Sosyal Demokrası Nedir? Proleterya Diktatörlüğü Nedir?

Sağcılık-solculuk ve kökeni nedir?

1789 yılı öncesinde Fransa’da ana meclis kurulmuştu. Bu meclis halkın yönetimi adına kararlar çıkartıyordu. Mecliste radikaller, cumhuriyetçiler, meşrutiyetçiler, halkçılar, din adamları, soylular gibi her sınıftan temsilciler bulunuyordu. Fakat Kral 16. Louis’in meclisten ne karar çıkarsa çıksın bu kararı veto etme yetkisi vardı. Alınan kararların birçoğu da kralın vetosuyla karşılaşıyordu. Halkın krala ve eşine karşı tepkilerinin artması üzerine, dünya tarihini derinden etkileyecek olan ‘Fransız İhtilali’ baş gösterdi. Kısa süre içerisinde 16. Louis ve eşi Marie Antoinette gözetim altına alındı.

Fransız kralı idam edildi

Devrimin gerçekleştirilmesiyle yönetimi meclis devraldı. Dolayısıyla kral ve eşinin akıbeti de meclise bağlıydı. Mecliste kral ve karısının giyotinle idam edilmesini savunan Jacobin adıyla anılan bir grup oluşmuştu. Radikal bu grubun fikirlerine karşı olan karşı grupta oluşmuştu. Fransız Meclisi bugün de siyaset terimleri arasında en önemli yere sahip olan sağ ve sol görüşleri tam olarak burada oluşturdu. Kralın idamına karşı çıkarak, kralın görevde kalmasını ve meclisle yönetimi paylaşmasını isteyenler mecliste sağ tarafta oturuyorlardı. Kralın giyotinle idam edilmesini ve cumhuriyetin ilan edilmesini isteyen grup ise mecliste sol tarafta oturuyorlardı. Fransız meclisinde solcuların istediği oldu, kral ve karısı 21 Ocak 1793’te giyotin ile idam edildi.

Sağ-sol fikirleri dünyaya yayılıyor

Sağ ve sol fikirleri Avrupa’da zamanla gelişim göstermeye devam etti. Solcuların savunduğu fikirlerde hak, eşitlik, ilericilik değişim, çağdaşlık gibi kavramlar ön plana çıkıyordu. Sağcıların argümanları ise daha çok muhafazakârlık, mevcut statünün korunması, dincilik-dindarlık, ırkçılık- milliyetçilik, bireysel (özel teşebbüs) özgürlüğünün korunması gibi kavramlardı.

Sol siyaset kavramının kökeni Fransız İhtilali dönemine dayanır. İhtilal sonrası kurulan parlamentoda özgürlüklerin destekçisi olan halkçılar genellikle başkan koltuğunun solunda oturmaktaydılar. Değişimlere karşı çıkmakta olan zenginler, burjuva kişiler ise sağda otururlardı. Bugün Fransız parlamentosunda bu gelenek hala devam etmektedir.

Sağcılıktoplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği kabul eden veya destekleyen siyasal duruş veya etkinliktir. Toplumsal eşitsizlik, sağcılar tarafından; ya milletsel/ırksal farklılıklardan, ya dini ve inançsal farklılıklardan, ya kültürel ve sosyal farklılıklarda ya da piyasa ekonomisindeki rekabetten kaynaklandığı için kaçınılmaz, doğal, normal veya cazip bulunur. Sağ ve sol isimli siyasal kavramlar, Fransız Devrimi (1789-1799) zamanında, ayrı görüşteki siyasetçilerin Fransız parlamentosunun sağında veya solunda oturmalarından esinlenilerek oluşturulmuştur; parlamento başkanının sağındaki koltuklarda oturanlar, çoğunlukla monarşist Ancien Régime destekçilerinden oluşmuştur

Fransa'da orijinal sağ; hiyerarşiyi, geleneği ve klerikalizmi destekleyen siyasetçileri kapsardı. Sağcılar, sosyal eşitsizliğin olağanlığını açıklamak için doğal hukuku ve ulvi hukuku talep etmişlerdir. La droite (sağ) ifadesi, Fransa'da 1815'te monarşinin yeniden kurulmasıyla birlikte, ultraroyalistlerin tanımlanmasında kullanımıyla öne çıkmıştır. İngilizce konuşan ülkelerde "sağ" ve "sol" kavramlarının siyasette kullanımı, 20. yüzyılda başlamıştır. Bu yüzden sağcılığın anlamı; toplumlara, tarihi dönemlere ve siyasal düzenlere ve ideolojilere göre değişiklik göstermiştir Bu kavram, aslen gelenekselci muhafazakârları ve gericileri tanımlamak için kullanılmasına rağmen zaman içinde; liberal muhafazakârlarıklasik liberalleriliberteryen muhafazakârlarıHristiyan demokratları ve çeşitli milliyetçileri de tanımlamada kullanılarak biraz daha çeşitlilik kazanmıştır.

