Sünnet Düğünü (!).. Regl Kutlaması (?)

SÜNNET DÜĞÜNÜ (!) REGL KUTLAMASI (?) - 1 *

Erkekliğe adım atmak, kadınlığa geçiş ! Ve kadın erkek eşitliği ?

Eşitliği bozmuşuz ki ; erkek çocukların sünnetleri, şaşalı düğün dernek ve mevlitlerle, yemeklerle düğün olarak kutlanıyor ama kızların ilk regl i, ya hiç kutlanmıyor, aileye söylenmiyor veya söyleyenlerin yanakları al al olsun diye, annelerince kızlara tokat atılarak kutlanıyor.

Dün 5 ARALIK…Türkiye’deki kadınlarımız, dünyadaki pek çok ülkede olmayan bir hakkı kazandılar ve Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK ile, kadınlarımız seçme-seçilme özgürlüğünü alarak, toplum hayatına girdiler. Girdiler girmesine de… ; kadınlarımızın, hak arama konusunda eksik bıraktıkları bir konu var. Yıllardır, bu konuyu onların dillendirmesini beklemiş isem de, Tıp Biliminin ve bilim adamlarının dile getireceğini düşünmüş isem de ;  ‘UTANDIKLARINDAN’ olacak, hiçbir kadın kuruluşundan ve aydın kadından ve TIP Bilim adamlarından bunu duyamadığım için, el mecbur bu konuyu bir erkek olarak, ben dile getirmek istedim. Umarım, anlaşılırım !

İki yüzyıl öncesine kadar, adet görmenin (regl olma) (Aybaşı) ne demek olduğunu pek bilmiyorduk değil mi ? ( Bkz. Yakın Tarih) Dolayısıyla, dünyanın çeşitli yerlerinde adet görme ilgili, ilginç inanışlar ve uygulamalar yaygındı...

Anlaşıldığı üzere, kızlarımızın cinsiyeti gereği, 10-14 yaşlarında gördükleri Adet, Aybaşı veya REGL denilen, biyolojik hadisenin sosyal boyutunu yazacam veya yazmaya çalışacam. Bu konuda kızlarımızın da utandıklarını (regl utanılacak değil, gurur duyulacak bir hadisedir.) ve aileleriyle dahi bu olayı paylaşmadıklarını biliyorum. Öyle ya, kızlarımızın ilk adet görmeleri ; onların dişileştiğinin, döllenme kabiliyetlerine ulaşıp, doğurganlaştıkları ve  kadınlaştıkları bir biyolojik olay ve bunun için bir operasyon falan gerekmiyor.

Yazacam da…;  eşitlik açısından, önce erkek sünnetine de girmem gerek ! Erkek sünnetleri, biyolojik olarak, dini ritüel olarak, islam dininin gereği gibi yapılıyorsa da, halkımız arasında bu olay ; Erkek Çocuğunun erkekliğe adım atması gibi değerlendiriliyorsa da, bu değerlendirmelerin çoğu yanlış. Mesela ; sünnet islamdan önce de var. Mesela ; sünnet olan çocukta, ERKEKLİK olarak bir biyolojik, ertesi gün değişim ve dölleme yeteneği falan oluşmaz. Sünnet olan çocukları, ertesi gün evlenebilir ve baba olur falan diye de… nitelendiremeyiz. O zaman sünnet ; erkekliğe geçiş veya erkekliğe adım falan da değildir. Sünnet çocuklarının beynine işlenen bir konudur. Sünnetten korkma oğlum, erkek olacaksın ve adam olacaksın….gibi !

Ben de, ilkokul 3. Sınıftan 4. Sınıfa geçtiğim yılın yaz tatilinde, komşu çocuğu ile birlikte, Sultançayır Köyünde, düğün-dernek ve mevlidle sünnet olmuştum. Hatırladığım, büyüklerimiz olan abiler bizi korkutmak için çok çabalamışlar, sünnetçi köye girerken, bizim kaçmamız için bizi kışkırtmışlardı da, ben kaçmamıştım !  Kaçanı yakalayıp getirmek de, bir ritüeldi o zaman… 2 Erkek çocuğumu da, yine benzer ama müstakil törenlerle ve ritüellerle, at üstünde dahi gezdirerek, Susurluk’ta  sünnet ettirmiştim. Atık derinin, evin bahçesine, bir okulun bahçesine, bir camiinin bahçesine gömülmesi de bir ritüeldi tabii. Çocuğunuzun, evine bağlı olması, okuyup adam olması veya camiden çıkmayıp dinine bağlı olması gibi… neyi istiyorsanız, ebeveynin dileği veçhile bu gömü yapılırdı. 

