Sabetay Sevi,Aziz Mehmet Efendi ve Muhtedilik

İZMİR'Lİ SABETAY SEVİ

Önsöz - Mehmet Leventoğlu

Dünyanın en kadim dinlerinden biri olan Yahudilik, " her şeyi selamete çıkaracağı beklenen kurtarıcı"  mesih'i bekleyen  "mesiyanik" bir dindir. Pek çok ortak musevi  tarihi kaynağı ihtiva eden İslamiyet'te de bu beklenti "mehdi" olarak vardır. 

Geçmişi mitolojik kadim yıllara uzanan ve sözlü anlatımla  nesilden nesile aktarılan  "Kabala" içrek öğretisinin devamında,söylencenin  yazı olarak şifrelenmiş yazımı olduğu iddia edilen  Tevrat'a inanan ortadoğu merkezli kavim Yahudiler bilindiği gibi  milattan Sonra 70 yılında Romalılar tarafından yurtlarından çıkarılıp "bilinen" tüm dünya coğrafyasına zorla  göç ettirilmiştir. 

Böylece -epistemolojik bilgiye göre- yahudi sürgünü başlatılmıştır.

Yahudi tapınaklarının yıkılıp  sürgüne gönderilmeleri  sonrasında Yahudilerin kutsal topraklarına dönüş mücadelesinde , inanca göre  hep kurtarıcı bir mesih beklenmektedir.  Süreçte mesih iddiasıyla ortaya çıkan ilk  etkili Yahudi mesiyanik - mesihçilik-hareketi  tarihi kayıtlara göre 132 yılında Romalılara karşı Judea’da, "Bar Kohba" isimli kişi oldu. Kısa süre sonra  bu isim  unutuldu! Ama  ilk büyük Yahudi mesihi  hareketi olarak bu kez " İsa" figürü aynı tarihlerde tarih sahnesine çıktı. Birer ortadoğu dini olan Hristiyanlık ve İslamiyetin peygamberleri İsa ve Muhammed'le ilgili yaşadıkları döneme ait bilimsel hiç bir kanıt olmaması tedaüften ibaret değil epistemolojik bir kabullenmedir. .  Ve kendisi bir yahudi olna İsa ezilenlerin kurtarıcısı figürü olarak  devam ettirildi ve  bu sefer  "Hıristiyanlığın" kendisi oldu. Kabul edilmiş  kayıtlara göre İsa, yahudi doğup, yahudi olarak ölen bir şahsiyettir. Ama yüzyıllar sonra Hristiyanların peygamberi olacaktır. Hristiyanlığın Roma İmparatorluk dini olması nedeniyle de dışlanan yahudilerin kendilerini kurtarıcı mesih bekleme süreci yine devam etti.

Ve Yahudilerin yeni mesihi " Sabetay Sevi" Anadolu topraklarında Osmanlı döneminde ortaya çıkacaktı.

Sabatay Sevi Anadolu topraklarında ortaya çıkan ve tüm dünya yahudilerini etkileyen eksantrik kişiliğiyle bugünde etkisi  devam eden haliyle Mesih olarak kabul edilen  bir şahsiyettir. Yaşamı ve öğretisine dair ,bugün de geçmişte olduğu gibi gizli olarak devam ettirilen  Sabetaycılık hareketi Yahudi mesiyanizminin en dinamik unsurudur.  İddialara göre Sabetay Sevi müritleri bugün dünya devletlerinin çoğunda hakim unsur olan kimlikler olarak , görünümde yaşadıkları yerin milli unsuru  ve inancında ama gerçekte Sevi'ye inanan kişiler olarak varlıklarını sürdürmektedir. Türkiye açısından  da Yahudilik tarihi açısından çok önemli bağlantı şudur.  Sürgünle gidilen Balkanlarda kuzey Karadeniz'de hüküm sürmüş çok sayıda hanlık ve devlet kuran Türk soylu kabileler vasıtasıyla Türklerin Şamanizmden sonra tanıştığı benimsediği din olan  Musevi inancı İbranilik yoluyla devam eden sürecin  Sabetay Sevi'nin "gönüllü muhtedilik" talimatından sonra gerçek inancını saklayarak "gizli  inananlar" olarak bu kez bitmeyen yenilgi  savaşlar etkisiyle, ters  göçler yoluyla  balkanlardan ve kuzeyden Türkiye topraklarına dönmesiyle TÜRK SABETAYİSTLERİ  Türkiye'nin kuruluşuna damga vuran  yasadışı değil ama "gizli klan" olmuştur.  Tüm dünya devletlerinde var oldukları öne sürülen Sabetay'ların yaşadıkları ülkenin en sadık vatandaşları olduğu unutulmamalıdır. Bu konuda ciddi araştırmalar özel bilgiler bu başlık altında yansıtılacaktır.

Türkiye'nin bugün en donanımlı örgütsel , sosyal anlamda elit, eğitimli  , aydın ve  zengin kitlesi olarak hemen her il ve Bandırma dahil pek çok özellikli   ilçede  dayanışma  ve iletişim kanallarıyla konumlarını güçlü olarak  muhafaza ederek  "Sabetay Sevi" nin  misyonunun kararlılıkla devam ettirildiği konuyla ilgilenenlerin iddiasıdır..

Bugün gericiliğin, fundementalizmin  şiddetle karşı çıktığı,  modernizm ve sekülerizminin kısaca aydınlanma çağının  kurucusu olarak ta anılan İzmir'li  Sabetay Sevi'nin ortodoks  yahudi hahamlarınca reddedildiği iddiaları varken dünya masonluğu ve bağlantılı kurumlarında Sevi'nin nasıl bir kabul gördüğü benim ulaşamadığım bilgi çerçevesinde  net değildir. Ünlü Türk yazarı Refik Halit Karay ın kendisini Türk yahudisi olarak ifade ettiği gibi eğitime çok önem veren elit aileler olarak Türkiye'nin kuruluşuna damga vuran  Karaim,Yakubi, Kapani,Eşkenazi,gibi kendi içinde farklı kollara gruplara ayrılan kitledir.  Türkiye'nin ticaret ,sanayi, askeri,bilim,sanat ve tüm dini  tarikatlar olmak üzere yaşamın  tüm alanlarında baskın  ve güçlü toplumsal varlıkları, Prof Dr. Yalçın Küçük ve onu takip eden akademisyenlerce ıspatlanmış tezlerdir.

 18.yy dan itibaren Osmanlı İmparatorluğu döneminde  saray içinde, Osmanlının batılılaşma çabalarında , Türk ismini ilk kez kullanan aydınlanmacı Jön Türk Hareketinde, ve yeni türkçe anlamıyla DÜZEN VE İLERLEME olan ünlü İttihat Terakki misyonu  içinde yaşanan yok oluşa direniş ve dramatik var olma savaşlarından sonra kurulan yeni devlette  Cumhuriyetin ilanıyla yeni Türk devletinin kuruluşunda ve batılılaşma projelerinde 1924’teki mübadelede Sabetaycıların Türkiye’ye getirilmesiyle oluşturulan seçkin bürokrat klanında sadece onlar vardır. Kendi içlerinde de ilginç çekişmeleri vardır. Nitekim çoğunluk yahudiler, sözlü aktarılan kaynak olan Talmud'a inanmayanı, onu kabul etmeyeni, yahudi saymazlar. Bunun için yahudiler, sadece Tevrat'ı kabul eden ve ona bağlanan Karaim yahudilerini, yahudi kabul etmezler. Bu nedenle özellikle varlık vergisi döneminde Türkiye'de iktidarın unsurları oldukları halde  birlik ve dayanışmayı etkileyen dramatik olaylar ve olumsuzluklar yaşanmıştır. 

Aşağıdaki özgün araştırma ve tezlerinde Ebru Güneş'in  Sabetay Sevi ile ilgili bilimsel bilgi ve görüşleri içeren makalesi  ve konuyla ilgili ilginç notlar aktarılacaktır.

Mehmet Leventoğlu - Bandırma- 

KISA BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ https://www.youtube.com/watch?v=6GDrLJALWe4

****

Dönmelik (Muhtedi) ve Sabatay Sevi
Ebru GÜNEŞ 

ÖZET
Toplumların sancılı anlarında daha çok kendisini hissettiren “beklenen kurtarıcı” yani Mesih inancı şüphesiz çoğu toplumun bünyesinde kendisine yer edinmiştir. Üç semavi dinde de yeri olan Mesih inancı sadece Yahudi inancında iman akidesi olmuştur.

