Musul Sorunu 1926 -1956 Atatürk Dönemi ve Sonraki Yıllar

1926-1956 DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA MUSUL SORUNU

Nevin Yazıcı 

Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
CUMHURİYETTARİHİ ARAŞTIRMALARIDERGİSİ
 Yıl 7. Sayı 14. Güz 2011

Bu çalışmada, 1926-1956 yılları arasında Türk dış politikası, Musul sorunu ekseninde, Türkiye’nin Irak ve Ortadoğu bölge ülkeleriyle, İngiltere ve Batı devletleriyle ilişkileriçerçevesinde ele alınmıştır. Musul Sorunu çerçevesinde şekillenen diplomatik, siyasî,ekonomik, sosyo-kültürel sorunları belirleyen temel etken Musul petrolleri, yaniMusul petro-politiğidir. Çalışmada sınırlandırılan tarihsel süreci belirleyen temel etkenise; Türkiye’nin Musul petrollerinde sahip olduğu hakların geçerli olduğu sürenin1926-1956 yıllarını kapsamasıdır. Osmanlı Devleti’nden, Türkiye CumhuriyetiDevleti’ne sorunlu bir miras olarak devredilen Musul petrolleri nedeniyle, 19.yüzyıldan itibaren büyük güçler arasında egemenlik, denetim altına alma ve imtiyazelde etme politikaları çerçevesinde büyük bir rekabet yaşanmıştır. Musul petrollerineyakınlık, Türkiye-Irak halkları arasındaki kültürel, dinî ve etnik ortaklık, Türkiye’yekarşı, petrolleri ele geçirmek ya da denetim altına almak isteyen ülkeler tarafındankaos unsurları olarak kullanılmış; bu durum, Türkiye’ye stratejik bir üstünlük sağlamakla beraber Türkiye’yi gerek bölgesel, gerekse uluslararası güçlere karşıpotansiyel bir hedef haline getirmiştir.Bu çalışmada, Türkiye’nin 1926-1956 dönemi dış politikasına yön veren sorunlar,gerek bölgesel, gerek uluslararası konjonktür çerçevesinde ele alınmış; sorunlarıngiderilmesi sürecini belirleyen ikili ilişkilere ve imzalanan anlaşmalara yer verilmiştir.
Musul, Yukarı Mezopotamya’da, Dicle Nehri’nin batı kıyısında, antik Ninova kentinin kalıntıları karşısında kurulmuş, 90.370 km 2’lik yüzölçümünesahip bir yerleşim birimidir. 1 Musul, Osmanlı Dönemi’nde idarî taksimat göre; 3sancak/liva (Musul, Kerkük ve Süleymaniye), 18 kaza, 25 nahiye ve 3 binköyden oluşmaktadır.
2I. Dünya Savaşı öncesi 350.000-400.000 civarında olanMusul Vilayeti’ndeki nüfusun yaklaşık %90’ını Müslümanlar, Müslümannüfusun %97’sini de Sünnîler oluşturmaktaydı. Etnik olarak, toplam nüfusun%55-60’ını Kürtler, %10-15’ini Türkler, %10-15’ini Araplar, %4-5’iniHıristiyanlar, %1-2’sini Yahudiler meydana getirmekteydi. Ancak, İngiltere’ninbölgeye ait çıkarlarının belirmesiyle birlikte yapılan nüfus sayımlarında, Arap veGayrimüslim nüfusun miktarı abartılmış, Türk ve Kürt nüfusu gerçek sayı veoranların çok altında gösterilmiştir.
3Dünya hâkimiyeti stratejilerinin değişimi ve en nihayet “enerji kaynaklarınahâkim olan dünyaya hâkim olur”4 fikrine istinaden; Ortadoğu, “etnisitenin bir müdâhale aracı olarak” en ziyade kullanıldığı bir coğrafya olmuştur. Üstelik 19.yüzyıldan itibaren milliyetçilik akımlarının ve müteakiben 20. yüzyılın kimlik politikalarının ön plana çıktığı siyasal süreç, Musul sorununa eklemlenecek “Hıristiyan unsurlar (özellikle Nesturiler / Nasturiler)”, “Ermeni unsurlar” ve “Kürtunsurlar” başlığı altında sorunları da belirlemiştir. Bu durum, Musul’unbarındırdığı etnik ve dinî farklılıkların, Musul petrollerine sahip olmak isteyenbölge dışı güçler tarafından sürekli bir gerilim unsuru olarak kullanılmasına vebu güçlerin “demokratik yapının gelişmesine hizmet” söylemiyle bölgeyemüdahalelerine zemin hazırlamıştır.1926’da Türkiye-Irak sınırı, büyük güçlerin isteklerine uygun olarak,uluslararası hukuk göz ardı edilerek ve yerel toprak örgütlenmeleri dikkatealınmadan çizilmiştir. Belirlenen sınır, taraflar arasında etnik, dinî, ekonomik vestratejik nedenlerle birtakım sorunların yaşanmasına ve sınırda istikrarınsağlanamamasına neden olmuştur. Sınırın kuzeyinde ve güneyinde mevcut etnik devamlılık, sınırın istikrarsızlaşmasında önemli bir etken olmuştur. Diğertaraftan sınırın kuzeyindeki ve güneyindeki aşiretlerin ekonomik hareketliliği desorun oluşturmaktadır. Musul Vilayeti’nin petrol kaynakları bakımından zenginolması, bölgeyi dış güçlerin ilgi odağı haline getirmekte ve bölgedeki etnik grupların çatışmasına zemin hazırlamaktadır. Sınırın kuzey kısmı dağlık alanlardan, güney kısmı, yani Musul Vilayeti, tarıma elverişli alanlardanoluşmaktadır. Ekonomik anlamda bir bütün olarak var olabilecek olan bölgeninikiye ayrılmasıyla; ticareti ve ulaşımı engelleyen bir durum ortaya çıkmıştır.Sonuç olarak, sınırın iki yakasındaki halkın yaşamak için birbirlerine bağımlı halegelmesiyle eşkıyalık ve kaçakçılık faaliyetleri artmıştır.