Solculuk, var olan sosyal hiyerarşiyi kaldırmak isteyen ve zenginliğin eşit dağılımını destekleyenpolitik hareketlere karşılık gelen terimdir. Emek-sermaye çelişkisinde emekten taraftır. İnsan merkezlidir, odağına din, ırk, milliyet, cinsiyet vb. kavramlar yerine insanı alır. Burada kastedilen istisnasız tüm insanlardır.

Solculuk kavramı ilk olarak, Fransız Devrimi sonrasında kurulan meclisteki oturma düzeninden esinlenilerek oluşturulmuştur.

Sol ile özdeşleştirilen ideolojiler Marksizmsosyalizmsosyal demokrasisol liberteryenizmsosyal liberalizmsendikacılıkilerlemecilikotonomculuk ve anarşizmin birçok biçimidir.

Sosyal Demokrasi

Sosyal demokrasi, reformist ve kapitalist ekonomiye  emek lehine dokunan metotlarıyla birlikte demokratik toplumculuğu kurmayı hedefleyen politik bir ideolojidir. Bir diğer tanım olarak sosyal demokrasi, evrensel değerlerle uyumlu olarak yurttaşların bireysel ve toplumsal gereksinimlerini sağlamayı hedefleyen devlet veya bu yöndeki politika ve kapitalist ekonomi içinde ortaklaşa uyum düzeni olarak da tanımlanmaktadır. Batı ve Kuzey Avrupa’da 20. yy’ın ikinci yarısından sonra göze çarpıcı biçimde görülmeye başlayan toplumsal modeller ve ekonomik politikaların kastedildiği model sıklıkla bu biçimdir.[2][3] Bir başka tanımlanma biçimine göre sosyal demokrasi, kapitalizmin neden olduğu eşitsizlik ve adaletsizlikleri liberal demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeyi amaçlayan siyasi ideolojidir. Enternasyonalist bir ideolojidir.[4][5]

İkinci Enternasyonal’de ortaya çıkan yeniden biçimlendirmeciler ve devrimci sosyalistler arasındaki bölünmenin ardından sosyal demokratlar, kapitalizmin bir ilerleme süreci içinde sosyalist ekonomiye dönüştürülmesini savundular.[6][7]

Sosyal demokrasi düşüncesi, tek kabul edilebilir hükûmet biçiminin hukukun üstünlüğü yönetimi altındaki temsili demokrasi olduğunu öne sürmektedir.[8]

Demokratik karar alma mekanizmasını genişleterek politik demokrasinin ötesinde ekonomik demokrasiye kadar; iş gücüyle çalışanların ve diğer ekonomik paydaşların yeterli miktarda birlikte karar alma haklarını ilerletmeyi amaçlar.[8] Kapitalizmin neden olduğu sosyal eşitsizlik, yoksulluk ve çeşitli grupların haksız davranışlarına karşı çıkarken diğer yandan tümden bir denetimsiz piyasa ekonomisine ya da tümden bir planlı ekonomi modeline karşı çıkar.[9]

Sosyal demokrasi sendikal işçi hareketiyle yakın bir bağ içindedir ve iş gücü ile çalışan işçiler ve işveren arasında toplu görüşme usulünü destekler.[10] Sosyal demokrat partilerin büyük çoğunluğu Sosyalist Enternasyonal ile yakın bir ilişki içindedir.[1] Sosyalist Enternasyonal'in tanımına göre sosyal demokrasi; özgürlük, 'eşitlik, adalet ve dayanışma temellerine oturur.

Sosyal demokrasi olgusu, 19. yüzyılın ikinci yarısından bu yana emekçi sınıfların yürüttüğü sosyal ve siyasal mücadeleler ile egemen sınıfların verdikleri ödünler sonunda varılan uzlaşmanın ürünüdür. Bu süreçte klasik liberal demokrasinin temellerini oluşturan değerler sistemi (kapitalizm, siyasal demokrasi, çoğulculuk vb.) korunmuş, ama sosyal adalet, sosyal devlet, sosyal haklar gibi yeni değerlerle beslenmiştir

 

 

Sosyal demokrasi hareketi önceleri Vladimir Lenin gibi devrimci sosyalistleri de kapsıyordu. Daha sonra evrimci yaklaşım baskın çıktı ve sosyal demokrasi proleter devrime karşı bir ideoloji halini aldı. Sosyal demokrasinin bu evrimci yaklaşımının en önemli temsilcisi Eduard Bernstein'dır.

Sosyal demokrasi anlayışının devlete sosyal ödevler yükleyip ekonomik yaşama halk kitleleri yararına müdahale olanakları sağlaması sınıflararası farklılık ve gerginlikleri yumuşatıcı bir rol oynamış, kapitalizmi ve batı tipi demokrasiyi aşmayı amaçlayan radikal devrimci akımlara karşı da bir set oluşturmuştur. Bu açıdan bir olgu ve anlayış olarak sosyal demokrasi, sosyal demokrat akım ve hareketlerin 20. yüzyıldaki felsefe ve programlarına denk düşer.