Sabatay Sevi ve onun başlatmış olduğu Mesihçi cereyan Osmanlı coğrafyasında başlamış tüm Avrupa’ya etkisini göstermiştir. Yahudi tarihinde bu cereyanın Hz. Süleyman’ın mabedinin yıkılması ve "Bar Kohba" isyanından sonra en büyük olay olduğu Yahudi tarihçiler tarafından da kaydedilmektedir. Sevi’nin başlatmış olduğu hareket Osmanlı yönetimini ve toprak bütünlüğünü de hedef alan bir hareketti. Bu manada hem devrimci hem de bölücü bir mahiyet arz ediyordu. Sabatay Sevi için ilk Siyonist tabiri de kullanılmaktadır. Sabatay’ın bu hareketi kendi dönemiyle sınırlı kalmamış etkisi ta günümüze kadar devam etmiştir.
Sevi’nin IV. Mehmet’in sarayında Müslüman olmasıyla hareket farklı bir seyir izlemiş, harekete mensup bireyler iki kimlikli bir yapıya bürünüp Osmanlı coğrafyası içinde hayatlarını devam ettirmişlerdir. Daha çok Selanik’te yaşayan cemaat bireyleri Sabatay Sevi’nin ölümünden sonra farklı gruplara ayrılmışlardır. Bu harekete mensup bireyler, gerek Osmanlı yönetiminde gerekse Türkiye Cumhuriyeti yönetiminde etkili olmuş, kilit noktalara gelmişlerdir. Osmanlıda saray içinde, Osmanlının batılılaşmasında, Jön Türk Hareketinde, İttihat Terakki içinde ve son olarak Cumhuriyetin ilanıyla yeni Türk
devletinin kuruluşunda ve batılılaşmasında çok büyük etkileri olmuştur.
***
17. Yüzyıldan itibaren Türkiye’nin muhtelif şehirlerinde özellikle Selanik’te Müslüman adı ve görünümü altında yaşayan “gizli Müslüman-Yahudi cemaati” fertlerine Osmanlı Türkleri tarafından, Musevilikten İslam’a döndüklerini belirtmek üzere, verilen isimdir. Dönme kelimesi yerine eskiden “avdeti” kelimesi nezaket kastı ile söylenirdi.1  Dönmeler kendilerine “Ma’aminim” (Müminler), “Haberim” (Ortaklar), “Ba’ale milhame” (Mücahitler) gibi isimler vermişlerdir.
Edirne’de yaşayanlara “sazanicos” (küçük sazan balıkları) denilmiştir. Bu lakabınveriliş nedeni hikayelere bağlanarak bu cemaat evinin Edirne’de balık pazarının yakınında yer alışına, bir diğer söylem ise balık burcu adı altında baki olacağı inancıdır.
 Bu gizli Müslüman-Musevi cemaatinin kurucusu, İspanyalı Yahudi göçmen Sabatay sevi’dir. Sabatay Sevi (1632-1675) hahamlık eğitimi görürken 1648’de “Mesih” olduğunu öne sürdü. Değişik gezilerden sonra 1666’da iddiasını yeniledi.
Dönme-Dönmelik /Mesih.
Terim olarak Mesih; günü geldiğinde yeryüzüne inerek Yahudileri kurtaracak, bozulan düzeni yeniden kuracak, dünyayı adaletle dolduracak ilahi bir temsilcidir.
 Yahudilere göre, Hz. Davut soyundan birisi olacak ve yalnız Yahudileri kurtaracaktır. Hıristiyanlara göre, Hz. İsa olacaktır ve ikinci gelişiyle gerçekleşecektir. Müslümanlara göre ise, “Mehdi” şeklindedir belirli kimse değildir ve Hz. İsa sadece ona yardımcı konumundadır.2
Mehdi  “Hidayete eren, doğru yola giden, doğru yolda bulunan anlamlarında kullanılır. Arapça da “kendisine rehberlik eden, Allah tarafından yol gösterilen” manasındadır. Kıyametten önce, dünyada adaleti, dirlik ve düzeni sağlamak için gizlendiği yerden çıkıp tüm dünyayı egemenliği altına alacağına inanılan kişidir.
Tanrının doğru yolu göstermesiyle Müslümanlığı kabul edenlere “muhtedi” ya da “mehdi” denilmiştir.

3Kabala ve Kabbalizm
 Kutsal kitap metinleri ve sözlü gelenekleri üzerine Yahudilerin gizemli ve bâtınî (içrek) yorumların tümüne “kabala” denir.

4
 Kabala’dan kaynaklanan Kabbalizm; ancak İspanya hareketinden sonraki Mesihi akımla daha iyi anlaşılır. Bu hareketten önce Kabala, Mesihlikle daha az ilgilenir. İlk Kabbalistler; eski gnostik ve felsefi fikirlerden yararlanarak, Tanrı‟ya ruhi yönden ulaşmak için, mistik ve sembolik görüşlere kendilerini terk eder; Kutsal Kitap’ın harflerine, zahiri anlamları dışında bâtınî anlamlar vererek, istedikleri sonuca ulaşmaya çalışır.
İbrani alfabesinin harfleri kabala için önemlidir. Harflerin kendi aralarında gizemli ilişkileri, ilahi bir anlamları ve mistik bir açıklamaları olduğuna inanılır.
Terim olarak “dönme” iki şekilde incelenir.
1. Umumi (genel manası) Manası (XVII. Yüzyıllar önceki manası) Eski Türkçede “değişme, başka hale gelme” dini veya siyasi bir inancın, bir kanaatin yerine bir başkasına benimsenmesi “tebeddül” kelimesi ile ifade edilmiştir.

5 Başka bir dinden İslam dinine geçenlere “mühdeti” veya “avdeti” terimi de kullanılmıştır.

6 Bu olaya da “ihtida” denilmiştir. İslam’ı bırakıp herhangi bir dine geçen veya dinsizliği geçen kimselere “mürted”, bu olaya “irtidad” denir.

7 Dıştan iman ettiği halde içinden inanmayan, İslam kuralları altında başka bir dini, inancı taşıyana “münafık” denilmiştir. İslam dışında herhangi bir dine inananlara "mütedeyyin" denir. Bu terimlerin hepsi de din değiştirmeyi, dönmeyi ve bir din sahibi olmayı içermesine rağmen gerçek anlamda “dönmelik” değildir.
2. Hususi Manada Dönme ve Dönmelik “Dönme” 1912 Balkan Harbi’nden evvel Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Selanik şehrinde yaşayan bir kısım Osmanlı vatandaşlarını ifade etmektedir. Önceden Musevi dininde bulunmakta iken bazı siyasi sebeplerle İslâmiyet’i kabul etmiş olmaları yüzünden kendilerine dinden dönmüş manasına gelen " Dönme" denilmekteydi.

 Sabatay Sevi
 Mesihin Ortaya Çıkışını Hazırlayan Durumlar

 “Sevilla-Sharon, Mesih Sabatay Sevi’yi ortaya çıkaran şartları sıralarkenüç sebepten bahsetmektedir; Yahudi milletinin sürgündeki genel durumu. Kurtuluş için ‘Mesih’ inancının gerektirdiği alt yapının varlığı. Yeniçağ Yahudi dünyasında ‘Kabala edebiyat’ının aktüel olması, özellikle 1630-1640’lı yıllarda etkinlik kazanan Kabala üstadı İzak Luria’nın yaklaşımı, güçlü Mesihlik duygularını uyandıracak ve kurtuluş saatinin yakın olduğuna dair ilanları. Yeni çağ Avrupa’sında Yahudilere yönelik zülüm ve katliamların varlığı. Özellikle Polonya’daki 1648 Kmielnetzki katliam’ının ortaya çıkması, Yahudiler nezdinde, Mesih‟in yakında geleceği umutlarının artırması, bu katliamın Sabatay Sevi’yi de etkilemesi sonucu kendisinin Mesih olduğuna o sırada inanmaya başlamasıdır.”

8  Sevi’nin Mesihliğinin ortaya çıkışında etkili olan etmenlerin tespitinde kaynaklarda farklı bilgilendirme görülmektedir.
 Sabatay Sevi
 Sabatay Sevi’nin kökeniyle ilgili olarak kaynaklarda farklı yaklaşımlar vardır. Sevi’nin kökeni ile ilgili olarak A. Galente şunları söyler: “Sabatay Sevi, 7 Dönmelik ve Sabatay Sevi Temmuz 1626’ya denk düşen, İbrani Takvimi’ne göre 5386 yılının "Ab" ayının 9’unda İzmir’de İspanyol kökenli Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Babası Mordehay Sevi İzmir’e yerleşmek üzere Mora’ dan gelmişti. diye belirtmiştir. Sabatay Sevi’nin adı gibi, doğum yeri, yılı ve menşei de ihtilaflıdır.
İspanyol asıllı bir Yahudi aileden, 7 Temmuz 1626 tarihini gösteren İbrani takvimine göre 5386 (İbrani Takvimi, dünyanın yaradılışını, Hz. İsa’nın doğumundan önce 3760 olarak alır. Bugün de aynı takvim kullanılmaktadır) senesi Ab ayının 9’unda İzmir’de doğmuştur. Sabatay’ın doğduğu ev İzmir’de “Lambard” sokağındadır. . Öğrenmeyi zor bulmayan, çok tuhaf bir çocuk, azimli, küçük bir Yahudi’ydi. Her şeyi çabucak anlıyordu ve bir şeyi bir kere öğrendi mi bir daha asla unutmuyordu. Böylelikle, bir insanın ancak çok uzun sürede öğrenebileceği kadar engin bir bilgi birikimine sahip oldu. Ne var ki bir insanın uzun süredir bildiği bir şey, onun en çok önemsediği şey olmaz. Bu yüzden Sabatay kısa zamanda sadece kendi görüşlerini oluşturmaya ve eleştirel olmaya değil, ayrıca sahip olduğu bilginin ona verildiği tekebbürle İbranice de bile kusur bulmaya başladı. Bu dili seviyordu fakat gelişme döneminde bozulup sıradanlaştığını ve  kabalaştığını düşünüyordu. Hırslı küçük bir öğrenci olarak peygamberlerin oanlaşılır ve tınılı konuşmalarından büyülenmişti. Sabatay’ın cemaatten çeşitli nedenlerle kovulmuştur. Mora, Atina, İstanbul, Selanik, kahire, Kudüs, Gazze şehirlerine giderek kendi Mesihliğini doğrulayacak yalanlar bularak itibarının artmasına ve mevcudiyetinin sağlamlaşmasına vesile olmuştur.
 “Osmanlı imparatorluğu IV. Mehmet zamanında Girit seferi ve Venedik savaşı ile uğraşıyordu. Sevi ile uğraşacak vakitleri yoktu. İzmirli hahamların ihbarları üzerine dikkate alan Osmanlı otoriteleri sonunda 1666’da Sevi’yi Çanakkale’deki Aydos kalesine hapsedildi. Eylül 1666’da divana çıkarılan Sabatay Sevi’ye Müslüman olması eğer Müslüman olmazsa öldürüleceğini söylenince Sevi,
dinini değiştirdi. Ve “Aziz Efendi ” ismini almıştır.

10
 Sabatay Sevi’nin Müslüman kıyafetine girerek Mehmet Efendi adını aldıktan sonra Mesihlik davası kapanmış değil, ancak şeklini değiştirmiştir. Sabatay, Edirne Sarayı’nda Sultan’ın hizmetinde olmasına karşın müritleriyle haberleşmeyi sürdürüyordu. Bunu haber alan otoriteler Sevi’yi tek bir Yahudi’nin dahi yaşamadığı Arnavutluk da ki bir kasabaya sürdüler. Burada 30 Eylül 16762da
ölmüştür.

11

 Aziz Mehmet Efendi, ölümünden önce kendine sadık kalanları bir çatı altında toplamak üzere taraftarlarına riayet edecekleri 18 maddelik inanç ilkeleri miras bırakmıştı. Aziz Mehmet Efendi’nin ölümünden sonra taraftarlarından çoğu ona bağlılığını devam ettirmişlerdir. Dönmelerin büyük çoğunluğu Selanik’te yaşamaktadır. Selanik, bir nevi Sabatayistlerin merkezidir. Onun ölümüyle
Sabatayist Hareket son bulmamıştır. Ona inananlara göre Sabatay ölmemiş, sadece, Dünyadan çekilmiştir. Sabatay Sevi’nin ölümünden sonra sabatayistlik Yakubiler, Karabaşlar, Kapancılar olmak üzere 3 kola ayrılmıştır.

