Türkiye ve Kırgızistan Ortak Tarihi Miras

KIRGIZİSTAN VE TÜRKİYE’NİN DAYANDIĞI ORTAK TARİHÎ MİRAS
Doç. Dr. Cevdet Yakupoğlu

XX. yüzyıl boyunca dünya üzerinde tek bir bağımsız Türk devleti bulunuyordu.

Bu devlet, 1918-1922 yılları arasındaki bir dizi sancılı gelişme sonucunda resmen sona erdiği kabuledilen Osmanlı Devleti’nin tarihî ve kültürel mirası üzerinde yükseldi. 29 Ekim 1923’te alınanmeclis kararı gereği Türkiye Cumhuriyeti şeklinde isimlendirilmiş bulunan bu Türk devletine bu yüzyılın sonlarında kardeş ülke olarak bağımsız yeni Türk devletleri katıldı. Bunlardan biriolan Kırgızistan Cumhuriyeti, 1990 yılından itibaren başkenti Bişkek olmak üzere yaklaşık200 bin kilometre kareden oluşan bir vatan toprağına ve 5 milyona yakın bir nüfusa sahipolarak egemenliğini sürdürmektedir.Türkiye ve Kırgızistan arasında tarihî, kültürel, sosyal vb. pek çok sahada dikkat çekiciortak hususiyetler tespit edilebilmektedir. Bu iki kardeş ülkede yaşayan soydaş halklar ile bunların ortak bir tarihten süzülmüş geçmişleri ve müşterek yaşama biçimleri incelemeye değer niteliktedir.Bu çalışmada son 2000 yıllık tarihî süreç göz önünde bulundurulmak kaydıylaTürkiye Türkleri ile Kırgız Türkleri arasındaki köklü ve güçlü bağların, tesis edilmiş kardeşlikhukukunun tarihî arka planı ele alınmıştır.

 1. Kırgız, 2. Türk, 3. Türk Dünyası, 4. Türkistan. 5. Türk Boyları

Türk tarihini;1. Hunlar (İskitler dâhil),2. Göktürkler (Uygurlar ve Karahanlılar dâhil),3. Selçuklular (Harezmşahlar, Atabeylikler ve Beylikler dâhil),4. Türk-Moğol federe yapıları (Altınordu Hanlığı, Çağataylılar, Timurlular, Babürlüler vb.dâhil),5. Osmanlılar (Türkiye Cumhuriyeti dâhil) olmak üzere beş ana halkada incelemek mümkündür. Bu beş dönem boyunca Kırgız Türkleri ile Türkiye Türklerinin ataları belli dönemler de aynı ortak tarihî mirası paylaşmışlardır.
Kırgızistan ve Türkiye’nin Dayandığı Ortak Tarihî Miras1. Ortak Ata
Türkiye Türklerinin atası olarak bilinen Oğuz Kağan’ın, Kırgızların da atası kabul edilmiş olması heyecan verici bir durumdur.
Kırgız adının ortaya çıkışı ile ilgili efsanelerdeKırgız adı, “kır + Oğuz” yani “Kır Oğuzları” anlamında yorumlanmıştır. Kırgızlar arasındaanlatılan “Kır Oğuz” efsanesi şöyledir: Kırgızların ilk atası Karahan’dı. Karahan’ın beş oğluve büyük hayvan sürüleri vardı. Günlerden bir gün Karahan’ın Oğuzhan adında akıllı, cesur,güçlü bir çocuğu dünyaya geldi. Karahan öldükten sonra Oğuzhan babasının yerine han oldu.Oğuzhan’ın altı oğlundan yirmi dört çocuk doğdu. Bunlar büyüyüp her tarafa han oldular.Günlerden bir gün Oğuzhan’ın oturduğu çadırın etrafına bir bozkurt geldi. Oğuzhan’ın yirmidört torunu bu kurdu öldürme kararı aldılar. Bunu bilen bozkurt, Tanrı’ya yalvardı. Tanrı bunaacıdı ve birden şiddetli yağmurlar başladı. Her yer su ile kaplandı. Bu sırada yirmi dört torunun en küçüğü bir dağ tepesine çıkarakkendini kurtarmıştı. Tanrı bu çocuğa acımış, günü ısıtmış, yeri kurutmuştu. Bu felakettenkurtulan bütün erler ortaya toplanmıştı. Oğuzhan’ın bu torununun her geçen gün halkı vehayvanları çoğalmıştı. Halk onu kendileri için “han” ilan ettiler. Böylece kırda yaşayan Oğuznesli “Kır Oguz” diye adlandırılmış oldu. Kırgız adı işte bu sözün değişmiş halidir.
362
 Tatar bilim adamı Hadi Atlasi başta olmak üzere diğer bilim adamları, Kırgız adının çıkışını Oğuzlarla bağdaştırmaktadır.Muhammet Murat Ramzi adlı bir diğer Tatar âlimi, Kırgızları Oğuz Han soyundan gelen Türk boylarından biri saymaktadır. Ona göre “Guz”, Oğuz’un kısaltılmış şeklidir. Bundandolayı Kırgız adı, kırlarda gezen Oğuzlara aittir. Bu rivayetlerin ve iddiaların sıhhati tartışılmakla birlikte Kırgız halk muhayyilesinin ve ilim dünyasının, Kırgızların soylarını OğuzHan’a dayandırması elbette büyük değere sahiptir.XVII. yüzyılda Hive Hanı olan ünlü Türk devlet adamı ve müelli Muhammed Ebu’l-GaziBahadır Han (1603-1664)
 Eski Türklerin Şeceresi adlı çalışmasında Kırgızların Oğuz Han’ıntorunları olduğundan bahseder. Farklı bir değişle, Kırgızların eski Türklerin ataları olduğunuvurgular. “Neseb-nâme”de ise “Kırgız Hanedanının Şeceresi” bölümünde Cengiz Han ve Kır gızların aynı soydan olduğundan yani Oğuz Han’ın torunu ve Dağ Han’ın oğlundan geldiğinden bahsedilmektedir. “Nuh Peygamber’den Kırgız Han’a kadarki dönem” başlıklı bölümdeKırgızların atası Kırgız Han’ın büyük ataları Yafes oğlu Türk’e dayandırılır: “Nuh oğlu Yafesoğlu Türk Han oğlu İlçi Han oğlu Deloku Han oğlu Kuyuk Han oğlu Alança Han oğlu MoğolHan oğlu Oğuz Han oğlu Dağ Han oğlu Kırgız Han.”Kırgızlar, Oğuz Kağan’ı “Uuz Han” olarak isimlendirmişlerdir. Manas Destanı incelendiğinde Kırgızlarla Oğuzlar (Türkmenler) arasında etnik yakınlıklar ve benzerlikler görülecektir.Türkmen halk edebiyatında, Oğuz Kağan’ın merkezinin Issık Göl çevresi olduğu dile getirilir. Yani Oğuzlar, bugünkü Kırgızistan’da uzun süreler yaşamışlardır.