5
 Uzun süre Türk idaresinde kalan Musul bölgesinde yaşayan insanların pek çok özelliği, Anadolu insanı ile benzerlikler taşımaktadır. Ancak bölge dışıgüçlerin uyguladıkları ayrımlaştırma politikası ve bölgedeki aşiret düzeninedayalı toplumsal yapı, giderek mevcut olan benzerlikleri ve ortaklıkları çatışma ve kaos sürecine taşımıştır. Türkiye ile Irak, bulundukları coğrafyada birbirlerini tamamlayan ve adetabuna mecbur olan iki komşu ülkedir. Irak, Fırat ve Dicle gibi ortak nehirlerle Türkiye’ye bağlı, Anadolu’nun tabii bir uzantısıdır. Bu durum, aynı zamandaiktisadî ve ulaşım açısından da bağımlılığı beraberinde getirmiş, hatta tarihboyunca da böyle olmuş ve olmaya da devam edecektir.
 Tarihî Süreçte Musul Petro-politiği
“Etnik, dinî ve politik farklılıkları barındırmasından ve üç kıta arasında geçişgüzergâhı üzerinde bulunmasından dolayı tarihin her döneminde öneminikoruyan Ortadoğu coğrafyasındaki Irak toprakları, jeopolitik öneme sahiptir Musul Vilayeti (Irak’ın Kuzeyi), Irak’ın kontrol edilmesini, Irak’ın kontroledilmesi, Körfez bölgesinin kontrol edilmesini, Körfez bölgesinin kontroledilmesi ise Ortadoğu’nun kontrol edilmesini sağlar. Ortadoğu Bölgesi, Afrika, Asya, Avrupa kıtalarının kesiştiği bir coğrafyada yer almaktadır ve bu kıtalararası kavşak noktası konumundadır. Bu bölgeyi kontrol etmek, Basra Körfezi’ni,Ortadoğu’yu, Kafkasları, Karadeniz’i, Orta Asya’yı ve Doğu Akdeniz’i kontroletmek anlamını taşımaktadır.”
6 Irak, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %10’unu barındırmaktadır ve burezervlerin %20’si kuzey Irak’ta, yani Musul Vilayeti’nde yer almaktadır. Bubilgiden hareketle, Musul sorunu çerçevesinde şekillenen diplomatik, siyasî,ekonomik, sosyo-kültürel sorunları belirleyen temel etkenin Musul petrolleri,yani Musul petro-politiği olduğunu söyleyebiliriz.Musul petro-politiği, 19. yüzyıldan itibaren büyük güçler arasında egemenlik,denetim altına alma ve imtiyaz elde etme politikaları çerçevesinde büyük birrekabetin yaşanmasına neden olmuştur. Alman-İngiliz-Hollanda-Amerikançıkarlarını temsil eden şirketler, “Bağdat Demiryolu projesi” adı altında,demiryollarının inşası vesilesiyle petrol arama ayrıcalığı elde etmek üzereharekete geçmişlerdir. Özellikle İngiliz William Knox D’Arcy grubu ile AlmanDeutsche Bank grubu, bu rekabetin en önemli aktörleri olmuşlardır.
7 II. Abdülhamit Dönemi’nde artan Alman nüfûzu, Bağdat Demiryolu’nuninşasında ve bölge petrolünü ele geçirme rekabetinde ilk sırada yerini alacaktır.Deutche Bank’ın egemen olduğu bir şirket olan Anadolu Demiryolları Şirketi,27 Kasım 1899’da, diğer şirketleri geride bırakarak, Anadolu’daki demiryollarını,Konya’dan Bağdat’a kadar uzatma ayrıcalığını elde etmiştir.8
1904 yılında Anadolu Demiryolları Şirketi, Osmanlı Devleti ile Bağdat ve Musul vilayetlerinde petrol arama antlaşması imzalamış; ancak sözleşme koşullarınauyulmadığı gerekçesi ile bu anlaşma, II. Abdülhamit tarafından 1906 yılındafeshedilmiştir.9Deutsche Bank’ın temsil ettiği gruba, 1907’de Hollanda-İngiltereortaklığı olan Royal-Dutch / Shell grubunun da katıldığını görmekteyiz. Bu sırada D’Arcy, sahibi olduğu Anglo Persian Oil Company aracılığı ile petrolimtiyazları için Osmanlı Devleti ile görüşmeler yapmış ve bu görüşmeler, İngilizBüyükelçiliği tarafından da tam anlamıyla destek görmüştür. Bu yarışa AmiralColby M.Chester’in 10  temsil ettiği bir Amerikan grubu da, Ottoman-AmericanDevelopment Company adıyla katılmıştır.
