Önce CHP Vardı !

ÖNCE CHP VARDI!..
Yüzüncü kuruluş yıldönümünü kutlamamıza 14 ay gibi bir süre kalan Cumhuriyet yönetiminin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi uzun bir bekleyişin ardından, iktidarı tekrar ele geçirecekmiş gibi görünüyor…
Adına sol parti denilen, fakat hem demokrat solu, hem muhafazakâr, milliyetçi sağı içinde barındıran, aynı zamanda yenilikçi, devrimci düşünceyi savunur görüntüsü veren, laikliğe, cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan bir partidir CHP. Ayrıca, tarikatları, tekkeleri, medreseleri elinin tersiyle öteleyip, bilimi öncelikleyen politikaları misyon edinmiş ve kızlı- erkekli çağdaş eğitime önem vermiş bir partidir. 
CHP, ülkenin rotasını, bu şekilde Batılı değerlere göre belirlemişken ve henüz kuruluşunun üzerinden 16 yıl geçmişken, 2. Dünya Savaşı patlak verdi.
 CHP, iktidarı süresinde, genç neslin eğitiminde, dini eğitimi öncelikleyen değil, fen bilimleri ve teknolojik eğitimi sunan, bunun için de teknik- liseleri açan ve modern, teknik-üniversiteleri kuran bir eğitim politikasını uyguladı. Parti, bu dönemde, kırsal kesimin kalkınmasında etkinliği tartışılmaz olan, teori ve pratiği birlikte sunan ‘Köy Enstitüleri’ni açan ve bir süre sonra da, liberal dünyanın baskılarına boyun eğerek kapatan, liberal görüş ile sosyal politikalar arasında bocalayan bir konumdaydı.
Doğa’da her nesne, her olgu karşıtını üreterek varlığını sürdürmektedir. Geceyle gündüz gibi, akla kara gibi, iyi ile kötü gibi. İdealizm ile materyalizm gibi, liberalizm ile sosyalizm gibi… CHP’de, siyasi varlığını iktidar partisi olarak devam ettirebilmek için, politikasını belirgin kılmalı ve karşıt görüşleri içeren bir ya da birden fazla partinin kuruluşuna yol açmalı ve de onlarla siyasi rekabet edecek koşulları üretebilmeliydi. 
 Kalkınmaya öncelik veren ama sermaye birikimi yetersiz kalan ülke ekonomisini, ancak, planlı ekonomi ve devlet kapitalizmi görüntüsünde yürüten CHP yönetimi, Dünya Savaşı’nın ardından varlığını sürdürebilmek adına, demokratik sol görünüşlü liberal sağ politikaları tercih eden, kendisini “ortanın solunda” diye tarif etti. Oysa sosyalizm tehlikesine karşı liberalizmi savunan bir partiydi ve partinin karşıtı da sağ politikanın savunduğu unsurlar değildi.
Doğan görünümlü şahin olmayı seçmek, halkın büyük çoğunluğu tarafından kabul görmedi. Seçmenin teveccühünü kazanması için mukaddesatçı, milliyetçi, tutucu politikalar gütmesi gerekiyordu. Laik eğitime, sağlığa, sosyal güvenceye dayalı toplumsal refah düzeyini arttırıcı, planlı kalkınma modeline yönelmek, yoksul ve eğitim seviyesi düşük, geçim derdindeki halkın pek de umurunda değildi, ama parti yönetimi bunu göremedi ve her eğilimi kendi içinde barındırmayı seçti. Seçmek, aynı zamanda bir şeylerden vazgeçmek anlamını içeriyordu.
