Osmanlı Döneminde Bandırma Kazasında Sıbyan ve Rüştiye Mektepleri

OSMANLI DEVLETİ MAARİF SALNAMELERİNE GÖRE  BANDIRMA  KAZASINDA  AÇILAN SIBYAN VE RÜŞTİYE MEKTEPLERİ 
Makale : Başak Kul*
                                         
   19. yüzyılda yönetim,toplumsal,ulaşım,haberleşme,ekonomik vb. birçok alanda yenilikler gerçekleştirilirken,bu yeniliklerin hepsi modern eğitimden geçmiş bireye olan ihtiyaçla doğrudan ilişkiliydi. Bunun için 18. Yüzyılın sonunda askeri eğitimin parçası olarak başlayan eğitimde modernleşme Tanzimat sonrasında yaygın bir hal aldı. Zihinsel dönüşüm ve modern eğitim kurumlarına rağmen eski kurumlar da bir şekilde varlığını sürdürdü. Mesela 10. Yüzyılda geleneksel eğitim kurumlarını oluşturan sıbyan mektepleri ve medreseler varlıklarını devam ettirdiler. Bununla birlikte 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren geleneksel eğitim kurumlarının ıslahına yönelik çalışmalar yapıldı. Aynı zamanda Batı’dan mülhem modern mektepler açıldı. Eğitimin ilk kademesini oluşturan usul-ı atik  sıbyan mektepleri yanında, usul-ı cedid ibtidai mektepleri açıldı. Sıbyan mekteplerinin bir kısmı,daha doğrusu büyük bir kısmı usul-ı atik üzere faaliyetlerini sürdürdü. Bir kısmı,usul-ı cedid üzere eğitim öğretim vermeye başladı. Bunlar, genelde ibtidai mektebi olarak adlandırıldı. II.Mahmut dönemi’nde sıbyan mekteplerinden derece olarak daha yüksek olan rüştiye mektepleri açılmaya başlandı. İşlevleri artan ve merkezileşme sürecine giren devletin memur ihtiyacını karşılamak amacıyla açılan rüştiye mekteplerinin sayısı tedricen artıyordu. Rüştiye mekteplerinin sayısının artışı,1869’dan itibaren hızlandı. Bu sayısal artışta,aynı yıl yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 18. Maddesi etkili oldu. Bu maddeye göre nüfusu beş yüz haneye ulaşan yerleşim birimlerinde rüştiye mektebi açılması zorunlu idi. II. Abdülhamit döneminde İstanbul’daki ve taşradaki rüştiye mekteplerinin sayısı hızla arttı. Kaza ve nahiye merkezlerinde erkek rüştiye mektepleri açıldı. 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren erkek rüştiye mektepleri yanında,gerek İstanbul’da gerekse vilayetlerde kız(inas) ve askeri mekteplerde açıldı. Osmanlı Devleti’nde modern eğitim kurumları,şüphesiz bunlarla sınırlı değildi. İdadiler,sultaniler,rüşdi ve ibtidai şubeleri olan darülmuallimin ve darülmuallimat,devletin birçok alanında ihtiyaç duyduğu eğitimli bireylerin ta’lim ve tebiye etmek amacıyla açıldı. Süreç içinde İstanbul’da ve taşrada,mesleki ve teknik alanda birçok yeni mektepte faaliyete geçirildi. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi,modern mektepleri meketib-i umumiye ve mekatib-i hususiye olarak ikiye ayırdı. Devlet tarafından açılan ve ücretsiz olarak hizmet veren mekatib-i umumiyeyi devlet okulları oluşturdu. Ücretli olan mekatib-i hususiye,kişiler veya cemaatler tarafından açıldı. Mekatib-i hususiye müslim ve gayrımüslim kişi veye cemaatler tarafından tesis ve idare edildi. Müslüman-Türk tebaa tarafından açılan özel okullar,daha ziyade İstanbul’da faaliyete geçirildi. Zamanla taşra kasabalarında yaygınlık kazandı. Aynı şekilde gayrımüslim özel okulları Osmanlı tebaası gayrımüslimler ile yabancı ülke vatandaşları/misyonerleri tarafından açıldı.
   Kısaca 19. Yüzyıl sonlarında memalik-i mahruse-i şahane’de çeşitli eğitim kurumları faaliyet gösteDi. Eğitimde karmaşık bir yapı söz konusuydu. 1869 tarihli maarif-i umumiye nizamnamesi mekteplerin nezaretini maarif nezareti’ne verdi. Eğitim sisteminde yaşanan yasal-kurumsal gelişmeler,Tanzimat Dönemi’nden itibaren merkez ve taşra maarif teşkilatının kurulmasını da zaruri kıldı. Taşra maarif teşkilatının önemli unsurlarından biri de rüştiye mektepleri oldu. 
 Bandırma kazası mektepleride yukarıda anlatılan Osmanlı eğitim modernleşmesinin bir parçasıdır. Literatürde özellikle kaza seviyesinde eğitim kurumlarını inceleyen örnekler yok denecek kadar azdır. Eğitim tarihçiliği daha çok merkezi ve genel olanla ilgilenmiştir. 
   Hüdavendigar Vilayeti’nde bir kazayı ele alan çalışmamız bu açıdan ayrı bir yere sahip olacaktır. Malzememiz bu türden örneklerin az olması ve ele aldığımız kazaya dair başka örnek olamamasından dolayı tamamı ile arşiv kaynaklıdır. Burda öncelikler Hüdavendigar Vilayeti’nin Karesi Sancağı’na bağlı olan Bandırma Kazası’nda eğitim ve öğretim problemi hakkında yapılan araştırmalar sonucunda Bandırma Maarif Komisyonlarını,okullarını,öğrenci sayılarını,öğretmen ve diğer görevli kadrolarını,gayrimüslimlere ait olan okulları Maarif Salnamelerinde ki bilgilere göre  tasnif edilmiştir. 
Bandırma Kazası Hakkında
   Bandırmanın kuruluşu hakkında kesin  ve net  bir bilgimiz yoktur. Ancak şehir dahilinde yapılan bazı kazılarda bulunan eski eserlerden anlaşıldığına göre, kuruluş tarihi pek eski devirlere dayanmaktadır. Tarih sahnesindeki varlığı Kapıdağ Yarımadasındaki bugünkü harabeleri mevcut bulunan (Sizik) şehrinin kuruluşu ile ilgilidir. Şehrin dahilinde son zamanlarda yapılan inşaat kazılarında meydana cıkarılan mermer bir lahdın Hıristiyanlıktan önceki zamanlara ait bir eser olduğu anlaşılmıştır. Bunlardan yapılan istidlal ile kuruluşunun (Sizik) ile yani İsa’nın  doğuşundan 800 — 100 C yıl evvel olması muhtemeldir.
   Bandırma’nın asıl adı (Panormos)’dur. Sonradan yenilenerek Bandırma’ya çevrilmiştir. Emniyetli,korunaklı liman manasına gelir. Bu nedenle coğrafi durumu sebebi ile kasaba bu adını almıştır. Eski coğrafi eserlerde bugünkü Balıkesir Vilayeti’nin bulunduğu saha Miziya olarak anılmakta idi. Miziya kıtasının kuzey bölgesinin Marmara’ya sahil olan kısımları sonradan küçük Miziya ve daha sonraları Küçük Frikya  adı  ile anılıyordu. Küçük  Miziya da Çanakkale’den itibaren İzmit’e kadar uzanan geniş bir saha üzerinde 20 kadar şehir kurulmuş ve bunların ayrı ayrı tarihi ve İktisadi ehemmiyetleri vardı. Bu 20 ye yakın şehirler arasında Sizik Krallığına tabi Panormos,yani bugünkü Bandırma da dahil bulunmaktadır. Anadolu’da ilk Türk Devleti’ni kuran Sultan Süleyman Kutulmış’dır. Mumaileyh (1076 M-469 H.) tarihlerinde Sizik, Panormos, Aydıncık.’ı alarak futuhatını tevsi etmiş, Çanakkale ve havalisini bu suretle Türk hakimiyeti altına almıştır (Kalkınan Bandırma,1950-1955,s.19). 
    1106 tarihinde Kılıcarslan’ın vefatı ile Bizanslılar Kılıçarslan’ın ölümünden faydalanmayı fırsat bildiler. Türklerin eline geçen daha bir çok yeri kurtarmaya muvaffak oldular. Türkler 1115 yılında tekrar buraya saldırdılar. Bursa ve Apolonya’yı yağma ederek Sizik ve Panormos üzerine yürüdüler. Lakin Haçlıların ardı arası kesilmiyen akınları karşısında zayıf düşerek  içerlere cekilmek zorunda kaldılar.Bu suretle bu havali yine Bizanslıların kontrol ve hakimiyetine girdi.13.yüzyılın  son yıllarında Selçuki umerasından, olan Uç Beyleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu meyanda (Karasi) Bey de bu toprakları bağımsız bir yönetim anlayışı halinde idare etmeye başladı. 