ERKEK SÜNNETİ :
 
Sünnet kelimesi ; “ âdet, yol, davranış ” anlamlarına gelen, Arapça kökenli bir sözcüktür. Kuran-ı Kerim de, bu konuda bir ayet yoktur ! İslam Peygamberinin yaptıklarını yapmak olan sünnet anlayışı ile, bizim sünnet ritüelimiz, dini ritüel olmuştur. İslam peygamberi Hz Muhammedin ne zaman sünnet olduğunu kesin bilinmiyorsa da, bir rivayete göre, Hz. Peygamberi dedesi Abdulmuttalip in sünnet ettirdiğini ve birkaç deve keserek misafirlere ikram bulunduğu bildirilmektedir. 

Bu rivayete itibar edeceksek, o zaman sünnet yaşını bilmesek de, Hz Muhammedin çocuk olduğunu düşündüğümüzde, islam dininin kitabının Peygambere 40 yaşında indirildiğini ve islam dininin kitabının din olarak 3. Halife Hz. Osman döneminde, KURAN Kitabının bastırılmasıyla olgunlaştığını da ilave edersek… Peygamberin sünnet olduğu tarihte, İSLAM DİNİ yoktu ve bu sünnet de islami ritüel değildi. ( Ramazan ayı ve bayramı gibi. Çünkü Kuranın ilk indiriliş tarihi de, biliyorsunuz Ramazanın 27. Gününün gecesi diye rivayet edilir. Kuran indirildiğinde de, Ramazan Ayının ve oruç ibadetinin var olduğu da burdan anlaşılmaktadır.Yani Ramazan ve Oruç da Kuranla gelmemiştir.)  Zira o zaman ; Kureyş halkında herkes kendi çocuğunu sünnet ettirirmiş. Bu rivayete göre de neymiş ? Sünnet, Kuranla inen bir emir ve islami değilmiş.

Bizde ;  Osmanlıdan gelen anlayışla erkek sünneti, erkek çocuklarının erkekliğe attıkları adım olarak görülür ve düğün-mevlit gibi törenlerle kutlanır ve kutsanır. Fakat bu olay ; hala dinler olarak da, tıbben de tartışmalıdır ve Tanrının yarattığı bütün canlılarda cinsiyet işlevleri, müdahale olmadan mükemmel  gerçekleşirken ( Tanrının, canlı yaratılışlarındaki eksiksiz mükemmeliyetine atıf yapılırken…), bazı toplumlarda erkek çocuklarına, eksik veya fazlalığı var denilip müdahale edilerek, reşit olmayan erkek çocukları üzerinde, operasyon yapılabilmektedir. Allahtan bazı Tıp adamları, sünneti sağlıklı ve olabilir bulmaktadır da, genel kabul görmektedir SÜNNET ! 

Hatta sünnet Ritüellerimizde KİRVELİK denilen bir müesese bile oluşmuş olup ; Kirve, sünnet olan çocuğun bütün masraflarını üstlenen, sünnet sırasında çocuğu kucağına alarak tutan ve hayatı boyunca çocuk üzerinde, babası kadar hakkı olduğu düşünülen kişidir. Bedava kirvelik yapanların, herhalde bu hakları olmasa gerek ! 
Erkek Sünnetinin, ilk olarak ne zaman ve ne gerekçe ile yapılmaya başlandığına dair, geçmişe dair kayıtlarda, kesin kanıt yoktur. Ancak yazılı tarihten önce, ataerkil toplumlarda ve Antik Mısır medeniyetinde uygulandığı, köleler ve mahkumların bir aşağılama yöntemi olarak sünnet edildiği, Musa’nın ( Musa Peygamber) Mısır’dan çıkardığı İbranilerin, köle veya mahkûmlardan oluşması, hepsinin sünnetli olması, ve bunu toplumsal bir işaret ve dini inanış gereği olarak görenlerin, devam ettirdikleri bir gelenektir.

Bazı toplumlarda ; halen sünnet olmayan erkeklere, evlenme hakkı verilmemektedir. Sünnet bazı toplumlarda ise ; evlilik kurumuna karşı (erkeğin-kadına) sadakat gösterisi olarak da uygulanmaktadır. Son zamanlarda, yeni doğan erkek çocukları, ileride sorun olmasın (sorun çıkmasın) diye, doğumdan hemen sonra hastanede, cerrahlar tarafından sünnet edilmektedir. Hastanede doğup eve gelen çocukların bir kısmı, eve sünnetli olarak gelmektedir.