 Sabatayistlerin Adetleri

 A. Küçük Dönmelerin genel adetlerini şöyle sıralamaktadır. “Dönmelerin inanç ve ibadetleri, Sabatay Sevi’nin 18 Emrinde vardır. Bu 18 Emrin içinde; Sabatay Sevi’nin “Mesihliğine iman, Müslümanlarla evlenmekten kaçınma, Müslüman adetlerine ve dini vecibelere görünürde riayet, gizlice Mezamir okuma, Kameri ayların ilk günlerine dikkat ve hürmet yer almaktadır. Bunun dışında, Müslümanlarla yaptıkları bayramlardan başka, on iki kadar bayramları vardır. Bu hususi bayram günlerinde, gündüzleri bayram yapılmaz; ancak geceleri evlerde toplanılarak bayram edilir. Bunun dışında Dönmeler, Mesihlerinin öldüğüne asla inanmazlar. Özellikle Yakubiler’in, her Cumartesi, bir kadını çocukları ile beraber deniz kenarına göndererek Mesih’i getirecek geminin gözüküp gözükmediğine baktırdıkları; ihtiyarların da her sabah ufukta böyle bir gemi aradıkları ileri sürülmektedir. Bunun yanında rivayetlere göre Müslümanlar arasına karışarak camiye gittikleri ve Ramazan‟da oruç tutar göründükleri hatta arada sırada hacca
gidenlerin bile olduğu ifade edilir. Cennet’e girmek sadece kendilerine aittir. İyi bir Müslüman, tenasüh yolu ile 40 defa dünyaya gelir ve her gelişinde hayır işlerse, ancak Cennet’e girme hakkını kazanabilir gibi düşünceler de onların aralarında yaşamaktadır. Üç dönme zümresinin Nesl-i Gerif denilen en asil ailelere mensup birer lideri vardır. Bunlar cemaat ihtiyarlarının oyları ile seçilir ve ölünceye kadar orada kalır. Bet-Din denilen liderler tarafından tayin olunan, nikâh, talak (boşanma), doğan çocuğun 8. günü sünnet merasimi, ölülerin teçhiz ve tekfini, Selanik ve İstanbul’da ki hususi mezarlıklara defni, cemaatin iç işlerini ifası ruhani liderler tarafından yapılır. Bu liderler, Tevrat’ı olduğu gibi, Zoharı da ezbere okur.
İbranice ve Yahudi İspanyolcasını da mukaddes bir dil gibi öğrenirler. Dönmeler, Müslümanlardan kız alıp vermedikler gibi, kendi aralarında da alıp verme konusunda da oldukça hassas davranırlar. Müslümanlardan veya kendilerinden başka bir zümreden kız alan “Cemaat” dışı sayılarak kararmış diye anılır.12
XX. Yüzyılın başlangıcında, Dönmeler, geniş Müslüman Türk topluluğu içinde eriyecekleri korkusuyla, üç grup arasındaki ayrılığı kaldırmak üzere ciddi teşebbüslere girişmişlerdir. Ancak bu teşebbüsün sonucunun ne olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip olunamamıştır. Bu Cumhuriyet’in ilanından sonra kendilerini Müslüman Türk toplumuna uydurduklarından değil modernleşme ve
toplumun onların da benimsediği yönde bir değişime uğramasından fark edilemez, tespit edilemez olmuştur. Dönmeler ticaret ve sanayi hayatını ellerine geçirdikten
sonra, tıp, hukuk, mülkiye tahsiline yönelmiş; idari memurluklarda valilik, müsteşarlık, siyasette. mebusluk ve bakanlığa kadar yükselmiş, öğretmenlik ve gazetecilikte başarılı olmuştur. Basın ve Yayını ellerine geçirerek Batılılaşma Hareketi’nin, Türkiye’de öncülüğünü de yapmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Avrupa’ya tahsile gidenlerin ekseriyetini Dönmeler teşkil etmiştir.
Yabancı dillere büyük ehemmiyet veren Dönmeler, ticaret maksadıyla, sık sık Avrupa’ya gidip gelmiş; ilericilik adı altında yeni fikirler yaymaktan geri durmamıştır. Selanik’te aralarında topladıkları paralarla, Fevziye ve Terakki adı altında lise derecesinde iki okul açmış; Türk-Yunan mübadelesi sonunda, bu fikirlerini, okullarını ve gruplarını Anadolu’unun bazı şehirlerini özellikle İstanbul’a getirmişlerdir. Bunlar; eğitim ve öğretime ve büyük bir ehemmiyet vermiş aralarında hemen hemen okur-yazar olmayan kimse kalmamıştır.”

13
 Sabatay Seviden Sonra Oluşan Sabatayistlik

 Osmanlı Devletinin zayıflaması ve parçalanmasında Yahudi, Mason ve diğer gayr-i Müslimler yanında dönmelerden de söz edilmektedir. Jön Türk Hareketi’nde, İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde Dönmelerin rollerinden; Hareketin asıl beyinleri arasında Dönmelerin bulunduğuna ve Selanik Dönme zenginlerinden mali destek gördükleri belirtilmektedir. 13 Nisan 1909 tarihinde gerçekleşen 31 Mart Vakasında rol oynayan Rumeli’den gelen birliğin askerlerinin çoğunluğunun gayr-i Türkler den meydana geldiği ve başındaki Remzi adındaki komutanın Dönme olduğu, Abdulhamid’i tahtan indirenlerin, İmparatorluğu yıkmak için gayret gösteren teşekküllerin başında azınlıkların, Masonların ve Dönmelerin bulunduğu, Abdulhamid’in Selânik’te ki sorumlusunun da Remzi Bey’in kardeşi Dönme Tefik olduğu ileri sürülen görüşler arasındadır.1908’den sonra kurulan hükümetlerde görev alan Dönme bakanlardan bahsedildiği gibi bu dönemin önde gelen kadın liderlerinden olan Suriye’ye Türk kültürünü yaymak
için gönderilen Halide Edip Adıvar’ın da Dönmelerden olduğu, Suriye’de konusu Tevrat’tan alınan Kenan Çobanları başlıklı operayı sahneye koyarak Yahudi propagandası yaptığı ve bu temsil ile İsrail müjdesini sergilediği belirtilmektedir.

14
 “Selanik’te yaşayan dönmeler, ticaretle uğraşan, zengin, varlıklı, kimselerdi. Çocuklarını okuttukları için içlerinde bir aydın kitlesi de oluşmuştu. Oturmuş bir düzenleri vardı. Düzenlerinin bozulacağı, varlıklarının sarsılacağı gerekçesiyle Mübadele’ye karşı çıkıyorlar, Yunan vatandaşı olarak Selanik’te kalmak istiyorlardı. Hâlbuki Mübadele şartı’na göre, Müslüman ve Hıristiyan olmak esas alınmıştı. Dönmeler de Müslüman olduklarına göre denilerek Mübadeleye dahil edilmişlerdi. Dönmeler Mübadeleye tabi olmamak için harekete geçtirler. Bunda ırkı hatta Müslüman olmadıklarını ön plana çıkardılar. Müslüman ve Selanikli Türk unsuru arasında yer alan Dönmeler, takasa (mübadele) karşı çıkarak Yunan hükümetine başvurdular ve Sabataycı kökenlerini öne sürüp Mübadele’ye tabi edilmemeyi talep ettiler. Ticaretle uğraşan bir unsurdan yakayı sıyırmak isteyen Atina yönetimi, Dönmeleri sıradan bir Türk vatandaşı gibi kabul ettiklerini açıkça beyan ederek Mübadeleye tabi olduklarını bildirdi.”

15
 Dönmeler Türkiye’ye geldikten sonra burada varlıklarını korumak istemişler, bunun için aynı mahallelere oturmaya çalışmışlarsa da aralarında diyalog tam olarak kurulamamış göç cemaatin bağlarını kırmış asimilasyonu hızlandırmıştır. Sabataycılar Türkiye’ye geldikten sonra nüfus kayıtlarında Müslüman yazılmıştır. Ancak bu insanların İslam inancıyla hiçbir bağlantıları yoktur.

Sonuç
İnsanların sancılı anlarında kurtuluş ümidiyle sarıldıkları Mesih inancı şüphesiz ki bütün toplamlarda kendi öz dinamikleriyle yoğrulmuş bir şekilde varlığını devam ettirmiştir. Hele bu sürekli dışlanan ve sürgünler geçirmiş bir toplumda olunca kendini daha ağır bir şekilde hissettirmiştir. Bu durum Yahudi inancında da kendine yer edinmiştir. Yahudiler II. Sürgünle birlikte bulundukları
coğrafyada hep bu inançla yaşamış ve Mesihleri ile birlikte Kudüs’e dönüşün hayallerini kurmuşlardır.
 Sabatay Sevi önderliğindeki Mesihçi hareketlerden daha etkili ve geniş kitleleri etkisi altına alan bir harekettir. Sevi hareketi onun ölümünden sonra da devam etmiş ve Sevi’nin bir gün çıkıp geleceği inancı taraftarlarınca benimsenmiştir. İzleri ve tesirleri günümüze kadar devam eden bu Mesihçi hareket hala sürmektedir.Sevi’nin yaşamında kendi taraftarları için belirtmiş olduğu çift kimlikli yaşamın 18 kuralında hem Yahudi inançlarını yerine getirme gayesi vardır hem de içinde yaşamış oldukları İslam toplumunun inançlarını yaşıyor görünmenin izlenimini verme vardır. Ve buna dayanarak ne Müslümanlarla ne de Yahudilerle bir ilişki halinde olmuşlardır. Dolayısıyla içinde bulundukları durum dolayısıyla istenmeyen topluluktular. Kendi kabukları içinde yaşar dar varlıklarını sürdürüp giderlerdi.

* EBRU GÜNEŞ :Süleyman Demirel Üniversitesi, Tarih Bölümü, 3.Sınıf öğrencisi, ebrugnstrh@gmail.com 

Kaynakça

Dönmelik ve Sabatay Sevi9 Abraham Galante, Sabatay Sevi ve Sabataycıların Gelenekleri, İstanbul 2003, s. 24 10 Selahattin Galip , a.g.e. , s.179. 11Abdullah Küçük, a.g.e. , s,252. 