   1299 yılından itibaren Marmara ve Çanakkale sahilleri hariç olmak uzere, merkezi Balıkesir olarak mustakil (Karasi) yönetimi kurulmuş ve sonraları sahilde Karabiga ve bazı mühim şehirleri de ele gecirmeye başlamışlar ve aynı zamanda bir donanma da oluşturmuşlardır. Karasi emareti, ikinci padişah Orhangazi zamanında Osmanlı hakimiyetine girdiği sıralarda Karacabey, Bandırma,Aydıncık havalisi de Osmanlı hakimiyeti ve idaresine intikal etmişti.
Bandırma Osmanlıların hakimiyetine geçtiği sıralarda küçük bir balıkçı koyu idi.16.yüzyıl sonlarında bir müddet Galata kadılığına bağlı kalmış, 1830 tarihlerinde Erdek kazasının Kapıdağ nahiyesine bağlanmış olup bu tarihlerde voyvodalıkla idare edilerek umur ve muamelatı şer’iyeyi tedvire memur bir kadı tayin edilmiştir. 
Kaza olduktan sonra hızlı bir gelişim söz konusu olmuş ve özellikle,I.Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Boğazının kapanmasıyla askeri ve iktisadi bakımdan önemi bir kat daha artarak nüfusu
Bir hayli çoğalmıştır. 1339 tarihinde tamamen yanan şehrin imar planı ve haritası yaptırılarak onaylanmış  ve bir arsa haline gelen şehirde büyük bir hızla imar hareketlerine başlanarak 1340 tarihinde beton iskele, 1926 tarihinde bugünkü belediye binası, yine ayni sene eski belediye ve bugünkü ortaokul ve idman yurdu binaları, 1928 de mezbaha ve elektrik fabrikası ile tesisatı,1930 da hastane, 1931 de su şebekesi gibi o günkü imkanlar dahilinde tesisler yapılmıştır. (Kalkınan Bandırma,1950-1955,s.20)
    Tanzimatı hayriyenin ilanına kadar voyvodalık ile idare olunan Bandırma, o tarihten sonra mülki idaredeki değişiklikler dolayısıyla yine Erdek kazasına bağlı kalmak şartıyla nahiyeye dahil edilmiştir. 1874M-1290 tarihinde buyuk bir yangın felaketine maruz kalarak tamamen harap olmuş, 93 harbinden sonra Rumeli’nden gelen muhacirler buraya iskan edilmişler, 1880-1297 tarihinde kaza olmuştur.  

Osmanlı Devleti’nde Sıbyan ve İbtidai Mektepleri 
  
  İslâm dininin yayılmaya başladığı yıllarda halk arasında okuma-yazma oranının çok düşük olması ve dini ve siyasi sistemin birlikte getirdiği ihtiyaçlar, okuma yazmayı teşvik ederek, mekteplerin doğmasına neden olmuştur (Gelişli, 2002: 35). İslâm dininin kadın ve erkek herkesi ilim tahsiline mecbur tutması, anne ve babalara çocuklarını okutma mükellifiyeti yüklüyordu. Ayet ve hadislerle teyit olunan bu mükellifiyet dolayısıyla hemen her cami yanında bir mektep yaptırılmıştır (Kansu, 1930: 27).
   Ezberden öğrenmek, Kur’ân’ı okumak ve anlamak ilimde hareket noktasıydı. Buna daha sonraları bir müslüman’ın doğru hareket etmesi için uyması gereken kuralları koyan hadis ilmi de eklenmiştir (Kansu, 1939: 44). Bu ilköğretim okulları Osmanlı Devleti’nde hemen her mahallede bir tane bulunduğu için “mahalle mektebi”, bu mekteplerin çoğu taş ile yapıldığından “taş mektep” adlarıyla da anılmışlardır (Ergin, 1939: 69). Sıbyan mekteblerine “mekteb” veya “küttab”, yoksul çocuklar için açılanlara da “küttab-ı sebil” veya “mekteb-i sebil” de deniyordu. Selçuklular ve öteki İslâm ülkelerinden alınan bu okullara aynı zamanda “darüttalim”, “mektephane”, “muallimhane” veya “Dâr-ülilm” de deniyordu. Küttab veya mekteb, “yazı öğretilen yer” anlamına gelmektedir (Demirtaş, 2007: 174).
   5-6 yaşlarındaki kız ve erkek çocukların gittikleri ilköğretim seviyesindeki bu okullar, bütün eğitim kademelerinin öncesinde bulunan bir başlangıç kademesidir. Bu okullarda çocuklara Kur’ân okuma, dini bilgiler, namaz sûreleri ve biraz da yazı yazma öğretilirdi (Tekeli ve İlkin, 1999, 7). Çocukların bir zanaata konmadan önce bu okullarda Kur’ân, tecvit, namaz gibi din bilgilerini alma zorunluluğunu uygulamak isteyen fermanlar çıktığı olurdu (Berkes, 2002: 180). 

