16 Şubat Deprem ve Yardım Raporu

• "Türkiye Tek Yürek" kampanyasına TCMB 30 milyar TL, Ziraat Bankası ise 20 Milyar TL bağışla katılırken, VakıfBank 12 Milyar TL, Halkbank da 7 milyar TL bağışta bulundu.

Ahbap desteği: CHP lideri Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti lideri Akşener kampanyaya 1'er maaşlarını bağışlarken, Haluk Levent ve Oğuzhan Uğur da 500 bin TL bağışladıklarını açıkladılar. Levent, "TV’ye bağlanmak istediğini ama olmadığını" belirtti.
Toplam bağış: Siyaset, iş ve spor dünyasının önde gelen isimlerinin depremzedelere destek olduğu programda 100 milyar liranın üzerinde yardım toplandı.
• UEFA deprem mağdurlarına yardım için ilk etapta Türkiye Futbol Federasyonuna 150 bin, afet bölgesindeki sivil toplum kuruluşlarına 50 bin Euro yardımda bulundu. Haziran ayında İstanbul’da gerçekleşecek UEFA Şampiyonlar Ligi finali öncesinde ek bağış toplamak için de çeşitli etkinlikler organize edilmesinin planlandığı belirtildi.

Metallica, kendilerine ait yardım kuruluşu All Within My Hands (AWMH) aracılığıyla Türkiye ve Suriye'ye 125'er bin dolar bağış yaptı.
Madonna, sosyal medya hesabından deprem yardımları için takipçilerini Ahbap’a yönlendirdi.
İngiltere Kralı 3. Charles, Türkiye ve Suriye'yi etkileyen depremler sonrası yardım çalışmalarının yapıldığı noktayı ziyaret etti. Charles, Batı Londra Türk Gönüllüleri derneğini ziyaret edip yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldı.
• Kadıköy Belediyesi, deprem risk tespitine yönelik başvurularda %90 artış görüldüğünü duyurdu. Belediyeye ait beton ve zemin laboratuvarında yapılan incelemelerde eski binalardan alındığı görülmüş numunelerde deniz kabuğu ve deniz taşı, yeni inşaatlara dair örneklerdeyse gazete kupürü, strafor köpüğü, tahta parçaları gibi materyallere rastlandı.

• Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda PKK destekçisi bir grup, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın tutuklanmasının 24. yılı nedeniyle protesto düzenledi. PKK'lı grup Öcalan posterleri açarak slogan attı. Moderatör, oturuma ara verme kararı aldı.

• İskoçya Bölgesel Hükümeti Başbakanı Nicola Sturgeon, "siyasette hizmet etmenin bir parçasının da başkasına yol verme zamanının geldiğini bilmek olduğunu" ifade ederek görevinden istifa ettiğini açıkladı.

• Filipinler'in Masbate bölgesinde 6,1 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Ülke, "Ateş Çemberi" olarak da bilinen Pasifik Deprem Kuşağı'nda yer alıyor.
Geçtiğimiz hafta perşembe günü, Reuters haber ajansına konuşan bir Türk yetkili, deprem nedeniyle yapılacak seçimlerin 14 Mayıs’ta gerçekleşmesinin önünde ciddi engeller olduğunu vurgulayarak “Yeni bir seçim döneminden çıkmış gibiyiz. Gelişmelere bakacağız ama şu anda 14 Mayıs'ta seçim yapılması konusunda çok ciddi zorluklar var" dedi. 

Söz konusu haberde Reuters, depremzedelere yardımların ulaştırılmasında yaşanan aksamalar ve kurtarma çalışmalarındaki ihmaller ile gecikmeler nedeniyle bu seçimde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yirmi yıllık iktidarının en zorlu sınavıyla karşı karşıya kalmasının beklendiği yorumunda bulundu.