14-Abdullah Küçük, a.g.e. , s.440. 15Selahattin Galip, a.g.e ., s.395 
Dönmelik ve Sabatay Sevi
5 Ferit Develioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara, 2007, s.1046. 6Ferit Derevelioğlu, a.g.e, s.715. 7 DEVELİOĞLU, a.g.e, s.448. 8 Sevilla-Sharon Moshe, Türkiye Yahudileri, İstanbul 1992, s. 69. DEVELİOĞLU, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara 2007
GALANTE, İbrahim, Sabatay Sevi ve Sabataycıların Gelenekleri, İstanbul 2003
GALİP, Selahattin, Bütün Yönleriyle Dönmeler ve Dönmelik Sabatay Sevi, Ankara
2004
KÜÇÜK, Abdurrahman, Dönmeler (Sabatay Sevi) Tarihi, Ankara 2001
MOSHE, Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, İstanbul 1992 

2 Abdurrahman Küçük, Dönmeler (Sabatayistler) Tarihi, Ankara 2001, s.113. 3 Selahattin Galip, Bütün Yönleriyle Dönmeler ve Dönmelik Sabatay Sevi, Ankara 2004, s.16. 4 Selahattin Galip, a.g.e. , s.263. 
Ebru GÜNEŞ 

***********

SEVİ  , AZİZ MEHMET EFENDİ

Sabetay Sevi Aralık 1665’te İzmir’den İstanbul’a doğru yola çıktı. Mesih’in İstanbul’a gelmekte olduğunu duyan pek çok Yahudi kendi rızasıyla evlerinden ayrılıp, orada olacak büyük hadiseleri görmek amacıyla dünyanın her yerinden İstanbul’a akın etti. Bu haber Sabetay’a büyük cesaret kazandırdı ve düşler kurarak yoluna devam etti. Gemi Çanakkale boğazına varmadan önce, İstanbul’daki Yahudi cemaatinin temsilcileri büyük vezir Ahmet Köprülü’nün huzuruna çıkıp şu beyânâtta bulundular: "Kısa bir süre sonra İzmir’den bir gemi gelecek. Geminin içinde Yahudi halkının Mesih’i olduğunu ilân eden bir adam olacak. Adamın niyeti, Sultan’ın tacını başından alıp kendi başına koymak." Sabetay Sevi’yi getiren gemi 6 Şubat 1666’da Marmara Denizi’nde durduruldu ve Sabetay derhal tutuklandı. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa olaya şahsen el koydu. Sevi’yi Divan önünde soğukkanlılıkla dinledi ve sonunda idama gerek olmadığına karar vererek, sahte mesihi tutuklamakla yetindi. Sabetay Sevi küçük bir köşkte gözaltına alındı ve burada kaldığı sürece istediği gibi davranmasına ve konuk kabul etmesine izin verildi. Daha sonra, aynı koşullarda devrin önemli mahkûmlarının bulunduğu Gelibolu’ya nakledildi. Sevi’nin mahkûm edilmesi mesihî hareketi durduramadı, tam aksine daha da artırdı. Bu arada Sabetay Sevi bir isyan hazırlığında olmakla itham edildi, böylelikle Edirne’ye getirilip Padişah huzurunda yargılandı. Yargılamada çırılçıplak soyulup okçuların atacağı oklara karşı koyma mucizesi istenmesi  sonucunda din değiştirmeyi tercih edip Aziz Mehmet Efendi ismini alarak Müslüman oldu.

En önemli kırılma ise Selanik şehrinin 1912 yılında Yunan milliyetçilerinin eline geçmesi sonucu oluşur. Birçok aile bu dönemde Avrupa'ya, Amerika'ya ve İstanbul'a göç eder. 1924 yılında gerçekleşen mübadelede 1.500.000 hristiyan Yunanistan'a 500.000 müslüman ise Türkiye'ye zorla gönderilir. Müslüman kabul edilen Sabataycı kökenli aileler mübadelede İzmir ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye'ye yerleşirler.

 Kaynak: Sabataycılar, Mitler ve Gerçekler 

**********

SABETAY SEVİ'NİN TORUNU OLDUĞUNU İDDİA EDEN ILGAZ ZORLU İLE ÜNLÜ ROÖRTAJ - MURAT MENTEŞ 

Atatürk'e ilk eğitimini veren, onun zihniyetini, inanç ve aksiyon dünyasını şekillendiren kişi olan Şemsi Efendi (asıl adı Şimon Zvi yada Sevi), 17. asır içinde Yahudi kavmi arasında mesihliğini (kurtarıcı peygamberliğini) iddia eden Sabetay Sevi'nin peygamberliğine inanan, onun dinini öğreten bir gizli hahamdı...

Sabetaycılar yada sabetayistler denilen bu ekole mensup olan Şemsi Efendi, bu okulunu Selanik'ten İstanbul'a taşımış ve Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları adı ile yollarına devam etmişlerdir. Şişli Terakki Mektepleri de bu hain kliğin okulları arasındadır ve en büyük tarikat okullarından biridir.

Müslümanların tarikatları, tarikat okulları, medreseleri, hatta zaruri dini eğitimleri kökten yasaklanırken bu tarikatçılar kendi okullarına zirve yaptırmışlardır.

Kendilerinden gözüktükleri Müslüman Türk milletine, gücü ellerine aldıktan sonra inanılmaz zulümler sergilemişlerdir. Devrin süper gücü İngiltere ile de sıkı bağlar kuran Sabetaycılar, ellerine aldıkları devlet kurumları ile adeta bir devlet terörü estirmişler ve tam altı yüz sene hakim olan Osmanlı kültürünü on sene gibi kısa bir sürede Türk milletinin üzerinden silip atmışlar, ilan edilmemiş sömürge bir Türkiye Cumhuriyeti kurmuşlardır.

Aşağıda okuyacağınız röportaj Murat Menteş tarafından Ilgaz Zorlu ile yapılan bir röportajdır. Ilgaz Zorlu ise Sabetaycı yapıdan gelen ama daha sonra buna itiraz edip, kabullenmeyip mahkeme kararı ile kimliğine Yahudi yazdıran bir T.C. vatandaşıdır. Şemsi Efendi (yada Şimon Zvi)'nin hala yaşayan öz torunudur. Verdiği bilgiler Sabetaycıların iç dünyalarını ve yakın tarihin esrarlarını aydınlatmak adına çok dikkatle incelenmelidir....

Atatürk'ün İlk Mektep Hocası olan Şemsi Efendi'nin yaşayan torunu Ilgaz Zorlu, çok dikkat çekici konulara temas etti.

(Ilgaz Zorlu):
Sanıyorum bazı sıkıntılar yaşayacaksınız ama ben size durumu anlatayım. Sabetaycılık hakkında rahatça konuşulabilmeli. Bunda ciddi bir sakınca yok aslında.Türkiye’de bir resmî tarih ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin getirdiği bir seçkin bürokrat Türkler anlayışı var. Bu anlayış 1924’teki mübadelede Sabetaycıların Türkiye’ye getirilmesiyle doğdu. Sabetaycılığın devlet içindeki rolünün anlaşılabilmesi için Türkiye tarihindeki iki noktanın aydınlatılması gerekiyor.

(Murat Menteş)
Bir dakika. 1924’te gayri Müslimler dışarı gönderildi ve Müslümanlar Misak-ı Millî sınırlarına dahil edildi

(Ilgaz Zorlu):
1924 mübadelesinde Türkler ve Türkiye’de yaşayan gayri Müslimler yer değiştirdi.

(Murat Menteş):
Yani, Sabetaycılar Müslüman kabul edilerek mi Türkiye’ye getirildi?

(Ilgaz Zorlu):
Tabii. Sabetaycılar, Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kayıtlarına göre Müslümanlar. Ben, Müslüman olmadıklarını iddia ediyorum. Sabetaycılık, 17. yüzyılda ortaya çıkmış, Sabetay Sevi’nin kurduğu bir Yahudi tarikatıdır. Sabetaycılar, 17. yüzyıldan 1920’lere dek Yahudiliğe bağlı kaldılar. 1924’te Karakaş Rüştü vakası yaşandı. Karakaş Rüştü, Ankara’da Millet Meclisine başvurdu ve Sabetaycılığı resmen mahkemelere sundu. Türkiye’de Sabetaycılık diye bir şey olduğunu söyledi ve bunun araştırılmasını talep etti. Konu, o zamanın Vatan, Vakit, Son Saat gibi gazetelerinde tartışıldı. Fakat hiçbir sonuca varılamadı. Aynı tartışma 1937 yılında yeniden gündeme geldi. Ahmet Emin Yalman ve Yunus Nadi arasında bir tartışma geçti.

(Murat Menteş):
Yunus Nadi de mi Sabetayistti sizce?

(Ilgaz Zorlu):
Hayır ama sanıyorum eşi Berrin Nadi Sabetaycı idi. Yakınları arasında da Sabetaycılar vardı. Bu arada bir parantez açayım: Herkes bana bütün bunları nereden bildiğimi ve nasıl bu kadar emin konuştuğumu soruyor. E, tabii ben cemaatin içinden çıkan bir adamım. İkincisi ben bir cemaat tarihçisiyim. Cemaat üyesi 420 kadar aile üzerinde çalıştım. Türkiye kayıtlarında Sabetaycılık diye bir şey yok ama bakın [kalın, İngilizce bir kitap uzatıyor bana] adamın biri Amerika’da, bin sayfa, Sabetay Sevi hakkında kitap yazmış. Bu, Yahudi dünyasında çok önemsenen bir kitap, çünkü yazarı İsrail Bilimler Akademisi üyesiydi. Bazıları, Türkiye’de Sabetaycılık diye bir şey yok diyorlar ama böyle de bir kitap var ortada.

(Murat Menteş):
Yani, İzmir’de ortaya çıktığı halde Sabetaycılık Türkiye sınırlarını aşmış durumda öyle mi?

(Ilgaz Zorlu):
Yemen, Suriye, İtalya, Fransa ve daha pek çok ülkede yayıldı Sabetaycılık. Sabetay Sevi’nin ölümünden sonra merkezi Selanik’e taşınan bir Türkiye Sabetaycılığı var. Osmanlı İmparatorluğu belgelerinde avdetî [Dönen, dönme. Sabetaycılar için kullanılan bir kelime] kelimesi geçiyor. Sabetaycılar, Osmanlılar’ın hiç bilmediği bir cemaat değil fakat Osmanlı’da insanların inançları saygıyla karşılandığı için bu konu hiç kurcalanmamış. Sabetaycılığın siyasi teorisi ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde geliştirilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin elemanlarının çoğu Sabetaycıydı. Sabetaycılık gizli bir örgüttü; İttihat ve Terakki de o dönemde merkezî hükümete karşı bir hareketti ve saraya açıkça muhalefet etmesi mümkün değildi. Onun için, Sabetaycılar, mason locaları gibi, Osmanlı İmparatorluğu içinde faaliyet gösteren fakat başka ülkelerin koruması altında olan teşkilatlar içinde yer aldılar. Zaten ben bunları kitabımda da yazdım. Sabetaycılar üç-dört örgütte etkinlik gösterdi: Mason locaları, İttihat ve Terakki, Melami ve Bektaşi tarikatı ve ordu.

