Namık Havutça ile siyasetin ve basının namusu !Sosyal Medya icat oldu mertlik bozuldu

NAMIK HAVUTÇA ile SİYASETİN VE BASININ NAMUSU !__

SOSYAL MEDYA İCAT OLDU, MERTLİK BOZULDU !!!

Bandırma'lı hemşehrimiz, Balıkesir CHP Milletvekili Avukat,. Emekli Öğretmen... Namık HAVUTÇA için, Balıkesir POSTA Gazetesi bir şeyler yazmış, mal bulmuş magribi gibi de, bizim BANDIRMA EYLÜL Gazetemiz de, Postadan alıntı yaparak o haberi, kesinleşmiş hüküm ve tespit gibi bir başlıkla ! yayınlamış !
 Gazetecilik açısından yargılamayacağım olayı... Haber değeri olduğunu, savunabilirler tabii ki... 

NAMUS...Namus belasına kardaş……..! 

Türk toplumu olarak namus bekçiliğine çok meraklıyız maalesef. Öyle ya ; bir yükselen adamın, karısının ve çocuklarının ve ailesinin düşünmesi gereken hassasiyetlerini, nedense biz düşünür, biz koruruz... Ama nasıl ? Önce, vurduğumuz adamın karısını, çocuklarını, ailesini hiç düşünmeden ağlatırız ve sonra da, onları koruyan bir poza bürünüveririz ! Öyle ya, sıradışı ilişki sanki bir ilk, sanki fecaat ! Böylesi ilişkisi ortaya çıkanlar (ortaya çıkanlar diyorum, çünkü ortaya çıkmayanların sayısı, çıkanların çok çok üstündedir.), pılıyı pırtıyı toplayıp görünmez olmalılardır. Çünkü AHLAK, babalık için mahkemeye verilenler, kasedi olanlar için namus belasına söz edenlerin sözleri, söz konusudur artık… 

AİLE ve NAMUS KAVRAMI ; Dünyada, en gelişmiş Amerika'dan tutun da, en geri kalmış ülkelerde bile kullanılan, ALT ETME metodudur da… Bu kavrama biat etmeyen Kleopatra'nın, Sezar'ı aldatmasından beri, insanlığın gündeminde olan bir konudur malesef. 

Bizim ülkemizde özellikle ; MHP li bir kısım üst yöneticilerin ve CHP li Genel Başkan Deniz BAYKAL ın alt edilmesinde, kasetler ve sosyal medya ile tesirli olmuştur böylesi haberler...Ve gerçekten genel başkan ile, genel başkan yardımcıları, AİLE ve NAMUS KAVRAMI muvacenesinde, siyaset sahnesinin dışına itiliverilmişlerdir.

Geçmişte Adnan Menderes'ten tutun da, Ergun KÖKNEL, Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kamer GENÇ, Hasan Fehmi GÜNEŞ… gibi siyasilerimiz de, bu tür iddiaların muhatabı olmuşlardır maalesef. 

ABD'nin Beyaz Sarayından geçen 3. Başkanı Thomas Jefferson, hizmetçi kölesi Sarah Sally Hemings'ten altı çocuk sahibi olmuş mesela… John Fitzgerald Kennedy ile Marilyn Monroe arasındaki yasak aşk ta dünyanın gündemine bomba gibi düşmüştü mesela ve Beyaz Saray'ı sarsan bir diğer yasak aşk skandalı da, Başkan Bill Clinton ile Monica Lewinsky adlı bir kız arasında, Oval Ofis'te yaşanmıştı değil mi ?

Beyaz Saray yapar da Elysée Sarayı boş mu durur ? Bu sarayında, Beyaz Saray'dan aşağı kalır bir yanı yoktu. Cumhurbaşkanı François Mitterand'ın 44 yaşındayken 1961'de aşk yaşamaya başladığı 18 yaşındaki üniversiteli Anne Pingeot ile ilişkisi, uzun yıllar sürmüş ve yaşadığı aşktan bir çocuğu olmuştu da, Chirac'ın ardından Cumhurbaşkanı olan Sarkozy de bu konuda aşağı kalmamış ve gayrimeşru ilişki konusunda o da ün yapmıştı. 