Sosyal demokrasi, hem uluslararası devrimci sosyalizmden ve Marks ve Engels’in dokrininden hem de Ferdinand Lasalle’in reformist sosyalizmlerinden etkilenerek 19. Yüzyılda ortaya çıktı.[11]

Tedrici evrimsel ve reformist yaklaşımı savunan Frank Podmore tarafından 1884’te kurulan Fabian Derneği, sosyal demokraside Marks dışı temel bir etkilenme yönü oldu.[12] Fabiancı yaklaşımın Eduard Bernstein’ın revizyonist görüşlerinden yoğun bir biçimde etki gördüğü belirtilmektedir.[12]

BernsteinMarks ve Engels tarafından geliştirilen temel doktrinlerin pek çoğunu hatalı ve zamanı geçmiş olarak değerlendirerek reddetti.[13][14] Bernstein, klasik Marksizm ve ortodoks Marksizmin ‘sosyalist devrimin gerekliliği’ ve ‘sınıf çatışması’ tezlerine karşı çıkarak sosyalizmin temsili demokrasi ile ve sınıfa bakılmaksızın evrimsel bir süreç ile ulaşılabileceğini öne sürdü.[5] Kamusal yatırım, kooperatifli işbirliği ve özel girişimlerin birlikte varlığından oluşan bir karma ekonomi modelinin; özel girişimlerin kooperatif işbirliğine dönüşmesi öncesinde uzun bir sürecin geçmesi gerekeceğini öne sürdü.[5][15]

1930’larda, özellikle Carlo Roselli’nin etkisiyle liberal sosyalizme yönelerek Marksizm’den ayrıştı. Bu aynı zamanda faşizme karşı liberal ve sosyal demokratlardan oluşan bir ittifakı doğurdu.[16] Bu bakışların oluşumunda Bernstein’ın, Marksın liberalizm karşıtlığını bütünüyle reddederek sosyalizmi eş güdümlenmiş liberalizm olarak tanımlaması etkili oldu.[13]

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, Avrupa’da sosyal demokratların pek çoğu Marksizm ile olan ideolojik bağlarını terk etti ve bunun yerine yönlerini kapitalizmi sosyalizme dönüştürecek toplumsal politika reformunu vurgulamaya doğru değiştirdiler.[17]

Sosyal demokratlarca yeni liberalizm olarak tarif edilen ve bir sosyal demokrasi biçimi olmadığı belirtilen Üçüncü Yol 1990’larda ortaya çıktı.[18]

Sosyal demokrasiden bir ayrılma olarak kabul edilen bir diğer akım piyasa sosyalizmi olarak adlandırıldı.[19]

Sosyal demokrasi bir üçüncü yoldur, eski solla yeni sağ arasında refah devletine yakın, sanayileşmeci bir Batı Avrupa siyasal akımıdır. Genel oy, özgürlükler ve hakların savunulması amacıyla İkinci Enternasyonal'de güçlü bir akım olmuştur. Alman Konfederasyonu'nda SPD'nin (1863) ortaya çıkışı, İskandinav ülkelerindeki hareketler, Avusturya demokrasisi bu akıma yön vermiştir.

Büyük Britanya'da Fabianizm'in etkisi ve İşçi Partisi'nin yapısı ihtilalci olmayan revizyonist hareketleri ortaya çıkardı. Demokratikleşme sayesinde sosyal hareket gerçekleşecekti, Bernstein devrimin olacağına inanmıyordu. Hiçbir telos yoktu, proletarya devrimi yoktu. KautskyBebel demokrasiyi amaç edindiler. İkinci Enternasyonal'den kopanlar, Rosa Luxemburg ve Spartakistler devrimci hareket içinde kalmaya devam ettiler. Sosyal demokratlar giderek Marksizm'den koptular. 1929 ekonomik krizinden sonra Keynesçilik ve plancılık kuramları sosyal demokrasiyi daha çok etkiledi.

İskandinav sosyal demokratları üretim araçlarının mülkiyeti yerine üretilen eşyanın adil bölüşümünü savunmaya başladı. 60'lardan 80'lere kadar sosyal demokrat iktidarlar Avrupa'da hükûmet oldu. Ancak, refah devleti politikalarının sona ermesiyle Yeni Sağ'ın yükselişine karşı yeni kuramlar üretildi. İktisadi kuramlar öne çıktı ve Friedmancılık tesirinde kalan sağ iktidarlara, Reagan ve Thatcher'a karşı Tony Blair'in küreselciliği, ulus aşırıcılığı işçi sınıfından rağbet gördü.

İsveç, 2007'ye kadar sosyal demokrasinin kalesi olarak gözüküyordu. Ancak neoliberal akım orada da etkili oldu ve İsveç'teki bütün sosyal eşitlik kuralları, liberallerin müdahalesi ile yerlerini serbest bir ekonomiye bıraktı.

Birinci Enternasyonal dönem, 1863–1889[

Karl Marx ve Friedrich Engels.

Ferdinand Lassalle.