(Murat Menteş):
Ordu mu?

(Ilgaz Zorlu):
Evet. Bugün de orduda.
Tabii. Bugün de orduda Sabetaycılar var ve Sabetaycı generaller var. Şimdi ben burada isim vermeyeceğim.

(Murat Menteş):
Neden?

(Ilgaz Zorlu):
Çünkü dava açılmasını istemiyorum. Onaltı tane hakaret davası açtılar. Çünkü Sabetaycılık bir hakaret gibi algılanıyor. Halbuki bugün bir ordu komutanı ve bir kuvvet komutanı Sabetaycı kökenlidir. Ve bundan başka pek çok Sabetaycı kökenli kurmay subay var.

(Murat Menteş):
Siz Sabetaycıydınız ve hakkınızı arayıp Yahudi oldunuz.

(Ilgaz Zorlu):
Ben Sabetaycılığın Yahudilik olduğunu söylüyorum, buna dikkat edin. Sabetaycılığın, bazılarının iddia ettiği gibi, Müslümanlaşmış bir grup olmadığında ısrarlıyım.

(Murat Menteş):
Sabetaycıydınız ve Sabetaycılığı deşifre ediyorsunuz. Mehmet Şevket Eygi ve Abdurrahman Dilipak gibi İslamcılarla da birlikte çalışıyorsunuz. Sizin niyetiniz ne?

(Ilgaz Zorlu):
Niyetten kastınız?
“Ben şunu istiyorum ve o yüzden bunları söylüyorum” şeklinde bir cümle kurun.
Bakın, şunda anlaşalım. Burada bilimsel olarak incelenmesi gereken bir hadise var. Bir kişinin siyasal kararlarına etki eden birtakım özel süreçler vardır; aile ve yetişilen çevre gibi. Türkiye’deki bir grup, devlette çok etkili yerlere geliyor. Siyaset bilimiyle ilgili bir hususa dikkat çekiyorum ben. İkincisi, sosyal antropoloji olayı olarak görüyorum meseleyi. Ve bugün Türkiye’de egemen bir Sabetaycı kültürü olduğunu iddia ediyorum.

(Murat Menteş):
Egemen mi?

(Ilgaz Zorlu):
Bir komplo teorisinden söz etmiyorum. Çeşitli etnik gruplar var ve Sabetaycılar da bunlardan biri. Mehmet Şevket Eygi, Sabetaycıların siyasi rolleri hakkında yıllardan beri yazılar yazan biriydi. Abdurrahman Dilipak da Türkiye’deki tüm etnik gruplar üzerinde çalışan bir gazeteci. Dilipak ve Eygi ile bizim düşünce bakımından bir ortak noktamız yok; onlar İslamcılar. Fakat onlar da ben de Sabetaycılığın bilimsel manada araştırılması gerektiğini düşünüyoruz. Konumuza dönersek, CHP, kendisini İttihat ve Terakki’nin devamı olarak görüp, devrimci bir kimlik edindiğini söylüyor. Ben de bu devrimci kimliği Sabetaycıların ortaya çıkardığını ve Türk siyasetini şekillendiren önemli bir faktör olduğunu söylüyorum. Solcular biraz kızacak ama, işin gerçeği, Türkiye’deki sol hareketi kuranlar Sabetaycılardır. Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü Sabetaycıdır. Yalçın Küçük’ün Tekelistan adlı kitabına da bakmanızı öneririm. O isim bilimi üzerinden açıklıyor bu hususları. Bense cemaatin içinde olduğumdan, Şefik Hüsnü’nün ailesini bulduğum için size bunları söyleyebiliyorum.

(Murat Menteş):
İsim bilimi biraz uyduruk mu nedir?

(Ilgaz Zorlu):
Hayır, asla. Yahudiler, dünyanın her yerinde isimlerini belli kurallar çerçevesinde belirlerler. Yalçın Küçük’ün kitaplarının benim kitaplarımdan daha ciddi olduğunu söyleyebilirim.

(Murat Menteş):
Türkiye’de solculuğun temellerini Sabetaycılar attı diyorsunuz?

(Ilgaz Zorlu):
Elbette. Yıldız Sertel’in Annem İçinisimli kitabında uzun uzun, Sabetaycıların Türk solunu nasıl kurdukları açıkça yazılıdır. Biliyorsunuz, Yıldız Sertel’in annesi Sabiha Sertel Sabetaycıydı, zaten kızı anılarında bunu anlatıyor. Derviş ailesinden gelen önemli insanlar var ve bunlar Yıldız Sertel’le akrabalar. Ben size şu anlattıklarımı mahkemelere delil olarak sundum, o açıdan bir problem yok. İttihat terakkinin beyin takımından iki kişi, Maliye Nazırı Cavit ve Doktor Nazım Sabetaycıydılar. Ve bunlar örgütlendiler. İttihat ve Terakki içindeki Sabetaycıların toplanması ve bunlar arasından bazı kişilerin devlet mekanizmalarına getirilmesi için çalışıldı. İttihat ve Terakki yönetimine baktığımızda Emanuel Karasu’nun, ki Yahudidir, Cavit’in ve Nazım’ın çok önemli olduğunu görüyoruz. İzmir Suikastı’nın, yanılmıyorsam 1927’deydi, iki sanığı olarak yargılanan Cavit ve Nazım asıldı. Bu adamların suikastla ilgisi olmadığına dair ciddi iddialar var.

(Murat Menteş):
Peki o halde niye asıldılar?

(Ilgaz Zorlu):
Hiç araştırılmamış bir konu bu. Cavit ve Nazım, aslında cumhuriyetin karakterine karşıydılar. Onlar, Cumhuriyet Türkiye’sinin ittihatçı bir karater taşımasını arzu ediyorlardı ve Atatürk iktidara geldikten sonra ittihatçıları planlı ve sistemli bir biçimde temizledi.

(Murat Menteş):
Bu söylediğiniz, Atatürk’ün Sabetaycı olmadığı anlamına mı geliyor.?

(Ilgaz Zorlu):
O konuya hiç girmeyeceğim çünkü bu konuda elimde kesin veriler yok, araştırıyorum. Bir ‘Atatürk’ ailesi var. Bu ailenin Bülbülderesi Mezarlığı’nda Karakaş’lar bölümünde mezarları, mezar taşları var. Aileden henüz bir kişiyle konuşabildim. Dolayısıyla kesin konuşamam. Yalnız, Ahmet Emin Yalman’ın Mustafa Kemal’le 1927’de yaptığı röportajda, Yalman şunu söylüyordu “Sizin hayatınızı etkileyen iki öğretmen var. Biri benim babam, öteki de Şemsi Efendi’ydi.” Şemsi Efendi, benim büyükbabamın büyükbabasıdır. Atatürk’ün ilk öğretmeni Şemsi efendi bir hahamdır ve benim ailem de 17 kuşak boyunca bir haham ailesi olarak gelmektedir.

Bu arada, Ahmet Emin Yalman da Sabetaycıdır. Atatürk’ün Sabetaycı olup olmaması önemli değil ama şu bir gerçek ki Atatürk, Sabetaycı kültürün içinde yer almış bir insandı. Şu hususu vurgulamak istiyorum: Bir Sabetaycının dinî kimliğini devam ettirip ettirmemesi önemli değildir. Yahudilik, bir din olduğu kadar bir kültürdür. Dünyanın her yerindeki Yahudilerin belli ortak özellikleri vardır. Sabetaycılar da Yahudi kültürünün bir parçasıdırlar. Sabetaycılar son derece organizedirler, çünkü Yahudilik dünyanın her yerinde organizedir. Bunun en belirgin kanıtı da İsrail’in kuruluş sürecidir.

Dilerseniz artık günümüze gelelim.
Eğer size Rahşan Ecevit’in Sabetaycı olduğunu söylememi istiyorsanız, tamam Rahşan Ecevit Sabetaycı kökenlidir; ben size bunu söyleyeyim, siz de yazın fakat.

(Murat Menteş):
Hayır, benim böyle bir beklentim yok.

(Ilgaz Zorlu):
Size biri “Sırf adamın biri bunu söyledi diye nasıl yazarsın?” diye sorabileceği için ben size 1924 mübadelesini anlatmak zorundayım. 1924 mübadelesinde Rahşan Ecevit’in ailesi ve benzeri aileler Selanik’te ve civarında bulunan mal varlıklarına karşılık İstanbul – Ankara – İzmir’de mülk alamadıklarından, Cumhuriyet devrinde bir komisyon kurulmuş [Muhtelif Mübadele İşleri Komisyonu] ve bu komisyon tarafından kendilerine Şebinkarahisar’dan toprak verilmiştir. Şimdi bu hanımefendi “Ben Şebinkarahisarlıyım” diyor. Ve kendileri gidip Şebinkarahisar’da oturmamıştır. Geçenlerde Sadık Albayrak bir yazısında soruyordu: “Şebinkarahisar’dan kaç kişi Robert Koleji’ne gidecek paraya sahipti?” Çok doğru bir soru. Şebinkarahisarlı bu aile, İzmir’deki bir aile ile topraklarını değiş tokuş etmiştir ve İzmir’de oturmuştur.

Çiller’e gelelim: Geçenlerde DYP’den beni aradılar, soruyorlar “Tansu Çiller Sabetaycı mı?” Tansu Çiller’in babası, Mustafa Necati Çiller’di galiba adı, 1924 mübadelesi sırasında ya Son Saat ya da Vaki gazetesinde muhabirdi ve Karakaş Rüştü’yü birebir izleyen biriydi. Cemaat tarafından görevlendirilmişti. Demek istediğim, bir kişini Sabetaycı olması, ille de bir dinî inancı sürdürmesi demek değil, o kültürün içinden gelmesi demek. Mesela, bir Sabetaycı hiçbir zaman İslam’a inanamaz, bu mümkün değil.

(Murat Menteş):
Ciddi misiniz?