Sünnetle ilgili ; Sami, Ezzib, Yahudilik ve İslamdaki kurban ile,  erkek sünneti arasında bağlantı kuracak olursak ; Hz. İbrahim ile ilgili kurban anlatısının, Yahudi din adamlarının bir kurgusu olduğunu, bununla, Tanrıya erkek çocuklarını kurban verme geleneğinin kaldırılarak, yerine hayvan kurbanının getirilmesinin amaçlandığını görürüz. Ancak, erkek çocuklarımız, kurban verme anlayışından tamamen kurtulamamış, bunun yerine onların, erkeklik organını nı kaplayan derinin kesilmesinin, kan akıtılmasının,  gelenek haline getirildiğini de görürüz. 

Ve Yahudiler şöyle de derler : " 90 yaşını aşan büyük babanız, bir gün sizi dağa götürüp Tanrı'nın rüyasında emrettiğini söyleyerek kesmeye kalksa, sonra da vazgeçip bir koç kes se, bir başka gün kendisinin cinsel organını kesse… ne düşünürdünüz ? "  Mantık ; kurban yerine erkek çocuğun sünnetinin, iyi olduğudur.

Sünnetin kökeni ile ilgili teorilere baktığımızda ; 
 
James De Meo' nun ; "Erkek ve Kadın Jenital Yaralamalarının Coğrafyası" (1997) adlı makalesinde açıklanır. De Meo, toplumların ataerkil özellikleri, sünnet uygulayıp uygulamadıkları ve uyguluyorlarsa bunun şiddetini ve küresel kuraklık endeksini bir harita üzerine koyarak karşılaştırır. Bu üç faktörün kesiştiğini fark eden De Meo, sünnetin MÖ 5000 yıllarında Sahara'nın çölleşmesi ve bunun sonucunda kurulan ataerkil düzen ile ortaya çıktığı sonucuna varır. Daha sonra bazı tarihsel olayları inceleyerek sünnetin ataerkillikle birlikte, Sahara'dan dünyanın başka yerlerine yayılışını açıklar.

Ashley Montagu’ de ;  "Sakatlanan İnsanlık" (1991) adlı makalesinde her iki cinste sünnetin, ataerkilliğin yükselmesi ile ortaya çıktığını iddia eder. Günümüzde sünnetin devam etmesini, eski ataerkil eğilimlerin, halen güçlü olmasına bağlar.

Nörofizyolog James Prescott' a göre ;  erken yaşlarda, özellikle bebeklerde yapılan sünnet, bireyin gelişen beyin yapısında cinsel zevk duygusunun acı ile birlikte kodlanmasına neden olur, ve bu şekilde cinsel olarak sağlıklı gelişmesini, ve ileri yaşlarda cinsel zevki ve cinselliğin manevi boyutunu gerektiği şekilde yaşamasını güçleştirir. Ataerkil toplum (üst akıl), bireylerin cinselliğini bu şekilde kontrol eder. Ataerkil lik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir. Bu düzenin temelini erkeğin üstünlüğü fikri oluşturur. Soy erkekler tarafından belirlenir, hakimiyet erkeklerindir. Bu toplumlarda erkeklere, kadınlardan daha çok saygı gösterilir.

Modern zamanlara kadar sünnet, cinsel bir kontrol aracı olarak düşünülmüştür. Bu görüşlerin en çok bilinenlerinden biri, Yahudi asıllı düşünür İbn Meymun'un, 1190 yılına ait şu sözleridir : 
İbn Meymun  ;  "Söz konusu sünnet olduğunda, öyle sanıyorum ki amaçlanan cinsel ilişkiyi azaltmak, cinsel organı zayıflatmak, ve bu şekilde erkeğin mutedil olmasını sağlamaktır. Bazı insanlar sanır ki, sünnet erkeğin yapısındaki bir bozukluğu gidermek içindir, ama buna herkes kolaylıkla cevap verebilir: Nasıl olur da doğadaki canlılar dışarıdan düzeltmeyi gerektirecek kadar "eksik yaratılmış" olabilirler, hele bu özellikle üstderi gibi işlevi açık seçik belli olan bir yapı ise? Gerçek şu ki, bu emir, eksik yaratılışlı bir yapıyı düzeltmek için değil, insanın ahlaki yetersizliklerini tamamlamak içindir. Bu organda açılan yara tam da istendiği gibidir; ne gerekli işlevlere zarar verir, ne de çoğalma yeteneğine. Sünnet basitçe aşırı isteği dengeler, çünkü sünnetin cinsel heyecanı azalttığına dair şüphe yoktur. Organ daha başlangıçtan kan kaybederek ve koruyucu tabakasını yitirerek güçsüz hale gelir......" (49. Bölüm, s.609) Şaşırmışlara Rehber, İbn Meymun 

Cerrahiyetü'l Haniyye adlı eserde ; 19. yüzyıla kadar sünnet, Sahara Çölü, ve bu bölgeyle yakın etkileşim içindeki ve etkisindeki coğrafi alanlar ve topluluklarla, sınırlı kalır. Bu ana kadar Batı dünyasının tavrı, sünnete karşı genelde dışlayıcı ve sünnet yapan ulusları küçük görücüdür. 