Pazartesi günü ise eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, bazı gazetecilerin ve siyasetçilerin seçimin mayısta mı haziranda mı yapılacağı konusunda tartıştığını öne sürerek "Belki de tarihimizin en acı felaketini yaşadığımız bugünlerde, ülke bir an evvel seçim stresinden kurtulmalıdır. Daha açık ve net ifade etmek gerekirse: ne mayısta ne haziranda seçim olmaz, olamaz. Seçimlerin ivedilikle ertelenmesi lazım. Bu tercih değil zarurettir. Seçimlerin sadece savaş sebebiyle ertelenmesinin mümkün olduğunu söyleyenlere tek cevap yeterli olacaktır; bu hüküm var ama anayasalar kutsal metinler değildir, hukuki metinlerdir. Yasama organı her zaman anayasa maddesini ilga edebilir, değiştirebilir ve yenisini koyabilir." dedi.

Bülent Arınç “tercihlerini” sosyal medyada "Birinci tercihim; Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ile 2024 yılı Mahalli İdareler Seçimleri birleştirilebilir. Bunun geçmişte örnekleri vardır. Bu yöntemle halka fazladan tercih hakkı verilecektir. İkinci tercihim Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilli Seçimleri'nin ötelenerek Kasım 2023'te yapılmasıdır. Üçüncü tercihim ise ilk iki seçenekte anlaşılamadığı takdirde tüm siyasi partilerin mutabık kalacağı başka bir tarih üzerinde anlaşma sağlanmasıdır." ifadeleriyle duyurdu. 

Arınç’ın açıklaması sosyal medyada tartışma yarattı. Tartışılan “seçimin ertelenmesi” değil, Arınç’ın bu açıklamayı yapmasıydı. İfadeler bir “nabız yoklaması” olarak yorumlandı. Gazeteci Metin Cihan açıklamayı şöyle değerlendirdi: 

Seçimin ertelenmesi tartışmaları konusunda genel tepki, TBMM’nin savaş hâli ilanında bulunmadığı müddetçe herhangi bir ertelemenin söz konusu olmadığı yönünde; ancak cuma günü Fatih Altaylı Habertürk’teki köşesinde; kaleme aldığı yazısında seçimin ertelenmesine ilişkin "Seçimleri ertelemek isteyen iktidarın elinde bir başka manivela var." ifadelerini kullanıyor. Altaylı bu manivelayı şöyle anlatıyor: 

“O da Anayasa Mahkemesi’nin 2012/30 sayılı esas ve 96 sayılı karar metninde ‘Savaş ve benzeri zaruret sebepleriyle seçimlerin yapılmasının fiilen imkansız kalması’ hâlinde ertelenmesinin önünü açıyor.”

Eski CHP Konya Milletvekili ve Anayasa Karma Komisyonu Üyesi Atilla Kart, Independent Türkçe'ye verdiği röportajda Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu'nun da seçimin ertelenmesi sebeplerini sadece savaş ile sınırladığını ve bu anlamda Anayasa 78'e aykırı düşen bir düzenlemenin olmadığını söyledi. Bu durumun yorumla genişletilebilecek bir şey olmadığını söyleyen Kart, "Savaş dışında afet, deprem, sel gibi başka bir sebeple herhangi bir erteleme yapamazsınız. Kanun koyucu ne yapmış? Demokrasinin gereği olarak seçimlerin mutlaka zamanında yapılmasını esas almış. Bunu sadece savaş haliyle sınırlamış. Bunun dışında bir istisnayı kabul etmemiş" dedi.

Tabii diğer siyasiler de söz konusu tartışmaya katıldı. İYİ Parti Kayseri Milletvekili Dursun Ataş, "Kasap et, koyun can derdinde. İktidarda bir gün dahi kalmak için her şeyi yapabilir, her yola başvurabilirler. Ama nafile… Seçimler olacak; sizin de, depremin de enkazını bu Aziz Millet kaldıracak" ifadeleriyle tepkisini dile getirdi.

