PATLAYAN ÇÖPLÜKLER
28 Nisan 1993 tarihinde İstanbul'un Ümraniye ilçesi Hekimbaşı çöplüğünde biriken metan gazı patlamış, büyük bir facia yaşanmıştı. Olayda 39 kişi öldü, 12 kişi kayboldu. Kaybolan 12 kişinin cesedi ise bulunamamıştı. Nurettin Sözen belediye başkanıydı. Konu ile ilgili neler yazılmış , neler söylenmişti. O yıllardan sonra ülkemizde ve dünyada konuya daha fazla ağırlık verilmeye başlandı,ilgili pek çok proje üretildi. Gelişmiş ülkekerde atıklar dönüşüm kutularına, bahcelerden toplanan ot ve yapraklar, yiyecek atıkları, camlar , kağıtlar, tenekeler, kullanılmış yağlar farklı kutulara atılmaya başlandı. Bu atıklar farklı alanlarda işlenerek tekrar kullanıldı, ülke ekonomisine gelir oldu. Duyarlı ve bilinçli insanlar, doğanın daha fazla kirlenmesini önlemeye çalıştılar. Su kaynakları ihtiyaca göre değerlendirildi. İçme, kullanma, sulama ve sanayide kullanılacak sular, ziyan edilmeden kullanılır oldu. Motorlu araçlarda , fabrikalarda ve yaşam alanlarından çıkan zararlı gazlar filitrelenerek oluşan zarar en aza indirildi. Bu işlerin yapımında yönetimler üzerlerine düşeni yaparken toplumu oluşturan bireyler eğitildi, yaptırımlar uygulandı. O günden bu yana birçok belediye kendi sorumluluk alanlarına giren yerlerde düzenlemeler yaparak gaz bacaları ve çöp alanlarının üzeri toprakla örtülerek yangınlar gelişmiş ülkelerde en aza indirmeye çalışıyor. Ağaçlandırmanın önemi tekrar tekrar vurgulanıyor
Çöplüklerin büyümesi öyle kısa zamanda olmaz. Görüntü çirkinliği , kötü kokular, burada üreyen böcekler çevreyi rahatsız eder. Bu rahatsızlık git gide artar. Çünkü bu atıklar kendi içlerinde etkileşime girer; çürür, bozulur, kokuşur, zararlı gazlar üretirler. İhmal edilir , önlem alınmazsa da; yıllar sonra oluşan metan gazı ve diğer gazların zararlı etkileri büyür, önlenmesi güç facialar gerçekleşir. Uzun zaman söndürülemeyen yangınlar ve patlamalar olur. Atmosfer kirlenir.
Çevre ve kişisel sağlığımız için; okullarda( Çevre ve kişisel sağlık.) konulu dersler okutulsa, konuyla ilgili aydınlatıcı bilgiler topluma sunulsa, gelecek kuşaklar yetiştirilip bilinç kazandırılsa ne iyi olur!
Bizler bir şekilde bugünlere ulaştık. Çocuklarımız torunlarımız mutlu ve kaliteli yaşasınlar hiç olmazsa. Onlara mirasımız karanlık bir geçmiş değil temiz bir dünya olmalı!
Bu çöplüklerden başka, belki de hiç önemsemediğimiz, zararlarını farkında olmadan yaşadığımız, yükünü bilinçsizce taşıdığımız şuuraltı çöplüklerimiz var. Hani zamanında çözemediğimiz, üzerine gidemediğimiz, zamanla unutulur sandığımız şuuraltında biriken duyguların oluşturduğu çöplükler.
Kırılan umutlar, onurlar, duygular, vazgeçmek zorunda kaldığımız idealler, yarım kalan hikayeler, daha adını koyamadığımız yaşanmışlıklar, akamayan göz yaşları, söylenemeyen sözcükler. Bunların yarattığı bozulup çürümüş , patlamaya hazır duygu çöplükleri.