Ne var ki bu durum 19. yüzyılın yaygın cinsellik karşıtı ortamı ve mastürbasyon korkusu ile değişir. İngilizce konuşan ülkelerde sünnet, pek çok hastalığa neden olduğu düşünülen mastürbasyona karşı bir önlem olarak benimsenir. Sünnetle kesilip atılan prepus, gereksiz, hastalıklı bir organ olarak görülmeye başlanır. 

Uygulamada daha çok erkek çocuklar söz konusudur, ama kız çocukları da nasibini alır. ( REGL Kutlamasında, bu konuyu da HADIM ile birlikte açıklayacağım.) Bu durum ABD haricinde İngilizce konuşan ülkelerde, sünnetin büyük oranda terk edildiği 1940'lara kadar sürer. Bu değişimde cinsellik karşıtı ortamın yumuşaması yanında, Douglas Gairdner'in prepusun işlevlerini açıkladığı 1949 yılına ait makalesi de, büyük rol oynamıştır. Bugün ABD'de sünnet oranının %60 ile %80 arasında, diğer İngilizce konuşan ülkelerde ise ; ortalama %10'un altında olduğu sanılmaktadır. Ancak kesin istatistikler yoktur. Bunun dışında sömürge döneminde (19. yüzyıl) Filipinler'de, ve ABD askeri varlığı ile Güney Kore'de de (1950'den sonra) sünnet başlamıştır. 

Sünnet olayı ile ilgili olarak psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, Oedipus kompleksine atıfta bulunmuş ve bu kompleks sonucu olan kastrasyon anksiyetesi (Hadım edilme korkusu) ile sünnet olayını ilişkilendirmiştir. Freud'a göre sünnet olayı, erkek çocuğun annesine karşı duyduğu özlemden vazgeçtiğini göstermek amacıyla toplum önünde törensel olarak uygulanan, bir cerrahi operasyondur. Erkek, sünnet olarak artık erkekliğe adım atmış ve annesi ile bağlarını tam olarak koparmış olmaktadır. 

Sami dinlerin bakışı ; Alman ressam Friedrich Herlin'in "İsa'nın Sünneti" kitabında ; Sünnet, YAHUDİLİKTE dini bir emirdir. Sünnet, Yahudi dini inancında büyük yer tutar. Eski Ahid'e göre Yahveh, İbrahim'le O'na ve soyuna Kenan topraklarını vadettiği anlaşmayı yapmış ve bu anlaşmanın şartı olarak da İbrahim ve soyundan gelenlere sünnet olmalarını emretmiştir. Bu inanışın gereği olarak Yahudiler, doğumdan sonra 8. günde erkek bebeklerini sünnet ederler. Ve dünyada soy takibini ANA dan yapan tek toplum, Yahudi toplumudur. Diğer bütün toplumlar, soy takibini BABA dan yapar.
HRİSTİYANLIKTA da sünnet tartışılmış, ancak havarilerin ve özellikle de Paul'un "gereksiz" olarak görmesi nedeniyle, dini bir gereklilik halini almamıştır. Ne var ki Mısır'daki Kıpti topluluğu gibi Afrika'daki bazı Hristiyan gruplar, hem kadın hem erkek sünnetini, ABD'deki bazı Protestan mezhepler ve Filipinler'deki Katolikler ise erkek sünnetini, dinen gerekli olarak kabul ederler. 

İSLAMDA SÜNNET ; Müslümanların kutsal kitabında ise ; sünnetle ilgili herhangi bir ifade yer almaz, ayrıca İslamiyet'in ilk yıllarında sünnet tartışma konusu da olmamıştır. Bu sıralarda Arapların kadın ve erkek sünnetini ne oranda uyguladıkları bilinmemektedir. Bugün Müslümanların büyük çoğunluğu erkek sünnetini, Afrika'daki inananların büyük bir kısmı ise kadın ve erkek sünnetini dinen gerekli görürler. Sünnetin Müslümanlar tarafından gelenekselleştirilmesinin 9. yüzyılda İslam'a dönen Yahudi asıllıların beraberlerinde kendi dinlerinin inançlarını İslam'a taşıması anlamına gelen İsrailiyyat ile olduğu sanılmaktadır.