   Kız ve erkek karma eğitimin verildiği sıbyan mektepleri için uygulanan bir program yoktur. Mektebe devam eden herkese Müslümanlığın esaslarını öğretmek sıbyan mekteplerinin temel amacı olduğundan bu okullardaki eğitim ve öğretime dini bilgiler hâkimdir. Elifba, Kur’ân, Türkçe ilmihal, yazı ve biraz hesaptan ibaret olan eğitim, ileride çocukların yaşamlarında kullanabilecekleri bilgi ve becerileri de vermemekteydi (Sakaoğlu, 2003: 13).
   Sıbyan mekteplerinde eğitim, sabahın erken saatlerinde başlar, öğle saatinde ara bulur ve bundan sonra ise ikindi vaktine kadar sürekli devam ederdi. Dersler çocuklara kısım kısım olarak aralıklarla verilirdi. Bütün çocukların bir arada bulunduğu tek odada, çocuklar yerde hareketsiz oturur ve kendi sıralarının gelmesini beklerlerdi (Ülkütaşır, 1965: 597). Oysa 4-9 yaşlarındaki çocuklar iç enerjisine uygun olan atlamak, tırmanmak, dar bir tahta üzerinde aşağı yukarı yürümek gibi hareketlerden hoşlanırlar. Dolayısıyla oyun oynamayı yasaklayan bu hareketsiz ortamların çocuk psikolojisine uygun olmadığı kesinlikle söylenebilir (Russell, 1996: 88). Üstelik çocuğun hayatta kullanamayacağı çeşitte bilgileri ona yüklemek –veya 65 yüklediğini sanmak- boş bir işten öteye gitmemekteydi. Bu yöntem ile çocuğun duygu ve iradesinde bir gelişme olmadığı gibi, bunun için de çalışılmıyordu. Dolayısıyla sosyal hayatın küçük bir modeli olması gereken okul, dönemin eğitim sistemi ile bu hedefi karşılamamaktaydı (Rahmi, 2004: 24).
   Bu okullar, çoğunlukla bizzat devlet hazinesinden para ayrılmayıp, padişahlar, sadrâzamlar, devletin üst kademesinde yer alan kişiler, ilim sahipleri ve halk arasında maddi gücü iyi olanlar tarafından yaptırıldığından vakıf niteliği taşımaktadır. Bu durum da vakfiyelerinde belirtilen ve uyulması zorunlu eğitim programlarından dolayı okulları gelişmelere kapamış ve yeniliklere ayak uyduramamalarına sebep olmuştur (Kodaman, 1999: 57). 
XIX. yüzyılın ortalarına kadar sıbyan mekteplerinin belirli bir öğrenim süresi yoktur. Erkek çocuklar ergenlik çağına, kız çocuklar ise “kaç-göçü” gerektirecek bir yaş ve bünyeye erişinceye kadar okula devam ederlerdi. Okulu bitirmiş sayılmak için Kur’ân’ı en az bir defa hatmetmiş olmak şarttır (Taşdemirci, 2001b: 173). Okula başlama ise, “âmin alayı” denilen, çocukların ve öğretmenlerin katıldığı, ilahilerin okunduğu bir törensel yürüyüş ile başlardı (Demirtaş, 2007: 175). Okunan ilahi ve edilen dualar esnasında çocuklar âmin diye karşılık verdikleri için bu törene “âmin alayı” denirdi (Ergin, 1939: 78). Okula kayıt-kabul gibi herhangi bir işlem söz konusu değildi. Müslüman olan herkesin çocuğu okula gidebilirdi. Öğretmenler genelde medrese çıkışlıydılar (Kodaman, 1999: 58); Fakat pek çok yerde çeşitli kaynaklardan kimselerin cami imam ve müezzinleri, biraz okur-yâzar olan orta yaşlı ve ağırbaşlı kişiler, ölen bir öğretmenin uygun nitelikleri taşıyan oğlu, bazı hafız ve okumuş kadınların sıbyan mekteplerinde öğretmen oldukları görülmektedir (Demirtaş, 2007: 175). 
Sıbyan mekteplerinde eğitim parasız olduğu gibi, öğrencilere hem gündelik para, hem de yılda bir kere olmak üzere birer hazır elbise, fes, mintan, zıbın, kavuk, kuşak, mest pabuç vb. elbiseleri de verilirdi. Mektep eğer bir padişah tarafından yaptırılmış ise vakfiyelerinde yazdığı üzere öğrenciler her gün sabahları çorba içer, birer fodla alır, Perşembe günleri ise pilav-zerde yerlerdi. Ayrıca yine yılda bir kez olmak üzere mektep öğrencileri “Mektep Seyri” denilen civar mesire yerlerine geziye götürülürdü (Ülkütaşır, 1965: 595-596). 
   Sıbyan mektepleri mimari olarak genellikle üstü kubbeli, altı hasır döşeli geniş bir oda, hocaya ait tahta bir kürsü ile bunun hemen yanında bulunan, hoca ile kalfanın oturdukları küçük bir odadan ibaret taş binalardır. Yerde minder üzerinde diz çökerek oturan öğrencilerin ve hocanın önünde rahle bulunur. Sıbyan mektepleri bir külliye ya da mahalle aralarında bulunmalarına göre ayrılırlardı. Külliye içindeki binalar, sokağa açılan girişlere ve kendi içlerine dönük avlu ve oyun alanlarına sahiptir.