2. Ortak Etnik Bağlar
Kaşgarlı Mahmut, Divân’ında Türk boylarını sıralarken Çin’e en yakın Türk kavmi olarakKırgızları gösterir. Kırgızlar ile Oğuz-Türkmen urukları arasındaki etnik bağların, Güney Sibirya ve Moğolistan’ın sınırlarından başlayarak bugünkü Kırgızistan’ın etnik sahasında oluştuğu şüphesizdir. Bu bağların en güzel delili boy adları, boyların damgaları, devlet tanımlamalarındaki isimler, yer ve şahıs adları ile folklorik bazı unsurlardır.
Etnik bağların menşeini inanılır delillerle açıklamak gerekirse, Kırgızların “Kandı” uruğunun içinde bulunan “Türkmen” adı gösterilebilir. Yine Türkmenlerin boy isimlerinden olan“İğdir, Çavdır, Tekren, Göklen, Teke, Kızılbaş, Ersarı, Munduz, Bağış, Saru, Salur, Kızıl Ayak,Yomut, Alagöz” gibi topluluk adlarına Kırgız urukları içinde de rastlanır.Bunlar Türkmenlerden Kırgızlara karışmış topluluklar olmalıdır. Kırgızistan’da karşımızaçıkan “Akman” ve “Arslanbaba” yer adları da Türkmenlerin bu coğrafyadaki izleridir. Türk menlerin uruklarından birinin adı ise Manas idi. Kırgız urukları ile Türkmen boylarının damgaları karşılaştırıldığında da çok yakın ilişkilere şahit olunuyor. Kırgızların etnik tarihini, etnolojisini incelerken Oğuz etnolojisinin önemli bir yere sahip olduğunu belirtmek gerekiyor.
Bunun yanında Kırgızların tarihini ve etnik kimliklerini Kıpçakları, Kazakları, Moğollarıdışarıda tutmak suretiyle yazmak ya da ele almak nasıl mümkün olamazsa, Türkiye Türklerinin tarih ve etnik hususiyetlerini de yine Moğolları, Kıpçakları ve diğer bazı Türk boylarınıdışarıda tutmak suretiyle incelemek sağlıklı olmayacaktır.
3. Ortak Göktürk Kimliği ve Coğrafyası
Kırgızlar, birçok tarihî hadisenin oluşumunda etkin rol oynayarak tarihte silinmez izler bırakmışlar; eski Türk boy ve toplulukları içinde genelde konargöçer hayat sürmeleri, savaşçı kimlikleri ve Manas Destanı ile tanınmışlardır.
40
 Bugünkü Kırgızistan’ın aslî unsuru olanKırgızlardan, ilk olarak Çin kaynakları bahsetmiştir. Kırgızlar, Büyük Hun Devleti zamanındaBaykal Gölü’nün batı bölgelerinde İrtiş Nehri havalisinde Ting-ling adı ile anılan Türk boyuile birlikte yaşamakta idiler. Göktürk Devleti’nin ilk egemenlik yıllarında Kırgızlar, kuzeydeAbakan bozkırlarında yaşam sürmekte idiler. Onlar, her ne kadar bu devletin hâkimiyet sahasıiçinde kalan topraklarda yaşasalar da çoğu zaman Göktürk kağanlarına bağlı olmadan müstakilhareket etmek suretiyle varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu dönemde Kırgızların başlarında “Kağan” adı verilen hükümdarları bulunuyor ve Türk toplulukları içinde savaşçı ve dik başlı birkaraktere sahip, güçlü ve kalabalık nüfuslu bir boy olarak Göktürk ülkesinde dikkatleri üzer lerine çekiyorlardı. Kırgız terimi ilk olarak Orhun-Yenisey yazıtlarında geçmektedir. Kırgızetnonimi Türk kökenli halklar arasında en kadim etnonimdir. Türkmen, Özbek, Kazak, Uygurve Başkurt gibi Türk etnonimleri daha geç tarihte ortaya çıkmıştır.