OSMANLIDA SÜNNET ; İmparatorluklar, çevreleriyle sembollerle iletişim kurar. Bu durum 19. yüzyılda da değişmemiştir. Ancak bu dönemde bunun kapsamı genişlemiştir. Devletin inşa ettirdiği saat kuleleri ile organize ettirdiği sünnet törenleri, aslında aynı şeye hizmet ediyordu. Osmanlı da önceden sadece şehzadeler sünnet edilirken, İstanbul ve civarındaki çocuklar sünnet edilirken, 19. yüzyılda Trablusgarp’tan Van’a kadar, toplu sünnet organizasyonları yapıldı. Üstelik sünnetin kapsamı da genişledi. Darüşşafaka’daki çocuklar, kışladaki askerler, mektepteki öğrenciler, muhacirler kim varsa sünnet edildi. Osmanlı devletinin sünnet faaliyetleri sadece ülke sınırları içinde kalmamış, o sırada Yunanistan hakimiyetinde olan Eğriboz’daki Müslüman çocuklar, Osmanlı’nın finansörlüğünde sünnet edilmiş ve kendilerine elbise hediye edilmiştir. Ayrıca ; 1883’te sünnet edilecek şehzadeler ile birlikte 3000 kadar çocuğun da sünnet edilmesi kararlaştırılmıştı ve bu şehzade çocukları ile 15.000 çocuk sünnet edilmişti.

Sünnet de, Saat Kuleleri de…Devletin görünürlüğünü artırmak ve devlet ile insanlar arasında düzenli ve sürekli etkileşim kurmak için, bir argüman olmuştu yani !

1892’de bazı zabit (subay) çocuklarının kışlada sünnet ettirilmesi kararlaştırılmıştı. Bu sünnet işleminin “şevketlü ve inayetlü padişahımız efendimiz hazretlerine, hayırlı dua ettirmekten başka bir maksadı” yoktu. Günümüz Türkiyesinde de, ama ekonomik ama inanç olarak erkek çocuklarını sünnet ettirmeyenlerin çocukları, askere gittiklerinde kontrol edilir ve kışlalarda sünneti yapılır. Bu kontrolün, kalkıp kalkmadığını şimdi bilmiyorum.

Eski usulle yapılan sünnet, bazen kazalara sebep oluyor, yaraların iyileşmesi… aylar sürüyordu. Erkekliğini kaybedenler de cabasıydı. Yeni usul sünnetin yerleşmesinde büyük payı olan Rıza Nur’un gözlemine göre ;  7 ay sünnet yarası çekenler vardı. Hiçbir tıbbi birikimleri olmayan sünnetçilerin, pis aletleri, yaraya koydukları mülevves (kirli) ve mikrop yuvası tozları, merhemler, yakılar ve müşemmealar (bir çeşit yakı) ciddi sorunlara neden oluyordu. Hatta sünnetçiler akan kanı durdurmak için zac yağına batırdıkları tülbendi yaraya sürüyorlardı. Zac yağı dediğimiz şey ,aslında sülfirik asittir. Rıza Nur hayretler içinde, zac yağı biraz daha sert olsa “[…] bütün kamışı yakıp eritir. Bu madde değil beden-i, insaniyeyi hatta taşları bile yer, yakar ve abdesthane taşlarını temizleyen tuz ruhunun bir eşidir” der. O yüzden bugünkü modern ve cerrahi sünnet, en azından bu riskleri kaldırmış gözükmektedir.

*SÜNNET, ERKEK SÜNNETİ… işbu tarihsel süreci yaşamış, doğru veya yanlış geleneksel hale gelmiştir.Erkek egemen toplumlarda, ataerkilliğin gereği sünnet kutsanmaktadır. Hatta bu kudsiyet çocuklara ADAM OLMAK-ERKEK OLMAK şeklinde beyinsel şırınga edilmektedir. 5 ARALIK, her ne kadar kadınlarımıza verilen seçme-seçilme hakkı gibi gözükse de, kadın-erkek eşitliği bakımından en önemli yasal unsurdur da…devamı yazımda, kadınlarımızın yapmadığı savunu ile REGL KUTLAMALARININ neden yapılamadığını irdelemeye çalışacağım. Umarım okunur !

 06/12/2020 -RAMAZAN NARİN -  NOGAYTÜRK