Orman Yangınlarına Farklı Bir Bakış

ORMAN YANGINLARINA FARKLI BİR BAKIŞ

Ülkemizde başta Manavgat olmak üzere, Akdeniz ve Ege bölgesinde birçok noktada orman yangınları hepimizi çok üzdü. Yangınlardan daha çok üzen devlet organlarının yetersiz kalışı ve siyasal kin ve ayrımcılık uğruna devlet denen organın kağıttan kaplana dönüştüğünü görmemizdi. Bu konuda ulusal düzeyde yeterince tartışmalar ve açıklamaları okuyoruz, dinliyoruz ve izliyoruz.

Ben orman yangınları üzerine toplumun genel değerlendirmesinin ötesinde bilim insanlarının yaptığı çalışmalar doğrultusunda başka bir boyutunu öne çıkarmak istiyorum. Yangınlar, çok boyutlu doğa olaylarıdır. Bunu bilerek ve şu gerçekleri ortaya koyarak başlamak önemlidir:

· Yangınlar, yerleşim alanlarının olduğu yerlerde kontrolsüz bir şekilde yayılırsa çok büyük can ve mal kaybına neden olabilecek, tehlikeli doğa olaylarıdır. Bu nedenle doğru yönetilmeleri önemlidir.

· Ayrıca yanmış alanların sonradan korunması, buraların herhangi bir şekilde yapılaşmaya dönüştürülmemesi, ekosistemlerin sürdürülebilir olması açısından çok önemlidir.

· Yangınla mücadele araçlarının hazır, bakımları tam olarak yapılmış olması ve bilimsel bulgular ışığında geliştirilen doğru müdahale yöntemlerinin hızlı ve organize bir şekilde yapılabilmesi de önemlidir.

· Son olarak, çıkan yangınlarla ilgili iddiaların bilimsel değerlendirmenin ötesine geçerek bir propaganda aracına dönüştürülmemesi, sosyal medya gibi araçlar üzerinden doğrulanmamış bilgi ve iddiaların yayılmaması, sosyolojik düzen açısından değerlendirilmesi gereken ve buna uygun şekilde gerekli politikaların uygulanmasını gerektiren durumlardır.

Yangınlar, sanıldığı gibi ormanın "düşmanı" olan ve onları yok eden unsurlar olarak değerlendirmek doğru değildir. Bunu anlamak, ilk etapta son derece zor olsa da, eğer ki orman ekosistemlerini korumak istiyorsak, önyargılarımızı ve hatalı varsayımlarımızı bir kenara bırakıp, bilimsel gerçeklere kulak vermek zorundayız. Bu durum, Akdeniz Ormanlarının ekolojisinde daha belirgin hâle gelmektedir.

Yangınlar, Akdeniz Orman Ekolojisinin Parçasıdır!

Akdeniz Ormanları'ndaki yangınlar dikkatli değerlendirilmelidir. Değerlendirmeye, şu gerçekle başlamalıdır: Akdeniz Ormanları, "yangına bağımlı ekosistemler" olarak bilinen, çok ilginç ve "sıra dışı" bir ekosistemin parçasıdırlar. Resimde bu tür ekosistemlerin Dünya'daki yayılımı görülebilir:

Görüleceği üzere Akdeniz Ormanları, sadece Türkiye'deki ormanlarla sınırlı değildir ve Akdeniz'in dokunduğu bütün sahilleri etkileyen, önemli bir ekosistemdir. Bu ekosistem, yangınlarla bir arada evrimleşmiştir.

Bir diğer deyişle yangınlar, ne kadar büyük ve korkutucu olurlarsa olsunlar, Akdeniz Ormanları için bir tehdit değil, tam tersine onların ekolojisinin bir parçasıdır. Örneğin yangın nedeniyle Akdeniz Ormanları'nın yok olması pratik olarak mümkün değildir. Eğer yangınların Akdeniz Ormanları'nı yok etme tehlikesi olsaydı, insanlar buralarda yerleşim kurmadan çok önce bu ormanlar çoktan yok olmuş olurdu. Zira bu ormanların yangınla ilişkisi, insanların bu ormanlarla ilişkisinden çok daha derin ve eskidir. Bu ilişki milyonlarca yıl geriye gitmektedir ve Homo sapiens türü olarak bizim var oluşumuzdan öncesini de kapsamaktadır. Dolayısıyla ormanlar, insanlar olarak onları yenilediğimiz için değil, sebebi ve kaynağı ne olursa olsun yangın sonrasında kendilerini yenileyecek biçimde evrimleştikleri için varlıklarını sürdürmektedirler.