41
 Kırgızların Göktürklerzamanında Türkleşen bir kavim olduğu iddiası gerçekleri yansıtmamaktadır. Esasen Hudû-du’l-âlem
 gibi eserler ile İstahrî, Mesûdî ve Kaşgarlı Mahmut gibi müellier, Kırgızların özTürk boyu olduklarını zikrederler. Bu eserlerde Kırgızların Oğuzlar, Kimekler, Karluklar veUygurlarla aynı dili konuştuklarından ve birbirlerini anladıklarından bahsedilmiştir. Buradagerçek olan şudur ki, Kırgızlar zorla da olsa Göktürk vatandaşı yapılmışlardır.Günümüz Kırgızları,
Yenisey Yazıtları içinde yer alan ve Bars Kaan adına diktirilen Altın Köl Yazıtı
’na ayrı bir önem vermektedirler. Bars Kaan, Kutluk İlteriş Kağan’ın damadı; KölTigin ve Bilge Kağan’ın ise kız kardeşlerinin kocasıdır. Bilge Kağan ve Köl Tigin, enişteleriBars Kaan’ı Kırgız Kağanlığının başına getirmişlerdir. Ancak bir süre sonra Bars Kaan’ın liderliğini yaptığı Kırgızlar, Göktürklere karşı mücadele eden Çinlilerle ve muhalif Türk boy ve topluluklarıyla iş birliği yapmaya başlamışlardır. Bunun üzerine başkent Ötüken’den hareketeden Göktürk orduları, çetin kış şartlarında karlı dağları aşıp, Kırgızlara ani bir baskın düzenlerler ve yakaladıkları Bars Kaan’ı öldürürler. Bars Kaan’ın öldürüldüğü; Kırgız boyunun büyük sıkıntı yaşadığı bu acı olay, Kırgızların hafızasında derin izler bırakır. “Güçlü KırgızKağanı” yiğit, savaşçı “Atdaçı Opa Bars” adına diktirilen Altın Köl Yazıtı bu sebeple Kırgızlariçin farklı bir anlam taşımaktadır. Bu kitabenin bir kopyası Türk bilim adamlarınca çıkarılmışve Kırgız yetkililere hediye edilmiştir. Bu davranış, Kırgız Türkleri ile Türkiye Türkleri arasındaki dostluk ve kardeşliğin devam ettiğini göstermesi ve içtenliğini gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Göktürk hari eski Türk yazıtları içinde ayrı bir öneme sahip olanTalas ve Koçkor yazıtları da bugünkü Kırgızistan sınırları içinde bulunmaktadır.
42
 DolayısıylaKırgızistan, tarihî Göktürk ülkesinin önemli bir bölümünde kurulmuştur.Kapgan Kağan ve Bilge Kağan’ın üstün gayretleri neticesinde Göktürk otoritesini kabuletmek durumunda kalan Kırgızlar, Göktürk idaresinin gücünü kaybetmesi ve başkent Ötü
ken’e Uygurların hâkim olmasından sonra bu hanedanın egemenliği altına girmişlerdir. AncakKırgızlar, tam olarak Uygur hâkimiyetini tanımadıkları gibi, bir süre sonra güçlerini artırmaksuretiyle Uygur başkenti Ötüken’i ele geçirmişler (M.840) ve bu şehir merkezli olarak Kırgızhanedanının yönetim dönemini başlatmışlardır. Böylece Kırgızlar tarihlerinde ilk defa Türk lerin kadim başkentleri Ötüken merkezli olarak Kırgız Devleti’ni tesis etmişlerdir. Sibirya’nınzorlu şartlarında yaşamaya alışmış Kırgızlar, Orhun bölgesi kültürüne uyum sağlamada zorlukçekmişlerdir. Kırgızların bu havalideki egemenliklerine, 920 tarihinde Kitanlar ve arkasındanda Kara Hıtaylar son vermişlerdir. Böylece Kırgızlar, tekrar eski yurtlarına ve zamanla Tür kistan coğrafyasının muhtelif bölgelerine göç etmek zorunda kalmışlardır. X. yüzyılda Maveraünnehir’den Kırgız ülkesine iki-üç yılda bir ticaret kervanları gider, Kırgızlara dokuma mamulleri vb. kıymetli ticari meta götürülür ve bu ülkeden değerli kürkler, misk ve ok yapımındakullanılan ağaç malzemeler satın alınırdı. XIII. yüzyıl başlarından itibaren Cengiz Han’ın üstün gücü karşısında çaresiz kalan Kırgızlar, Moğollara itaat eden ilk Türk kavimlerinin başındagelmişlerdir. Bu tarihten sonra Moğollara zaman zaman başkaldıran Kırgızların, buna rağmen başlarında artık kendilerine ait bir kağanları olma imkânı kalmamıştır.
43
Sovyetler Birliğinin izlediği “böl-parçala-yönet” planlı politikaları sonucunda, günümüzdeTürkistan coğrafyasında yaşayan Türk boyları, aralarındaki tarihî, coğrafî, kültürel ve dilsel birliğe rağmen, kendilerini ayrı milletler olarak tanımlamakta ve kendi boy adlarını Türk adının alternati ve eşiti bir ad konumuna yükseltmiş bulunmaktadırlar. Türkistan coğrafyasında,Türk adı, daha çok Türkiye Türklerini temsil eden bir isimdir. Ancak Kırgızistan’da bir topluluk ne Türkiye’den ne de Ahıska bölgesinden gitmiştir. Türk adını kullanan ve kendileriniGöktürklerin torunları olarak ifade eden bu topluluğun bir bölümü Kırgızistan’da Oş ilininÖzgön ilçesine bağlı yerleşim yerlerinde yaşarlar.