DP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, "Bülent Arınç darbe teşebbüsünde bulunmuştur. Seçimleri ertelemek için basın açıklaması yapan, hiçbir yetkisi olmayan bu kişi demokrasi düşmanlığı yapmıştır." dedi. 

Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, "Evet tarihimizin en acı dönemlerinden birini yaşıyoruz. Tartışmaları körükleyerek acımızı daha da büyütecek her girişim tarihi bir hata olur. Açık Anayasa hükmüne rağmen aksi yönde atılacak her adım, bizim ve milletimizin gözünde Sivil Darbe olarak değerlendirilir." değerlendirmesinde bulundu. 

Deprem bölgesinde enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken açılan bu tartışma “zamansız” ve “gereksiz” olarak nitelendirilse de konuya ilişkin doğru ve sağlıklı bilgiyi aktarmanın doğru olacağını düşünerek Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Profesörü Şule Özsoy Boyunsuz ile konuştum. Şule Özsoy Boyunsuz konuya ilişkin tüm sorularımızı yanıtladı. Tüm bu tartışmaların odağında öncelikle Arınç’ın açıklamalarını ardından Anayasa’nın işlevini sorduğum Profesör Özsoy Boyunsuz şu cevabı verdi: 

“Anayasa iç hukukta devleti kuran, temel belgedir. Dolayısıyla anayasadan alınmayan hiçbir devlet yetkisi kullanılamaz. Anayasa yoksa devlet yoktur. Bu bakımdan baktığımızda ‘Anayasada yok böyle bir yetki ama ben kullanayım hadi bu seferlik.’ böyle bir şey söylenemez. Hiç kimse bunu söyleyemez. En üst hukuk normudur; ve ona uygun hareket edilmesi gerekir. Eğer bir kişi ya da makam, anayasada kendisine verilmeyen bir yetkiyi kullanırsa bu yetki gaspı anlamına gelir. Böyle bir seçim erteleme açısından da ağır bir yetki gaspı olur. Bu yoklukla maluldür, en başından doğmamış olur. Dolayısıyla Arınç’ın açıklamaları prensip olarak yanlıştır.”

Doğal afet koşullarında seçimin ertelenmesinin Anayasa’ya uygun olmadığını vurgulayan Boyunsuz, “OHAL ilanının çok daha ilerisinde bir hukuki durum savaş hâli ilanı. Yani TBMM savaş hâli ilanı kararı verecek; ondan sonra da seçimlerin yapılmasına imkan bulunmadığına dair bir karar verecek ki; seçim ertelenebilsin. Bunun başka bir yolu, yöntemi, yordamı yoktur. Burada Türkiye savaşta değil ki savaş hâli ilan edelim. Bunlar zincirleme hukuki işlemler grubu. Önce biri oluyor, sonra diğeri oluyor ve yetkili olan da TBMM.” diyor. 

1960’larda 1970’lerde verilmiş birtakım YSK kararlarının olduğunu, kardan köy yollarının kapanması nedeniyle fiilen sandık görevlilerinin bölgeye ulaşamaması nedeniyle fiili imkansızlıklar nedeniyle verilmiş birtakım kararlar olduğundan bahseden Şule Özsoy Boyunsuz “O kararların hepsine baktığımız zaman fiili imkansızlık var. Seçim günü deprem olsa, seçimden bir gün önce deprem olsa, bir hafta önce deprem olsa dersiniz ki: ‘Mücbir sebep var fiili imkansızlık.’ Nedir o fiili imkansızlık? Sandıkla seçmeni buluşturamama yönünde bir fiziken mümkün olmayan bir durumdur mücbir sebep. Böyle bir durum yok ki. Seçime 4,5 ay var. Şu anda erken seçim kararı da alınmış değil resmen. Dolayısıyla Haziran’ın 18’ine kadar YSK bu seçmen kütüklerini düzenleyebilir.” ifadelerini kullanıyor.