(Ilgaz Zorlu):
İnandığını söylüyorsa da yalan söyler. Siz bana Şeyhülislam olabilmiş ya da Nakşibendilik gibi bir tarikata girmiş bir Sabetaycı ya da İstanbul’un varoşlarında yaşayan bir Sabetaycı gösterirsiniz, ben de size “Evet, yanılmışım, bu adamanı durumu farklı” derim. Sabetaycılar, İstanbul’da bile gettolar halinde yaşıyorlar, Etiler-Teşvikiye-Maçka üçgeninde. Etraflarındaki insanlar köylüler, Anadolu’dan gelip geçim sıkıntısı çekenler değil ki. Böyle bir ekonomik seviyede olan adamın getirdiği İslam anlayışıyla, Anadolu’dan çıkmış bir adamın İslam anlayışı aynı olabilir mi?

(Murat Menteş):
Onların İslam anlayışı kültürel bir jestler toplamından mı oluşuyor?

(Ilgaz Zorlu):
Ben onların İslam’ı kabul ettiklerine inanmıyorum. Zaten geçenlerde Can Paker, Milliyet gazetesinde “İslam modernize olmak zorundadır ve bir Protestan İslam’a gitmek zorundayız” dedi. Bunu söylerken ciddiydi ve Türkiye’de işlerin bu yönde ilerleyeceğinden de kuşkunuz olmasın. Öte taraftan, Türkiye’deki laiklik uygulamalarından Yahudi cemaati de zarar gördü, sadece İslamcılar değil. 20 bin kişilik Yahudi cemaati ‘Laik konsey’ diye bir konsey kurdu ki böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok.

Bu durumda Kemal Derviş.
Kemal Derviş’in Sabetaycı olduğunu, şimdi size bir makale vereyim ve hemen.
Kemal Derviş, İsmail Cem, Rahşen Ecevit ve Can Paker dörtlüsü.
Can Pakerle ben akrabayım. Can Paker’in eşi olan Mihriban hanım, benim annemin teyzesinin oğlu olan Yaşar Malta’yla Yeni Tekstil diye bir şirkette ortak. Size sözünü ettiğim birçok insanla da akrabayım zaten, yani size verdiğim bilgilerin çoğu aile kaynaklarından geliyor, asparagas değil.

Sabetayist olduklarını belirttiğiniz bu dörtlü.Türkiye’de iktidara doğru geliyorlar.
Hükümetler üstü bir konumdaki Kemal Derviş.
Kemal Derviş Türkiye’ye getirildi ve yaptığı hiçbir şeyden ötürü siyasi sorumluluğu yok. Demokratik sistemde böyle bir şey olabilir mi? Bu adam bakan, siyasi sorumluluğu nasıl olmaz?

(Murat Menteş):
Siz bunu nasıl açıklıyorsunuz?

(Ilgaz Zorlu):
Türkiye Cumhuriyeti kanunları Sabetaycılara farklı, diğer insanlara farklı uygulanır. Bunun bir örneği, Halil Bezmen. 1994’te Amerika’ya gitti ve“Ben Yahudi’yim,Türkiye’de baskı görüyorum”dedi. Halil Bezmen mesela Kürt olsaydı, Amerika’da “Ben Kürt’üm, baskı görüyorum” deseydi ne olurdu? Devlet Güvenlik Mahkemeleri Halil Bezmen hakkında dava açardı ve vatandaşlıktan çıkarılması için uğraşırlardı. Hiçbir DGM, Halil Bezmen’in “Ben Yahudi’yim ve baskı görüyorum” lafını bir suç kabul ederek dava açmadılar. Çünkü açamazlardı.

(Murat Menteş):
Neden?

(Ilgaz Zorlu):
Çünkü, Türkiye’de uzun yıllar ceza davalarında bilirkişi olan Prof. Dr. Sahir Erman Sabetaycıydı. Size verdiğim, Şişli Terakki Lisesi’nin Vakfı’nın genel kurulunu gösteren belgeye dikkat edin. [Terakki Vakfı Genel Kurulu’nu gösteren iki sayfalık bir broşürde vesekialı fotoğrafları bulunan üyelerden söz etmeye başlıyor.] Vakfın Başkan Yardımcısı Bülent Tanla şu anda CHP’de ikinci adamdır. Yan tarafta Prof. Dr. Hasan Erman’ın fotoğrafı görülüyor; sözü geçen Sahir Erman’ın oğludur Hasan Erman ve İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. 1972’de İnönü’yü deviren raporu yazan Prof. Dr. Ahmet Yücekök’ü görüyoruz sayfanın altında; o da şu anda aktif olarak siyasetin içinde. Arka sayfanın başında, Kemal Derviş’in yakın dostu Asaf Savaş Akad var, Sabetaycıdır kendisi. Ah, Can Paker de bu okulda, ne tesadüf! Aşağıda, TESEV’in çok önemli bir üyesi ve Türkiye Sabetaycılarının siyasi örgütlenmesini sağlayan adamlardan biri olan Prof. Dr. İlter Turan’la karşılaşıyoruz. Bu insanların çok kısa sürede yükseleceklerini ve Türkiye’de çok önemli yerlere geleceklerini, Jarusalem Report dergisine yazdım.

Bu adamlar, Amerika’ya gidip “Biz Yahudi’yiz, bakın adamın biri yazdı, kendisi tarihçidir, doğru söylüyor, bize yardım edin” dediler ve Yahudi lobisi bunlara yardım ediyor, bu kadar basit. Söylediklerim sizi şaşırtmasın. Şimdi bu adamlara karşı Türkiye mahkemeleri bir dava yürütebilir mi?

(Murat Menteş):
Madem öyle, kaç Sayetayist olduğunu söyleyin.

(Ilgaz Zorlu):
Ben, 1924’te 25 bin Sabetaycı geldiğini biliyorum. Bugüne kadar da toplam nüfusun 100 bin civarına ulaştığını tahmin ediyorum.

(Murat Menteş):
1924’ten bugüne, Sabetaycılar hiç asimile olmadan bugünlere geldiler, öyle mi?

(Ilgaz Zorlu):
1950’lerde cemaat içinde asimilasyon evlilikler yoluyla başladı.

Günümüze dönelim
1970’lerden itibaren CHP içinde bir değişim yaşandı. İsmet İnönü’nün ekibine karşı Rahşan Ecevit bir ekip kurdu. Bu ekibin önde gelen isimleri Bülent Tanla, İlter Turan ve Ahmet Yücekök’tü. Rahşan hanım, o tarihte, pek çok Sabetaycıyı bir araya getirdi. Zaten, Robert Koleji yıllarında mesela Mehmet İsfan’la bu hanımefendi sınıf arkadaşıydı. Mehmet İsfan Sabetaycıdır ve eski İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsfan’ın akrabasıdır. Benzer şekilde Neşe Derviş Deriş ya da Nur Derviş de Kemal Derviş’in akrabası olup, Rahşan Hanım’la Robert Kolej’den bağı olan insanlardır. Kemal Derviş Türkiye’ye getirildiği zaman da belirttim, Türkiye yeni bir İttihat ve Terakki dönemi yaşıyor. Talat – Enver ve Cemal Paşaların yerine İsmail Cem, Rahşan Ecevit ve Kemal Derviş getirilmiştir.

IMF heyetinde de Türkiye’de de Kemal Derviş’ten çok daha iyi iktisatçılar olduğu halde Kemal Derviş getirildi çünkü Rahşan hanımın istediği biriydi ve Sabetaycıydı. Rahşan Ecevit, Kemal Derviş’le beraber Türkiye’ye yeni bir model getirmek istedi. Bunu 1970’lerde denemiş fakat başaramamışlardı. Önlerindeki en büyük engel de MHP’ydi. MHP durumun farkında değildi. CHP “Biz ortanın solundayız” ifadesiyle bir sol modeli geliştirmeyi çalışıyordu. Ve bu model aslında bir Çavuşesku Romanya’sı veya Tito Yugoslavyası modeli olacaktı fakat bu engellendi, ardından da 12 Eylül ihtilali oldu. 12 Eylül’de kaç tane Sabetaycı tutuklandı bakalım. İsmail Cem o zaman aktif olarak siyasetin içindeydi, tutuklanmadı. Bülent Tanla tutuklanmadı. Haklarında dava dahi açılmadı.

(Murat Menteş):
Ordu bilerek mi tutuklamadı yani?

(Ilgaz Zorlu):
Askerlerin içinde de Sabetaycılar var. Mesela geçmişteki Genelkurmay Başkanlarından Refik Tulga Sabetaycı kökenliydi. Belki de ailesi bunu yalanlar. Burada ciddi bir problem var: Bir Sabetaycı, “Ben Sabetaycı değilim” diyebilir. Mesela, Orhan Pamuk, Aksiyon dergisinde açıklama yapıyor ve “Ben Sabetaycı değilim”diyor. Bu bey, eski İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ’ın akrabasıdır.

Yalçın Küçük’ün söylediği çok ilginç bir şey var. Diyor ki“Türkiye’de bir insanın bir yere gelebilmesi için Sabetaycı olması gerekiyor.” Ben de buna katılıyorum.

(Murat Menteş):
Orhan Pamuk’un “büyük romancı” olmasının yanında AB vb. konularda beyanatlar vermesi sizce, Sabetaycı oluşuyla mı alakalı?

(Ilgaz Zorlu):
Sorarım size, mesela Can Paker kimdir? Henkel adlı firmanın genel müdürüdür. İşadamı değildir, maaşlı müdürdür. Can paker aynı zamanda TESEV’in başkanıdır. Bu beyefendi her hafta NTV’ye çıkıyor, neden sizce? Çünkü NTV’nin sahibi Şahenk ailesidir. Şahenk ailesi Niğdelidir, ama Selanik göçmeni bir ailedir. Osmanlı Bankası ve Garanti Bankası da bu grubunudur ve demeç verebilecek birçok adamları olduğu halde neden Can Paker’i her hafta ağırlıyorlar?Çünkü, Can Paker geleceğin başbakanı olarak yetiştirilen bir Sabetaycıdır.

(Murat Menteş):
Can Paker başbakan olacak öyle mi? Bu kadar basit mi sizce?

(Ilgaz Zorlu):
Evet. Bakın, Türkiye bu kadar basit yönetiliyor. 200 milyar dolara yakın iç ve dış borcu olan bir ülke, eğer öksürmek için Amerika’dan izin alıyorsa ve bugün Türkiye’de yaşayanların çoğu bir şekilde kapağı Amerika’ya atıp çoluğumu çocuğumu Amerika’da okutayım diye dua ediyorsa, Türkiye’de İngilizce eğitim veren okullardan çıkan insanlar birinci sınıf, geride kalanlar ikinci sınıf vatandaş oluyorsa, siz bunu seçseniz de seçmeseniz de bu olur. Ya seçimle olur ya da 28 Şubat süreci gibi, Çevik Bir gibi Sabetaycı bir subayın yaptığı bir hareketle.

