktarına) sahiptir, dolaşımdaki hacmi dolaşımdaki meta değerlerinin dinamiği ve realize edilecek ödemeler tarafından belirlenir. 
Altının değeri sabit iken;
Emek üretkenliğindeki bir artıştan ya da üretimdeki bir gerilemeden dolayı meta değerlerinin toplamı düşerse, altın paranın dolaşımı azalacak ya da metaların fiyatları düşecek ve tasarrufta bir artış ile altın para pazardan çekilecektir. 
Üretimde bir artış ya da istikrar ya da emek üretkenliğinde bir düşüşten dolayı meta değerlerinin toplamı yükselirse, altın paranın dolaşımı artacaktır (yastık altındaki altın dolaşıma sokulacaktır). 
Tersi durumda, altının değeri değişken olduğunda: 
Altın madenciliğindeki emek üretkenliğinde ani bir artıştan dolayı altının değeri düşerse, başka metaların fiyatları yükselecektir, meta değerlerinin toplamında bir değişim olmaması koşuluyla.
 Altın madenciliğindeki emek üretkenliğinde ani bir düşüşten dolayı altının değeri yükselirse ve meta değerlerinin toplamı sabit kalırsa, fiyatlar düşecektir. Bununla birlikte, bu örnekler istisnai ve marjinaldir. Kilit nokta dolaşımdaki para hacminin metaların fiyatlarının (bu da nihai olarak bütün metaların değerlerinin toplamı ile altının değeri arasındaki ilişki tarafından belirlenir) altın paranın dolaşım hızı ile bölünmesi tarafından belirlenmesidir. Özerk değişken her zaman metaların dolaşımı ve değeridir; altın paranın dolaşıma girmesi ve çıkması kapitalist yeniden üretimin gereksinimlerinin bir fonksiyonudur.
Dolaşım araçlarını ekonomize etmek ve de krediyi genişletmek için zamanla saf altın paranın yerine, konvertibl kağıt para geçmiştir. Burada altın para için olan ile aynı yasa geçerlidir, tek koşul bu kağıt paraların aşırı miktarda basılmamasıdır. Bu koşula uyulursa, böyle bir para “altın kadar iyidir” ve tıpkı altın gibi herhangi bir zamanda dolaşımdan çekilebilir ve daha sonra tekrar dolaşıma sokulabilir. Ancak o tekabül ettiği altın miktarından daha büyük miktarlarda basılırsa, konvertibl kağıt para otomatik olarak değer kaybeder. ( Bir ons altın= 35 dolar ) Örneğin, 1 ons altın = 1 ton çelik denklemi verili emek miktarlarını karşılaştırır; böylece 1 ons altın 80 mark yerine 160 mark tarafından temsil edilirse bu hiçbir şekilde altının ya da çeliğin değerini değiştirmez. Fakat fazladan ödenen para her 10 marklık banknotun şimdi eski altın miktarının yarısını temsil ettiği anlamına gelir. Dolayısıyla değeri yarı yarıya düşmüştür – başka bir deyişle, çeliğin (kağıt para cinsinden) fiyatı iki katına çıkmıştır.[Kapitalist üretim tarzında kar oranlarının eşitlenmesi, dolayısıyla altın madenlerine yatırılmış sermayeler ile diğer üretken sermayelerin kar oranları eşitlenmektedir. Kar oranlarındaki dalgalanmaların, üretimin farklı sektörlerine parasal efektif talep olarak dağılımı, üretim fiyatlarının dinamikleri ve sermaye birikiminin gelişimi açısından sektörel bazda önem taşımaktadır.]