44
 Dolayısıyla Kırgızistan tarihinde “Türk”adının sadece Türkiye ile ilgisi olmayıp, aynı zamanda Göktürk adıyla da bağı bulunmaktadır.Bugünkü Türkiye’yi oluşturan halkın ana kitlesinin dayanmış olduğu Oğuz Türklerinin de Kırgızlarla benzer bir tarihî geçmişi yaşadıklarını söyleyebiliriz. Nitekim Oğuzlar, Hunlarzamanından itibaren tarih sahnesinde görünseler de tıpkı Kırgızlar gibi daha çok Göktürklerdevrinden itibaren adlarından söz ettirmişlerdir. Oğuzlar, başlangıçta dokuz boydan oluşuyor 
lar ve Göktürk ülkesinin kuzeyinde Tula Nehri çevresinde hayatlarını devam ettiriyorlardı.Oğuzlar da aynen Kırgızlar gibi, Göktürk hanedanını oluşturan Türük bodununa vergi vermekistememişler, ancak gerek Kapgan Kağan ve gerekse Bilge Kağan zamanlarında üzerlerinegönderilen Göktürk ordularına yenildikleri için Türük bodununun idaresini kabul etmişlerdir.Böylece Göktürk idarî sınıfı olan Türük yani Türk boyu ile Oğuz boyları karışıp kaynaşmış veTürklerde milletleşme sürecinde önemli bir adım atılmıştır. Oğuzlar, Göktürklerin batı kanadıhükümdarı İstemi Yabgu zamanından itibaren On-okların içinde olarak Batı Türkistan coğraf yasına da göç etmişler, buralarda çoğalmışlardır. Göktürk idaresinin sona ermesi üzerine doğutopraklarından kalkıp gelen Oğuz boyları da batıdakilere karışmıştır. Uygurlar zamanında daOğuzların batıya göçü sürmüştür. Böylece Batı Göktürk ülkesinde Oğuz dili daha fazla etkinolmuştur. Selçuklu hanedanının Gazneli ve Abbasi mirasını devralarak İslâm dünyasının engüçlü devleti halini aldığı XI. yüzyıldan itibaren Oğuzların Batı âlemine asıl büyük göçleri başlamıştır. XII-XIII. yüzyıllar boyunca bu göçler neticesinde Anadolu’da Türk nüfus üstünlüğü sağlanmıştır. Özellikle Moğollara boyun eğmek istemeyen kalabalık Oğuz boyları meselaKınık, Kayı, Bayat, Afşar, Bayındır, Çavundur, Çepni gibi Oğuz toplulukları soluğu Anadolu’da almışlardır.Türkiye Türklerinin ataları elbette sadece Oğuzlardan ibaret değildir. Bu ülkeye Moğolistilası öncesinde ve bu esnada Karluk, Çiğil, Yağma, Bulak, Kanglı, Kalaç, Kimek, Kıpçak,Peçenek gibi diğer büyük boylardan da göç edenler olmuştur. Hatta bu süreçte bazı Kırgız boylarının da Anadolu’ya geldikleri malumdur.Görüldüğü üzere Kırgızlar ve Oğuzlar başta olmak üzere hemen hemen bütün kayda değer Türk boylarının ortak geçmişi Göktürklere ve Göktürk ülkesine dayanmaktadır. BugünKırgızistan’da Bişkek’te bulunan Kırgız Tarih Müzesi’nde Göktürklere ait heykel örneklerisergilenmektedir. Göktürk, Uygur ve Kırgız idaresi esnasında Türkiye ve Kırgızistan’ın günümüzden 1200 yıl önce yaşam sürmüş ataları ortak bir coğrafyada aynı kaderi paylaşıyorlardı.Kara Hitay egemenliği başlayınca Batıya da birlikte göçüldü. Karahanlı hanedanının tesisindeKırgız ve Oğuz topluluklarının katkısının pek de kayda değer olmadığını burada belirtmekgerekir. Ancak Karahanlı coğrafyasında Türk-İslâm kültürünün tesisinde zamanla Oğuzlarınve son asırlarda ise Kırgızların emekleri de inkâr edilemez.Türkistan’da Moğol saldırılarına birlikte cevap verildiğinin ve Türk boylarının tedricî surette batıya göç edişlerinde ve Anadolu’ya ulaşmalarında da müşterekliklerin söz konusu olduğunun da altı çizilmelidir.
4. Karahanlı Mirası
Kırgızların bugün yaşadıkları coğrafya IX-XII. yüzyıllar arasında üç asırdan fazla bir süreKarahanlı hanedanı tarafından idare olunmuştur. Buralarda Kırgızlardan önce Karluk, Çiğil,Yağma, Tuhsi, ve Uygur boyları yurt tutmuşlardı. Bu toplulukların bir kısmı daha sonraki yüzyılda Anadolu’ya da göç etmiştir. Karahanlılar dönemi, Türklerin siyasi ve özellikle kültüreltarihleri açısından önemli bir kesittir. Dolayısıyla, bu devletin adeta bir bölgesi konumundaolan bu günkü Kırgızistan’ın tarihi, bütün Türklerin tarihleri ve özellikle de kültür ve uygarlık 125 tarihleri açısından çok büyük önem taşımaktadır. 45
 Günümüzde Kuzey Kırgızistan´da yerleşikyeni şehirlerden biri olan Tokmok şehrinin güneybatısında harabeleri bulunan Balasagun(Balasagın), tarihî eski Türk şehirlerinden biridir. Balasagun şehri, bir süre Karahanlılara başkentlik yapmıştır. Burada bulunan Burana minaresi, önemli bir kültür değeri olarakkoruma altına alınmıştır. Kırgızistan’daki tarihî dokunun önemli bir kısmı Karahanlılardanmirastır. Karahanlı mimarisi ve sanatı ise Selçuklular üzerinden Anadolu Türklüğünün miras birikimine aktarılmıştır. Karahanlıların İslam’ı kabulleri, Türkiye Türklüğünün dinî hayatındanasıl bir tarihî değere sahipse Kırgızistan tarihi için de önemli bir dönüm noktasıdır. Bu ortakhususiyetin kıymeti pek de anlaşılamamıştır. Kırgızistan’da Karahanlılar ve onların haleeriolan İslam devletleri zamanından kalma İslami eserler, camiler, türbeler, Arap hari kitabeler;Kırgızlara, Karahanlılar ve ahfadından kalma en somut kültürel mirastır. Bu mirasta TürkiyeTürklerinin de hakkı olduğunu söylemek gerekir.
5. Karşılıklı Tarihî Etkileşim
Kırgızistan ile Türkiye arasında coğra açıdan uzun mesafeler bulunmaktadır. Bugün Bişkek’ten Ankara’ya karayolu ile neredeyse 4800 km. yol katedilir. Buna rağmen, günümüzünimkânlarının mevcut olmadığı 1000’li, 1500’lü, 1700’lü yıllarda Anadolu ile Kırgız coğrafyasıarasında karşılıklı etkileşim ve iletişim devam etmiştir. Anadolu’da ortaya çıkmış bir destan, bir hikâye veya bir savaş anlatısı bir müddet sonra Kırgız ülkesinde de anlatılagelmeye başlamıştır. Aynı şey ters istikamette de cereyan etmiştir. Anadolu’da teşekkül etmiş Battal GaziDestanı, Köroğlu Destanı, Nasreddin Hoca tiplemesi batıdan doğuya Kırgız coğrafyasına ulaştırılmıştır.Anadolu’nun fetih sürecini anlatan en yaygın epik eserlerin başında gelen Seyyid Battal GaziDestanı’nın Türkiye dışında da yazma nüshaları bulunmaktadır. Nitekim bu eserin Kırgızistan Milliİlimler Akademisi Elyazmaları Arşivinde Kırgız Türkçesiyle yazılmış iki adet elyazması nüshası mevcuttur. Kırgız sahasında bir kahraman tipi olarak, Seyyid Battal Gazi’nin varlığını eskileredayandırmak mümkündür. Kırgız destanlarının merkezinde bulunan Manas Destanı’nda SeyyidBattal Gazi’den bahsedilmesi, Anadolu nüshalarının bölgeye ulaşmasından çok önce bu kahramantipinin Kırgız destan geleneğinde yerini aldığına işaret etmektedir.
