NASIL İNANALIM
Aylardır Sağlık Bakanlığı'nın COVİT 19 açıklamalarını, Ekonomi Bakanı'mızın çizdiği pembe tabloyu izliyor, içimizden, bu işte bir terslik var diye diye inanıyorduk. Çünkü hissettiklerimiz, yaşadıklarımız ile onlardan dinlediklerimiz arasında bir uyumsuzluk vardı. Bu kadar yetkiyle donatılmış büyüklerimiz bizi aldatacak değiller ya! Herhalde bizim aklımız ermiyor diye konuşmuyor, dilimizin ucuna bazı sözler gelse bile kendi ağzımıza şaplak vurup kendimizi susturuyorduk. Sonra birden kendimize ne kadar haksızlık ettiğimiz su yüzüne çıktı.
Covit 19 konusunda Avrupa birincisi, ekonomi alanında dünyanın en geri kalmış ülkeleri arasında olduğumuzu anlayıverdik. Ben haklıymışım diye sevinemedik. Keşke gerçekler söylendiği gibi olsaydı da; yanılan biz olsaydık! Demir dövüle dövüle tavını bulur. Biz de şok üstüne şok yaşaya yaşaya olgunlaşacağız besbelli... Şimdi, o ekran karşısında geçen relaks hallerimizi büyük bir gaflet olarak mı düşünelim; yoksa aptal yerine konmuş olmanın ezikliğini mi yaşayalım? Ya da bundan sonra kime ne kadar güvenip inanmamız gerektiğini mi belirleyelim? Ağzımıza vurduğumuz o şaplağı, seçim sandıklarına gittiğimizde oy pusulasına damga mı yapalım. Bunlar ilk değil! Son olabilir mi ona bakmak gerek. Son olduğuna inanalım mı inanmayalım mı? Daha önce ahlaksız birileri, koskoca devletimizi aldattılar. Devlet, o ahlaksızlara inandı, biz devlete inandık. Hepimiz aldatılmış olduk. Ne ağır faturalar ödedik. Bütün devlet kadroları yerinden oynadı. Onlarca insan tutuklandı. Kimi, tez zamanda aklandı, kiminin, üzerinde kara kara lekeler kaldı. Kimi de hala mahkeme kapılarında sürünüyor, adaletin gerçekleşeceği günü bekliyor. Ailesiyle, çevresiyle, sevdikleriyle bekliyor. Kaybettiği itibarını yeniden kazanmaya çalışıyor... Kapanan işyerleri, kaybedilen güven, öğrenilmiş çaresizlik; erozyon etkisi yaratıyor duygularımızda... Çırpınıyoruz...
Seçim olursa iktidar ya değişecek ya güven tazeliyecek...Kararı ulus verecek. Büyüklerimiz birilerine inanıp, aldatılınca. Biz de aldanmış oluyoruz. Fatura ağır geliyor. Gözümüzü dört değil ,sekiz değil, on sekiz açmamız gerek!
Bir dost, eşinden özür diliyor, artık ona verecek mutluluk bulamadığı için. Okuyunca içim acıdı. Yorum yaptım.( Eşler arasında mutluluk da hüzün de iki kişiliktir.) dedim ona. Ülke için de aynı olmalı diye düşünmeden edemiyorum. Hepimize eşit refah payı. Eşit üzüntü, eşit mutluluk... Yüzünüzdeki gergin tebessümü görür gibiyim. Beklentiyi düşüreyim. Hiç olmazsa orantılı dağılım! Tabii siz yine; yok der gibi başınızı sallıyorsunuz. Bu orantıyı sağlayacak olan; yüksek tabakaların vicdanı mı ? Yoksa, alt tabakaların hakkını alma direnişi mi? Bence her iki mekanizmanın da sağlıklı çalışması gerek. Kendine ada satın alıp izole bir cennette yaşayanlar ile sekiz nüfus, tek odada yaşayan insanların aynı canlı türünden olmalarına isyan etmemek mümkün değil!
Yaşam kalitemiz sürekli düşüyor. Direniyoruz, direnmeye devam edeceğiz. Korkularımızla başetmek zorundayız. Pandemi içinde görünen ışık( AŞI )oldu. Bu ışık kime ne kadar yakın? Düşünmek gerek. Diyelim ki; ışık tam bizim üzerimize vurdu. Korkularımızı yenebilecek miyiz ? Güvenelim mi? Güveneceksek kime güvenelim? Pandeminin ilk gününden itibaren tüm dünyaya yanlış bilgiler verenlere mi? Aylarca verilerine güvenilmeyen ülkeler listesinde yer aldık. Biz bize güvenemezsek, kime sırtımızı dayayalım? İnternette bilgi kirliliği sınırları zorluyor . Aşıyı bulduk da; iş yaptırıp yaptırmamaya mı kaldı? O da ayrı konu.
**
Dünyada iki ülkenin elinde aşı var. Biri; sürekli artan nufusunu sığdıracak yer arıyor, diğerinin yaşam kaynakları gelecek vaad etmiyor. Şimdi onlar; kendilerine rakip olacak ülkelere can suyu verirler mi? Kaynaklarını kullanmayı beceremeyen, gelişmişlikten uzak ülkeleri canlandırmayı mı seçerler, yoksa onları yok edip zenginliklerinin üzerine çökmeyi mi? Kendi sağlık ve bilim araştırmalarımıza destek vermek, teknik donanımı sağlamak şart! Evet, kesinlikle, ŞART!
Birleştiğimiz konular da var !
Maskemizi takacağız, sosyal mesafeye uyacağız, hijyen konusunda titiz olacağız. Yaşımıza, bedenimize uygun egzersizler yapacağız. Olabildiğince sağlıklı beslenip ruh ve beden sağlığımızı koruyacağız. Bulunduğumuz ortamı yine olabildiğince keyifle yaşanır hale getirip yasaklara harfien uyacağız. Darda zorda olanlara yardım eli uzatmak boynumuzun borcu. Savurganlık bitecek, duyarlılık artacak. Sevdiğimiz uğraşlara zaman ayırıp, kitap okuyarak, bilgi kazanarak kendimize yatırım yapmayı ihmal etmeyeceğiz.
Elimizdeki verilerle, yaşadığımız gerçeklerle, akıl yürütüp doğru bulduğumuz yoldan gideceğiz. Belki fikir ayrılıkları olacak, konuşup tartışacağız...
Sonuç; hepimiz için en iyi en güzel ve en doğru olanı seçerek bu süreci a_şa_a_ğız!
ULVİYE KARA AKCOŞ - 01-12-2020- BANDIRMA