Ekonomi Politiğin Eleştirisi’nde (Epek) şunları okuruz; “Kağıt parçalarının sayısı, onların dolaşımda temsil ettiği altın döviz miktarı tarafından belirlenir ve bu kağıt parçaları, ancak altın dövizin yerini aldıkları sürece değer ifade ederler. Bu sebeple değerleri basitçe miktarları oranında belirlenir… varsayalım ki metaların dolaşımı için, 14 milyon sterlin karşılığı altın miktarı dolaşımda bulunsun; piyasadaki para hacmini genişletmek için devlet, 210 milyon sterlin banknotu dolaşıma soksun; 14 milyonluk altın rezervine karşılık 210 milyon banknot basılırsa, ki 15 misli; Sterlin adı şimdi önceki altın miktarının on beşte birini ifade edeceği için bütün meta fiyatları on beş kat artardı…”
Konvertibl olmayan ve zorunlu bir kuru olan kağıt para da konvertibl kağıt para ile aynı yasaya uyar fakat önemli bir farkla: meta değeri ile altının değeri arasındaki ilişki burada artık doğrudan verili olmadığı için, ne kadar altının bu kağıt para tarafından nesnel olarak temsil edildiği ancak post festum (işlem sonrası) belirlenebilir. Bunun göstergesi de bu kağıt paranın altın ve yabancı döviz karşısındaki kuru olacaktır. Dolayısıyla enflasyon ancak kağıt para durumunda anlamlı bir kavramdır.[ Konvertibl kağıt paranın enflasyonist biçimde basılması, uzun vadede konvertibiliteyi vasıfsızlaştırır ve ortadan kaldırır. Pratikte 1969’dan beri, resmiyette ise Ağustos 1971’den beri doların başına gelmiş olan tam da budur. Dolar, konvertıbl vasfını kaybetmiştir.] “Altın enflasyonu” terimi “demir enflasyonu” kadar anlamsızdır: doğru kavram burada enflasyon değil fakat metanın değerinde bir düşüştür. 16’ncı yüzyılda olduğu gibi, 1849 sonrası ya da 1890 sonrasındaki değerli madenlerin değerindeki ani bir düşüşün (Transvaal ve altın üretiminde siyanür kullanımı) kağıt paradaki yoğun enflasyona benzer fiyat artışlarına yol açtığı doğrudur. Fakat önemli bir fark hemen göze çarpar. Altın değer yitirince hala tasarruf için kullanılabilir, buna karşın devalüe olmuş kağıt para tipik olarak dolaşımda tutulur ve giderek tasarruf açısından yararsız hale gelir. Dolayısıyla “enflasyon” terimi ancak sikkelerin içindeki altın miktarı düşürüldüğü, yani sikkeler tağşiş edildiği zaman kullanılabilir.
“Tarihsel enflasyon”dan söz etmek için en erken zaman Birinci Dünya Savaşı’ndan sonrası ve daha doğrusu ancak 1929-32 Büyük Bunalımı aşıldıktan sonrasıdır. Altın para kullanan gelişmiş kapitalist ülkelerde kağıt para enflasyonu ilk kez silahlanma ve savaşın yol açtığı devlet harcamalarındaki şişkinlik ile birlikte (bütçe açıkları para basarak kapatılmaya başladığı zaman) ortaya çıktı. 
AŞIRI ÜRETİM BUNALIMLARINDA ÜRETKEN SERMAYE;
Kapitalist aşırı-üretim bunalımlarında, üretken ve kurgusal sermayelerin devalorizasyonu eşit bir biçimde ve her bireysel işletmenin sermaye yatırımıyla orantılı olarak meydana gelmez. Seçici bir süreçtir bu, burada geri ve sahte işletmeler tamamen elenirken teknik olarak ileri işletmeler (organik bileşeni daha yüksek olanlar) hayatta kalır. Ortalama üretkenliğe sahip fabrikalar iflastan kurtulsa da önderlik eden fabrikalardan daha fazla zarar görür. Yaşanan bu aşırı-üretim bunalımı, meta üretiminde meta değerini belirleyen toplumsal olarak gerekli emek zamanı olarak emek üretkenliğini artırmak için, toplumsal emeği nesnel olarak israf eden firmaları ve bir iflaslar dalgasıyla eleyerek, metaların düşen değerine rağmen genişletilmiş yeniden üretimin tekrar yoluna devam etmesini sağlamak için uygun olan mekanizmadır. Refah ve “aşırı ısınma” evresinde artmış olan fiyatlar şimdi metaların değerindeki düşüşe göre ayarlanır ve artı-kârlar büyük ölçüde elenir. Bir aşırı-üretim bunalımı aynı zamanda sermayenin devalorizasyonu yoluyla ortalama kâr oranında yenilenmiş bir yükselişi ve artı-değer oranında bir artışı da periyodik olarak mümkün kılan mekanizmadır. Bu ise “öncü” firmalarda sermaye birikiminde bir artışa izin verir ki bu da daha da yüksek bir emek üretkenliği ve dolayısıyla bireysel kapitalistler için artı-kârların yeniden ortaya çıkması demektir.
Bütün bu nedenlerden dolayı, en önemli tekelci sermaye gurupları ve emperyalist hükümetler, 1929-32’de yaşanan türden kataklizmik ekonomik bunalımları yenmek ya da önlemek için bir araç olarak birbiri ardına daimi kurumsallaşmış enflasyonu seçtiler. Burjuva siyasal iktisadında Keynes’in başlattığı “devrim” önceliklerdeki bu değişimin bilinçli bir ideolojik ifadesi idi.