Umarım ; SARAY dönemine geçen Türkiyemizde de AKSARAY, bu konuda ÜN yapmaz ! Dedikodu yok mu sanıyorsunuz sizlerde biliyorsunuz ama vakti zamanı gelince çıkartılır.

Ama, en çok Bandırma ve Balıkesir’i ilgilendiren NAMIK HAVUTÇA olayında, henüz bir kaset yok, resim de yok...Ya ne var ? Bir takım kişi veya kişilerin, bir takım iddiaları var...!

İDDİA... İddia ispatla mükellef olunan bir ham fiildir. İspat edilmedikçe de, masumiyet karinesi geçerlidir ve iddia üzerinde ısrar edilemez. Tersinin ortaya çıkması, telafisi mümkün olamayacak zararlar vereceğinden, iddia edenin çok dikkatli olması gerekir.

Kaldı ki bir dava var ise devam eden bir davayı olumlu ya da olumsuz etkileyece bir yayın yapmanın hukuki sorumluluğu da bir başka mecradır.

İddia etmek konusunda, bizim basınımızın da geçmişte çok sabıkası vardır. Bizim basınımızın zaman zaman başvurduğu acımasız yol… hukuki sonucu belli olmadan faili hakkında iddia ediliyor diyerek hüküm vermesidir ki, bu yüzden basının haksız fiili ile zarar gören nice insanlar, nice kurumlar olmuştur. Bu olayımızda da, mahkemelerin sonucu ne olursa olsun, siyasetçi Namık HAVUTÇA, şimdiden zarar görmüştür ve bu zararın nereye kadar devam edeceği de, bu safahatta meçhuldür...

Ben öncelikle ; " Namık Havutça’nın Gayrimeşru Çocuğu Ortaya Çıktı." başlığı ile, haberin verilmesini yanlış buluyorum... Çünkü başlıkta İDDİA olduğu bile söylenmemiş, bunun bir iddia olduğu ise, ancak yazının içeriğinde söylenebilmiştir.

Başlık yanlıştır çünkü ; bu konuda bir tarafın ifadesi, dayanak olamaz. Haaa, Namık HAVUTÇA çıkar… Tamam benim çocuğumdur der… o başka veya bir mahkeme babalık davasında çocuğu Namık HAVUTÇA'nın nüfusuna kaydettirir, o da başka... O zaman herkesin eleştirisel bişeyler söylemesini, toplum nazarında devlet adamlığı görevini ifa edenlerin, özel hayatlarına dikkat etmesi gerektiğini söylemelerini, topluma bu açıdan örnek olmalarını istemelerini v.s, normal karşılarım.

Ama, tam da seçim arefesinde, tam da aday listelerinin YSK ya verilmesi tarihinin birkaç gün öncesinde, böylesi bir haberin GERÇEK gibi kamuoyuna pompalanmasını, doğru bulmuyorum. Doğru bulmuyorum çünkü ; yarın altından çok başka şeyler de çıkabilir...Yani iddiayı ortaya atan bayanı, ne Balıkesir’deki, ne de Bandırmadaki basın mensubu arkadaşların, bizzat tanıdığını, bizzat görüştüklerini düşünmüyorum. Balıklama atladıkları bu haberden dolayı, bir gün özür dileyebilirler…

BENİM, NAMIK HAVUTÇA'DAN ÇOCUĞUM VAR diyen kadının, açtım dediği dava, mahkemede mi ? Mahkeme bir karar vermiş mi ? Mahkemede dava açılmış olması… yeterli mi ? Hele ki, bir annenin üstelik sosyal konumu belli bir bayanın ; (Doktor H.K) “ BU DÜNYA BENİ O..PUYA ÇEVİRDİYSE, BENDE BU DÜNYAYI K…RHANEYE ÇEVİRECEĞİM” diye sosyal medyaya yazı yazması, psikolojik açıdan nasıl bir vakıadır ? Veya o sosyal medya yazısı, yazanı… hakikatten gerçek midir ? 

Bütün bunları görmeden, durup düşünmeden, gazete ve gazetelerin ; " Namık Havutça’nın Gayrimeşru Çocuğu Ortaya Çıktı." diye BAŞLIK atması, etik değildir. Doğru değildir…Telafisi mümkün olamayacak zararı vereceğinden de, yarın başka davaların konusu olacaktır. Yazanlarında, başı ağrıyacaktır.