Hukukçuların, gazetecilerin ve siyasilerin bahsettikleri 2012 tarihli AYM kararına ilişkin de konuşan Şule Özsoy Boyunsuz, şunları söylüyor: 

“Kararda Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’nda ‘TBMM savaş hâli sebebiyle seçimin yapılmasına imkan göremediği yönünde bir karar alırsa; otomatik olarak Cumhurbaşkanlığı seçimleri de TBMM seçimleri gibi 1 yıl ertelenmiş olur.’ Anayasa’ya uygundur bu. Çünkü Anayasa’daki söylediği şey de bu. Yani kararı TBMM alıyor. Sadece Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’nda diyor ki ‘TBMM böyle bir karar aldığında bu hem TBMM hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bağlayan bir şeydir.’ Yine karar ‘TBMM savaş hâli sebebiyle alırsa’ diyor. O kararda AYM’nin bazı ifadelerine dayanarak bir gerekçe üretilmeye çalışılıyor. Halbuki dikkatli okuduğumuz zaman kararda AYM diyor ki ‘savaş hâli gibi bir mücbir sebep.’ Kanun sadece savaş hâlini düzenliyor. Onun için bizi de bağlayan sadece savaş hâlidir. Kanunda başka hiçbir ifade yok. O kanunun anayasaya uygunluğunu denetleyen bir şeydir.”

Kanunun TBMM’ye verdiği yetkinin anayasada verilmiş olan yetkinin tekrarı olduğunu vurgulayan Özsoy Boyunsuz, AYM’nin gerekçeyi açıklarken “fiili imkansızlık, seçimin yapılmasının mümkün olmadığı durumdan” bahsettiğini söylüyor. “AYM’nin gerekçesiyle var olmayan bir kanun, bir yetki üretilemez. Aksi bir durum yetki gaspı anlamına gelir. AYM’nin orada söylediği ifadeler, bir de mücbir sebep halleri ile ilgili. Seçime 4,5 ay var fiili imkansızlık yok.” diyen Özsoy Boyunsuz, söz konusu kararda söylenenin Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacağı gün veya bir gün öncesinde seçimi etkileyecek yakın bir zamanda yaşanan bir depremin (veya benzeri bir olayın) seçimin yapılmasını engellemesi durumunda (örneğin: tüm adayların ölmesi) sürecin yeniden başlaması nedeniyle otomatik olarak hâlihazırda görevde bulunan makamların görevlerine devam edeceğinin ifade edildiğini anlatıyor. Özsoy Boyunsuz, şu ifadeleri kullanıyor: 

“Makam boş kalmasın diye yapılmış bir şeydir bu. Bundan anlamamız gereken budur. AYM kararından. “4.5 ay kala seçime ben bu seçimi kaybedeceğim, iyisi mi ben bunu 1 sene erteleyeyim” bunu neyle gerekçelendirebilirsin? Bir kere hukuken ağır yetki gaspıdır. Yoklukla maluldür. Tanımamak gerekir bu kararı. Bu Türkiye’yi çok ağır bir iç karışıklığa sürükler. Bu yanlış bir yorum.” 

Tüm imkansızlığına rağmen olası bir senaryoda YSK’nın seçimi erteleme kararı verip veremeyeceğini sorduğumda Profesör Şule Özsoy Boyunsuz, YSK’nın verdiği bir kararı örnek gösteriyor. Söz konusu kararda “...yurt dışında bulunan vatandaşların oy kullanma haklarının sınırlandırılarak yapılacak olması nedeniyle, eşitlik ilkesine uygun olarak oy kullanabilmeleri bakımından gerekli yasal tedbirlerin alınmasına kadar seçimin ertelenmesi ve bu hususta yasama organına ve Dışişleri başta olmak üzere ilgili konum ve kuruluşlara süre verilmesi, mümkün olmadığı taktirde; seçimin mevcut kurallar ile yapılamayacağına ve iptaline karar verilmesi istenilmiş olmakla” ifadelerinin ardından “Yüksek Seçim Kurulu kaynağına yasalardan ve Anayasadan aldığı yetki ve görevleri uygulamakla mükelleftir.” , “Yüksek Seçim Kurulu yasa koyucunun yerine geçerek kural koyma yetkisine sahip olmayıp ancak yürürlükteki yasa hükümlerine göre seçimin düzenle yürütülmesini sağlamak üzere gerekli düzenlemeleri yapabilir.”... “Bu nedenlerle, oy hakkına ilişkin istem yasal düzenlemeyi gerektirdiğinden, seçimlerin ertelenmesi de yine yasa veya Türkiye Büyük Millet Meclisi kararına bağlı olduğundan talepçinin istemi ile ilgili Kurulumuzca yapılacak bir işlem bulunmadığına karar verilmek gerekmiştir.” ifadeleri yer alıyor. YSK bu kararında, seçim iptaline ilişkin yetkinin kendisinde değil, TBMM’de olduğunu kabul ediyor.