 
1908’de İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidara gelmesiyle, Hazine-i Hassatasarrufunda bulunan mülkler ve haklar petrol arama izni de dâhil olmak üzereHazine-i Hassa’dan alınıp, Devlet Hazinesi’ne devredilmiştir. Musul ve Bağdat vilayetleri dâhilindeki petrol hakları da buna dâhil edilmiştir. OsmanlıDevleti’nin içinde bulunduğu siyasî belirsizlik ve Amerikan rekabeti neticesinde, Avrupalı şirketler ortaklık kurma yoluna gitmişlerdir. Bu işbirliğininsağlanmasında Ernest Cassel’in ve C. S. Gülbenkyan’ın yönetimindeki bir İngilizbankası olan National Bank of Turkey önemli bir rol oynamıştır. National Bank of Turkey, 1911 yılında Londra’da sermayesinin %35’i kendisine, %25’iDeutsche Bank’a, %25’i Royal-Dutch / Shell’in bir yan kuruluşu olan Anglo-Saxon Petroleum Company’ye, %15’i Gülbenkyan’a ait olan African andEastern Concessions Ltd. adlı konsorsiyumun kurulmasına öncülük etmiştir. Bukonsorsiyum, 23 Ekim 1912’de, Turkish Petroleum Company olarak adınıdeğiştirmiştir. Petrolün İngiltere donanması için önemini belirten 1913 tarihliİngiliz Donanma Bakanlığı’nın hazırladığı rapor, İngiliz Hükümeti’ni TPC11hisselerinin çoğunu denetim altına almak için harekete geçirmiştir. BöyleceGülbenkyan ve National Bank of Turkey’in hisseleri, Anglo-Persian OilCompany’e devredilmiştir. 19 Mart 1914’te, Osmanlı sadrazamının da imzaladığıForeign Office Anlaşması12ile TPC’nin kuruluşu sağlanmış ve D’Arcy grubunun %50, Deutsche Bank ve Anglo-Saxon Petroleum Company’ninin%25’er pay ile katıldıkları bir ortaklık haline gelmiştir.13 Bu ortaklıkta Gülbenkyan’a, D’Arcy grubu ve Deutsche Bank’ın hisselerinden %5 veriliyordu.1420 Mayıs 1914’te, Anglo-Persian Oil Company’nin hisselerinin%51’i İngiltere tarafından satın alınmış, böylece İngiltere, hem bu şirketi, hemde TPC’yi doğrudan denetimi altına almıştır.I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere, Deutsche Bank’ın TPC’deki %25’lik payına “düşman mal varlığı” olarak el koymuştur. İngiltere ve Fransa arasındaDünya petrol anlaşması olarak kabul edilen San Remo Anlaşması, 20 Nisan1920’de imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Fransa’ya TPC’den %25 oranında hisse verilmiştir. Irak’ın İngiliz mandası altında kalması kaydıyla TPC veya onunyerini alacak şirketin Osmanlı Devleti’nden sağladığı imtiyazların aynentanınmasına, şirketin daima İngiliz sermayesi kontrolünde olmasına, TPC’dekisermayenin %25 Fransa, %55 İngiltere ve %20 yerel devlet payı olarak tespitinekarar verilmiştir.
15 I. Dünya Savaşı sonunda ise İngiltere, Irak’ta manda yönetimi kurmuştur.Irak’taki İngiliz manda yönetimi, Türkiye’nin Turkish Petroleum Company’dekipetrol imtiyazlarını belirsiz ve çatışmalı bir sürece taşımıştır. Lozan Konferansı,20 Kasım 1922’de başlamış, Musul ve Türkiye-Irak sınırı konusu konferansgündemi dışında, ikili görüşmelerde tartışılmıştır.16İkili görüşmelerde çözümarayışı, 23 Ocak 1923’e kadar sürmüş, ancak bir netice elde edilememiştir.17 Ülke ve Askerlik Komisyonu’nun 23 Ocak 1923 tarihli oturumunda Musulsorunu ele alınmıştır. Bu oturumda İsmet Paşa, Türkiye’nin, Musul’u bir başka devlete bırakmak istemeyişinin sebeplerini; etnik, siyasî, tarihî, askerî veekonomik açıdan anlatmış ve İngiliz tezini temellendiren gerekçelerinyetersizliğini ortaya koymuştur.