Bu bakımdan "ormanı korumak", ağaçları yangından ne pahasına olursa olsun korumak değil, bizim orman alanlarını işgal etmemiz sonucu, ormanların biyolojik dengesini ve ekosistemini bozmamak demektir. Yani Akdeniz Ormanları'ndaki yangınlarla ilgili ana sorun, yangınların kendisinden öte, yangınla mücadele yöntemlerinin yanlış uygulanmasıdır. Bununla birlikte genel olarak iklim değişiminin körüklenmeye devam etmesi önemlidir. Daha da ötesi orman alanlarının gerek maden arama gerekçesiyle gerekse turizme dönük yatırımlar nedeniyle yağmalanmasıdır. Bütün bunlar kontrolsüz yangın oranlarının artması ve buna bağlı olarak, insan yaşamını ve yerleşim yerlerini çok daha şiddetli bir şekilde tehdit eden, kontrolü daha güç yangınlara yol açmaktadır. Yangın sonrası yenileme çalışmalarının hatalı uygulanması da ekosisteme büyük zararlar vermektedir.

Her ne kadar sağduyu ve duygularımıza taban tabana zıt olsa bile, insandan bağımsız bir gerçeklik olan bu yangın ekolojisini anlamamak ve bu bilimsel gerçeğe ayak diremek, ormanlarımıza fayda sağlamamakta; tam tersine zarar vermektedir. Örneğin her yıl özellikle de yaz aylarında yangınlar sonrası duyulan endişe, yaşanan duygusal panik hâli ve buna bağlı olarak her seferinde teşvik edilen kontrolsüz ağaçlandırma furyası, Akdeniz Ormanları'na yangından çok daha fazla zarar verme potansiyeli olan, büyük bir tehdittir.

Ormanlar, yangından kaçınmak bir yana dursun, yangını başlatan (insan dışında) canlılar ve yangının olacağından daha güçlü bir şekilde sürmesini sağlayan bitkilerle doludur. Zaten bu nedenle Akdeniz Ormanları, çok kolay şekilde yanar ve çok kısa bir şekilde büyüyen yangınlara ev sahipliği yapar. Ancak bu yangınlar olmasaydı, o ormanlardaki ağaçların bir kısmı üreyemezdi! Diğer kısmı ise milyonlarca yıldır yangınlara karşı direnç kazanacak ve tamamen yok olmuş veya ölmüş gibi gözükse bile, hatta gövdelerinin tamamını yitirmiş olsalar bile, yer altında ve dolayısıyla gözle görülmeyen kısımlarda bulunan lignotüber yapısı gibi evrimsel adaptasyonlar sayesinde, kısa bir süre içinde kendini toparlayacak biçimde evrimleşmiştir.

Benzer şekilde, yangınlar birçok hayvanın ölümüne sebep oluyor olsa da (ve bu ölümlerin fotoğraflanması veya videoya kaydedilmesi hepimizin yüreğini dağlıyor olsa da), doğal olarak orman ekosisteminde yaşayan ve denge halinde olan hayvan popülasyonları, milyonlarca yıldır süregelen yangın gerçeğine adapte olacak biçimde evrimleşmişlerdir. Memeliler genellikle iyi koşucu veya kazıcılardır. Böylece ya ateşlerden hızlıca kaçarlar ya da kendilerini toprağa gömerek yangının geçmesini beklerler. Birçok sürüngen de kendini gömer, amfibiler su kaynaklarına kaçarlar. Mantarlar ise yangın bittikten sonra alevlerden kaçamayan canlıları yiyerek, eskisinden bile başarılı hale gelirler!

İklim Krizi, Kundaklamadan Çok Daha Büyük Bir Sorun!

