Şeytan Yoktur

ŞEYTAN YOKTUR

Senden, yapmayı istemediğin bir şeyi yapmanı istediler mi?

Şimdiye kadar sadece istediğin şeyleri yapsaydın hayatın nasıl olurdu?

Yaptığımız seçimler, hayatımızı istediğimiz gibi yaşamayı garantiler mi?

Güç, hayır diyebilmek midir?

Sistem karşısında, nasıl kendimiz kalabiliriz?

There Is No Evil (Şeytan Yoktur) filmini oluşturan idam cezası ve infaz temalı dört hikayenin olay örgüsünde buna benzer bir çok soru kendini duyuruyor.

*

Şeytan Yoktur, İran Sineması’nın asi film yapımcısı ve yönetmeni Muhammed Resulof’tan izlediğim ikinci film. İlk film Türkçe’ye İnatçı Adam diye çevrilen Dürüst Bir Adam’dı. İzlediğim ve okuduğum kadarıyla, yönetmenin filmleri sisteme karşı ciddi itirazlar ve sorgulamalar içeriyor. Resulof bu muhalif duruşu nedeniyle, İran’da ceza ve yaptırımlarla karşılaşmış.

Şeytan Yoktur’daki hikayelerde, her biri kendi evreninde yaşanıyor gibi algılanan hayatların aslında nasıl da birbirine bağlı ve kişisellikten uzak olduğu, seçimlerle dramatik biçimde netleştiği görülüyor. İnsanı kuşatan, kanunlarla kurumlarla örülen sistem yurttaşlardan koşulsuz itaat istediğinde , özgürlüğün de seçimin de alanı açılıyor bir anlamda. İnsanı kendisi yapan değerleri ve inaçlarıysa, bunlarda vazgeçmek zorunda hissettiğinde insan kendinden mi vazgeçmiş olur? Her vazgeçiş, kendini inkar mıdır?

*

Zygmunt Bauman, Modernite Ve Holocaust adlı eserinde, Nazi rejimine uyum sağlayıp destekleyenlerin, ölüm makinasının dişlilerine adım adım nasıl dönüştükleri anlatır. Bauman’a göre Alman devletinin ‘düşmanlarını’ ölüm kamplarına, gaz odalarına götürenler sıradan Alman yurttaşlarıydı. Onlara sorulursa, sadece kendilerinden istenenleri yapıyorlardı. Onlar emir kuluydular. Hem zaten yapmayı reddetseler, yapacak birileri bulunurdu. O halde neden otoriteye karşı çıksınlardı ki? Ezilmemek, devlet şiddetine uğramamak için ‘uyumlanmayı’ seçtiler. Ve akşamları evlerine döndüklerinde çocuklarının başlarını sevgiyle okşayan cellatlara dönüştüler. Bu dönüşüm öyle köklü bir değişim de değildi. Sadece bir format değişikliğiydi. Modernite toprağında, itaatle birlikte üretim bandındaymışçasına bir örnek üretiliyorlardı.

Kendilik bozukluklarının ayırt edici kriterlerinden olan ‘bölme’ olgusu, kendi gerçekliğiyle dışarıdaki gerçekliği buluşturamama görünümüyle, modern ve sonrası toplumlarda, bireysel olmaktan çok sistemsel ve politik bir mesele haline gelmiştir. Bizden ve onlardan ya da benden ve benden olmayan ayrıştırması, bölmeyi oldukça kolaylaştırır. Gerisi sadece dolgudur, ayrıntıdır.

Körükörüne taraf olmayı reddedenlerin, yaptıkları seçimlerden dolayı hayatlarının nereye evrileceği ise bir muammadır. Seçim yapmak, beraberinde mutluluğu getirmeyebilir. Mutluluk, belki de öncelik değildir. Ya da belki de mutluluk, seçim yapma iradesini gösterebilmek ve sonuçlarını peşin peşin kabullenmekten geçer.

Aygün Özer

Uzm. Psikolojik Danışman

Psikoterapist, Cinsel Terapist

aygun_ozer@yahoo.com

BANDIRMA- 25-01-2022