   İstanbul dışındaki vakıf tarafından kurulamayan mahalle ya da köy halkı tarafından kurulan sıbyan mektepleri ise çoğu zaman camiye bitişik oda veya ahırdan bozma binalardır (Gelişli, 2002: 42). Bu mektepler kız çocukları için eğitim alabilecekleri tek yerdi. Onlar için bu mekteplerin ötesinde bir eğitim söz konusu değildi (Tekeli ve İlkin, 1999, 7). 
Sıbyan mekteplerinin eğitim alanındaki yetersizliği, Tanzimat döneminde yenilikçiler tarafından gözler önüne serilse de, bu soruna bir çözüm getirilememiştir. Çünkü yenilik taraftarları, bu mektepleri ellerinde tutan kesimin şiddetli direnişiyle karşılaşmış, dinin öğretildiği çekirdek olarak görülen, bu yüzden de kutsallaştırılan sıbyan mekteplerinin yanına bile yaklaşamamışlardır (Ergin, 1940: 383). Bunda halkın yeniliklere karşı takındığı tavrın da etkisi olmuştur. Taassubun direnişinin, katılaşmış ve kalıplaşmış hale gelen dini öğretimi temelinde bulunduran bir görüşün çerçevesinde yenilik taraftarlarını geri püskürttüğünü, -Sultan Mahmut’un atının dizginine yapışarak- “Gâvur padişah, Cenab-ı Hakk senden ettiğin küfrün hesabını soracaktır; sen İslâmiyet’i tahrip ve lanet-i Peygamberiyi cümlemiz üzerine celbediyorsun” şeklindeki katı ifade ile göstermektedir (Kardaş, 1965a: 465). Islahatçı hükümdara devletin teokratik yapısı sık sık hatırlatılmıştır. “Bu devlet akıl devleti değil, şer’ devletidir” gibi sözler gelenekçi çevreler tarafından bu dönemde dile getirilmekteydi (Tunaya, 1999: 75-76).
   Sıbyan mekteplerine yönelik ilk ıslahat hareketi 1862’de İstanbul’da gerçekleştirilmiş olup, İstanbul mektepleri on iki merkeze dağıtılmış ve her 67 merkezden ikişer mektep olmak üzere –burada yazar toplam rakamı 36 olarak vermiştir- 24 mektebin öğrencilerine birer taş tahta, taş kalem ile birer divit verilmiş ve mektep hocalarına da aylık yüzer kuruş bağlanmıştır. Oysa o dönemde İstanbul’daki sıbyan mekteplerinin sayısı 360 civarındadır. Dolayısıyla bu mekteplere yönelik ilk yenileşme çabaları çok kısıtlı bir alanda yapılmıştır. Maârif Nezaretinin sıbyan mekteplerini denetimi altına almasıyla birlikte buralar rüştiyelere iyi talebe yetiştirecek birer yardımcı kurum haline getirilmişlerdir (Ergin, 1940: 387-388).

Çizelge 1. Bandırma Kazası’nda Bulunan Sıbyan Mektebinde Haftalık Okutulan Dersler

ALFABE     
HESAP

KUR’AN-I KERİM    
COĞRAFYA

TECVİD    
TARİH-İ OSMANİ

İLM-İ HAL    
MA’LUMAT-I ZİRAİYE

TÜRKÇE     
AHLAKİYE’Yİ HAVİ KIRAAT

Kaynak: HVS, H.1324/M.1906-1907, s.592. 

Bandırma Kazası’nda Sıbyan ve İbtidai Mektepleri

   Bandırma Kazası ibtidâî mektebine dair ulaşabildiğimiz ilk bilgi 1886 yılına aittir. Karesi Gazetesi ilanat başlığı altında yayımlanan bir habere göre Bandırma’da yeni baştan inşa olunan bir ibtidâî mektebi olduğunu görmekteyiz.
   Okulda ders vermek üzere yeni usülde eğitim verebilecek bir muallim arandığı, göreve talip olanların vilayet Maârif meclisine başvurmaları gerektiği duyurulmuştur. (Karesi, numara: 2, R.12 Mart 1302/M.24 Mart 1886: 4).
  Nisan 1886 yılında ise bu ibtidâî mektebinin resmî olarak açılışının yapıldığı Bandırma Kaymakamlığı’ndan vilayete telgraf ile bildirilmiştir. (Karesi, numara: 5, R.2 Nisan 1302/M.14 Nisan 1886: 1).
       H.1306/M.1888-1889 yılı Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi kayıtlarında Bandırma Kazası ibtidâî mektebi muallim-i evveli Ahmed Hamdi Efendi, muallim-i sânîsi Mustafa Lütfü Efendi olup, mektebe devam eden öğrenci sayısı 127’dir. H.1306/ M.1888-1889 yılı defa 17 kayıtlarına göre de muallimler aynı olup, öğrenci sayısı 121 olarak gösterilmektedir.
    H.1320 yılına kadar Bandırma Kazasına bağlı olan Edincik Nahiyesi hakkındaki ilk bilgilere de H.1306 yılı sâlnâmesinde rastlıyoruz. Bu kayıtlara göre Edincik Nahiyesi ibtidâî muallimi Mehmed Hilmi Efendi, mektebe devam eden öğrenci sayısı ise 25’dir (HVS, H.1306a/M.1888-1889:245-246; H.1306b/M.1888-1889: 199,203).
    H.1310/M.1892-1893 yılı sâlnâmesinde Bandırma Kazası ibtidâî mektebi Ahmed Efendi, muallim-i sânîsi Hafız Ahmed Efendi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak kaza merkezi olan Bandırma Kasabası’nda 17 sıbyan mektebi ve 1 ibtidâî mektep, bulunmaktadır. Yine Bandırma Kazasına bağlı olan Manyas Nahiyesi’nde de 60 mektep bulunmaktadır (HVS, H.1310/M.1892-1893: 266,434,437-438). 
   H.1311/M.1893-1894 yılındada mektep kadrosunun değişmediğini fakat mektep bevvâbı olarak ismi açıklanmayan bir kişinin katıldığını görmekteyiz. Aynı yıl Bandırma Kazası’nda 1136 kız öğrenci ve 1 adet kızlara mahsus ibtidâî mektebi, 1608 erkek öğrencinin devam ettiği 94 ibtidâî mektebi mevcuttur (HVS, H.1311/M.1893-1894: 292,309). 
     H.1312’de kazada 1 adet kızlara mahsus ibtidâî mektebi, 97 adet erkeklere mahsus ibtidâî mektebi bulunmaktadır. H.1313’de Bandırma Kazasında 75’i eski usûl, 2’si yeni usûl’de olmak üzere toplam 77 adet ibtidâî mektebi bulunmaktadır (HVS, H.1312/M.1894-1895:364; H.1313/M.1895-1896: 132). 
   H.1314’de Bandırma Kazasında 1 adet yeni usûl’de, 112 adet eski usûl’de eğitim veren ibtidâî mektebi vardır. Aynı kayıtlarda burada bir adet bab-ı ibtidâî mektebinin inşasına başlandığını da görmekteyiz (HVS, H.1314/M.1896-1897: 292,418).
   H.1315/M.1897-1898 yılında ibtidâî mektebi muallim-i evveli ve sânîsi Ahmed Efendi’dir. Bevvâb ise Mustafa Efendi’dir. Aynı yıl kaza dâhilinde 112’si eski usûl, 1’i yeni usûl’de olmak üzere 113 adet ibtidâî mektebi bulunmaktadır (HVS, H.1315/M.1897-1898: 161,307). 
H.1316/M.1898-1899 yılı kayıtlarında Bandırma Kazası’nda 2 farklı ibtidâî mektebinin bilgileri geçmektedir. 
   1. ibtidâî mektebi muallim-i evveli ve sânîsi Ahmed Efendi, bevvâbı Mustafa Ağa; 2. ibtidâî mektebi muallim-i evveli Hafız Ali Rıza Efendi, muallim-i sânîsi Hafız Seyyid Efendi, bevvâbı Salim Ağa’dır (HVS, H.1316/M.1898-1899: 230). H.1317 yılından H.1321 yıllına kadar mektebin muallim-i evveli ve sânîsi yine Ahmed Efendi, sâlisi ise Zekeriya Efendi’dir. Yine Bandırma Kazası ibtidâî mekteplerinden biri olan Haydar Çavuş İbtidâî Mektebi muallim-i evveli Mehmed Hamdi Efendi, muallim-i sânîsi Hafız Said Efendi’dir.
   H.1322/M.1904-1905 yılı sâlnâmesine göre Bandırma Kazası ibtidâî mektebi muallimi evveli ve sânîsi yine Ahmed Efendi olmasına rağmen, muallim-i sâlisi hakkında bir bilgi verilmemiştir. Haydar Çavuş İbtidâî Mektebi muallim-i evveli de değişerek Hafız Ali Efendi göreve getirilmiştir. Muallim-i sânî ise yine Hafız Said Efendi’dir (HVS, H.1322/M.1904-1905: 300). 
H.1324/M.1906-1907 ve H.1325/M.1907-1908 yılı kayıtlarında Bandırma Kazası ibtidâî mektebinin adının, Hamidiye İbtidâî Mektebi olduğunu anlıyoruz. 

