Ölüme Yürümek

ÖLÜME YÜRÜMEK
Sonbahar epey sıcak geçti ama kış geliyor artık. Sobalar kuruldu. Her erde doğalgaz yok. Kimi odun yakacak kimi kömür. Birçok işyeri de kömür kullanmakta. Kömürü herkes bilir de, nerede , nasıl, hangi şartlarda çıkarıldığını pek merak eden olmaz.
En ağır koşullarda çalışanlar, bu kömürü çıkaran Maden İşçileridir.
Her gün, evinden çıkarken, eşinden helallık alıp, inşallah bu kapıdan sağ çıkarım ,akşama evime dönebilirim diye kuşkuyla , ama eve ekmek götürebilmek için bu işe mecbur olduğunu bilerek , o kapıdan girerler ve her zaman bir göçük olabilir, göçük altında can verebilir korkusu ile ölüm yolu tünelde yürürler.
Galeri dedikleri o tünellerde kocaman fareler , evden sefer tasları ile getirdikleri yemeklere, ekmeklere ortak olmak için beklerler. Yemekhaneleri yoktur dinlenme alanları yoktur ve en vahimi, bir göçük veya gaz dolduğunda , veya su dolduğunda hayat kurtaracak olan Yaşam Odaları yoktur… Yine de bir iş bulmanın mutluluğu ile çalışırlar..

Maden işçilerinin sorunlarını, yıllar önce Tarık Akan ın Maden filminde izlemiştim.
Aradan uzun yıllar geçti sorunlar yine hep aynı. Şartlar değişmedi… Analar, bacılar, yeni gelinler, ve evlatlar ağıt yaktı gidenlerin ardından.
Göcük olduğunda kapıda beklediler saatlerce, günlerce, kimler sağ çıkacak diye umutla ve dualarla…
Yakın geçmişte yaşanan , giriş yolunun kapandığı ve su dolduğu büyük göçükte 300 can kurtarılamadı. Soma faciası unutulmaz dramlarla hafızalara kazındı..
Kapıda günlerce bekleyen , “ Benim oğlum yüzme bilmez, su doluyormuş içeri, boğulursa oğlum “ diye gözyaşı döken yaşlı anneyi unutmadık..
Yaralı çıkarılan bir işçinin, sedyeye alınırken,”çizmelerim çamurlu çıkarın sedye kirlenmesin diyen sesi kulaklarımızda yankılandı günlerce.
Dul kalan yeni gelinler, öksüz kalan bebeler. Evladını kaybetmenin acısı ile yere yığılan babalar..
Bütün acılar gibi ders alınmadı, önlem alınmadı. Koşullar değişmedi.
Yine her gün Ölüme Yürüdü ler koca yürekli delikanlılar, babalar, kardeşler.

Yerin altında Ölüme yürümek kolaydı onlar için , alışmışlardı da, yerin üstünde, asfaltta yürümek istediler yılar sonra, .Kazanılmış haklarını istemek
Seslerini duyurmak için.
Ama hiç kolay değildi yeryüzünde yürümek… Yolları kesildi. Engeller çıktı önlerine. Hatta şiddet gördüler.
Yeryüzünde yürümek yerin altında yürümekten daha zordu . Oturalım dediler yine olmadı.
Eşleri ve Çocukları da geldi yanlarına, su ve yemek getirdiler, günlerce sokaklarda perişan olan, kocalarına, babalarına, kardeşlerine…
Küçük bir erkek çocuğun, “ Babamın hakkını verin” diye feryat eden sesi kulaklardan yüreklere indi… Kadınlar , “ kocamın alınteri , çocuklarımın ekmek parası” diye kucağında bebeleri ile ağladılar…

Bunları haber olarak izledi binlercesi. Binlercesi de destek oldu, haklılar dedi, dertlerini dinledi. Ama çözüm bulunamadı.
Ermenek işçileri yeryüzünde asfaltta yürüyemiyorlar. Maden ocaklarında karanlık yollarda ölüme yürümeye devam ediyorlar.
Yüreğimiz acıyor , gönlümüz umutlanmak istiyor. Keşke çok paramız olsa da bütün darda olanlara yardım edebilsek diyor , gönlü zengin, yürekleri sevgi dolu insanlarımız.
Herkesin mutlu olduğu, emeğin hakkını alabildiği, aydınlık sabahlara uyanmak umut dua ve dilekleimizle.
Umut varsa hayat devam eder. Hepinize sevgi ve saygılar.

SEVİL AĞTAŞ
BANDIRMA- 30-11-020.