46
 Buna dair başka örneklere deyer verilebilir.
6. Ortak Dil Hususiyetleri
Türk dilinin Oğuz grubundan olan Türkiye Türkçesi ile Kıpçak grubundaki Kırgız Türk çesine ait aynı kökenden gelen ya da aynı anlamı taşıyan kelimeler oldukça fazladır. Bu heriki dilin fonetik ve gramer yapısından da fark edilmektedir. Eski Türkçeden her iki dile aynıkelimeler intikal etmiştir. Örnekler: sayı adları (seksen, doksan vb.), zamir adları (ben, sen, biz, siz vb.), akrabalık adları (ata, ana, kız, oğul, ece, bacanak vb.), beden adlandırmaları (baş,saç, boyun, kaburga, bel, deri vb.).
47
Kırgız Türkçesiyle Türkiye Türkçesi arasındaki bazı küçük farkların olması tabiidir. “Y-C;
B-M; D-T” gibi harf değişimleri bu manada normal karşılanmalıdır. Damga- tamga; dilek-tilek; dizgin- tizgin gibi.Kırgızistan’da kullanılan dil, eski Türkçe’nin dil hususiyetlerini taşır. Anadolu’da OsmanlıDevleti zamanında kullanılmış Türkçe’nin hemen hemen aynısı eskiden Kırgız coğrafyasındakullanılmakta idi. Balasagun’da Burana harabe şehrinde bulunan ve müzeye kaldırılmış olan1921 yılına ait Arap hari bir mezar kitabesinde karşımıza çıkan Türkçe şu ibareler sankiTürkiye’de yazılmış gibidir: “H.1340/ 1921 M.’de L’nci Ağusunda ... merhû[me] ümmühürazîrâ… Şâkir kızı Murtaza Molla Mustafa oğlunun zevcesi fenadan bekaya rıhlet kıldı. Fîyevm-i Cuma irtebilân sâat 3’ncü. Allâh Tebâreke ve Tealâ ğarîk-i rahmet idüb bekâ-yı îmânnasîb idüb câyını Cennet eylesün, âmîn.” Yine bir başka mezar taşında rastladığımız “Yâİlâhî rahmet eyle üşbu Murâd ‘Ali Bâtırğa. Cennet eyleb makâmını, a‘zîz eyle cânîğa. Âmîn.1891’nci yılında.”
48
Günümüz Kırgız Türkçesinde bulunan “ece, açık, adaş, ağıl, ak, aksakal, kızıl, akıl, akıbet,akşam, at, ata, ay, ayu, aygır, balta, baldız, baskın, kalın (başlık), kargış (beddua), bıçak, bilek, boncuk, boy, kir (bulaşık), kapçık (cüzdan), batgak (batak/ çamur), çadır, çarık, çeyrek, çınar,tayak (çomak), çöl, çukur, başka, kundak (dipçik), tüz (direkt), çıkanak (dirsek), tolğanay (dolunay), buruluş (dönemeç), ölüm, ömür, ördök (ördek), çapul (saldırı), şişe, şişik (şiş), töşök(döşek/ yatak), erincek (üşengeç), cetişgen (yetişkin) gibi yüzlerce kelime, isim, sıfat TürkiyeTürkçesinde ya aynen ya da küçük telaffuz ve anlam değişiklikleriyle beraber kullanılmaktadır.İki kardeş ülke halkı arasında kullanılan tarihî atasözleri ve deyimlerde de müşterekhususiyetlere işaret etmekte fayda vardır. Üç kıtada birbirinden binlerce kilometre uzaklıktavarlıklarını sürdüren Türk boyları arasındaki ortak atasözlerinde anlam birliği büyük ölçüdekorunmuştur. Bu manada Türk ve Kırgızlara ait pek çok ortak atasözü bulunmaktadır. Örnekler:Yel esmeyince dal kımıldamaz (Türkiye);Celcürböze çöptün başı kıymıldabayt (Kırgızistan).Bağ babadan, zeytin dededen kalır (Türkiye);Atadan balağa muras kalat (Kırgızistan).Yazın çalış, kışın yat (Türkiye);Cazda carış, güzde güreş (Kırgızistan).Her gecenin bir gündüzü var (Türkiye);Batar kündün atar tanıbar (Kırgızistan).
49
Kendine özgü bir ezgi ile söylenen ve zamanla anonimleşen halk edebiyatı türlerinden biri, Anadolu sahasında “türkü”, Kırgız Türkleri arasında ise “ır” (yır/cır) adını taşır. Bunlar,hem Türkiye’de ve hem de Kırgızistan’da doğumdan ölüme, hayatın her safhası ile ilgili olup bazıları günlük hayatın akışı içinde, bazıları ise çeşitli merasimler esnasında söylenir. Mesela Anadolu’da “iş türküleri” olarak tarif edebileceğimiz geleneğin Kırgızlardaki adı “emgekırları”dır. Bunlar, iş yaparken güzel vakit geçirmek, işin yükünü daha az hissetmek amacıylaterennüm edilir. Mesela çobanlar hayvanlarını otlatırken türkü söylerler. Kırgızlarda Çobantürkülerinin içinde en yaygın olarak bilinenleri ve eskileri “Bekbekey” ile “Şırıldan”dır:
50 Kara-Toonu etektep (Kara dağın eteğine), Men konoyun Bekbekey (Ben konayım Bekbekey). Kara makmal tonuna (Siyah kadifeden elbisene),Ceñ boloyun Bekbekey (Yen olayım Bekbekey).