“YSK’nın yetki aşımı yapması durumunda YSK üyeleri için herhangi bir sorumluluk doğar mı?” sorusuna Boyunsuz, “Böyle bir yetkisi olmadan, o yönde bir karar almaya yeltenirlerse; bu darbe anlamına gelir. Türkiye’de seçimi gününde yapmayarak anayasal olmayan bir yetkiyi kullanarak hukuken yok niteliğinde bir kararla, kamu gücüne güvenerek yani askerine polisine güvenerek ben burada oturuyorum demektir bunun siyaset bilimi literatüründeki adı da autogolpe’tür. Yürütmenin darbe yaparak koltuğundan kalkmaması anlamına gelir. Böyle bir şeyi yapar demiyorum; ama bu siyaset bilimi literatüründe olan bir durumdur. Yapılırsa da anlamı darbedir. Her türlü darbeye de direnmek gerekir.” yanıtını veriyor. 

YSK’nın şu anda yapması gerekenin sandık seçmen listelerinin güncellemesi olduğunu ifade eden Boyunsuz “YSK’nın ve bunu yapmak için de önünde 4,5 ayı var. Buradaki hakimler, YSK’nın görevlileri, gidip enkaz kaldırma çalışması yapmayacaklarına göre; hukukun anayasanın kendilerine verdiği görev de bu olduğuna göre; ne yapacaklar ki 4,5 ayda bunu yapamıyorlar? 4,5 ayda bunlar halledilir. Bu insanlar bir yere yerleşecek, bulundukları yerlerde oy kullanmaları yönünde sandık seçmen listeleri güncellenecek. Bunun için yeterli vakit var.” diyor.  

Olası bir yetki aşımında bu karara direnmek gerektiğini vurgulayan Özsoy Boyunsuz, son olarak şunları söylüyor: 

“TBMM seçimleri yalnızca savaş hâli sebebiyle ertelenebilir. Çünkü millî irade son derece önemlidir, her türlü kamusal yetkinin meşruluk kaynağı seçimdir. Bunu böyle bilmek lazım ve anayasa koyucu da bunu savaş hâli ile sınırlamış. Öte yandan baktığınız zaman; 1919’da İngilizlerin basıp kapattığı son Osmanlı Meclisi Mebusanının seçiminin yapıldığını görürüz. Ondan sonra 1920 TBMM, birinci TBMM’nin Anadolu’da seçimlerinin yapıldığını görürüz. Memleket işgal altındayken bile seçim yapmayı başarmış da 100 sene evvel, 100 küsür sene evvel. Biz 103 yıl sonra; 4,5 ay kala seçimi yapamıyor muyuz?”

Bir autogolpe mümkün mü? Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ikinci depreminin yaralarının henüz sarılmaya başlamadığı bu dönemde; denetimsizliğin, ihmallerin ve yetersizliklerin ardından halk iradesinin engellenmesine yol açacak herhangi bir karar alınması olası gözükmüyor; ancak bilirsiniz, “Burası Türkiye, yarın çok uzundur bu topraklarda”.

16-01-2023/APOSTO