Yaşamak,Nefes Almak Her Geçen Gün Zorlaşıyor

YAŞAMAK, NEFES ALMAK HER GEÇEN GÜN ZORLAŞIYOR
Yeni fabrikalar, yeni çalışma alanları açılmadıkça, hiç şüphesiz, işsizler ordusu çığ gibi büyümeye devam edecek, vasıflı, vasıfsız işsizlerin sayısı günbegün arttıkça ücretler düşecektir. Bu bir kısır döngüdür ve maalesef, kapitalist üretim sisteminin işleyiş tarzı bu şekildedir.
Kapitalist sistemin üretim ilişkilerini düzenleyen yasalarına göre, ücretler ve kar birbiriyle zıt hareket ederler; işçilerin ücretleri arttırıldığında, kapitalistlerin karlarında bir azalma görülmekte, karlar yükselirken de tam tersine, ücretler düşmektedir…
 Kapitalizmin olmazsa olmazı; azami karı elde etmektir. Fakat periyodik olarak yaşanan çevrimlerin durgunluk dönemiyle kendini gösteren, karların düşme eğilimine girmesi, kapitalist üretim tarzının krize girmesi anlamına gelmektedir. Bu da Marx’ın ortaya çıkardığı önemli bir kapitalizm yasasıdır.
 Sermaye varlığını sürdürebilmek için sürekli büyümek zorundadır. Sermayenin sahibi, başlangıçta ortaya koymuş olduğu sermayesini korumak, büyütmek, mallarını satıp, borçlu olduğu kişilerin baskısından kurtulmak, üretim için kullanmış olduğu kredi faizlerini tıkır tıkır aksatmaksızın ödemek zorundadır. Tıpkı bisiklet kullanan birisinin düşmemek için sürekli pedal çevirmesi gerektiği gibi. Yoksa rekabet edemez, itibarsızlaşır ve büyük sermayelere yem olur, yok olur gider.
 Piyasaların bu acımasız koşullarında, kapitalistin derdi sermayesini koruyabilmek ve de olabildiğince büyütmek iken, üretimin en önemli unsurları olan ücretli kesimin derdi, geçim giderlerini karşılayabilmek, insanca yaşayabilmektir.
Bir tarafta, nefes almakta zorlanan, darlanan, geçinemeyen ve geçinemedikleri için ücretlerinin artmasını bekleyen işçi sınıfı, diğer tarafta, özel mülkiyet yasalarının arkasına sığınmış, üretim ve geçim araçlarını elinde sımsıkı tutmakta olan, burjuvazinin has evlatları; üretken sermaye sahipleri. Sınıflar arası yaşanan uzlaşmaz çelişki, tam da bu demektir.
Oysa ürünleri yaratan doğa ile birlikte insan emeğidir. Metalara –ürünlere- kullanım değeri ve değişim değeri katan insan elidir, insan zekâsıdır. Zihin gücü olmadan, kas gücü olmadan değer ortaya çıkarılamaz. 
Hepimizin de bildiği gibi ücret, kapitalistin, çalışması karşılığında işçiye ödediği emek-gücünün fiyatıdır. Ayrıca, ücret, metaların üretimindeki en önemli maliyet unsurudur. Kapitalist, üretmiş olduğu ürünü, en düşük fiyata mal edip, en pahalı fiyata satmak ve bu işlem sonucunda en yüksek karı elde etmek ister. Sabit giderlerde oynama yapması pek mümkün değildir. Nedir sabit giderler? Üretim için satın aldığı hammaddeler, kullandığı enerji giderleri, makineler, fabrika binası, depolar... v.b. Bütün bu üretim için elzem olanları, tek kalemde üretim araçları adı altında genelleştirmekteyiz. Kısaca söylememiz gerekirse; üretim araçlarının yükselen maliyeti, metaların maliyet fiyatlarını şişirmektedir. 
Üretim araçlarında elde edebileceği her düşük fiyat da hiç şüphesiz, kapitalistin karını olumlu etkilemektedir. Ancak, enerji gibi, hammadde gibi üretimin girdileri ekseriyetle ithalat yoluyla temin edilebildikleri için, döviz kurlarındaki her artış, kapitalistin üretim maliyetine olumsuz yansımaktadır. O zaman kapitalist, maliyeti düşürmek adına, eli mahkûm, tek seçenek olarak işçi ücretlerinin en düşük seviyede tutulmasından yana tavrını koymak zorundadır. Zaten, fabrika dışında bekleşen işsizlerin, daha düşük ücretle çalışmak zorunda kalanların sayıları arttıkça ve sendikalar asli görevleri olan, işçilerin çıkarlarını gözetmek yerine, iktidara yakınlaşarak kendi menfaatlerine odaklandıkça, bu devran da böyle dönmeye devam eder.
 Her yaşanan gün, toplumun çalışan, üreten kesiminde, açlıktan, yoksulluktan şikâyetler ayyuka çıkarken; ekonominin ve siyasetin musluklarını ellerinde tutan, her dönemin adamları olan parazit kesim de; “Böyle gelmiş böyle gider!” diyerek tempo tutmaya devam ederler. Hal böyleyken, sizce de “yapacak bir şey yok!” mudur, ne dersiniz?
08. 11. 2021, İzmir / Sedat Pamuk