Belediye Başkanına Açık Mektup

Değerli Başkanım, Başkan Yardımcılarım ve Meclis Üyelerim,

Demokrasinin olmazsa olmazı bir seçim yarışından başarıyla çıktınız.

Bu demek değil ki siz en iyisiniz. Siz sadece sahip olduğunuz, ekonomik, politik ve sosyal gücünüzle kendinizi anlatma olanağı buldunuz ve halkı ikna ettiniz. Hepinize yürekten başarılar diliyor ve kutluyorum.

Saygıdeğer Beyefendi ve Hanımefendiler,

Ben, içinde bulunduğumuz süreci tam yüz yıl önceki döneme benzetiyorum. Tek farkı emperyalist güçlerin silahlı işgali olmaması. Onun dışındaki bütün koşullar Birinci Dünya Savaşı sonrası imzalanan Mondros Mütarekesi koşulları ile aynı. Bu değerlendirmeme katılmıyor olabilirsiniz. Ekonomik politikalarımız ipotek altında. Tütün, şeker tıpkı Reji İdaresi dönemindeki gibi tekellerin elinde. Siyasal bağımsızlığımız ve kararlarımız, bir gün ABD yanlısı ertesi gün Rusya yanlısı daha ertesi gün Arap Sermayesi yanlısı. Ülkemiz 12 Eylül 1980 den bu yana sistematik bir şekilde ılımlı İslam projesine adım adım ilerletildi. Artık şimdi Ilımlı İslam değil radikal İslam ön plana geçti. Kulluktan bireyliğe geçiş çabaları, tekrar tersine döndü. Köyler imamlara terk edildi. İmamlar ticaret ve siyasetle bütünleşti. Eğitim tarikatlara peşkeş çekildi. Din, iman, Allah-kitap, vatan- millet ne varsa içi boş birer sözcük haline geldi. Orduya kumpas kuruldu. Bütün bakanlıklar tarikatlar arasında paylaşıldı. Yargı bir kişinin mülkünün temeli haline geldi. Daha yüzlerce örnek sayabilirim. Kısacası yaşamın her alanı kuşatma altında.

O günün bütün olumsuz koşullarında kurtuluş mücadelesi saraya rağmen yerel kongre ve örgütlenmelerden başladı. Boyunlarında idam fermanı bulunan bozguncu üç beş çapulcuyla. Şimdi siz de tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyasınız. Beş yıl boyunca bu kente kaç kilometre asfalt döktüğünüzün hiçbir önemi yok. Kaç park yaptınız? İmar planlarını nasıl değiştirdiniz? Hiçbir önemi yok. Halk büyük bir kuşatma altında. Beş yıl içinde siz bu kuşatmayı nasıl ve ne kadar kıracaksınız? Bütün sorun bu.

Hiç kimse ama hiç kimse bunları çözmek yerel yönetimlerin işi değil demesin. Yerelde barışı, adaleti, özgürlüğü, kardeşliği, kulluktan bireyliğe geçişi sağlamak sizin elinizde. Sosyal demokrat belediyeler için söylüyorum. Siz eğer emperyalizmin, rantın, egemen güçlerin sol eli olursanız ülkenin azıcık yeşeren umutlarını yok edersiniz. Kültürel politikalarınızı önemsiyorum.

Ancak; Barış Manço Kültür Merkezinde organize ettiğiniz etkinliklere katılanların en az %70-80’i aynı profiller. Sizler kentin varoşlarında yaşayan insanlara bu etkinliklerin içine sokamadığınız sürece elit bir kesim olarak kalmaya mahkûmsunuz ve bütün umutları yok edeceksiniz. Sizler varoş ve kırsal mahallelerdeki gençlere, kadınlara, daha doğrusu tüm kesime ulaşamadığınız sürece elit kalacaksınız. Ve bu kesimler tarikatların yaşam alanı olarak kalmaya devam edecek. Siz eğitimdeki boşluğu doldurmaya yönelik çaba göstermediğiniz sürece tarikatlar salyalarını akıtarak bu alanda daha çok yaygınlaşacak. İsimler üstünden polemik yaratmak istemiyorum. Bırakın imar planı rantlarını. Hiçbir zenginlik yatağa aç giren bir kişinin vicdani sorumluluğunu hafifletemez.
Elbette temiz bir kent, düzgün yollar, sağlıklı yaşam alanları önemli. Ama bütün bunlardan daha önemli olanı insanların mutluluğu, barışı ve güveni.

Geçen gün değerli bir meclis üyesiyle ayaküstü konuşma şansı buldum. Kendilerine bu düşüncelerimi aktardım. Kendi hayatımdan bir örnek verdim. Burada da anlatayım.

Yıl 1977 veya 1978. Ege’nin ücra bir köyü. Kültür ve Dayanışma Derneklerinin gerçekten çok iyi çalıştığı yıllar. Amatör bir tiyatro grubu getirdiler. Köydeki bir kahvede oyunu izledik. Oyunun adı “Pırtlatan Bal”dı. Kahvede sergilenmişti. Kahve ağırlıklı olarak ortaokul düzeyindeki çocuklar olmak üzere her yaş grubuyla tıka basa doluydu. Küçük bir köyde bu oyun tam üç kez oynandı. Hayatımda tiyatroyla tanışmam bu oyunla olmuştur. Şimdi ellili yaşlardayım oyun halen daha aklımda. Bu oyun düşünce dünyamı şekillendirmiştir.

Bu ve benzeri etkinlikleri kenar mahallelere “arka sokaklara” taşıyamadığımız sürece mafya ve entrika dolu dizilere teslim edilmiş bir toplumdan sağlıklı düşünmesini beklemek ahmaklıktır.

Uzatmayayım. Yazacak çok sorun var. Ama benim bir yurtsever olarak sizden ricam

1. Emperyalizmin ve rantın "sol eli" olmayın.

2. Egemen güçlerin ısrarla unutturmaya çalıştığı ve değersizleştirmek istediği Mustafa Kemal’i iyi tanıtın. Anasının adını, doğum yerini savaşlardaki kahramanlıklarını değil. İlkelerini

3. Başka bir dünyanın barış ve mutlu bir kentin mümkün olduğunu hissettirin.

4. Paşakent, Paşakonak, İhsaniye gibi genelin biraz üstünde yaşam standardına ulaşmış mahalleler dışında kırsal ve kenar mahallelerde sinema gösterileri, yerel tiyatro toplulukları kurun oyunlar sergileyin. Bunun için büyük dekor ve masrafa gerek yok.

5. Öğrencilerin barınma, çalışma ve sosyal etkinlikleri için mekan, alan ve zaman yaratın. Hiçbir zaman din karşıtı olmadım. Yaz tatillerinde cemaatlerin eline terk edilmiş çocukları çağdaş düşünce ve becerilerle tanıştıracak kurslar etkinlikler düzenleyin.

Son olarak özetle sizlere şunu söylemek istiyorum. “Ne yaparsanız yapın halkla birlikte ve halk için yapın.

Tolga Başkan Bandırma’da Terzi Fikri olun. Ama bunun için Bandırma CHP’ de oluşmuş siyasi ağalık ve abilik düzenini red ederek başlayın. İnanın sonrası daha kolay olacak.

Saygılarımla.

BANDIRMA -15-04-2019