Çünkü Hamidiye İbtidâî Mektebi’nde görev yapan muallim-i evvel ve sânî Ahmed Efendi, muallim-i sâlis Zekeriya Efendi’dir. Haydar Çavuş İbtidâî Mektebi muallim-i evveli Hafız Ali Rıza Efendi, muallim-i sânîsi Hafız Said Efendi’dir (HVS, H.1324/M.1906-1907: 511; H.1325/M.1907-1908: 563). 
    H.1324/M.1906-1907 ve H.1325/M.1908 yıllarında Bandırma Kazası’nda 82 sıbyan ve ibtidâî mektebi ve bunlara devam eden 4795 adet öğrenci vardır (HVS, H.1324/M.1906-1907: 592; H.1325/M.1907-1908: 333). 

 Osmanlı Devleti’nde Rüştiye Mektepleri 

   I. Mahmut döneminden III. Selim dönemine kadar fen ve askerlik okulları olarak açılması düşünülen yüksek öğretim okullarında verilecek eğitime uygun öğrenci bulunmamakta, çoğu zaman bu okullara yaşı altmışı bulan kişiler öğrenci olarak alınmaktaydı. Yeni yüksek öğretim okulları açılınca bu eksikliğin orta öğretim yolu ile giderilmesi zorunluluğu ortaya çıktı (Berkes, 2002: 181). Çünkü yaşları ve eğitim düzeyleri birbirinden farklı öğrencilerin aynı okullarda bulunması eğitimde başarıyı etkilemiş ve gerek yüksek askeri okullar, gerekse devletin ihtiyaç duyduğu memur kadrosu için bir orta öğretim kurumuna ihtiyaç duyulmuştur (MSB, 2000: 240). Bu doğrultuda Meclis-i Umûr-ı Nafia (Yararlı İşler Meclisi)’nın 1838’de sunduğu raporda sıbyan mekteplerinin düzeltilmesi ve onlara bağlı olarak yeni ve onların ikinci sınıfı olacak şekilde kurulması önerilen Rüştiye okullarının açılmasına karar verildi. Ancak raporda Sınıf-ı Sânî olarak açılması planlanan bu okulun ismi, Padişah II. Mahmud tarafından beğenilmeyerek Mekâtib-i Rüşdiye olarak değiştirilmiştir (Demirel, 2002: 44). Yeni açılacak bu okullara sıbyan mekteplerinin mezunları arasından seçilerek öğrenci alınacak ve bu öğrenciler yüksek öğretimi takip edebilecek seviyede Türkçe, yazı, lügat, ahlak ve kompozisyon dersleri almaya mecburi tutularak, ilk-orta ve yüksek öğretim arasında bir bağlantı kurulacaktır (Kafadar, 1997: 84). 
   Şubat 1838 tarihinde Mekâtib-i Rüştiye Nezaretine İmam-zâde Esad Efendi atandı. Ancak bu atama gerçekleştiğinde henüz Rüştiye Okulu bulunmamaktaydı. Atamanın gerçekleşmesinden itibaren Esad Efendi rüşdiyelerin ilkinin açılması için hemen harekete geçerek, bu ilkokulun Nizamnâmesini de hazırlayarak Padişaha sunmuş, Nizamnâme’de belirtildiği üzere açılacak bu ilk rüşdiye’ye Padişah II. Mahmud’un emri ile Mekteb-i Maârif-i Adlî adı verilmiştir (Demirel, 2002: 46). Bu tarihten sonra kişilerin resmi dairelerde çalışabilmeleri için bu okullardan yetişmeleri kararlaştırıldı. Ancak bundan önce memurluğa alınmış olan kişilere özgü olmak ve rüştiye tahsili derecesinde eğitim verilmek üzereMart 1839 tarihinde Sultan Ahmet Camii içinde “Mekteb-i Maârif-i Adlî” adıyla bir mektep kurulmuş ve “Maârif-i Adliyye” ve “Ulûm-u Edebiyye” olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Osmanlı Devleti’nde açılan ilk rüştiye budur (Cevad, 2001: 23-24). Mekteb-i Maârif-i Adliyye’ye devam eden öğrenciler daha çok paşa ve bey çocukları olduğu halde, Mekteb-i Ulûm-u Edebiyye’ye devam edenler ise esnaf ve sanatkâr çocuklarıydı (Demirel, 2002: 49). 
II. Mahmut döneminde açılan rüştiye okullarının kuruluş amacı, toplumda eğitimli insanların oranını yükseltmek ve mühendishane, tıbbiye ve harp okulları gibi yüksek okullara öğrenci yetiştirmektir (Er, 1999: 211). Ancak bu okullarda daha çok memur yetiştirme işinin ele alındığı söylenebilir. Maârif-i Adliyye’de devletin ihtiyaç duyduğu mülkiye memurları, Ulûm-u Edebiyye’de ise hariciye memurları yetiştirilmiştir (Berkes, 2002: 182). 
   Mektep Nizamnâmesi’nde de belirtildiği üzere bu okullara alınan öğrenciler seviyelerine göre sınıflara kaydedilmekte ve yıllık olarak sınava tabi tutulmaktaydılar. Sınavda başarılı olanlara Padişah tarafından hediyeler verildiği gibi, mezun olanlar hemen devlet dairesinde memurluğa başlayabilmekteydiler (Demirel, 2002: 49-50). 