(Murat Menteş):
Bir saniye siz Çevik Bir’e Sabetaycı mı.?

(Ilgaz Zorlu):
Evet, bunu kendisi açıkladı zaten. Şimdi bana öyle sorular soruyorsunuz ki şaşırıyorum.

Yalçın Küçük de Çevik Bir’in Sabetaycı olduğunu ima ediyor ama açıkça söylemiyor.
Çünkü çekiniyor. Ben bunları söylüyorum çünkü bir akademiye bağlı değilim, bir cemaat tarihçisiyim.

(Murat Menteş):
Söylediklerinize göre, Türkiye’de Sabetaycı bir siyasi ekip ve onların bir siyasi projesi var. Anladığım kadarıyla da Türkiye’nin ekonomik bunalımından istifade etmeye dayalı bir proje bu ve pek de hayırhah değil. Bunu mu diyorsunuz?

(Ilgaz Zorlu):
Sosyal bilimlerde olaylar bizi bir yere götürür. 1919’da Türkiye’de Wilson Prensipleri Cemiyeti adlı bir cemiyet kuruldu. Bu cemiyeti kuranlardan biri Ahmet Emin Yalman ki Sabetaycıdır, öteki Rasih Nuri ileri (o da sabetaycıdır], bir diğeri de Halide Edip Adıvar’dır, o da Sabetaycı kökenlidir. Bu insanlar Türkiye’de Amerikan mandası kurulması için Başkan Wilson’a rapor hazırlayıp sunmuşlardır. O tarihlerde Atatürk, Sivas Kongresi’nde mandaya karşı çıkmıştır ve Nutuk’ta da Ahmet Emin Yalman’ı mandayı desteklediği için, isim vermeden fakat çok açık bir biçimde eleştirmiştir. Şimdi seksen sene sonrasına bakıyoruz: Bugün Türk halkı arasında Amerikan mandası ister misiniz diye bir oylama yapılsa, ben sonucun isteriz şeklinde çıkacağını düşünüyorum.

(Murat Menteş):
Yani bu iyi bir durum mu?

(Ilgaz Zorlu):
Ben bir araştırmacıyım, olayları iyi ya da kötü diye değerlendirmem.

(Murat Menteş):
Nasıl yani?

(Ilgaz Zorlu):
Bir ülkenin bağımsızlığından vazgeçmesi iyi bir şey olabilir mi? Bunu o ülkede yaşayan insanlara sormak gerek. İnsanların politik olarak ümitlerinin tükenmesi ya da tüketilmesi söz konusu demek ki?

(Murat Menteş):
Bu tamamen ayrı bir konu.

(Ilgaz Zorlu):
Ayrı değil, bütünüyle bunun içine yerleşen, içinden çıkan bir konu.
Biz Osmanlı’yı neyle suçladık? Duyun-u Umumiye idaresiyle suçladık. Bugün Türkiye’de yeni bir Duyun-i Umumiye idaresi olarak IMF heyeti var. Osmanlı’yı vatana ihanetle suçlayanlar, yarın bu yönetimi de aynı sebeple suçlayabileceklerdir.

(Murat Menteş):
Şimdi neden bu durum açığa vurulmuyor?

(Ilgaz Zorlu):
Çünkü Sabetaycı kökenli politikacılar çok büyük miktarda para dağıtıyorlar. Mesela, çok merak ediyorum TESEV adlı vakıf ABD hükümetinden ya da ABD’deki sivil toplum örgütlerinden ne kadar para alıyor ve bu paralarla kimlere iş yaptırıyor? TESEV’in destek lediği bazı gazeteciler var. Bunlardan biri kim biliyor musunuz? Can Paker’in kızkardeşi olan Canan Barlas’ın kocası Mehmet Barlas.

(Murat Menteş):
Mehmet Barlas şu anda Yeni Şafak’ta yazıyor ve gazete içinde muteber bir konumda. Eşi Sabetayist olduğu için Sabetayist kültürle yakından ilişkili olduğunu söylüyorsunuz yani Mehmet Barlas’ın?

(Ilgaz Zorlu):
Evet, bunu söylüyorum.

Mehmet Barlas’la Yeni Şafak arasındaki.
Bunu bana sormayın, Mehmet Barlas’a 10 bin dolar maaş veren Yeni Şafak’ın idarecilerine sorun.

Sizin yorumunuzu soruyorum. Yani İslamcılarla.
Bakın, Türkiye’de birinci sınıf vatandaşlar ve ikinci sınıf vatandaşlar var. Diğer ayrımlar bunun gerisindedir.

İslamcıların konumunu ve fonksiyonunu hesap dışı tutamazsınız. Erbakan, orduyla en çok didişen kişi olduğu halde 28 Şubat kararlarının altına imza atmadı mı? Bugün en çok tartışılan meselelerden biri de bu. Ben Türkiye’de bir model olduğunu söylüyorum. Bunu kabul etmek size ağır geliyor. 1970’lerde Vietnam bu modeli kabul etmedi ve Amerika’yla savaştı. Bağımsızlığını korudu. İran ve Küba da bunu yaptı, şimdi de Kuzey Kore yapıyor. Bu ülkelerin halini görüyorsunuz. Amerikalılar, her ülkede kendilerine destek olacak adamları bulurlar, seçerler. Bu insanlarla birtakım maddi ilişkiler kurarlar, ABD’de yaşama imkanı ve benzeri avantajlar sağlarlar. Sadece Türkiye’de değil, her yerde böyledir. Türk halkı, kendisinin bağımsız olduğu gibi yanlış bir inancı taşıyor. Halbuki bağımsızlık maddiyatla olur. Ben bu duruma Türkiye’de yaşayan biri olarak üzülüyorum. Aksi takdirde bu insanları böyle açıkça deşifre etmezdim. Yine de benim size bunları anlatmamın bir anlamı yok. Çünkü yarın Mehmet Barlas çıkıp “Ben Sabetaycı değilim” diyecek. Söyledi de zaten. Benzer şekilde ben iki sene önce DSP’yi Rahşan Ecevit’in yönettiğin söylediğimde Mehmet Şevket Eygi de Abdurrahman Dilipak da buna gülüp geçerdi. Bugün Rahşan hanımın konumunu görüyorsunuz. Milletvekili olmayan, hükümet içinde hiçbir ağırlığı olmayan biri olduğu halde bugün bir partiyi fiilen yönetmektedir. Ve 30 Ağustos’a kadar Silahlı Kuvvetler’den Kıvrıkoğlu’nun gitmesi ve sonra da Rahşan Ecevit’in cumhurbaşkanı olması sağlanacaktır.

(Murat Menteş):
Yapmayın lütfen bu Muppet Show [Tv.’de yayınlanan bir kukla şovu] gibi bir şey.

(Ilgaz Zorlu):
Göreceksiniz.

(Murat Menteş):
Türkiye’nin ilk kadın cumhurbaşkanı, 81 yaşını aşmış Rahşan hanım mı olacak yani?

(Ilgaz Zorlu):
Kıvrıkoğlu gittikten sonra, orduda yükselecek Sabetaycı subaylar var. Gene 28 Şubat benzeri bir süreç yaşanacak. Libya Lideri Muammer Kaddafi “28 Şubat sürecinde Sabetaycıların parmağı var” dediğinde bu adamlar Libya’yla ilişkileri kesmeye kalktılar. Aynı askerler, Çevik Bir Amerika’da Yahudi olduğunu söylediği zaman neden bir şey yapmadılar? Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Rahşan Ecevit Türkiye’nin ilk kadın cumhurbaşkanı olacak. Ben bunları 1998’de yazdım ama Türkiye’de yazmadım çünkü bunlar beni Türk siyasi hayatı açısından değil Yahudi coğrafyası açısından ilgilendiriyor.

(Murat Menteş):
Yani Yahudilere durumu bildirmek için mi yazıyorsunuz?

(Ilgaz Zorlu):
Ben Yahudilere şunu söyledim: Türkiye, dünyada anti-semitizmin olmadığı ender ülkelerden biri. Ve Türkiye’de Yahudilerin ve Sabetaycıların hiçbir problemi yoktur.

İsmail Cem, Yunan Dışişleri Bakanıyla birlikte Cenin’deki katliam ve Ramallah’ta yaşananlardan ötürü İsrail’e gitti.
Yorgo Papandreu’nun annesi de Musevi’dir. Bir Yunan gazetesi, 1999’da, Türk-Yunan barışını Yahudiler sağlayacak şeklinde bir yazı yayınlamış.

Bahsettiğim ziyaretin Filistinliler açısından hiçbir işlevi olmadı. Hatırlarsınız, cumhurbaşkanlığı seçimine İsmail Cem girmişti. Ben o tarihte İsmail Cem’in cumhurbaşkanı olmak istediğini yazdım, az kalsın seçiliyordu.

(Murat Menteş):
Fakat seçilmedi?

(Ilgaz Zorlu):
Meclis’teki adamlar, Türkiye’yi kendilerinin yönettiği zehabına kapıldılar ve biz bu adamı seçmiyoruz dediler. E, seçmezsen Rahşan Ecevit’i seçersin birkaç yıl sonra.

(Murat Menteş):
Sözünü ettiğiniz Sabetayistler, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine ne diyorlar? Yoksa daha ziyade ABD ve İsrail eksenli bir dış politikayı mı benimsiyorlar?

(Ilgaz Zorlu):
AB’ye girilmesini istiyorlar ve zaten en çok da Sabetaycı politikacılar destekliyor burnu, çünkü AB süreci Türkiye’nin çehresini değiştirecek ve muhtemelen de Bosna-Hersek’te yaşananları yaşayacağız.

(Murat Menteş):
İç savaş mı çıkacak sizce?

(Ilgaz Zorlu):
Türkiye zaten buna doğru gidiyor.

(Murat Menteş):
Ne kadar iç karartıcı ve sinir bozucu sözler sarfediyorsunuz.

(Ilgaz Zorlu):
Beni görevim sizi mutlu edecek sözler değil gerçekleri söylemek.

(Murat Menteş):
Peki, iç savaşın tarafları kim olacak?

(Ilgaz Zorlu):
Bu konu o kadar tuhaf ki, 1980 öncesinde çatışan taraflar ne oldu? Bir anda yokoldular. Türkiye’de bu tip olaylar her zaman suni olarak üretilir. Bizim insanlarımız da saf ve temiz oldukları için aldanırlar.