Yangınların daha kolay başlamasının ve daha hızlı yayılmasının en önemli etkenlerinden bir diğeri, küresel iklim krizidir. Ortalama sıcaklıklar, kuraklık ile bir arada arttığında, ormanlar da yangına daha elverişli hâle gelmektedir. Ülke genelinde sıcaklıklar belirli değerleri aşmaya başladığında, özellikle de dengesiz hava olaylarına bağlı olarak, kuru ormanlarda birden başlayan yağışlı hava ormanları yeterince ıslatamadan yıldırımları beraberinde getirdiğinde, yangın riski de en üst noktaya erişmektedir. ETH Zürih'te doktorasını yapan yangın ekologu İsmail Bekar, “Son 10 yıllık yangın değerlendirme raporuna baktığınızda bölgedeki yangınların % 30'unun, sadece 2018 yılına baktığınızda ise yarısının yıldırım kaynaklı olduğunu görürsünüz.”

Buna bağlı olarak, ülkemizde yeterince geniş araziye yayılmış alanlarda aynı anda gibi gözüken kısa süreler içinde birçok yangın bir arada başlayabilmektedir. Bunların bir kısmı insan eliyle veya insan hatasıyla çıkarılan yangınlar olabilir; fakat her sene yaşanan her yangının kasten çıkarıldığını iddia etmek mümkün değildir ve bilimsel bir temele de sahip değildir.

Dahası, yangının başlama sebebi ile yangının büyümesi ve yayılması farklı kavramlardır. Yangınların başlama nedeni ne olursa olsun, onların bu kadar kolay yayılabiliyor olması "insan kaynaklı" bir durum değildir; ormanın kendi doğal dokusuyla ve yapısıyla ilgilidir. Akdeniz Ormanları gibi ormanlar, yok olmak için değil, var olmak için yangınla iç içe evrimleşmişlerdir. İklim krizi ise bu evrimsel adaptasyonları ciddi bir şekilde sınamaktadır. Ülkemizde ilk defa yangın ekosistemleri üzerine araştırmalar yapmış olan Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu, “Bugün karşılaştığımız yangınların bazılarının (ör: Manavgat yangını), bu kadar yayılmasının ve söndürülememesinin sebeplerinden birisi, yüksek sıcaklıklar, düşük nem koşulları ve hızlı esen kuru rüzgarlardır. Özellikle geçen hafta Akdeniz'de görülen sıcak dalgaları, Türkiye gibi birçok başka bölge ülkesinde de yangınlara yol açtı. Bu nedenle Avustralya ya da Kuzey Amerika'da olduğu gibi Akdeniz Havzası'nda da iklim değişikliğinin yangınları artırıcı etkisini bizzat yaşamaya başladığımızı söylemek mümkün.”

Elbette orman içinde insan faaliyetlerinin giderek artıyor olması, turizm ile ilişkili faaliyetlerin hız kazanması, insan kaynaklı yangınların nedenini artırmaktadır. Bunların kısıtlanması, ormanların doğal yangın döngülerine dönmesi açısından önemlidir.

Yangınlarla Mücadele Algımız Değişmeli!

Yangınlar bitkilerin gelişimi için öylesine önemlidir ki, Avustralya Çim Ağacı gibi ateş seven bitkilerin yetiştirildiği bazı seralarda ve hatta devasa ormanlarda itfaiyeciler ve yangın uzmanları pürmüs lambası gibi araçlar kullanarak bilinçli, yani isteyerek yangınlar çıkarmaktadır. Kontrollü yangın adı verilen bu uygulama, aşırı kuru ve istenmeyen bitkilerin ve hatta işgalci türlerin elenmesini sağlamakta, ormanın kendini yenilemesini mümkün kılmaktadır. Bu uygulama, ateşe muhtaç ve ormanın belkemiği olan ağaçların üreyebilmesini sağlamaktadır.