18 -Lozan görüşmelerinde, tarafların konu hakkında farklı çözüm önerileri ilerisürmesi, süreci kesintiye uğratmıştır.
19- Konferansın resmî oturumları sonbulmuşsa da, diplomatik görüşmeleri sürdüren İsmet Paşa, Sovyet Rusya’nınolası bir savaşta Türkiye’nin yanında yer almayacağını ve İtilaf Devletleri’nin,Musul’un konferans dışı bırakılması yönündeki tavsiyelerini de dikkate alarak; Ankara Hükümeti’ne, barışa ulaşabilmek için Musul konusunda İngilizler ilemutlaka uzlaşılması gerektiğini bildirmiştir. Ankara Hükümeti’nin tavrı, uzlaşıyönünde değişmiş ve İsmet Paşa, Lord Curzon ile 4 Şubat1923 tarihinde biraraya gelmiş ve görüşmelerde; “Musul’un bir yıl içinde taraflar arasında çözümekavuşturulması ve başarılı olunamazsa meselenin Milletler Cemiyeti’ne sevk edilmesi kararı” taraflarca kabul edilmiştir. İsmet Paşa’nın imzasıyla konferansa katılan devletlerin dışişleri bakanlarına hitaben kaleme alınan 8 Mart 1923 tarihlinota ve barış antlaşması tasarısıyla, Musul, konferans programından çıkarılmıştır.
20- Lozan Konferansı’nın ikinci tur görüşmeleri 23 Nisan 1923’te başlamış,İngiltere’yi bu turda temsil eden Horace Rumbold, 8 Mart 1923 tarihli antlaşmataslağında birtakım değişiklikler talep etmiştir. Türkiye’nin kabul ettiği bu değişikliklerle; Milletler Cemiyeti Konseyi’nin statüsü, uzlaştırma komisyonu düzeyinden hakem düzeyine yükseltilmiş, ikili görüşmelerin süresi 12 aydan, 9aya indirilmiş, ikili görüşmelerin başlangıç tarihi, Anlaşma’nın yürürlüğe gireceğitarihten; İstanbul ve Doğu Trakya’nın boşaltılacağı tarihe çekilmiştir.
21- Türkiye ile İngiltere arasında çözüm arayışları devam ederken, ABD-İngiltere arasında Musul petrolleri üzerindeki rekabet yoğunlaşmıştır. 1 Şubat1923’te, ABD’den, Lord Curzon’a gelen yazıda şöyle denilmektedir; “İngilizHükümeti’nin Türk Petrol Şirketi’nin Osmanlı Devleti’nden elde ettiği petrol imtiyazlarının geçerli olduğu şeklindeki açıklamasının kabul edilmeyeceği,imtiyazların geçersiz olduğu ve konunun gerekirse bir hakeme götürüleceği…”. Ayrıca, ABD, İngiliz Hükümeti’ne Mezopotamya petrolüne ilişkin yapılandüzenlemelerin, “açık kapı” ilkesine aykırı olduğunu bildiren sert notalar verecektir. Diğer taraftan, II. Abdülhamid’in varislerinin petrol imtiyazlarının savunulması konusunda, İngiltere, Fransa ve ABD arasında ciddî bir rekabetyaşanmıştır.
22- Lozan’da birinci tur görüşmelerin kesildiği dönemde, Ocak 1923’ten itibaren TBMM komisyonlarında incelenmekte olan Chester Projesi, 9 Nisan 1923’te,“Şarkî Anadolu Demiryolları’na Dair Kanun” adıyla onaylanmıştır. Böylece Türkiye, Musul meselesine karşı güçlü bir ittifak için adım atmıştır. Ancak, projeyürürlüğe girmeyecek ve ABD Hükümeti’nce de destek görmeyecektir.
23-İngiltere ile Türkiye arasında, Musul meselesi ile ilgili ikili görüşme, 19 Mayıs1924’te, İstanbul’da Haliç Konferansı adı altında başlamıştır.
24-Konferansta, Türkiye’yi Ali Fethi Okyar temsil etmiş ve Lozan’da İsmet Paşa’nın öne sürdüğütezler yinelenmiştir. İngiltere’yi temsil eden Sir Percy Cox ise, meselenin Musulile sınırlı olmadığını, Türkiye-Irak sınırını tarif ederken, Hakkâri ilinin Beytüşşebap, Çölemerik (Hakkâri il merkezinin eski adı) ve Revanduzkazalarının da Nasturi
25-yurdu olarak Irak’a terk edilmesini istemiştir. İngiltere, Türkiye’nin Musul Vilayeti’nde referandum yapılması önerisini reddetmiştir.Konferans, 5 Haziran’da sonuca ulaşamadan dağılmıştır.
26- İngiltere, Lozan Antlaşması’nı, 6 Ağustos 1924’te onaylamış ve Musulmeselesinin çözümü için Milletler Cemiyeti’ne başvuruda bulunmuştur.