Teknik olarak, daimi enflasyon 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren banka parasının genişlemesi ile görünmeye başladı. Konvertibl kağıt para (itibari altın) son yüzyılda dolaşım kredisini garantilemenin bir aracı olarak basıldı. Bu kağıt para basımının hacmi büyük ölçüde kırdırılacak poliçe, çek veya senetlerin hacmine göre değişiyordu, yani kapitalist meta dolaşımının doğrudan gereksinimlerine sıkıca uyarlanmış idi. Böylesi bir kağıt para spekülasyon yoluyla krediyi yaymanın bir aracı olarak yaratılabilirdi ancak: her şeyden önce o bu açıdan inisiyatifi ele alan ticari sermaye idi. Cari hesaptaki mevcuttan daha fazla para çekme pratiği daha da yaygınlaşınca durum değişti. Cari hesaptaki mevcuttan daha fazla para çekme pratiği daha da yaygınlaşınca durum değişti. Bankalar tarafından kredi verilmesi şimdi metaların fiili dolaşımından çok daha özgür hale geldi; inisiyatif ticari sermayeden üretim alanındaki büyük şirketlere geçti. Bu şirketler şimdi cari hesaplarındaki mevcuttan daha fazlasını çekme yoluyla, yani banka parasıyla üretim için kredi alabiliyordu. 
“Keynes devrimi” para yaratmanın yalnızca biçimini değil içeriğini de dönüştürdü. Banka parası ya da mevduatlar artı banka cari hesapları üzerinden fazla çekişler bundan böyle enflasyonun ana kaynağı oldu. Başlangıçta, hem Keynes’in hem de benzer görüşlere sahip Alman para teorisyenlerinin teşvikiyle burjuva devleti bu dönüşümde inisiyatifi ele aldı. Açık finansmanı –başka bir deyişle, bütçe açıklarının ek “parasal olarak efektif talep” yaratmak için kullanılması– devletin izlediği uzun vadeli strateji idi. Enflasyonun ana kaynağı olarak kamu harcamalarının rolü İkinci Dünya Savaşı’nda daha da belirgin hale geldi. Ancak savaştan sonraki devlet harcamaları hala önemli olmasına karşın nihai olarak daimi enflasyon dinamiğinde ikincil öneme sahip oldu. Bundan böyle enflasyonun ana kaynağı bankaların özel sektöre verdiği ve merkez bankaları ve hükümetlerin güvencesindeki cari hesap üzerinden fazla para çekme hakkının genişlemesi oldu – başka bir deyişle, kapitalist şirketlere üretim kredisi ve hanelere tüketici kredisi (her şeyden önce ev ve dayanıklı tüketim malları satın alımı için). Böylece bugünkü daimi enflasyon kredi parasının daimi enflasyonu ya da genişletilmiş yeniden üretimin (artı-değeri realize etmek ve sermaye birikimi için ek araçların) uzun vadeli kolaylaşması için geç kapitalizme uygun para yaratma biçimidir.
Daimi enflasyon görüngüsünün çağdaş bilinci, geleneksel modele zıt olarak, fiyatların bariz aşırı-üretim –resesyon– zamanlarında düşmeyi durdurup hatta yükselmeye devam ettiği zaman büyümeye başladı. Büyük Bunalım elbette kapitalist aşırı-üretim bunalımlarında daha önce görülmüş olan her şeyin ötesinde bir ölçekte fiyatlarda muazzam bir çöküşe yol açtı. 1938 bunalımı da benzer şekilde fiyatlarda keskin bir düşüşe yol açtı. 
Fiyatlar metaların değerlerinin parasal ifadesi olduğu için para enflasyonu yükselen fiyatlardan otomatik olarak çıkarsanamaz. Meta fiyatları daima iki metanın değerleri arasındaki bir ilişkiyi ifade eder – belli bir meta ve altın. Bu ilişkinin her iki tarafının gelişimi ve korelasyonu çözümlememizin temelini oluşturmalıdır. Bir önemli etken daha dikkate alınmalıdır, bu etken bir ölçüde Keynesçi ekol tarafından doğru olarak ifade edilmiştir. Parasal olarak efektif olan talebin satın alma gücü olarak para, sadece süregelen meta üretimi akışı ile karşılaştırılmamalıdır, çünkü onun bir de harekete geçirici etkisi vardır – başka bir deyişle, kendisi verili bir metalar stoğunun akışkanlığını restore edebilir. Bu işlev bir aşırı-üretim bunalımında özellikle önemlidir. 
Büyük satılmamış meta stokları elde mevcut iken, bankalar ya da merkez bankaları sistemi, ek mübadele araçları yaratmaya yönelirse, bu ek para miktarının etkisi fiyatları artırabilir, fakat enflasyonist olmak zorunda değildir. Çünkü o sürmekte olan meta hasılasının mübadelesine yardımcı olmakla kalmaz, vadesi gelen ödemelerin yapılmasını da kolaylaştırıp böylece daha önce satılamadıkları için dolaşımdan çekilmiş olan metaları tekrar dolaşıma sokabilir. Bu nedenle, Keynesçi ve yeni Keynesçi ekol, ek dolaşım ya da ödeme araçları yaratımının ancak bütün “üretim faktörleri” tam olarak kullanılıyor ise enflasyonist bir etkisi olacağı şeklindeki genel tezi öne sürmüştür.

GEÇ KAPİTALİZM, MANDEL, s. 407- 419                                   Sedat Pamuk, 14.06.2023
Devam edecek…