Yangınları tamamen ortadan kaldırmaya çalışmak, daha büyük sorunların önünü açabilmektedir. Örneğin ABD'nin meşhur "Smokey Bear" isimli yangınla mücadele konusunda halkı bilinçlendirme projesi, yangınlarla ilgili o kadar negatif bir görünüm çizdi ki, günümüzde yapılan çalışmalar son 100 yıl boyunca ufacık yangınların bile ne pahasına olursa olsun baskılanması sonucunda, günümüzde önüne geçilemeyen büyüklükte yangınlar yaşanmasına kapı açtı. Çünkü ufak yangınlar, az miktarda yanıcı maddeyi yakarak temizler. Ancak bunları bile baskılarsak, ormanlarda durmaksızın kuru ağaç gövdeleri ve diğer yanıcı maddeler birikir ve asla kontrol edemeyeceğimiz büyüklükte yangınların önünü açar. Sırf bu nedenle ABD, halkı yangına karşı bilinçlendirme konusundaki mesajlarını değiştirerek, yangınların ekolojik anlamda sağlıklı süreçler olduğunu da anlatmaktadır.

Aynı şey, Akdeniz Ormanları için de geçerlidir. Tavşanoğlu, Akdeniz ve Ege bölgelerinde yangınlar sonrasında neden ağaçlandırma yapılmaması gerektiğiyle ilgili olarak; “Akdeniz ormanları birkaç milyon yıldır yanmakta olduğundan, buradaki bitkiler (Kızılçam dahil) yangına uyarlanacak şekilde evrimleşmiştir. Dolayısıyla, sanılanın aksine, Akdeniz'de bir orman yangınından sonra ormanın "yok olması" söz konusu değildir. Yangından sonra Kızılçam ormanlarında yapılan aktif restorasyon uygulamaları (örneğin dozerle toprağı sürüp ağaç dikme), biyolojik çeşitliliğe büyük zarar vermekte ve ormanın gelecekteki bitki tür bileşimini değiştirmektedir.

Yangından hemen birkaç ay sonra, ilk bakışta ölü sandığınız (kavrulmuş odundan başka birşey göremediğiniz) çalılar, toprağın altında yangını canlı atlatan dokuları sayesinde sürgün verecek ve ortamda yeniden belirecektir. Yangın sırasında toprağın üst tabakasında bulunan ancak daha önce uyku halinde bekleyen tohumlar, artan sıcaklık ve duman sayesinde uyarılır; sonbahar ve kışın gerçekleşen ilk yağışlar ile çimlenirler. Bu bitkilerin fideleri, yangından yaklaşık 7-8 ay sonra alanda görülür. Kızılçam, tohumlarını yangından korumak için bazı kozalaklarını yıllarca kapalı tutar. Yangından sonra birkaç hafta içinde bu kozalaklar açılır ve tohumlar, besin ve mineralce zenginleşmiş olan yanmış toprağa ulaşır. Bu tohumlar gelecek baharda karşınıza genç fideler olarak çıkar. Akdeniz Ormanları, bu ormanlarda yaşayan bitkilerin (Kızılçam dahil) sahip olduğu yangın uyarlanmaları sayesinde kendilerini yangından sonra yenileyebilme özelliğine sahiptir.”

Yangınla gereğinden fazla aktif şekilde mücadele etmek, "insanlık nâmına" yapılan bir aktivite gibi gelse de aslında daha büyük yangınların önünü açmakta ve ormanlara daha fazla zarar vermektedir. Yangın ekolojisinde buna, yangınla mücadele tuzağı adı verilmektedir. Tavşanoğlu şöyle açıklıyor; “Yangınla mücadele, yangın sırasında yanmış olması gereken alanda daha fazla yanıcı madde birikimine neden olarak gelecekte daha şiddetli ve söndürmesi zor yangınları ortaya çıkarabilmekte. Bu "yangınla mücadele tuzağı", Akdeniz ikliminin görüldüğü birçok ülkede önemli bir problem. Avrupa'da geçtiğimiz 15 yıl boyunca insanların öldüğü, büyük ekonomik zarara neden olan afet seviyesinde yangınlar oldu. Bizlerin bu gibi yangınları görmememizin sebebi, sosyo-ekonomik dönüşüm (köyden kente göç) ve ağaçlandırma konusunda Avrupa'yı geriden takip ediyor olmamızdı. Ancak, iklim değişikliğine bağlı olarak sıklığı artan sıcak dalgalarının da etkisiyle, ne yazık ki Türkiye'de de yerleşim yerlerinde zarara yol açan, insanların öldüğü ya da ölme riskiyle karşı karşıya kaldığı, önlenmesi güçleşen orman yangınları ile yüzleşmekteyiz. 2020 yılında Hatay'da çıkan yangın bunun ilk sinyalini vermişti. Bu sene Manavgat, Marmaris ve diğer birçok yerleşim yeri yakınında büyük tehlikeler atlatıldı. Önümüzdeki aylarda ve özellikle önümüzdeki yıllarda daha büyük, daha şiddetli yangınlarda afetlerin boyutu da artabilir.”