27-Musulmeselesinin Milletler Cemiyeti’ne taşındığı günün ertesinde, yani 7 Ağustos1924’te, Hakkari’de, Musul Vilayeti’nin olası bir Türk Ordusu tarafından işgaliniengellemek amacıyla ve Nasturilere baskı yapıldığı şeklindeki İngiliz tezinidesteklemek üzere, Nasturi İsyanı çıkarılmıştır.28 Milletler Cemiyeti Musul Araştırma Komisyonu
29,- 11 Şubat 1925’teçalışmalarına başlamış, iki gün sonra, 13 Şubat 1925’te, Şeyh Sait İsyanıçıkmıştır. Komisyonun Musul’daki incelemeleri, bu isyanın gölgesinde gerçekleşmiş, Şeyh Sait İsyanı, Musul’un, İngiliz mandası altındaki Irak’abırakılmasını kolaylaştırmıştır.
30- Bu arada, Musul’un statüsü henüz belirlenmemiş olmasına rağmen, Irak Hükümeti, 14 Mart 1925’te, TPC (Türk Petrol Şirketi)’ye, 75 yıl sürecek petrolayrıcalıkları tanımıştır.Milletler Cemiyeti Musul Araştırma Komisyonu, Türkiye-Irak sınırıhakkındaki kararını, 14 Aralık 1925’te açıklamıştır. Komisyonun raporuna göre;Musul’daki Arapların büyük bir kısmı Türkiye’ye katılma arzusu içindedir veKürt eşrafı ve ayanı olmasa bile Kürt halkının büyük çoğunluğu da Türkiyeyanlısıdır. Musul’daki Türklerin tutumu zaten belliydi. Hıristiyan ve Yezidiler iseIrak’tan yanaydı.
31- Özetle, rapor, Musul’un ekonomik açıdan Irak’a, siyasî açıdan Türkiye’ye bağlanması gerektiğini belirtmekte, halkın eğiliminde zaman zamanmeydana gelen değişkenlik sebebiyle de Musul’un taksimini önermekteydi.32 Milletler Cemiyeti Konseyi, raporu esas alarak, Brüksel Hattı’nın 33 -kuzeyini Türkiye’ye, güneyini Irak’a bırakmıştı.34Yani, Musul Vilayeti, Irak’a bırakılmış ve İngiltere’nin Irak’taki manda rejiminin süresi 25 yıla uzatılmıştır. Bunun yanısıra, İngiliz Hükümeti, bölgedeki Kürt halkını koruyacak idarî önlemle ralacaktı.
35- İngiltere, Irak ile 13 Ocak 1926’da, geçerlilik süresi 25 yıl olmak üzerebir antlaşma yapmış ve Türkiye ile ikili görüşmelere başlamıştır.Bu süreçte, Türkiye’nin tam bir siyasî yalnızlık içinde olması, SovyetRusya’nın tarafsız tutumu, İtalya ve Fransa’nın Türkiye üzerindeki artanbaskıları, Türkiye’nin İngiltere ile uzlaşma sürecini hızlandırmıştır. Uzun sürenpazarlık sürecinin sonunda, Türkiye-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması; 5 Haziran 1926’da Ankara’da imzalanmıştır.36 Ankara Antlaşması ile Türkiye-Irak sınırı belirlenmiş ve Musul petrollerinden Türkiye’ye 25 yıl boyunca %10 hisse ödenmesi kararlaştırılmıştır. Anlaşmayakoyduğu ek bir protokolle İngiltere, petrol hisseleri karşılığında Türkiye’ye 500bin pound ödemeyi teklif etmiştir. Ancak Türkiye, 500 bin poundluk öneriyikabul etmemiş, Musul petrollerinden 25 yıl süreyle %10 hisse almayısürdürmüştür.
37- Türkiye’nin Musul petrollerinde sahip olduğu imtiyazların 25 yıllık süresinin,1926 yılında başlaması halinde, 1951’de bitmesi gerekmektedir. Oysa Türkiye’yebu imtiyazlardan dolayı ilk ödeme 1931 yılında başlamıştır ve 25 yıllık sürenin1956’da son bulması gerekmektedir.
38- Türkiye bu süreçte petroller üzerinde sahip olduğu hisseyi hakkıyla alabilmişdeğildir. Bunun nedenleri; hakların zaman aşımına uğratılma çabası, petrolüretiminin düşük gösterilmesi ve Türkiye’nin petro-politik süreci doğruyönetememesi olarak sıralanabilir.
39 -Bu çerçevede, Musul petro-politiği, 1926-1956 dönemi Türk dış politikasını belirlemiş ve yön vermiştir.

 Türk Dış Politikasında Musul Sorunu (1926-1956)

1926-1956 dönemi Türk dış politikasında, Türkiye’nin Irak ve Ortadoğuülkeleriyle, İngiltere ve Batı devletleriyle ilişkilerinin merkezinde Musul sorunuyer almaktadır. Bu dönem, Atatürk Dönemi, İnönü Dönemi ve Demokrat PartiDönemi olarak üç bölümde ele alınacaktır.

 Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası ve Musul Sorunu (1926-1938)

 Atatürk Dönemi Türk dış politikasını, yeni Türk Devleti’nin ulusal-üniter-bağımsız yapısının korunmasına hizmet etmek kaydıyla, Lozan dengesininsürdürülmesi ve uluslararası konjonktürdeki gelişmeler çerçevesinde Misak-ıMilli sınırlarına ulaşmak olarak tanımlayabiliriz.Bu dönemde, Türkiye, uluslararası alandaki tüm gelişmelerle ilgilenmekleberaber, esas olarak, Lozan’dan kalan bazı pürüzlerin çözümüyle uğraşmıştır.Özellikle Musul sorununun çözümü, Türkiye-İngiltere ilişkilerinin ve dolayısıyla Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin gelişmesinde belirleyici olmuştur. Türkiye’nin Musul Vilayeti üzerindeki haklarından vazgeçmek zorundakalmasını belirleyen temel etken, Musul’daki petrol rezervleri ve Türkiye’ninmeselenin çözümü sürecinde yaşadığı siyasî yalnızlıktır.
Musul bunalımının devam ettiği süreçte, İtalya, Yunanistan ve Yugoslavya’nın uygun bir zamanda Türkiye’ye karşı birlikte harekete geçmeyitasarladıkları bilgisi Atina’daki İngiliz Büyükelçiliği’ne gelen 23 Mart 1926 tarihliraporda şöyle yer almaktadır; “
Yunanistan Doğu Trakya’yı alacak, İtalya Anadolu’da serbest kalacak, Yugoslavya Arnavutluk’u ilhak edecektir.
40- Musul sorunu, Fransa-Türkiye ilişkilerini de olumsuz etkilemiş; Fransa,sorun çözümlenmeden Türkiye ile imzaladığı 30 Mayıs 1926 tarihli Dostluk veİyi Komşuluk Antlaşmasını onaylamamıştır.
41 -Türkiye’nin Millî Mücadeledöneminden beri en güçlü müttefiki olan Rusya ile arasında imzalanan 17 Aralık 1925 tarihli antlaşma dahi Türkiye’yi uluslararası yalnızlıktan kurtarmayayetmemiştir.
42- Musul sorununun taraflar arasında çözüme kavuşturulmasıyla beraber, Türkiye’nin Batı ile iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmesi ve işbirliğine girmesimümkün olmuştur. Diğer taraftan, Atatürk, Türkiye-Irak ikili ilişkilerininkurulması ve güney sınırlarının güvenli hale getirilmesi için gerekli görüşmeleride başlatmıştır. Türkiye-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması; Türkiye, İngiltere ve Irak arasında 5 Haziran 1926’da Ankara’da imzalanmıştır.Bu anlaşma ile Türkiye-Irak sınırı belirlenmiş; Türkiye, Musul Vilayetiüzerindeki haklarından vazgeçmiş ve Musul petrollerinden Türkiye’ye 25 yılboyunca %10 hisse ödenmesi kararlaştırılmıştır. AmiralFrederick Field komutasındaki İngiliz filosunun, Ekim 1929’da Türkiye’ye gelmesiyle, Türk-İngiliz ilişkilerinin iyileşme süreci başlamıştır.İngiltere’nin Ankara BüyükelçisiSir Hudge Knatchbull-Hugessen anılarında, Türk-İngiliz yakınlaşmasını, Mustafa Kemal’in kararı olarak değerlendirmektedir.
43 1930’lu yıllar, İngiltere-Türkiye ilişkilerinde ekonomik ve siyasal alandaittifakların kurulduğu bir dönemi başlatmıştır. 1932 yılında Türkiye’nin MilletlerCemiyeti’ne üye olması, tüm devletlerle olduğu gibi, İngiltere ile olan ilişkilerdede yeni gelişmelere olanak sağlamıştır.İngiltere, Ortadoğu ve Akdeniz güvenliği için bir tehdit olarak algıladığıRusya’dan uzak, bir Türkiye-İngiltere dostluğunu tesis etmeye çalışmıştır.
Türkiye’yi bölgenin güvenliği ve istikrarı için teminat olarak gören İngiltere, Türkiye’yi ekonomik ve siyasî ittifaklarla kuşatacak bir politika izlemiştir. Bununiçin 1930’lardan itibaren Türkiye ile İngiltere ticarî ittifak ve kredi antlaşmalarıimzalamıştır. Diğer taraftan İngiltere, İtalya’nın Akdeniz’de artan faaliyetlerinekarşı Türkiye’nin de yer aldığı Akdeniz ittifakını oluşturmuş; Montrö BoğazlarSözleşmesi ile Boğazların Türk egemenliğine bırakılmasında destekleyici bir rol üstlenmiştir  44
 
 Türkiye-Irak Yakınlaşması ve İkili Anlaşmalar

Musul Vilayeti’nin Türkiye toprak bütünlüğü dışında kalması, Türkiyetarafından petrol bakımından zengin ve verimli toprakları yitirmek olarak değil; vatan toprağını kaybetmek olarak algılanmıştır. Bu nedenle, 1926 Ankara Antlaşması sonrası, basında yer alan en dikkat çekici manşet ise şu olmuştur:
 “Musul kaybettiğimiz değil, kurtaramadığımız bir vatan parçasıdır!”