Sosyal demokrasinin ortaya çıkış süreci, Ferdinand Lassalle tarafından kurulan Alman İşçileri Genel Birliği (General German Workers' Association veya kısaca ADAV)’nin yükselişe geçtiği 1860’lara kadar gitmektedir.[20]

Birinci Enternasyonal olarak da bilinecek olan Uluslararası Emekçiler Birliği (International Working Men’s Association)’nin çeşitli işçi örgütlerinin bir araya gelmesiyle 28 Eylül 1864’te Londra’da kuruldu. Böylece değişik duruşlardaki sosyalistler bir araya geldiler. 32 kişilik geçici Genel Konseyinin Başkanlığına Karl Marx’ın seçildiği Birinci Enternasyonal kuruluşundan itibaren Marksizim, Prodhonculuk, Blanqui’cilik, Bakuninci anarşizm gibi akımların arasındaki çekişmeleri yaşadı. Sosyalizmde devletin rolü ve merkezilik gibi konularda buna karşı çıkan Mikhail Bakunin ve merkeziyetçi sosyalizmi savunan Marks arasındaki mücadele sonunda Bakuninciler 1872 tarihli Lahey Kongresinde Birinci Enternasyonal’den ayrıldılar.[21]

Birinci Enternasyonal'in bir diğer çekişmeli konusu reformizmin rolü oldu.[22]

Lasalle bir Marksist olmamakla birlikte Marx ve Engels’in teorilerinden etkilenmiş ve sınıf çatışmasının varlığını ve önemini kabul etmişti. Bununla birlikte Lasalle, Marks ve Engels’in Komünist Manifestosunda belirttikleri sınıf çatışmasını daha ılımlı bir biçimde öne sürmüştü.[11]

Marx’ın devletin proteler sınıf hakimiyetine ulaşılmasında bir enstrüman olarak rolünü olumsuz olarak değerlendiren bakışına karşı Lasalle devleti kabul etmekteydi. Lasalle, devleti işçilerin kendi faydalarını ilerletebilecekleri ve hatta işçilerin yönetimindeki kooperatifler tabanında bir ekonomiye dönüşümün içinde değerlendirdi. Lasalle’in stratejisi öncelikli olarak seçimlere dayalı ve reformist bir metot olarak çalışan sınıfın kendisi için mücadele verecek bir politik partiye gereksinimi olduğu yönündeydi.[20]

ADAV'ın parti gazetesi "Sosyal Demokrat" (Der Sozial-Demokrat) olarak adlandırıldı. Marx ve Engels bu adlandırmaya hazzetmeyen bir tavırla yaklaştılar. Engels bir keresinde şöyle yazdı: "Ama ne başlık: Sosyal Demokrat! Neden daha basitçe Proleteryan değil? " Marx da Sosyal Demokrat’ın kötü bir isimlendirme olduğu konusunda Engels’le aynı fikirdeydi.[11]

Liberal kapitalistlerin sosyalist politikalara karşı çıkmaları üzerine Lassalle, ihtilaflı bir biçimde Otto von Bismarck gibi aristokratik toprak sahipleri olan tutucu junker’lerle burjuvazi karşıtı tutumları nedeniyle taktiksel bir ittifaka girdi.[20] Lassalle’nin, sırası geldiğinde aynı biçimde yaklaşım göstermeyeceği varsayılan Bismarck ile yakın bir politika içinde bulunması nedeniyle ADAV içinde bulunan Liebknecht gibi Marksist politikacılar bu yakınlaşmaya karşı çıktılar.[23] Liebknecht’in Die Sozial-Demokrat’taki editörlük görevinden istifa etmesi ve 1865’te ADAV’dan ayrılmasının ardından Marksist August Bebel ile birlikte Sosyal Demokrat Emekçiler Partisi (SDAP)’ni kurması ile partide bölünme yaşandı. SDAP; Petit-Bourgeois Almanya Sakson Partisi (SVP), ADAV’dan ayrılanlar ve Alman İşçileri Birliği Ligi (League of German Workers Associations veya kısaca VDA) tarafından oluşturuldu.[23]

SDAP resmi olarak Marksist bir parti olmasa da Marksistlerin ve Marks ve Engels’in yönlendirmekte olduğu bir işçi sınıfı partisi oldu. Parti Birinci Enternasyonal’de Marx’ın uyarladıklarının bir benzeri olan duruş aldı. Prusya yönetimine karşı yüksek bir düşmanlık gösteren SDAP ile reformist ve daha çok işbirliği yaklaşımı gösteren ADAV arasında yoğun bir rekabet ve hatta birbirine karşı düşmanlığa varan karşıtlıklar yaşandı.[24] 1870'te başlayan Fransa-Prusya Savaşı’ında bu rekabet, SDAP’nin Bismarc’ın bütün emperyalist politikalarını reddetme söylemi içinde bu savaşa karşı tavır alması ve ADAV’ın ise onu desteklemesiyle en yüksek noktasına ulaştı.[24]

Paris komününün devrimcileri tarafından oluşturulan bir barikat, Mart 1871, Paris.