İçe turgan aşına (Yediğin aşına),
 Bal boloyun Bekbekey (Bal olayım Bekbekey). Mine turgan atına (Bine durduğun atına),Col boloyun Bekbekey (Yol olayım Bekbekey).
Görüldüğü üzere Kırgız çobanlarının söylediği bu türkü ile Türkiye kırsalında her hangi bir Türk çobanının söylediği türkünün duygu formları hemen hemen aynıdır. Kırgızca bazıkelimelerin telaffuzuna dikkat edildiğinde İstanbul konuşma ve yazı dilinden ziyade Anadoluhalkının günlük konuşma dilinde kullanılan kelimelerle birebir örtüşme söz konusudur. Mesela Kırgızca’daki “boloyun” (b+oloyun), Kastamonu ağzında “oluyun” şeklinde söylenir. “Konoyun” kelimesi de “konuyun” şeklinde telaffuz edilir. “Olayım” ve “konayım” halk dilindeyaygın değildir. Bunun gibi yine Kırgız Türklerinin telaffuzundaki “ayu” (ayı), “bilö” (bileği), “çıbık” (çubuk), “küyo” (damat), “sabak” (ders), “ok” (dingil) gibi kelimeler, Kastamonuağzında aynı telaffuz özellikleriyle birlikte “ayu, biloğ, çıbık, güyo, sabak, ok” şekilleriylekarşımıza çıkar. Anadolu’nun diğer yöreleriyle de karşılaştırma yapmak, başka benzerlikleriyakalamamızı sağlayacaktır.
7. Bağımsızlığa Düşkünlük, Vatana Bağlılık ve Kahramanlık 
Tarihte hep bir Kırgız devleti oldu. Türkiye Türkleri de bağımsızlıktan ödün vermediler.Her iki ülkenin kuruluşunda Türk ve Kırgız yiğitlerin kanlarıyla çizilmiş haritalar ülkeninsınırlarını göstermektedir. Her iki ülkenin evlatları da kahramanlık destanları, hikâyeleri vetürküleriyle büyümüş, kendilerine kahraman bir sembol değeri örnek alarak yetişmişlerdir.Kırgızlarda Manas’ın kahramanlıklarını okumayan, bilmeyen Kırgız genci yok gibidir. Kırgızlar, XIII. yüzyıldan bu yana Moğollar, Kalmuklar, Çinliler ve Ruslara karşı bağımsızlıklarınıkorumaya çalışmışlar ve bu uğurda isyanlar çıkarmışlardır. 1885, 1898, 1916 isyanları Ruslarakarşı çıkarılmış olup, Kırgızlar bu elim vakalarda binlerce kayıp vermişlerdir. Fakat takdireşayandır ki, bu soykırıma rağmen hiçbir Kırgız, vatanından ve bağımsızlık sevdasından vazgeçmemiştir.
8. Ortak Düşmana Karşı Dayanışma
İlk çağları bir kenara bırakırsak XIII. yüzyıl boyunca Kırgızların, Oğuzların (Türkmenlerin)ve diğer bazı boyların ortak düşmanları Moğollardı. Savaşçı Kırgızlar ve Oğuzlar, Moğollarakarşı verdikleri mücadelelerde çok kayıplar verdiler ve büyük acılar yaşadılar. XIX. yüzyıl boyunca ise Kırgızların ve Türkiye Türklerinin müşterek düşmanları Ruslar idi. Türkiye  merkezli olarak üç kıtada hüküm süren Osmanlı Türkleri, XIX. yüzyılda Rus Çarlığınave İngiliz imparatorluğuna karşı çok ağır darbeler almıştı. Aynı dönemde ise Kırgızlar,Türkistan’ın göbeğinde bir taraftan Ruslar, diğer taraftan Çinliler ve güneyden ise İngilizlerinkıskacı altına düşmüşlerdi. XX. yüzyıl başlarında fırtına öncesi sessizliğin hüküm sürdüğü1914 yılı ortalarında yani I. Dünya Savaşı’nın patlak vermek üzere olduğu günlerde beşOsmanlı aydını, atalarının yurtları olan Türkistan coğrafyasına gitmeye karar verirler. Bu beşTürk; Kuşçubaşı Selim Sami, Hüseyin Emrullah, Kırımlı Hüseyin İbrahim ve Adil Hikmetadlarını taşıyordu. Bunlar tüccar kılığına girerek Osmanlı başkentinden 14 Haziran 1914’teyolculuğa çıkmışlar ve 4 Ağustos’ta İzmir’den gemiye binmişlerdi. Çok zor şartlarda Kaşgar’aulaşıp buradan Pamir Dağları üzerinden Afganistan’a geçmek için yola koyulurlar. DoğuTürkistan’da Kaşgar’a doğru ilerlerken 27 Nisan 1915 tarihinde Rus askerlerine esir düşerler.Ruslar onları Taşkorgan’a gönderirler ve orada onları önce katletmek isteseler de, sonra bukararlarından vazgeçerek Taşkent’te hapse atarlar. Alman büyükelçiliğinin araya girmesisonucunda 14 Temmuz 1915 tarihinde hapisten çıkarılan beş Türk, önce Balkaş Gölü’nüngüney doğusunda bulunan Kapal şehrine, sonra Kırgız-Kazaklar’ın yaşadıkları Sarhan şehrinesürgün edilirler. Bu günlerde Yedisu’da büyük bir isyan patlak verir. 2 Ağustos 1916 tarihinde başlayan isyan, kısa sürede bu Kırgızistan toprakları dâhilinde bulunan Bişkek, Karakol veTokmok gibi şehir çevrelerine yayılır. İsyanın önderleri Kanat Ibıke oğlu ve Şabdan Batır’ınoğlu Hüsameddin’dir.Beş Osmanlı Türkü, Türkistan’da Çin’e, Rusya’ya ve İngiltere’ye karşı Kazak, Kırgız ve Özbekleri bir bayrak altında toplama hayalleriyle birlikte bölgeye gelmişlerdir. Bunlar, sayıları 6-7 bini bulan silahlıKırgız yiğitlerinin örgütlenmelerine yardımcı olmuşlardır. Bugünkü Kırgızistan ve Doğu Türkistan’daşiddetli şekilde cereyan eden isyanları bastırmakla görevli Rus ve Çin birlikleri binlerce Kırgız’ı yaşlı,çocuk ayırmaksızın katletmişler, bir anlamda soykırıma tabi tutmuşlardır. Bu sömürgeci güçlerin amacı,Türkistan’ın bütün yer altı yer üstü zenginliklerini ellerine geçirmekti. Âdil Hikmet Bey ve arkadaşları,ellerinden geleni yapmalarına rağmen isyan başarıya ulaşamaz ve bu beş Türk, birbirlerinden ayrılarak,değişik yollardan (Çin ve Japon limanları üzerinden) ve değişik tarihlerde (1920-1921) Türkiye’ye dönerler. Bu beş Türk’ün bazı Kırgız boylarını Türkiye’ye göç ettirme düşünceleri de sonuçsuz kalmıştır.