(Murat Menteş):
AB’yle bunun ne alakası var? Yani nüfusunuzun bir kısmını yokedin öyle gelin mi diyecekler?

(Ilgaz Zorlu):
Bilmiyorum. Bosna olayı benim çok ilgimi çekmişti. Avrupa’nın ortasında bir soykırım yapıldı. Ve buna İngilizler karşı çıktı. Teatcher, “Bu bir soykırım” dedi ama Avrupalılar hiçbir şey yapmadı. Bugün Sırbistan’ın AB’ye girmesi tartışılıyor

(Murat Menteş):
Türkiye’deki Sabetayistleri müthiş bir güç odağı olarak sunuyorsunuz. Bu insanların karşısında yer alan bir başka güçlü unsur yok mu?

(Ilgaz Zorlu):
Var, mesela Çerkezler var.

(Murat Menteş):
Nasıl yani?

(Ilgaz Zorlu):
Devlet yönetiminde görev alan Çerkez kökenli insanlar var.

İdeolojik bir ayrım yapmak gerekirse.
Sabetaycıların karşısında onlar kadar kuvvetli hiçbir kesim yok.

(Murat Menteş):
Abarttınız.

(Ilgaz Zorlu):
Abartmadım.

(Murat Menteş):
“Buna niyeti olan kimse yok” mu diyorsunuz?

(Ilgaz Zorlu):
Yok. Ben duymadım.

(Murat Menteş):
Çevik Bir genelkurmay başkanı olma yolundaydı. Ve siz onun bir Sayetaycı olduğunu söylüyorsunuz. Fakat onu ekarte ettiler?

(Ilgaz Zorlu):
Çevik Bir çok hatalar yaptı.

(Murat Menteş):
Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki’yi giderdiğini de siz söylediniz.

(Ilgaz Zorlu):
Orada Sabetaycılar önemli bir tarihî hata yaptılar. 1915 Ermeni olaylarında Nazım’ın ve Cavit’in çok ciddi rolleri vardı. Bu olayı onlar planlamıştı. Çünkü Ermeniler Yahudiler karşısındaki en büyük siyasi güçtü.
Bugün Türkiye’de 28 Şubat sürecinin zararlı olduğu ortaya çıktı, çünkü 28 Şubat Ecevit’i getirdi. İsmail Cem’in cumhurbaşkanı olmasını engellediler, onu seçmediler ama işte Kemal Derviş geldi başlarına. Ayrıca, Derviş çok çelişkili demeçler verdi. Seçim olursa başımız yanar diyen adam, şimdi seçim olsun ben aktif politikaya gireceğim diyor. Size daha ne anlatayım. Yeni Şafak’ta üç kişi var, bunlara dikkat edin. Bunlardan biri Cengiz Çandar’dır, Sabetaycıdır ve bunu Şalom gazetesine verdiği beyanatta belirtmiştir. İkincisi, Mehmet Barlas. Üçüncüsü de annesi Sabetaycı kökenli olan Nazlı Ilıcak’tır. Bütün bunları anlatmanın durumu değiştirmeyeceğini de belirtmek gerek. Kimsenin umursadığı da yok zaten. Bana öyle acayip mektuplar geliyor ki. Adamın biri, Millî Eğitim Bakanlığı’nın bilmem hangi şubesinde şef, müdür yardımcısı olmak istiyor ve bana diyor ki “Ilgaz Bey, benim de Sabetaycı olduğumu yazarsanız beni müdür yardımcısı yaparlar”. Durum bu noktaya gelmiş.

Size bir çırpıda dört tane Sabetaycı dışişleri bakanı sayabilirim: Tansu Çiller, İsmail Cem, Emre Gönensay, Coşkun Kırca. Kürtler de dahil hiçbir etnik grubun dört dışişleri bakanı yok. Çünkü böyle bir organizasyon yok.

(Murat Menteş):
Yani Sabetaycılar diye bir grup var ve Türkiye’nin üzerine çöreklenmişler.

(Ilgaz Zorlu):
Çöreklenmiş demeyelim. Sabetaycılar bir menfaat grubu haline gelmiş durumdalar. Osmanlı’da Sabetaycılar hiçbir siyasi örgütlenme içinde değilken, 350 sene asimile olmadan yaşamışlardı. 1924’ten bu yana ise Sabetaycılık yüzde 70 asimile olmuştur. Üç kuşak sonra Sabetaycı diye bir şey kalmayacak.

(Murat Menteş):
Sizin asıl meseleniz bu mu? Yani Sabetaycılar bakan oluyorlar ve Sabetaycılık bundan zarar görüyor?

(Ilgaz Zorlu):
Sabetaycılar, Sabetaycılıkları sayesinde ABD lobisinden açık destek alıyorlar. Kendi menfaatleri uğruna cemaatin menfaatlerini feda ediyorlar.

(Murat Menteş):
İslamcı bir dostum dışişleri bakanı olsa bu beni memnun eder. Sizde durum neden tam tersi?

(Ilgaz Zorlu):
Sabetaycı biri olan Can Paker “İslam’da reform yapılmalı” dediğinde siz buna karşı nefret duymuyor musunuz? “Kardeşim sana ne, sen ne karışıyorsun İslam’a” diyorsunuz. Bu kime zarar veriyor? Sabetaycılara. Bir adamın Sabetaycı olduğu söylendiğinde artık bu bir hakaret sayılıyor. Halbuki Sabetaycı da sizin gibi bir insan. Sizden bir farkı yok.

(Murat Menteş):
Yahudilik meselesine dönelim. Siz Yahudi olmayı başardınız. Diğer Sabetaycılara da öneriyor musunuz?

(Ilgaz Zorlu):
Kimseye bir şey söylemiyorum. Türkiye’de din değiştirebilmek için bir mahkemeden karar almak gerekiyor. Bu çok uzun bir süreçtir. Ben mahkemeye başvurduğumda Hürriyet gazetesinde haber oldu. Televizyonlara falan çıktım. Kendimi maymun gibi hissettim. Ama konuyu kamuoyuna duyurabilmek için de başka çarem yoktu. Benim özel problemimdi; yani ben homoseksüel de olabilirdim ve homoseksüelliğimi tescil ettirmeye çalışabilirdim. Yani Yahudi olduğumu onaylatabilmek için televizyona çıkmak, bir kamuoyu baskısı oluşturmak zorunda kaldım.

(Murat Menteş):
Son olarak Şükrü Sina Gürel.

(Ilgaz Zorlu):
Şükrü Sina Gürel Sabetaycıdır, istediği kadar değilim desin. Sina isminden de bu anlaşılıyor. Siz hiç Türkiye’de ben Sabetaycıyım diyen adam gördünüz mü?

(Murat Menteş):
Şükrü Sina Gürel DSP’nin başına mı getirilecek mi sizce?

(Ilgaz Zorlu):
Rahşan Ecevit’i ikna edemedikçe hiç kimse istediğini yapamaz. Can Paker’i büyük ihtimalle ANAP’a getirecekler. DSP’den İsmail Cem’i ayırıp Kemal Derviş’le birlikte CHP’ye yollayacaklar. DSP’de bir Sabetaycı olacak ama artık Sina Gürel mi olur başkası mı bilemiyorum. Fakat neticede ANAP-DYP-CHP koalisyonu, DSP muhalefeti olacak. Ve bunu da en çok İslamcılar destekleyecek. Nasıl AB’ye girelim diye bu kadar destekliyonlarsa.

(Murat Menteş):
Saadet Partisi de sizin hesabınıza göre bu tuhaflığı destekleyecek, öyle mi?

(Ilgaz Zorlu):
1980’lerde yaşananlardan sonra Ecevit’lerin bir daha iktidara gelmeleri mümkün müydü? Değildi ama geldiler. N’oldu MHP’ye? 1974 senesini gazetelerini okuyun. Türkiye’de MHP bunlarla çatışıyordu. Şimdi bunlarla koalisyon kurdu. O zaman kursalardı 1980 ihtilalini yaşamazdık.

(Murat Menteş):
Hüsamettin Özkan’ın dışlanması, Sabetayist olmadığından mı?

(Ilgaz Zorlu):
Hep söylerim, Rahşan hanım, Golda Meir’e benzer. Yapısı, karakteri, fikriyatı onun aynısıdır. Golda Meir nasıl baskıcı, hiçbir şekilde demokrasi tanımayan, İsrail’in kurtuluşu için bütün Arap dünyasının yokedilmesini savunan biriyse, Rahşan hanım da aynı şeyi İslamcılar için düşünen biridir. İsrail’de de bazı kişisel konuşmalarında bunu söylemiş. 81 yaşında olduğu için de Rahşan hanımı küçümsemeyin, 70 yaşının altında olup da onun çiklet gibi çiğnediği insanlar var. 1972’de İnönü’yü devirdiği zaman söylediği meşhur bir sözü var, “Ben, Varlık Vergisi’nin intikamını aldım” dedi. Atatürk’ün yakın silah arkadaşını CHP’den atabilmiş olan bir insandan bahsediyoruz. Ayrıca daha en az 20 sene yaşayacağına da kesin gözüyle bakıyorum.

(Murat Menteş, 03.2005)

*****

Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığı  Sabetayist  mezarlığI olarak bilinmektedir.

Bu kabristan İslam-Müslüman mezarlığı gibi değil. Kadın erkek her mevtanın mezar taşlarında resimleri mevcuttur..

 Kadınların hepsinin başları açıktır.. Mezar taşları Masonik, Kabalist işaret ve sembollerle doludur.Müslüman ve Türk gözüken mutedi/avdetilerin/dönmelerin/sabetayislerin mezarlıği olarak kabul edilir.

Ve… Bu mezarlıkta ki mezar taşları incelendiğinde meydana çıkan başka bir önemli gerçek var; mevtaların isim ve soy isimlerinde -er, -ar, -men, -man-, -ül, -gen, -gan gibi ekler mana ve ses itibari ile İbranice’ye benzetmek gayreti ile sık olarak kullanılmıştır.. Bu şekilde üretilmiş örneğin gürbüz-er, yaman-er, berk-er, er-berk, ür-er, berk-men, berk-man, berk-soy, ül-man, gür-man, büyük-üstün, büyük-bayrak, büyük-soy, yalçın-dağ, yüce-soy ve benzeri isim ve soy isimlerinin yer alması dikkat çekiyor.

ÖZEL NOTLAR : M.L.

******

12-02-2020