Fransa-Prusya Savaşı ’nın sonuçlarından birisi olarak Fransa’da Paris Komününü kuran işçi sınıfı devrimcileriyle birlikte hareket eden devrimci ordu güçlerinin birlikte gerçekleştirdiği (Üçüncü Fransa Cumhuriyetini kuran) devrim yapıldı.[25] Paris Komünü, militan bir retorikle yönetimi destekleyen işçi sınıfının yanı sıra sınıf gözetmeksizin Fransa vatandaşlarının desteğini aldı. İşçi sınıfının militan söylemine karşın Paris’in orta sınıf burjuvazisi, esnaf ve tacirleri de Paris Komününü desteklediler. Komün, merkez komitesinde yer alan yeni-Proudhoncular ve yeni-Jakobenlerin varlığına karşın özel mülkiyetin karşısında olmadığını ancak özel mülkiyetin daha geniş bir dağılımını amaçladığını deklare etti[26] Komitenin politik bileşenleri yirmi beş neo jakoben, on beş yeni Proudhoncu ve proto sendikalist, dokuz veya on Blanquist, çeşitli radikal cumhuriyetçiler ve Marx’dan etkilenmiş birkaç enternasyonalisti içermekteydi.[27]

Paris Komününün 1871’de çökmesinin sonucu olarak, Marx 1871 tarihli Fransa Sivil Savaşı adlı kitabında Komün’ün içindeki burjuva unsuruna karşın bunu roletarya diktatörlüğünün uygulama alanında bürokrasiyi de içinde bulunduran burjuva devleti aygıtlarından ayrıştırılmışçasına sahip olduğu geniş toplumsal desteği ile en mükemmel modeli olarak tarif etti.[28]

İngiltere’de sendikaların 1871 yılında 1871 Sendika Yasası ile yasallaşmasının ardından İngiliz sendikacıları çalışma koşullarının parlamenter yapı içinde iyileştirilebileceğini düşünmeye başladılar.[29]

1872 tarihli Hague Kongresi’nin ardından Marx yönünü sosyalizmin değişik ülkelerdeki değişik organizasyonlar vasıtasıyla şiddetli bir devrim ile başarabileceği tezine doğru yöneltti.[21]

Almanya sosyalizme gidebilecek barışçıl yolları kapattığından, özellikle de Bismarck 1878’de Anti Sosyalist Yasayı yürürlüğe koyduğundan Marks bir iyimser değildi.[30] Anti Sosyalist Yasa’nın hazırlanmaya başladığı ancak henüz yürürlüğe konmamış olduğu o günlerde, 1878’de, Marks; işçi sınıfına karşı zor kullanılmasına karşı zor kullanılmasını önermekle birlikte seçilmiş bir hükûmet içinde yer alacak işçi sınıfının üyeleriyle yasal reformlar yapılabileceğinden söz etmekteydi:

  « er İngiltere’de, örnek olarak, veya Birleşik Devletlerde, yasal anlamda işçi sınıfı çoğunluğu elde etmiş olsaydı, yasal yollarla başarabilirlerdi, gelişme sağlamalarını engelleyen yasaları ve kurumları yürürlükten çıkarabilirlerdi. »
 

(Karl Marx, 1878.[30])

Engels1845’te ve 1885’te İngiltere (1885) adlı, İngiltere’deki sınıf sisteminin 1845’ten 1885’e değin gösterdiği değişimleri incelediği eserinde İngiltere’deki Şematik (Chartist) Hareket’in işçi sınıfının önemli bir buluşu olarak söz etti.[31] Engels çalışmasında işte o zaman sanayi burjuvazisinin orta sınıfın, işçi sınıfını dışarıda tutarak bütün bir toplumsal ve politik gücü elde edemeyeceğinin farkına varmış olduğunu ifade etti.[30] Buna ek olarak, iki sınıf arasında tedrici bir değişime değindi.[31]

Fabian Derneği

İngiltere’de, 1884’te, Fabian Derneği’nin kurulmasıyla önemli bir Marksist olmayan toplumcu bir organizasyon toplumculuğa ulaşmak için reformcu ve tedrici yöntemlere dayalı metotlarla çalışmaya başladı.[32] Fabyan Derneği, Yeni Yaşam Kardeşliği adlı grubun içinden sosyalist düşünceye muhalif olarak ayrılanlar tarafından kurulmuştu.[33] Marksizmin aksine, Fabyanizm kendisini bir işçi sınıfı hareketi olarak tanımlamıyor ve çoğunlukla orta sınıftan üyelerden oluşuyordu.[32] Fabian Derneği, temel olarak George Bernard Shaw tarafından kaleme alınan Sosyalizm Üzerine Fabyan Makaleleri ni 1889’da yayımladı.[34] Shaw, Fabyanları şu biçimde tarif ediyordu:

İkinci Enternasyonal Dönem, "reform veya devrim" konusu, 1889–1914[değiştir | kaynağı değiştir]1887’den 1891'e kadar diğer Sidney Webb gibi diğer önemli Fabyanlar, Topluluğun resmi politikalarını kaleme aldılar.[35] Fabyancılık, İngiliz işçi hareketinde önemli bir etki oluşturdu.[32]

Modern sosyal demokrat hareket ile sosyalist hareket arasında, sosyalist hedefe ulaşılabilmesinin bir ön koşulu olarak politik devrim düşüncesini sürdürenler ve tedrici veya evrimsel metotlardan her ikisinin de mümkün ve arzu edilebilir olduğunu öne sürerek sosyalizmi hedefleyenler arasında bir ayrışma yaşandı.[36]

 

Eduard Bernstein

 

Önce Marksist Sonra Dönek Karl Kautsky Haklı mı Çıktı?