51
1916 yılında Çin’e kaçıp, tekrar Kırgızistan’a, Issık Göl’e dönenlerden biri olan Kırgızloloğu ve dilbilimci Hüseyin Karasayoğlu’nun belirttiğine göre, Çin’e giderken Samıybek(Sami Bey) adlı Osmanlı Türküyle karşılaştıklarını, Kırgızlarla beraber beş Türkün isyandayönetici olduklarını ve Kırgızların bu Türklerden biri olan Sami Bey’den etkilendiğini, neticede o sene dünyaya gelen Kırgız erkek çocuklarına Samıybek (Sami Bey) adı konduğundan bahseder. Dolayısıyla bu Türk kahramanları, Kırgızlar üzerinde derin izler bırakmışlardır.Türkiye Türklerinin ve Kırgız Türklerinin 1916 yılındaki ortak acı kaderleri Yedi-su ve PamirDağlarında birleşmiştir.Bu kahraman ve vatansever beş Türk’ün hayatını, içlerinden biri olan Âdil Hikmet Bey,Türkiye’ye döndükten sonra yazıya aktarmıştır. Günümüzde bu eser Türk okuyucusu tarafından bulunabilmektedir.
129
Kırgızların ezici bir çoğunluğu Müslüman’dır ve Sünni mezhebine bağlıdır. Türkiye ile bukonuda müştereklik söz konusudur. Her iki ülkede de Ahmed Yesevî ve onun yolundan gidenso büyüklerinin etkisi fazla olmuştur. İki ülkedeki türbe ve yatırlar, bunların ziyaret edilmesigelenekleri de dikkati celp etmektedir. Her iki ülkede eski Türk dininin izlerini aramaya kalkarsak Türkiye, bu konuda zenginlik bakımından Kırgızistan’ın gerisinde kalmaz.
10. Ölüm ve Den Gelenekleri
Kırgız Türkleriyle Türkiye Türklerinde ölüm ve den geleneklerinde de büyük benzerliklervardır. “Cenaze haberini yakınlara hızla duyurma, den esnasında mezara toprak atmak içintörene mutlaka katılma, cenazeye katılanlara bir şeyler verilmesi (hediye veya ikram), cenazeye katılanların ölü hakkında onun iyiliğine şahitlik etmeleri, kadınların ağıtlar yakması, kurbankesme, ölü aşı verme, sofralar kurulması, taziye ziyaretleri, den sonrası üçünde- yedisinde-kırkında anma tertip etme, denden bir yıl sonra yeniden ölü aşı çıkarma, sofralar düzme,mübarek gecelerde mevtanın ruhunun, kendi evini ziyarete geleceği inancı vb.” noktalarındaiki kardeş halk arasında aynı uygulamalar çoğunlukla bugün bile devam ettirilmektedir. Yinetaziye esnasında ölenin yakınlarını teskin için söylenen sözler bile hemen hemen aynı anlamlartaşır:“Kuday Taala kalgan ömürün sizge bersin”(Allah kalan ömrünü sizlere versin), “Catkanceri cayluu, topuragı torko bolsun” (mekânı cennet, toprağı yumuşak olsun) vb.
53
Kırgızlara ait Güney Sibirya’daki, Hakasya’daki mezar taşları ile Türkiye’deki mezar taş  ları arasındaki ilişkiler de dikkat çekicidir.
11. Âşıklık Geleneği
Kırgızistan’da “Akınçı” adı verilen ozanlar var. Bunlar halk içinde saygı görüyorlar. Türkiye’de de ozanlar toplum içinde itibar görürler ki bu, çok bilinen bir konu olup, burada ayrıntıyagerek duyulmamıştır.
12. Mimari ve Sanat Anlayışı
Issık Göl’ün batısında bulunan tarihî Balasagun kentindeki Burana Minaresi ile buradaAçık Hava Müzesi şeklinde oluşturulan tarihî malzemelerin hususiyetleri, Kırgızistan’dakieski Türk mimari, sanat ve yazı anlayışını aksettirmektedir. Burada sergilenen taş balballar,eski Türklerin özelliklerini yansıtır. Kırgızistan’daki camilerin, minarelerin, kümbetlerin mimari açılardan benzerlerine, Arap hari kitabelere ve sanat estetiğine uygun olarak yazılmış vesüslenmiş kitaplara Türkiye’de de rastlanır. Kırgızların, bugünkü Kırgızistan dışında Tarbagatay bölgesinde yaptıkları kümbetler bile Türkiye’deki türdeşlerinden ayrı düşünülemez. Kır gızistan’da Karahanlılar döneminden kalma ribat ve kervansarayların bazı mimari hususiyetlerinin Selçuklular vasıtasıyla Anadolu’ya taşındığını söylersek de konuyu abartmış olmayız.