Yangından Sonra Ağaç Dikimlerinde Dikkatli Olunmalı!

Peki, bu yangınlardan sonra ne yapılacak? Yangın sonrası ağaçlandırma çalışmaları, duygusal tepkiyi (öfke, korku ve çaresizlik gibi duyguları) faydaya dönüştürme arzusuyla yönlendirmenin en etkili yollarından birisidir. Ne yazık ki Akdeniz Ormanları gibi yerlerde çıkan yangınlardan sonra yapılacak kontrolsüz ve bilinçsiz ağaçlandırma, ormanlara yangından çok daha büyük zararlar verebilmektedir. Bu durum, iyi niyetle yapılan işlerin ne yazık ki kötü sonuçlar doğurmasının bir örneğidir. Tavşanoğlu’na göre; “Yangından sonra Kızılçam ormanlarında yapılan aktif restorasyon uygulamaları (ör: dozerle toprağı sürüp ağaç dikme), biyolojik çeşitliliğe büyük zarar vermekte ve ormanın gelecekteki bitki tür bileşimini değiştirmektedir. Yangından sonra Kızılçam ormanlarında dolaylı restorasyon tekniklerinin uygulanması (ör: yanmış dalları yere sererek Kızılçam tohumu takviyesi yapma), bu ormanların biyolojik çeşitliliğin korunarak yenilenmesi için en kullanışlı yöntemlerden birisidir. Sanılanın aksine, Orman Teşkilatı yanan Kızılçam ormanlarının yenilenmesi için çoğu durumda dolaylı restorasyon tekniklerini kullanmaktadır. Ağaç dikme ise sıklıkla ikincil bir yöntem olarak uygulanmaktadır. İzmir yangınından sonra sosyal medyadaki "ağaç dikme seferberliği" çılgınlığı eğer gerçekleşir ise, iyi niyetle bunu ortaya atanların sandığının aksine, ormana zarar verecektir. Doğaya müdahale etmeden önce ekolojik bilgiye sahip olmak çok önemli!”

Yaşanılan orman yangınlarına bilimsel bakışı sizlerle paylaşmak istedim. Görüldüğü gibi asıl sorun kendiliğinden çıkan yangınlar değil. Asıl sorun insan kaynaklı, maden, turizm ve yapılaşmaya yönelik rant alanları yaratma uğruna ekosistemlerin talan edilmesi. Bir diğer sorun ise devlet denen aygıtı yönetenlerin doğal afetlere karşı hazırlıklı olması. Maalesef bu konuda 18 yıllık AKP Hükümetinin bırakın modern yöntemleri bugün dünyanın kullandığı ama bizim hangarlarda çürümeye terk ettiğimiz uçakların bile değerini bilememiştir.

Son olarak, duygusal bir tepki olarak yanan ağaçlara, canlılara üzülüyoruz. Zaten vicdanı olan birinin tersini düşünmesi mümkün değil. Asıl sorun bu alanların imara açılıp açılmayacağı veya biz daha çok ağaç diktik diye ekosisteme yangından daha büyük zarar verip vermeyeceğimiz.

Ne olur bu defa yangını seyrettiğiniz gibi doğanın yeniden canlanışını izleyin.Bir şey yapmak istiyorsanız “ hiç bir şey yapmayın.”

Bakanlarınız bu defa baksın. Ama sadece baksın.

Kaynak: Evrimağacı.org

07-08-2021/BANDIRMA