 (16 Ekim 1854, Bohemya - 17 Ekim 1938, Amsterdam), Alman Marksistsosyal demokrasi kuramcısı ve lider. Felsefe ve tarih öğrenimi gören Kautsky, Avrupa işçi sınıfı hareketinin en önemli liderlerinden birisidir.

Hakkında

Prag'da doğan ve Viyana'da felsefe ve tarih öğrenimi gören Kautsky, Avrupa işçi sınıfı hareketinin en önemli liderlerinden birisidir. Siyasi yaşamına Avusturya Sosyal Demokrat Partisi'nde başlayan Kautsky, zaman içinde Alman sosyal demokratları içinde sivrildi ve 1895'te Engels'in ölümüyle birlikte hareketin önde gelen "otorite"si durumuna geldi.

Bu dönem sosyal demokrat hareketi, burjuva reformizmine kaydırmaya çalışan Bernstein'a karşı duran ve işçi hareketinin bağımsız kimliğini savunan Kautsky, bir dizi başlıkta Rus Bolşevik devrimci hareketinde sivrilmeye başlayan Lenin'i etkiledi. Bu etki, yalnızca Sovyet Rusya'da değil, tarihsel anlamda tüm işçi hareketini derinden etkileyen "Ne Yapmalı" kitabında görüldü. Fakat Kautsky, Lenin'in aksine kapitalizmin emperyalist karakterini bu dönemde görmezden gelmiş, 1914'te Lenin'in büyük ihanet olarak adlandırdığı bir tercih yaparak, Alman burjuvazisinin savaş bütçesinden yana tavır almıştır.

1917 Ekim Devrimi'ni başlangıçta destekleyen Kautsky, daha sonraları tek parti diktasının dünyadaki sosyalist işçi hareketinin önünü tıkayacağını, demokrasinin bütün olanaklarından, onu ortadan kaldırmadan faydalanmak gerektiğini belirtmiştir. 1919 yılında Kaustky, Sovyet rejimini incelediği "Proletarya Diktatörlüğü" kitabını yayınlamıştır. Bu esere cevap olarak Lenin, Proletarya diktatörlüğü ve Dönek Kautsky adlı karşı görüşlerini ifade eden kitabını yayımlamıştır.

Kautsky, bolşevik rejimiyle ilintili olarak şunları söylemiştir:

İflas eden bir devletin (Çarlık) mirasçısı olarak demokratik değil bir diktatörlük rejimi iktidara gelirse, daha da kötü bir konuma gelir, çünkü onun zorunlu sonucu iç savaştır. Dolayısıyla maddi kaynaklar, anarşi tarafından boşa harcanır. Sosyalist üretim yalnızca, yeni koşullar altında kapitalist üretimin imkânsız hale geldiği yerlerde, proletarya, sendikalar ve kent konseyleri aracılığıyla öz yönetim konusunda deneyim kazandıysa, yasama ve yürütmenin idare edilmesine katıldıysa ve çok sayıda entelektüel, kendi hizmetleriyle yeni yöntemleri desteklemeye hazırsa mümkündür. (Kautsky, Proletarya Diktatörlüğü, s. 71-72)

Kautsky, Paris Komünü ile Sovyet Rejimini kıyaslamıştır. Marx ve Engels'in desteklediği Paris Komünü'nde genel oy hakkı ve basın özgürlüğü gibi demokratik hakların alınmadığını, fakat SSCB'de işçi ve aydın sınıfın azlığından dolayı sosyalizmi ve en sonunda komünizmi gerçekleştirmenin bu demokratik hakların ortadan kaldırılmasına ve bununla beraber kendileri gibi düşünmedi diye sosyalist fikirlerin partiden ve iktidardan dışlanacağına işaret etmiştir. SSCB'deki işçi-köylü diktatörlüğünün Marx ve Engels'in görüşlerinin aksine tek parti ve tek adam diktasına gideceğine işaret etmiştir.

Kautsky, genel olarak demokratik devrimle yani evrimci bir tarzda aşama aşama sosyalizmin gerçekleşmesinin mümkün olabileceğini, demokrasi dışı yöntemlerin, işçi ve emekçi kitleleri hazır olmadıkları ileri bir aşamaya geçirmesinin bir anda ihtilalle mümkün olamayacağını ifade etmiştir.

Grev, genel oy hakkı, sosyal güvenlik, sendikal mücadele, toplu sözleşme, özgür basın ve Avrupa'da parlamenter rejime işçi ve emekçilerin katılmasının önemli kazanımlar olduğunu ifade etmiştir.