CHP’nin kuruluş tarihinden itibaren var olan parti içi muhalefeti, kaynayan kazan gibiydi ve her vesileyle bastırılmaktaydı. Dünya Savaşı biter bitmez, CHP içinde nüvelenen sağ kanat, gelişimini tamamlayarak partiden kopmuş ve yeni bir parti kurulmuştu. Rüştünü ispatlayan yeni oluşum, 1950 seçimlerinde, iktidarın tek partisi CHP’yi devirerek yönetimi ele geçiren Demokrat Parti’ydi. Bundan böyle, ülke yönetimine sağ kanat hâkim olmuştu. Tek partili Cumhuriyet rejimi, yerini çok partili demokrasiye terk etmişti. İktidar olan muhafazakâr düşünce, tarikatları oy potansiyeli olarak, cami cemaatlarını demokrasinin kurucu sivil unsurları olarak görmeye ve göstermeye öncelik vermişti. Sanayileşmenin ve modern tarımın ülke geneline yayılmasının ancak borçlanma yoluyla gerçekleşeceği inancıyla, dost ve müttefik ülke ABD’den alabildiği kadar borç (para sermaye) ve alabildiği kadar otomobil, kamyon, traktör gibi çağdaş üretim (meta-sermaye) aldı. Bayındırlık ve kalkınma öncelikli yatırımlara yöneldi: Karayolları yapımı, elektrik üretim ve dağıtımı, sulama kanalları, biçer-döver ve traktörlerin nicel artışı ile nitelikli modern tarım yaratma, yeni tarım arazileri açma bu politikaların başında geliyordu. Bu şekilde tabanını ve hedef kitlesini oluşturan köylü kesiminin oylarını toplamak ve iktidarını tek parti olarak sürdürmek hedefleniyordu. Kentlerde de konut sorununu çözmek amaçlı, devlet arazileri, parti destekli arazi mafyalarınca yağmalanmaya terkedildi, hızla gecekondulaşma başladı. Sanayileşmek için ülkenin sermaye birikimi yetersizdi; o zaman, işin kolayına kaçılarak ‘rant ekonomisi’ ne öncelik verilmeli ve temin edilen kredi borçları, topraktan sağlanan gelirleri büyültmek ve onlara el koymak amaçlı kullanılmalıydı. Önemli olan zenginleşmek ve her mahalleden bir milyoner yaratmaktı: bunun yolu sermaye birikiminden geçmiyorsa, toprak altı ve toprak üstü gelirlerden oluşan rant’dan, yani servet birikiminden geçiyordu. Öyle de oldu…
CHP içinden peydahlanan Demokrat Parti, ülkenin bağrından çıkan silahlı kuvvetlerin hışmına uğrayarak, 1960 darbesiyle devrildi. Ülke genelinde istenmeyen olaylar yaşanıyordu ve darbe ile bütün bunlara son verildi. Arkasından, Yassıada mahkemeleri kuruldu ve idamlar yaşandı. Siyasete vurulan bu darbe, ülke siyasi tarihine silinmez bir kara leke olarak yerleşti. Artık askeri darbeler dönemi başlamış ve ülke siyaseti, askerin namlusunun ucunda yürütülüyordu. 1960 darbesinden sonra her on yılda bir asker düdüğü duyuluyor ve sokaklarda tanklar dolaşıyordu. Fakat her seferinde, yeni kurulan sağ partiler iktidarı devralıyordu. Kurucu parti olan CHP adlı köklü ağacın sağ cenahından, ulvi damarından hayat fışkırıyor, her budanmada yeni filizler ortaya çıkıyordu. 
Sağ görüşün son filizi AKP, 20 yıllık iktidarının ardından ülke siyasetinde uzun bir selvi görünümü ile kalıcılığa imzasını attı. Askeri, sivil siyasetin yönetimine sokmayı bir şekilde başardı. Kendisinden önceki Demokrat Parti- Adalet Partisi- ANAP çizgisindeki siyaseti yürüttü. Özelleştirmeler ve dış borçlanmalar sayesinde bir refah dönemi yaşattı. Ne var ki, borçlanma yoluyla yaratılan bahar havası çok uzun sürmedi. Para muslukları kesildi, dünya genelinde yaşanan ve ne zaman sonlanacağı da belli olmayan bir pandemi belasının etkisi bütün kapitalist ülkelerin ekonomisini fena sarstığı gibi, bizi de etkiledi. Ne korona virüsü, ne de arkasından gelen enerji krizi, bizim ülkemizi teğet geçmedi maalesef.  Son yaşadığımız birkaç yıllık süreç, ülke genelinde yoksulluğu arttırdı. 2001 krizi ardından iktidara gelen AKP, 20 yıllık yönetiminin ardından, ülkeyi içinden çıkılamaz bir krize sürüklemiş bulunmaktadır.
CHP de iktidar olabilmek için, AKP’den kopan siyasetçilere kucak açarak ve Türk- Kürt milliyetçilerinin desteğini kazanıp, onları aynı cephede toplamanın gayreti içindedir. Ortanın solundan, olması gereken, sağın göbeğine yerleşerek, adeta iktidardan uzak geçen zamanın telafisini çıkarmak istemektedir. Kürt milliyetçilerinin de desteğini sağlayabilirse, yerel seçimlerde gösterdiği başarıyı tekrar etmiş olacaktır. Son yapılan anketlere göre, oylarda hızlı bir artış gözlemlenmektedir; tıpkı, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerin yönetimini kazandığı gibi 6’lı masa koalisyonu ile AKP iktidarına son verecekmiş gibi bir hava yaratılmaktadır.
Sedat PAMUK/ 15.08. 2022 /Erdek - Tatlısu.