Bunların üzerine ne toprak atıp ağaçlandırmak, ne de biriken zehirleri boşaltmaya yarayan bacalandırma sistemleri yetiyor. Onlar, hiç beklemediğimiz yer ve zamanlarda düşüncelerimize karışıp dışarı sızabiliyorlar.
Yaşı doksana yaklaşmış, alzaymır yaşayan rahmetli annem, bir gün aniden ağlamaya başlamıştı; 14_15 yaşlarında yeni evliyken. Eteklerinde ve yakasında çiçekler olan bir elbisesi varmış. Babam bu elbiseyi beğenmemiş çiçekleri söküp attırmış. Annem o elbiseyi giydi mi giymedi mi , giydiyse nasıl giydi bilmiyorum. Ama belli ki; şuuraltında yaşayan o kırgınlık, beynindeki kontrolün de kalkmasıyla bir yol bulup açığa çıkmıştı. Sesli sesli, söylene söylene uzun uzun ağlaması beni çok etkilemişti.
Bu satırları okurken, çoğunuzun aklına kendi çöplüğünüzden sızan ya da yakınlarınızın yaşadığı benzer anılar gelmiştir. Olayları büyütmemek, sorun çıkartmamak için bastırdığımız duygular şuuraltında birikiyor, büyüyor, bazen de üzerine yeni eklemeler yaparak onları besliyoruz. Uzmanlar yaşadığımız fiziksel rahatsızlıkların altında bu birikimlerin olabileceğini söylüyorlar.
Balık hafızalı bir toplum olarak yakın geçmişte ne çok konuyu çöplüğe attığımızı hepimiz biliyoruz. Hani tencere tava çalarak, belli saatlerde ışıkları açıp kapatarak yapılan protestolar. Ekranlarda tekrar takrar sorulan milyar dolarlık hesaplar, yapıp edip ,sessiz sedasız ortadan kaybolan yetkililer. . Faili meçhuller, sonuç alınmadan sonlanan direnişler, grevler?
Belki birgün bir yerde , burnumuza gelen kokuşmuşluk, bu çöplere ait olacak.
Çok geç kalmış olsak bile; susturulmuş bir kuşak olarak artık susmasak, gelecek kuşaklara sormayı, sorgulamayı, haksızlıklara sonuna dek direnmeyi öğretsek!
Yaşadığımız güzelliklerin tadını çıkartırken olumsuzlukların üzerini örtmesek...Beynimizdeki çöplüğü de en az çevre temizliği kadar önemseyip gereğini yapabilsek ,eminim sağlıklı toplumun sağlıklı bireyleri olarak mutlu mesut yaşayıp gideceğiz.
Sohbette bu kadar yol almışken günümüzün en önemli konularında birine de kısaca değinmek istiyorum. Gazete ve TV lerde. 1991 yıllarında siyaset sahnesine çıkan Çumhuriyet Tarihi' nin en başarısız siyasiler listesinin en başlarında yer alıp kaybettiği seçimle sahneden inen Sayın Tansu Çiller sahalara dönme hazırlığında. Hem de; İktidara yeni kan vermek, azaldığı düşünülen itibarını yeniden kazandırmak için döneceği söyleniyor. Buna kimler itibar edecek zaman içinde göreceğiz. Ancak, bir anda yazarlar, siyasiler spikerler, yorumcular Çiller' le ilgili anıları tazelemeye başladılar. Örtülü ödenekten kaptırıldığı söylenen büyük para, içi boşaltılan banka, örtbas edilen fiyaskolar, Susurluk kazası , ailenin mal birikimindeki hızlı artış ve herbiri fıkra olacak gaflar, şimdiden ortaya döküldü didik didik ediliyor. Doğrusuyla yanlışıyla kapandığını düşündüğümüz bir dönem yeniden canlanıp iktidarın canına can katar mı? Yoksa geçmişin karanlığına mı çeker bilemiyoruz. Her ne olacaksa ülkemizin yararına olsun. Sorunlar bitsin, iyi olan kazansın, her gelen gün bir öncekinden kaliteli olsun! Dileğimiz BU!
ULVİYE KARA AKCOŞ/BANDIRMA/03-03-2022