45-Türkiye, Musul üzerindeki hukuk ve unvanlarından müstakil Irak hükümeti lehine feragat etmiştir.
46-Ancak, Irak, Milletler Cemiyeti kararıyla, İngiliz mandayönetimine bırakılmıştır. İngiltere, manda yönetimi altındaki Irak’ı, Türkiye’ninİslamcılık ideolojisiyle yeniden ele geçireceği endişesini taşımış; bu endişeyle Türkiye-Irak arasında bir “ötekileştirme” politikası uygulamıştır. Bu politikanınaracı ise, Türkiye-Irak sorunlarını canlı tutarak bir Türkiye korkusu yaratmak olmuştur.1932’de, Irak, Milletler Cemiyeti’ne üye olmuş ve bağımsızlığını kazanmışsada, İngiltere’nin Irak’ta sahip olduğu imtiyazlar ve yaptırımlar, tam bağımsız vetarafsız bir Irak Devleti’nin varlığına imkân tanımamıştır.
47-Bu nedenle Türk-Irak ilişkilerini, İngiltere’den bağımsız olarak düşünmek ve geliştirmek pek mümkün olmamıştır.Mustafa Kemal, bu durumu şöyle ifade etmektedir; “
 Irak’ta İngilizlerin muâmelâtı, ahâli-i İslâmiyeyi fevkalâde dilgîr etmi şoldu. Biz kendileriyle temâs aramadan evvel onlar bizimle temâs aradı, eskisi gibi Osmanlı memleketinin bir cüzü olmayı kabul ettiler. Fakat biz onlara karşı; kendi dâhilinizde, kendi kuvvânızla, kendi mevcûdiyetinizle istikbâlinizi temîne çalışınız. Biz de her şeyden evvel istikbâlimizin temînine çalı şıyoruz.Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir mâni kalmaz.48 Atatürk döneminde, Türkiye-Irak arasında üst düzey ilişkiler 1927 yılındabaşlamıştır. İlk adımı, Irak Kralı Faysal atmış ve 3 Kasım 1927 tarihinde, Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Ahmet Ferit Tek aracılığıyla, Türkiye’ye dostluk mesajı göndermiştir. 1928 yılında ise Kral Faysal, eski bir Osmanlı subayı olan ve Atatürk’le yakından tanışan Sabih Naşat Bey’i, Türkiye’ye elçi olarak atamıştır. Ertesi yıl Tahir Lütfi Tokay, ilk Türk Elçisi olarak Bağdat’aatanmıştır. 49
  Türkiye-Irak arasında diplomatik düzeyde başlayan ilişkileri, dostluk ve ittifak görüşmeleri takip etmiştir. Kral Faysal, Ankara’yı ziyaret ederek; GaziMustafa Kemal Atatürk’e saygılarını sunmak isteğini, Türkiye Elçisi Tahir Lütfi Bey aracılığı ile iletmiştir. 15 Aralık 1930 tarihinde, bu istek, Ankara’yabildirilmişse de beklenen davet hemen gelmemiştir. Ankara, Irak’a birazmesafeli bir tutum takınmayı yeğlemiştir. Bunun üzerine Kral Faysal, 25 Mayıs1931’de, Türkiye Elçisi Tahir Lütfi Bey’le bir görüşme yaparak; Kuzey Irak’taBarzani aşiretinden ve İngilizlerden sıkıntıları olduğunu anlatmış ve Ankara’yagelip, Gazi Hazretlerinin elini öpmek istediğini bildirmiştir. Elçi, ertesi gün, bugörüşmeyi, Ankara’ya rapor etmiştir.
50-Bu rapor üzerine Atatürk, Kral Faysal’akollarını açmıştır.516-7 Temmuz 1931 tarihleri arasında Türkiye’yegerçekleştirdiği ziyarette Kral Faysal, adeta özel bir konuk, kardeş bir devletbaşkanı olarak ağırlanmıştır.Kral Faysal’ın ziyareti sonrasında, Ankara’nın 8 Temmuz 1931 tarihindeyayınladığı resmî tebliğde şu ifadeler yer almıştır; “…
iki devlet arasında vukû’ bulan temâs ve mülâkâtlarda iki memleketin iktisâdî münâsebetleri ve tarafeyn teba’asının diğerinin ülkesinde ikâmetşerâ’iti hakkında fikir te’âtîsi yapılmış , Türkiye ile Irakarasında İkâmet ve Ticâret Mukâvelenâmesi ‘akdi için hemen müzâkerelere girişilmesi husûsunda ittifâk hâsıl olmuştur. Hudûdun emniyet ve asâyişini temîn husûsunda hudûdun iki tarafın da yekdiğeri ‘aleyhine harekete ve teşebbüse müsâ’ade etmemek esâsının dikkatle ve sebâtla takîbi teyît edilmiştir. Türk-Irak dostluğ unun gelişmesi, Irak Kralının  Ankara’da Atatürk’le kucaklaşması, Irak Türkleri için de yararlı olmu ştur. Bu olumlu ortamda Iraklı soydaşlarımız için de haklar ve kazanımlar sa ğlanmı ştır” .52
  Türk-Irak ilişkileri, Atatürk’ün “kardeşlik ve dostluk” temelinde izlediği siyasetle büyük bir gelişme göstermiştir. Türkiye’nin rehberliğinde, karşılıklı işbirliği içinde ortak bir siyaset izlenmiştir.53Irak, pek çok alanda Türkiye’yi birmodel olarak benimsemiştir. Özellikle, Türkiye’nin “millî iktisat” politikası, Irak basınında, kamuoyuna ideal bir örnek olarak sunulmuştur.