  Üç yıl süreli olan ve sıbyan mekteplerinin üzerine dayalı olan bu okullarda öğretim Kur’ân okuma, din bilgisi, Türkçe, Arapça, hesap, coğrafya, Türk ve İslâm tarihi, güzel yazı, tarım gibi derslere dayanıyordu.
   Farsça, resim, geometri ve sağlık bilgisi dersleri de bunlara ekleniyordu (Cicioğlu, 1985: 13). 1839’da Rüşdiyeler için hazırlanan bir raporla “çocukların mutlaka okula verilip yetenekleriyle orantılı biçimde yazı öğrenmeleri, hocanın çocuklara harfleri ve heceleri tanıtması, dersini ilerleten öğrencilerin, yenilere yardımcı olmaları” önerileri zorluklarla kabul edilmiştir (Sakaoğlu, 2003: 41). 
1853’de rüşdiyelerin sayılarının artırılması yoluna gidilmiş, bu doğrultuda 15’i Rumeli’de, 7’si Anadolu’da ve 3’ü de Adalar’da olmak üzere taşrada toplam 25 rüşdiye açılmasına irade çıkmıştır (Kardaş, 1965b: 855). 1869 Maârif Nizamnâmesi rüşdiyeler için de yenilikler getirmiştir. Beş yüz evi geçen kasabalarda rüşdiye mektebi kurulacak, inşa ve eğitim masrafları daillerin “Maârif İdaresi Sandıkları”ndan karşılanacaktır. Öğretim süreleri 4 yıl olacak ve sıbyan mekteplerini bitirdiklerine dair diploma alanlar rüşdiyelere sınavsız kabul edilebileceklerdir. Büyük şehirlerde halk eğer tamamen Müslüman ise İslâm, eğer gayr-i Müslim ise gayr-i Müslim rüşdiyeleri açılacaktır. Eğer halk karışık ise her cemaate ait farklı rüşdiyeler kurulacaktır. Din dersleri ise her toplumun kendi dili ile verilecektir (Akandere, 2001: 141-142 ). 
   Sultan II. Abdülhamid döneminde rüşdiyeler hükümet dairelerine kâtip yetiştirme amacına yönelerek, müfredat programlarında yazı öğretimini ön plana çıkarmışlardır. II. Meşrutiyetin başlangıcında bu okullar için “bu seneye mahsus” olmak şartıyla geçici bir program yapılmıştır. Zamanla ilköğretim kademesine geçiş yapan rüşdiyeler 1913 yılındayayınlanan Tedrisat-ı İbtidâîye Kanun-ı Muvakkatı ile ibtidâîlerle birleştirilmişlerdir (Kaya, 2007: 339).

Bandırma Kazasında Rüştiye Mektepleri

   1881 yılında açılan Bandırma Kazası Rüşdiye Mektebi’ne ait ilk ayrıntılı bilgilere H.1306 yılı Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi’nde ulaşmaktayız. Bandırma Kazası’na bağlı Edincik Nahiyesi ile birlikte kaza dâhilinde 2 adet rüşdiye mektebi bulunmaktadır. 
H.1306/M.1888-1889 yılı sâlnâme kayıtlarına göre 60 öğrencisi bulunan Bandırma Rüşdiye Mektebi’nde muallim-i evvel Ahmed Hilmi Efendi, muallim-i sânî ise Süleyman Faik Efendi’dir. 27 öğrencisi bulunan Edincik Nahiyesi Rüşdiye Mektebi’nde ise muallim Yakub Efendi’dir (HVS, H.1306a/M.1888-1889: 245-246). H.1306/M.1888-1889 yılı sâlnâmesi defa 17 kayıtlarına göre de Bandırma Rüşdiye Mektebi’nde muallim-i evvel Ahmed Hilmi Efendi, muallim-i sânî ise Süleyman Faik Efendi’dir. Ancak bununla birlikte hatt-ı rık’a mualliminin Ahmed Hilmi Efendi, hatt-ı sülüs mualliminin de Süleyman Faik Efendi olduğunu görmekteyiz. Bu kayıtlara ait öğrenci sayısı ise 74 olarak verilmiştir. Aynı kayıtlarda 47 öğrencisi olan Edincik Rüşdiye Mektebi muallimi yine Yakub Fehmi Efendi, hatt-ı rık’a muallimi ise Abdurrahman Efendi olarak gösterilmiştir (HVS, H.1306b/M.1888-1889: 199,202-203). H.1310/M.1892-1893 yılı kayıtlarında ise Bandırma Rüşdiyesi ve Edincik Nahiyesi Rüşdiyesi kadroları tamamen aynı kalmıştır (HVS, H.1310/M.1892-1893: 266,268). 
H.1311/M.1893-1894 yılı kayıtlarında 77 kişilik öğrenci mevcudu ile birlikte Bandırma Rüşdiyesi’nde kadrodaki tek değişiklik bevvâb olarak Salih Efendi’nin görev yapmasıdır. Aynı yıl kadrosuna ulaşamadığımız Edincik Rüşdiyesi’nin öğrenci sayısı ise 47’ye yükselmiştir (HVS, H.1311/M.1893-1894: 292,307). H.1312/M.1894-1895 yılında ise öğrenci sayısı 90 olan Bandırma Rüşdiyesi’nde herhangi bir değişiklik yoktur. Edincik Rüşdiyesi’nin öğrenci sayısı da 40 olarak kaydedilmiştir (HVS, H.1312/M.1894-1895: 214,360). H.1313/M.1895-1896 yılında Bandırma Rüşdiye Mektebi’nin muallim-i evveli Tahsin Efendi olarak değiştirilmiş, muallim-i sânî yine Süleyman Faik Efendi, bevvâb ise Ahmed Efendi’dir. 

