Rağmen Yaşamak

RAĞMEN YAŞAMAK
Modun mu düşük bugün?. Kendince nedenlerin var tabii. Başkaları için geçerli mi bilinmez. ( Zaten kime ne bundan! Ona, şuna, buna ne?) Olur böyle şeyler. Arada bir modumuz düşer, düştüğü gibi de yükselir. Dünyada birinin başına gelen sıkıntı, mutlaka başka birilerinin de başına gelmiştir, veya gelme ihtimali az da olsa gelebilir. İnsan ruhu mutluluk ve hüzün arasında sürekli med cezirler halindedir ya!

Bunlardan birine uzun süre takılıp kalmak sorunları başlatır. Hep sırıtan veya hep ağlamaklı olanların profesyonel yardım almaları gerekir. Ülkemizde insanlar yeni yeni psikolojik destek alır oldular. RUHSAL SIKINTISI OLANLARA DELİ DEMEK GİBİ BİR YANLIŞIMIZ VAR. Ayrıca da ruhsal hastalıkların tedavisi genellikle zaman istiyor. Tekrarlayan seanslar da bütçemize ağır geliyor. Bütçesi uygun olanlar bu tedavilerden yararlanıyorlar. Olmayanlar sorunu kendi içlerinde çözmeye çalışıyorlar. Artık toplum bu yanlışı farketti. Kimse kimseyi bu yönden eleştirmiyor. Bir atasözü, der ki; Parmağınla birini gösterirken dikkat et, zira.; diğer üç parmağın da seni göstermektedir. Ne güzel, ve ne anlamlı söz değil mi?

Evet; işaret parmağınla birini göstermek için öne uzatıyorsun, diğer üç parmağın seni gösteriyor. O gösterdiğin kişi, yalancı mı? Sen kendine bir bak bakalım; hiç mi yalan söylemedin? Diyelim ki; sen sütten çıkma ak kaşıksın. Hep böyle kalabilir misin? Birgün bir pembe yalan dilinin ucuna gelir, ya bir yolunu bulup ağzından kaçıverir. Hadi tuttun kendini, kanatasıya ısırdın dilini. Oldu mu sanıyorsun, sen ak kaşık olarak kaldın mı? Bence hiç güvenme! Gözlerin var ya o gözlerin! Siyah, kahverengi, mavi, yeşil, her ne renkse; öyle boşboğazdır ki. İnanamazsın!
Bir de vücut dili var insanda .

Sen susuyorsun, kolun bacağın konuşuyor. Belki sen anlamazsın bu dilden. Ben de bilmem. Ama işin uzmanları var. Kitap gibi okuyorlar seni, beni. Adam; hem kör, hem sağır, hem dilsiz. Uzman ona yalancı diyor. Katil sensin diyor. Üstelik kanıtlıyor gerçeği, babalar gibi de haklı çıkıyor. 
Üzerinden yirmi yıl, otuz yıl belki elli, yüz yıl geçti unutulmuştur dediğin olay, bir kazı sırasında ortaya çıkıyor. Uzmanlar ne olduğunu, nasıl olduğunu şak şak koyuyorlar ortaya. Dedim ya giz yok, sır yok. Emin ol bir gün tüm gerçekleri birileri bulup küflü paslı köşelerinden çıkartacak. 
Yaşıyoruz işte! Kimileri bir paket makarnaya tav. Kimilerinin gözünü toprak bile doyuramıyor. Kiminin sorunları başını seccadeye koyduğu an bitiyor, kimi zemzem sularında günde beş öğün yıkansa aklanamıyor. Ak demeyle ak olmuyor insan. Çoğumuz başımızı sokacak bir dam, karnımızı doyuracak bir aş derdindeyiz. Hele bir de ağrımız, sancımız yoksa. Daha ne isteriz? Yaşa yaşa nereye kadar kadar? Ölüm var sonunda ....

Ölüm! Bir gün, bir yerde; hooop başka boyuttasın.

Yapacak işlerin, gidilecek yerlerin varmış...Daha gün görmemişsin, veya görmüş görmüş de bir şey anlamamışsın. Ne kadar tavan yaparsa yapsın zenginliğin, mutluluğun... Sonu var! Üstelik bilmiyorsun sonun sonunda ne olacağını. Cennet diyorlar, cehennem diyorlar da ; herkesin isteği, beklentisi, cennet kavramı başka. Koca dayağından bıkmış kadın. Bütün gün dua ediyor cennet için. Eder tabii, orada bir kocaya düşen kırk huriden biri olacak. İşin içinde de ters orantı var. Ne kadar çok ortak, o kadar az zulüm. Bugün gördüğü şiddetin kırkta biri çekilebilir belki. Bazı kadınlar niye eşlerini kendi elleriyle evlendiriyorlar sanıyorsunuz . Eş sayısı çoğaldıkça kişiye düşen dayak miktarı azalıyor. Varsın gursağına giden lokma da azalsın. Sonsuza dek sürecek değil ya yaşam. Kurtuluş var hem de şüpheye yer bırakmayacak kadar kesin! Bir başka kadın öyle demiyor ama. O, cennette bir adama düşen kırk huriden biri olmaya razı değil. Dünyada bir erkeğin kölesi de olmak istemiyor. Onun istediği; eşiyle karşılıklı saygı sevgi içinde yaşamak. Omuz omuza yürümek. Hayatın yükünü de getirisini de eşit paylaşmak. 
Yatıp dinlenecek yatağın var, karnın tok, ağrın sancın yok. Pahalı takılar, lüks arabalar, hanlar hamamlar, uşaklar olmasın. Yokluğa, açlığa, şiddete, zulme rağmen yaşamak için direnenler bile koyvermiyorlar kendilerini. Düşüyor kalkıyor insan, hep bir bahanesi var, belki de uyduruk bir umut, mutluluğa dair. Bu en sıradan yaşam şekli. Sen ona istediğin renkleri kat, beklentini yükselt. Hemen şimdi kalk bir kaç derin nefes al açık pencerenin önünde. Elini yüzünü yıka, aynaya bak ve gülümse.

Bilmediğin yarınlar için yorum yapma. Ne gelirse gelsin, ne getirirse getirsin, ne kadar uzun sürerse sürsün hepsi bitecek. İnan hepsi yalan, hepsi boş...

Gün; BUGÜN! Mutlu olmaya bak!
ULVİYE KARA AKCOŞ