13. Türkiye’de Yaşayan Kırgızlar ve Kırgızistan’da Yaşayan Türkiye Türkleri
1979 yılında Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgale başlayınca ülkenin kuzeyinde yaşayanPamir Kırgızları, Pakistan’a göç etmek zorunda kalırlar. Ancak buranın iklimine alışamadık ları için Türkiye’ye göç etme talebinde bulunurlar. 1982 yılında izin çıkar ve uçaklarla Tür kiye’ye getirilen Kırgızlar Van yöresine yerleştirilirler. Kurdukları köye Ulupamir adı verilir.

Günümüzde bu köyde ve çeşitli şehirlere göç etmiş olarak yaklaşık 4 bin Kırgız yaşamak tadır. Türkiye’den çeşitli nedenlerle Kırgızistan’a gidip yerleşmiş Türk vatandaşlarının sayısıda her geçen gün artmakta ise de bu konuda yeterli bir alt yapının oluştuğu söylenemez.
14. Muhtelif Alanlardaki Tarihî ve Kültürel Ortak Değerler
Kırgızistan’la Türkiye arasında bulunan müşterek tarihî bağların sınırlarını daha da genişletmek mümkün olmakla birlikte bu çalışmanın hacmi gereği aşağıda sadece bazı konu başlıkları verilmekle yetinilecektir:Türkiye ve Kırgızistan Türkleri arasında karşımıza çıkan değerlerden ve geleneklerdenolarak “ailevî disiplin, misarperverlik, eli açıklık, at sevgisi, yaylak-kışlak hayatı, yurt tutma(yurt verme), doğum ve sonrası benzer uygulamalar, düğün ve evlilik merasimleri, kıyafetler,yemek kültürü, yer ve şahıs adları.” sayılabilir.Bu kavramlar ve özellikler üzerine karşılaştırmalı değerlendirmelere gidildiğinde, iki ülkearasındaki ortak tarihî mirasın büyüklüğü biraz daha açık olarak görülecektir. Özellikle “nevruz” geleneği ile “Nasreddin Hoca gibi tarihî şahsiyetlerin iki kardeş halk arasındaki ağırlıklıyerinin tespiti, Türkiye ile Kırgızistan arasındaki tarihî ve kültürel bağların derin köklerini bulmamızı sağlayacaktır.

4
 T. C. Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, cevdetyakupoglu@gmail.com
35
1
 Bilal Yıldız: “Balasagun-Burana Açık Hava Müzesi ve Arap Hareriyle Yazılmış Mezar Taşları”,
Tarih Okulu Dergisi (TOD),
 Haziran 2014, Yıl: 7, Sayı: XVIII, s.189-192
36
 Mayramgül Dıykanbayeva: “Kırgız Adı üzerine”,
 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED)
, 43,Erzurum,2010, s.209.
37
 Dıykanbayeva: “Kırgız Adı üzerine”, s.205-210.
38
 O. C. Osmanov: “Eski Kırgızlar”, Çev. Vefa Kurban,
 Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi
, Cilt:2 Sayı: 3 (2013), s.148,14939
 Olcabay K. Karatayev: “Kırgızların- Oğuzların (Türkmenlerin) Tarihî ve Etnik Bağları”, Türkiye TürkçesineAktaran Mustafa Kalkan, s.199-207.
40
 Cengiz Alyılmaz: “(Kök) Türk Hari Eski Türk Yazıtlarının Kırgızlar Açısından Önemi”,
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi
, Sayı: 2/4 (2013) s.1.
41
 Osmanov: “Eski Kırgızlar”, s.147
42 Alyılmaz: “(Kök) Türk Hari Eski Türk Yazıtlarının Kırgızlar Açısından Önemi”, s.9.
43
 Hunlardan itibaren süre gelen Kırgız tarihi için bk. L. Ligeti: “Kırgız Kavim İsminin Menşei”,
TM 
 I, 1925, s.235-249.; W. Eberhard: Çin’in Şimal Komşuları, TTK, 1996.; İbrahim Kafesoğlu:
Türk Milli Kültürü,
 BoğaziçiYayınları, 13. Baskı, İstanbul,1995, s.130-131.Faruk Sümer:
Oğuzlar (Türkmenler),
 Türk Dünyası AraştırmalarıVakfı, İstanbul, 1992, s.17-18,34-35.
44
 Ahmet Buran: “Oş İlinin Özgön İlçesinde (Kırgızistan) Yaşayan Türkler ve Ağızları”, s.1-7.
45
 Reşat Genç: “Karahanlılar Döneminde Kırgızistan”, s.1-4.
46
 Muhammet Nurullah Cicioğlu: “Kırgız Türkçesiyle Yazılmış Olan Seyyid Battal Gazi Destanı Üzerine Birİnceleme”,
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish orTurkic,
 Volume 8/4 Spring 2013, p.429-430.
47
 Roza Abdikulova: “Türkiye Türkçesi ile Kırgız Türkçesindeki Ortak Kelimeler Üzerine Genel Bir Değerlendir 
-
me”, Ulakbilge, 1 (2), 2013, s.41-4848
 Bilal Yıldız: “Balasagun-Burana Açık Hava Müzesi, s.205,207.
49
 Kâmile Gülüm; Mustafa Boz: “Doğa Üzerine Söylenmiş Türk Dünyası Ortak Atasözlerinin Coğra Analizi(Kırgızistan- Türkiye Örneği)”,
 Marmara Coğrafya Dergisi
, Sayı: 24, Temmuz 2011, s.354-36951
 Roza Abdikulova: “1916 Türkistan İsyanına Bir Kaynak Olarak: Asya’da Beş Türk”,
SDÜ Fen Edebiyat Fakül-tesi Sosyal Bilimler Dergisi
, Nisan, 2014, Sayı: 31, s.53-60.52 Âdil Hikmet Bey:
 Asya’da Beş Türk 
, Yeni Türkçeye Aktaran Yusuf Gedikli, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1999.53
 Mayramgül Dıykanbayeva: Kırgız Türklerinde Ölüm”,
 Millî Folklor 
, 2009, Yıl: 21, Sayı: 82, s.89-97.

15-05-2018/BANDIRMA GERÇEK/ TÜRK DÜNYASINDAN YAZILAR