   Bandırma Rüşdiyesi’nin öğrenci sayısı 84, kadrosuna ulaşamadığımız Edincik Nahiyesi Rüşdiyesi’nin öğrenci sayısı ise 47’dir (HVS, H.1313/M.1895-1896: 130,276). H.1314/M.1896-1897 yılında76 kişilik öğrenci mevcuduyla Bandırma Rüşdiyesi’nin kadrosu aynıdır. Edincik Rüşdiyesi’nin ise öğrenci sayısı 44’tür (HVS, H.1314/M.1896-1897: 389,415). H.1315/M.1897-1898’de yine bevvâb değişerek Hacı Ali Ağa göreve getirilmiştir. Öğrenci sayısı ise 51’e düşmüştür. H.1310 yılından itibaren kadrosuna ulaşamadığımız Edincik Nahiyesi Rüşdiyesi’nde muallim Yakub Fehmi Efendi, rık’a muallimi Hafız Abdurrahman Efendi, bevvâb ise Hacı Ahmed Efendi’dir. Dolayısıyla H.1310 yılından beri kadronun hiç değişmediğini söyleyebiliriz. Edincik Rüşdiyesi’nin öğrenci sayısı ise 36 olarak kaydedilmiştir. H.1316 yılından H.1319 yılına kadar her iki rüşdiyede de kadro aynı kalmıştır. H.1317’de Bandırma Rüşdiyesi öğrenci sayısı 91, Edincik Rüşdiyesi öğrenci sayısı ise 29’dur. H.1318’de Bandırma Rüşdiyesi öğrenci sayısı 88, Edincik Rüşdiyesi öğrenci sayısı ise 47’dir. H.1319’da Bandırma Rüşdiyesi öğrenci sayısı 91, Edincik Rüşdiyesi öğrenci sayısı ise 29’dur (HVS, H.1315/M.1897-1898: 161-162,304; H.1316/M.1898-1899: 230,232; H.1317/M.1899-1900: 323,326,340; H.1318/M.1900-1901: 313,316,328; H.1319/M.1901-1902: 323,340). 
H.1320/M.1902-1903 yılından itibaren Edincik Nahiyesi Erdek Kazası’na bağlanmıştır. H.1320 yılı sâlnâmesinde 91 öğrencisi olan Bandırma Rüşdiyesi’nin muallim-i evveli yine Hasan Tahsin Efendi, muallim-i sânîsi ise Süleyman Faik Efendi’dir (HVS, H.1320/M.1902-1903: 319,354). H.1321/M.1903-1904 ve H.1322/M.1904-1905 yıllarında ise 80 kişiye düşen öğrenci mevcudu ile birlikte rüşdiyenin sadece muallim-i evveli olan Hasan Tahsin Efendi’nin ismi verilmiştir (HVS, H.1321/M.1903-1904: 325,356; H.1322/M.1904-1905: 300,332). 
H.1324/M.1906-1907 yılı sâlnâmesine göre 97 kişilik öğrenci mevcuduyla Bandırma Rüşdiye Mektebi’nde muallim-i evvel hariç, muallim-i sânîlik görevine İlyas Rahmi Efendi, hatt-ı rık’a muallimliğine Aziz Efendi getirilmiştir. H.1325/M.1907-1908 yılında da bu kadro değişmemiş, öğrenci sayısı 91’e düşmüştür (HVS, H.1324/M.1906-1907: 511,590; H.1325/M.1907-1908: 331,563).

 Çizelge 2. Bandırma Kazasında Bulunan Rüştiye Mektebinde Haftalık Okutulan Dersler:
DERS ADI    1.sene
Haftada     2. sene 
Haftada     3.sene 
Haftada    4.sene 
haftada    5.sene 
Haftada    6.sene
Haftada     7.sene 
haftada

Maa Tecvid Kur’an-ı Kerim ve din bilgisi    3    2    2    2    2    1    2
Türkçe     7    6    4    3    2    0    0
Edebiyat ve ahlak    0    0    0    0    0    2    1
Kitabet-i Resmiye 
    0    0    0    0    0    1    1
Arabî 

    1    0    0    0    0    2    1
Farisî    0    1    2    2    2    1    1
Fransızca     0    0    3    3    4    4    5
Kavanin (kanunlar)    0    0    0    0    0    2    2
Hesap     2    2    2    2    1    0    0
Usûl-i Defteri 
    0    0    0    1    1    0    0
Cebir     0    0    0    0    2    2    0
Hendese     0    0    1    2    2    2    0
Müsellesat (trigonometri) 
    0    0    0    0    0    0    1
Kozmografya      0    0    0    0    0    0    1
Makine     0    0    0    0    0    0    1
Hikmet-i Tabîiyye ve Kimya 
    0    0    0    0    0    3    3
Mevâlid 
    0    0    0    0    0    2    2
Coğrafya     2    2    2    2    2    2    1
Tarih     0    2    2    2    2    1    1
İlm-i servet    0    0    0    0    0    0    2
Malûmat-ı Nafia ve Hıfz-üs-Sıhha 
    1    1    1    1    1    0    0
Hüsn-i Hat 
    1    1    1    1    1    0    0
Resim     1    1    1    1    1    0    0
TOPLAM     18    20    23    23    23    23    24

Kaynak: Hüdâvendigâr Vilâyeti Mekteb-i İdâdî-i Mülkiyesi Tevzi Mukafat Cetveli [Sene-i Tedrisiye 1312-1313], On birinci Defa, Hüdâvendigâr Vilâyeti Matbaası, H.1313, s.3