Sosyal demokrasinin temel gelişimi Eduard Bernstein’ın reformcu toplumculuk yaklaşımından ve Marksizm ile bağıntılı olarak ortaya çıktı.[14] Bernstein, Fabyanların yükseldiği 1880’lerde Britanya’da bulundu ve Fabyancılardan güçlü biçimde etkilendiği düşünüldü.[42] Bununla birlikte kendisi Fabyanlardan etkilendiği düşüncesini resmen reddetti.[43] Bernstein, Kantçıların epistemolojik kuşkuculuğundan etkilendiğini kabul ederken Hegelciliği reddetti. Bernstein ve onunla aynı düşüncede olanlar Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ni; Kant etiğini ve Marx ekonomisini birleştirmeye sevk ettiler.[44] Bernstein, Kant eleştiriciliğinin sosyalizm üzerindeki rolü hakkında şunları söyledi:

DEMOKRATİK SOSYALİZM NEDİR?

Dünyada demokratik sosyalist partilerden bazıları:Die Linke,Podemos,Syriza,
Demokratik sosyalizmsosyalist düzene geçişin devrim, silah veya şiddet gibi etmenler yerine, demokratik yollarla yapılması gerektiğine inanan siyasi ideolojidir. Şu sıralar Avrupa'daki sosyalist hareketin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.Demokratik Sosyalizm politik demokrasiyi ve sosyalist ekonomi planını destekler.Demokratik sosyalizm otoriter sosyalizm akımına karşı çıkmıştır.Demokratik sosyalistler Markşist-Leninist ideolojiyi reddeder.Demokratik sosyalizm geniş bir yelpazeye bölünür,yelpazede ortaya çıkan ideolojiler libertaryan sosyalizmi,market sosyalizmi,devrimci sosyalizm(demokratik sosyalizme zıttır.),liberal sosyalizm,sosyal demokrasi ve ütopik sosyalizmdir.Proletarya diktatörlüğünü reddederler.

PROLETERYA NEDİR ,PROLETERYA DİKTATÖRLÜĞÜ NE DEMEKTİR ?

Kapitalist ekonomide sınıflı toplumda üretilenlerden elde edilen katma değerden payını alamayan kitlenin tümü Proleterya diye adlandırılır. Bu kitle genel anlamda işçiler, köylü ve tüm olarak emeğini ücret karşılığı satarak yaşayan kitleden oluşur..

Prolaterya Diktatörlüğü sosyalizmin bir başka adıdır. Marksizmdeki tarihsel ve siyasalproleter düşünceye göre, kapitalizmle komünizm arasında uzanan geçiş döneminde uygulanması gereken  siyasal biçimi ifade eder. Sosyalizm dönemini takip etmesi varsayılan komünizme yani sınıfsız topluma geçiş dönemi olması itibarıyla proletarya diktatörlüğü devlet üst yapısı içinde düzenlenir. Proletarya diktatörlüğü kavramı Marksist devlet anlayışına ve Marksist sınıf teorisine bağlı kesin bir önermedir. Marksizme göre, bu dönem zorunlu bir tarihsel dönemdir. Bu dönemde proletarya sınıf olarak iktidarı elinde bulundurur ve dünya sosyalizmine geçildiği durumda adım adım sönümlenerek sınıfsız topluma yani komunizme geçiş sağlanır. Yani sanıldığının aksine proletarya diktatörlüğü bilimsel uygulandığı süreçte kendiliğinden ortadan kalkar ve  komünizm yani sınıfsız sömürüsüz dünyaya geçiş yapılır.

Varsayımsal - teorik-olarak sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma kendiliğinden geçiş söz konusu olmayacaktır. Bir öznel irade devreye girmek zorundadır ve bu Marksist tarih anlayışına göre, kapitalist toplumun bağrında ortaya çıkmış olan proletaryanın iradesidir. Çünkü, Marksist tarih anlayışında tarihin öznesi proletaryadır. Burjuvazi kendiliğinden iktidardan tamamen vazgeçmeyeceği ve her an iktidarı almaya çalışacağı için proletaryanın diktatörlüğü zorunludur. Ayrıca toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir. Marx'a göre bu irade, proletaryanın "doğal" olarak kurup benimseyeceği bir çeşit parti olacaktır. Marx için bu parti, proletaryanın içinden tamamen tarihsel bir zorunluluk ve kapitalizmin çelişkileri sonucu ortaya çıkar. Bu noktada Marx'ın saptaması, partinin devrim için bir aygıt ve proletaryanın örgütlenmiş bir biçimi, onun buluşma alanı olmasıdır. Devrimi yapansa, proletaryanın bizzat kendisidir.

Ancak Lenin bu iradeyi komünist parti önderliğindeki proletarya olarak tanımlamıştır. Lenin'in bu saptamasında devrim proletarya için yapılmış olsa da, devrimin birincil öğesi ve yaratıcısı kurulmuş olan Marksist partidir. Birçok Marksist düşünür, bunu Leninizm ve Marksizm arasındaki ince farklardan biri olarak tanımlar. Devlet ve Devrim'de açıkladığı SSCB'de vücut bulan teorik saptamalarında Partinin Proletarya Diktatörlüğüne geçiş için olmazsa olmaz nüvesi olarak belirtmiştir.