SİYASETİN PUŞT TARAFI...

Türkiye’de… Yaptığı işlerde hayatı normal cereyan eden bir kişi, bir rüzgar alıp siyasete soyununca, hemen geçmişi kurcalanır ! Hemen, özel hayatı irdelenir ki, acaba onu elimine edebilir miyiz ? Acaba onu saf dışı bırakabilir miyiz ? sorusunun cevabı, burada aranır.

Yani, siyasete soyunan ve siyaset yapan kişinin devlet malını peşkeş çekip çekmediği, akrabalarına eş ve dostlarına mevkii makam dağıtıp dağıtmadığı, rüşvet karşılığı iltimas-torpil yapıp yapmadığı, siyaseten atandıkları kamu kurumlarının yönetim kurulu üyeliklerinde, milletin hakkını yiyip yemedikleri, pek sorgulanmaz da... Nedense öncelikle cinsiyeti ve varsa zaafları aranır. İçki içer mi mesela veya içti mi ? Kumar oynar mı mesela veya oynadı mı ? Hovardalık yapar mı mesela veya yaptı mı ? Bu ve benzeri konularla, siyasetçinin alt edilmesi, safdışı bırakılması düşünülür...

Peki, devletteki makamını kendinin zenginleşmesine, ailesinin zenginleşmesine alet edenler, devletten aldığı kredileri hiç edenler neden sorgulanmaz acaba ? Yani HIRSIZLIK, yani tüyü bitmemiş yetimin hakkı gerçekte devletin, dolayısıyle milletin malını, mülkünü, parasını çalanlar neden önemsizdir de, bir kişinin yaptığı hovardalık, neden çok önemlidir ? 
 Neden bir siyasetçiyi, öncelikle siyasi düşünceyle yenmeye çalışmayız da, etek altı, bel altı vuruşlarla ona diz çöktürmeye çalışırız ? 

VELEV Kİ ; NAMIK HAVUTÇA'nın bu gayrimeşru ilişkisi gerçek, o çocuğun babası olması hadisesi de DOĞRU olsun ! Burada, onun siyasetine oy verenlerin veya halkın ne gibi bir zararı olabilir ? Kime ne girip, ne çıkmaktadır ? Veya bu hususun tamiri, onu medyada rezil ederek mi gerçekleşir ? 

Hatırlayalım ; 17-25 Aralık YÜZYILIN DEVLET SOYGUNU olarak lanse edilmiş, bu soyguna ait bir ton kaset, resim, bilgi, para… ortalıklara dökülmüştü değil mi ? Peki, bu soygunda adı geçenler, bakanlar, başbakanlar neden TAKİPSİZ KALDILAR ? 

Neden yargılanmadılar ? Hatta AKP li pekçok ileri gelenler, 17-25 Aralık denildiğinde, bunu, sandığın temizleyeceğini, varsa suçları… halkın bunu sandıkta cezalandırılacaklarını ve % 41 oy alınca da, soygunu SANDIĞIN temizlediğini bile iddia etmişlerdir değil mi ? Yani, hırsızlık iddiaları sandıkta temizleniyor da, böylesi ailevi, cinsi, namusi olaylar… neden sandıkta temizlenmiyor acaba ?

Siyasetin, kendine ait namus anlayışı bu mu ? Yoksa puştluk mu, şantaj mı, tehdit mi… siyasetin namusu sayılıyor ?

NAMIK HAVUTÇA...

Eğer, haklı ve doğru yaptığına inanıyorsan, siyasette… kendine inanıyorsan, bunu da atlatmak adına dik dur, mücadele et ve ezilme... Ben senin partinden değilim. Partilin de değilim. Hatta pekçok dünya görüşüne ve siyasetinde de seninle hemfikir değilim. Ama milletvekili olarak, Bandırma ve Balıkesir için, elinden gelenin ötesinde çalıştığını biliyorum ve bu dönem de seçilirsen, Balıkesir’in senden daha fazla hizmet alacağından da, hiç kuşkum yok. Geçmiş olsun ! Siyasetin ve basının namusunu, sen temizleyecek veya temizleteceksin !

17.09.2015 NOGAYTÜRK

notlarımda ; https://www.facebook.com/notes/ramazan-narin/__namik-havut%C3%A7a-ile-si...