Çizelge 3. H.1311/M.1893-94 Yılından H.1325/M.1907-08 Yılına Kadar Bandırma Kazasında Bulunan Rüştiyelere Devam Eden Öğrenci Sayıları

                YILLAR    
BANDIRMA RÜŞTİYESİ
H.1311/ M.1893-94 
    77
H.1312/ M.1894-95 
    90
H.1313/ M.1895-96 
    84
H.1314/ M.1896-97 
    76
H.1315/ M.1897-98 
    51
H.1317/ M.1999-00 
    91
H.1318/ M.1900-01 
    88
H.1319/ M. 1901-02 
    91
H.1320/ M. 1902-03 
    91
H.1321/ M. 1903-04 
    80
H.1322/ M. 1904-05 
    80
H.1324/ M. 1906-07 
    97
H.1325/ M. 1907-08 
    91
Kaynak:HVS

SONUÇ

   Kendisinden sonraki devrelere reform metodu olarak kaynaklık teşkil eden Tanzimat dönemi, özellikle eğitim alanındaki gelişmeleri ile dikkat çekmektedir. Batılılaşmanın biricik amaç olduğu bu dönemde, yeni okullar kurulmuş, var olanlar da bir takım düzenlemelere tâbî tutulmuşlardır. Özellikle 1869 yılında yayınlanan Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesi ülkedeki ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim ve azınlık okullarına dair yeni düzenlemeler getirmiştir.
   Yerel düzeyde incelemeye çalıştığımız Bandırma Kazasında eğitim hareketleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi kayıtlarından ve farklı kaynaklardan elde edilen bilgilerle öncelikle genel olarak Osmanlı Devleti’nde sıbyan ve rüştiye  mektepleri ve bunların Bandırma Kazasındaki yansımalarını çalışmış bulunmaktayız.
   Karesi Sancağı Merkez Kazasından sonra ilköğretim kurumlarının en fazla yoğunlaştığı yer olarak Bandırma Kazası karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte bu okullarda görev yapan öğretmen ve hizmetli kadrosu da isimleriyle açıklanmıştır.

   

KAYNAKÇA 

I.Arşiv Kaynakları

Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1294/M.1877-1878. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1297/M.1879-1880. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1306a/M.1888-1889 (Defa 13). 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1306b/M.1888-1889 (Defa 17). 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1310/M.1892-1893. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1311/M.1893-1894. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1312/M.1894-1895. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1313/M.1895-1896. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1314/M.1896-1897. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1315/M.1897-1898.
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1316/M.1898-1899. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1317/M.1899-1900. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1318/M.1900-1901. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1319/M.1901-1902. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1320/M.1902-1903. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1321/M.1903-1904. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1322/M.1904-1905. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1324/M.1906-1907. 
Hüdâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi H.1325/M.1907-1908.

Karesi, numara: 2, 12 Mart 1302: numara: 5, 2 Nisan 1302.

Hüdâvendigâr Vilâyeti Mekteb-i İdâdî-i Mülkiyesi Tevzi Mukafat Cetveli [Sene-i Tedrisiye 1312-1313]. (H.1313). On birinci Defa. Bursa: Hüdâvendigâr Vilâyeti Matbaası.

II.Eserler ve Makaleler 

……………(1950). Kalkınan Bandırma 1950-1955.İstanbul Marifet Matbaası. 

Akandere, Osman. (2001). 1869 Tarihli Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesi ve Eğitim Yapımıza Getirdiği Yenilikler. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi. Cilt: 4, Sayı: 2, 131-152.

Berkes, Niyazi. (2002). Türkiye’de Çağdaşlaşma. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Cevat, Mahmut. (2001). Maârif-i Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı –XIX. Asır Osmanlı Maârif Tarihi-. T. Kayaoğlu (Editör), Ankara, Yeni Türkiye Yayınları.

Demirtaş, Zülfü. (2007). Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretimin Örgütlenmesi. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Cilt: 17, Sayı: 1, 173-183.

Er, Hamit. (1999). Osmanlı Devleti’nde Çağdaşlaşma ve Eğitim. İstanbul: Rağbet Yayınları.

Ergin, Osman. (1939). Türkiye Maârif Tarihi (İslâmi Devir Mektep ve Müesseseleri). (C.I). İstanbul: Osmanbey Matbaası. 

………. (1940).Türkiye Maârif Tarihi (Tanzimat Devri Mektepleri). (C.II). İstanbul: Osmanbey Matbaası.

Gelişli, Yücel. (2002). Osmanlı İlköğretim Kurumlarından Sıbyan Mektepleri (Kuruluşu, Gelişimi ve Dönüşümü). Türkler. Cilt: 15, 35-43.

Kafadar, Osman. (1997). Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma. Ankara: Vadi Yayınları. 
Kansu, Nafi Atuf. (1930). Türkiye Maârif Tarihi (Birinci Kitap) . Yayım Yeri Yok: Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi.

Kardaş, Rıza. (1965a). Türkiye’de Milli Eğitimin Gelişmesi. Türk Kültürü Dergisi. Sayı: 31, 464-465. 
……….. (1965b). Türkiye’de Milli Eğitimin Gelişmesi (Öğretmen Yetiştiren Müesseseler Yönünden 1839-1869). Türk Kültürü Dergisi. Sayı: 35, 855-856.

Kodaman, Bayram. (1999). Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Milli Savunma Bakanlığı. (2000). Osmanlı Döneminde Askeri Okullarda Eğitim. Ankara, Milli Savunma Bakanlığı.

Russell, Bertrand. (1996). Eğitim Üzerine (Çev. N. Bezel). İstanbul, Say Yayınları. 
Sakaoğlu, Necdet. (2003). Osmanlı’dan Günümüze Eğitim Tarihi. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Taşdemirci, Ersoy. (2001a). Türk Eğitim Tarihinde Azınlık Okulları ve Yabancı Okullar. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı: 10, 13-30. 

………. (2001b). Türklerde Eğitim. Topdemir, Gazi. (Editör). Türk Düşünce Tarihi. Ankara. Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, s. 159-216.

Tekeli, İlhan., İlkin, Selim. (1999). Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü. (2. Basım). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. 

Tekeli, İlhan. (b.y.yok). Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. Cilt: 3. İstanbul: İletişim Yayınları.

Ülkütaşır, M. Şakir. (1965). Sıbyan Mektepleri. Türk Kültürü Dergisi. Sayı: 33, 595-597.

28-08-2022