Sovyet sosyalizmi bir proletarya diktatörlüğü deneyimi olarak ortaya çıkmıştır. Marksizmin içinden ve dışından bu deneyimin olumsuz ya da olumlu olarak değerlendirilmesi söz konusudur. Özellikle Stalin döneminden sonra Sovyet sosyalizmi gerek 68 kuşağı, gerek Troçkistler, gerekse anarşistler ve sosyal demokratlar tarafından sıkça eleştirilmiş ve tartışılmıştır.

Sovyetlerde Demokrasi Nasıl İşliyordu?

Sovyet demokrasisi veya konsey demokrasisi, doğrudan seçilmiş sovyetler (Rusça'da konsey, şura anlamına gelir) tarafından tüm nüfusun otoritesini sağladığı bir doğrudan demokrasiye dayalı siyasi sistemdir. Konseyler seçmenlerden doğrudan sorumludur ve talimatlarına göre bağlanır. Böyle bir zorunlu görev, seçilen delegelerin yalnızca vicdanlarından sorumlu oldukları serbest görevlerine zıtlık teşkil eder. Delegeler, istedikleri zaman görevlerinden alınabilir.

Sovyet demokrasisinde, seçmenler -örneğin bir fabrika çalışanları- bir bölgenin sakinleri veya bir kışla askerleri gibi temel birimlerde örgütlenir. Delegeleri doğrudan yasama organı, hükûmet ve mahkemeler olarak görev yapan kamu görevlileri olarak gönderirler. Locke ve Montesquieu'nun önceki demokrasi modellerinin aksine güçler ayrılığı sovyet demokrasisinde yoktur. Konseyler çeşitli düzeylerde seçilir: Konut ve iş düzeyinde delegeler genel kurullarda yerel meclislere gönderilir. Bunlar sırayla üyeleri bir sonraki seviyeye devredebilir. Heyet sistemi, devlet düzeyinde Sovyetler Kongresi'nde devam eder. Seçim süreçleri bu nedenle aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşir. Seviyeler genellikle idari seviyelere bağlanır.
Süreç, bir kentin işçilerinin yerel sovyetlerini seçmeleriyle başlar. Her işyeri, ilçe veya kışla, yerel bir mecliste toplanan ve onları temsil etmek üzere delegeleri seçer. Bu organ, o şehir için hem yasama hem de yürütme yetkisine sahiptir. Yerel sovyetler ayrıca daha üst düzey bir konsey için delegeler seçebilir. Bu sovyetler her bir idari bölge için kendi üstündeki konseyleri seçmeye devam edebilir. Her sovyetin yönettiği bölge üzerinde yasama ve yürütme yetkisi vardır.

Her sovyet daha sonra tüm ulusun en üst yönetim organı olan Sovyetler Kongresi'ni seçer ve oluşturur. Bu kurum aynı zamanda “yüksek sovyet” veya “ulusal sovyet” olarak da adlandırır. Sovyetler Kongresi, her biri genel kurulda yönetmek üzere toplanan her bir sovyet tarafından seçilen delegeler tarafından oluşturulmuştur. Sovyetler Kongresi yasa yapabilir, ekonomiyi yönetebilir ve kamu hizmetlerini yönetebilir. Bu sadece ekonomik bir organ değildir ve ulusun hükûmeti görevi görür.

Her sovyet küçük bir yürütme komitesi seçebilir. Bu komite, sovyetlerin yönettiği bölgenin günlük işleriyle ilgilenir. Yürütme komitesi, kendi sovyetine tabidir, eylemleri o sovyetin mevzuatına uygun olmalıdır ve yalnızca sovyetin oturumda olmadığı zamanlarda çalışır.[1] Bu yöntemin Atina demokrasisinden alındığına dair kaynaklar vardır.

Sovyet demokrasisini savunanlar, bu hükûmet biçiminin proletarya diktatörlüğünün büyük topluluklarda uygulanabileceği bir yöntem olduğunu savunurlar. Sovyet demokrasisi, vekaleten bir demokrasidir.[2] Teori, işçilere yakın olan veya temsil ettikleri alt sovyet üyelerine sahip olan sovyet üyelerinin, halkın kararlarını yasamaya doğru bir şekilde çevirebileceği ve merkezi bir parlamenter demokrasiden daha duyarlı olmalarından ileri gelir. Nihayetinde Sovyet demokrasisi, özellikle delegelerin görevden alınabilirlik ile doğrudan demokrasiye dayanır.[3]

Konsey komünistlerine göre sovyetler, proleter bir devrim sırasında işçi sınıfı örgütlenmesinin doğal şeklidir.[4] İşçiler doğal olarak, sendikaların etkisiz hale geldiği bölgedeki işgücü eylemlerini koordine eden, işyeri delegelerinin oluşturduğu bir grev komitesi oluşturarak sovyetler yaratırlar.[5] Dolayısıyla grev komitesi gibi örgütlenmeler daha sonra felç altındaki devletin işlevini üstlenir ve birer sovyet olur.[6] İşçi konseylerinin, kullanım için üretime ve ortak mülkiyete dayalı ekonomiyi yönettiği görülebilir.[6]

27-09-2020/EDİTÖRYAL DÜZENLEME : MEHMET LEVENTOĞLU