54-Türkiye-Irak arasında gelişen dostluk atmosferi, taraflar arasında ayrıcalıklı bir ticarî anlaşmayapma zeminini sağlamıştır.
55-Türkiye ile Irak arasında yürütülen müzakerelerneticesinde, gerek sınır asayişinin sağlanması, gerekse karşılıklı hukukî ve ticarîişbirliğinin oluşturulması amacıyla 9-10 Ocak 1932’de, “Ticâret, İkâmet ve İâde-i Mücrimîn Muâhedesi” imzalanmıştır.
56 -Türkiye, 1930 sonrası değişen dünya konjonktürüne (II. Dünya Savaşıöncesi) paralel olarak, Ortadoğu denkleminde etkili bir aktör olmak üzere yerinialacaktır. Sadabat Paktı bunun ifadesidir. Bu paktın imzalanmasında iki temelneden vardır; birincisi, sınır sorunlarının kalıcı biçimde çözülmesi isteği; ikinciside; ülkelerin bağımsızlık ve egemenliklerini vurgulama isteğidir. Ayrıcaİtalya’nın, Habeşistan’a  Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan İtalyantehlikesi de bir nedendir. İtalya’nın saldırgan tutumuyla, Ortadoğu’nun kritik birhale gediğini, Türkiye ile birlikte, diğer Doğu devletleri de fark etmişler veOrtadoğu’ya yönelmiş olan İtalyan tehdidi için ortak bir savunma sistemikurmanın zorunlu olduğuna inanmışlardır.
57- İran’ın girişimleri üzerine 2 Ekim1935 tarihinde Cenevre’de, Türkiye, İran veIrak üçlü bir anlaşma parafe etmişlerdir. Bu anlaşmaya, 1935 yılı Kasım ayında, Afganistan da katılmayı kabul ettiğini bildirmiştir. 1935 yılı, Kasım ayında Afganistan’ın katılmasıyla dört ülkenin üzerinde anlaşmış olduğu bu metnin,“pakta” dönüştürülmesi uzun bir zaman almıştır. Bunun nedeni ise İran ile Irak arasındaki sınır uyuşmazlığıdır. İran hükümeti, Irak’la sınır konusundaanlaşmaya varıncaya kadar, Paktın imzalanmasının ertelenmesi gerektiğini Türk hükümetine bildirmiştir. Paktın imzalanmasını isteyen ve bu konuda çaba sarf eden Türkiye, İran ile Irak arasındaki sınır uyuşmazlığı konusunda ara buluculuk görevi üstlenmiştir. Bunun üzerine İran ile Irak arasında 4 Temmuz 1937’de“İran-Irak Sınır Antlaşması” imzalanmıştır.
58 İran ile Irak arasındaki sınıranlaşmazlığının giderilmesi üzerine İran, Irak, Afganistan ve Türkiye arasında 8 Temmuz 1937’de Sadabat Paktı imzalanmıştır. 59 Bu pakt, çeşitli bakımlardan önemlidir. İran, Irak, Afganistan ve Türkiye,Sadabat Paktı ile karşılıklı olarak, birbirlerinin iç işlerine kesinlikle karışmamayı,uluslararası anlaşmazlıklarda birbirleriyle danışmalarda bulunmayı, birbirlerinetek veya başka devletlerle birlikte herhangi bir saldırıda bulunmamayıyükümlenmişlerdir. Bir saldırı durumunda, saldırıya uğrayan devletin kendinisavunmak için önlemler alması doğal sayılmış; ancak sorunun Milletler CemiyetiKonseyi’ne sunulması öngörülmüştür. Paktın en önemli niteliği, Kürtisyanlarına karşı alınacak ortak tedbirleri öngörmüş olmasıdır. Sadabat Paktı, II.Dünya Savaşı öncesinde, bölgenin sahip olduğu petrol rezervleri dikkatealındığında, Alman ve İtalyan yayılmacılığına karşı bölgesel güvenlik ittifakıolarak ortaya çıkmış; aynı zamanda da, İngiltere ve Sovyet Rusya’nın bölgedekirekabetine karşı güvenlik kanadı oluşturulmuştur.

İngiltere Musul’da Konsolosluk Kurmak İstiyor

 Türkiye’nin, Bağdat’ta, Türk Konsolosluğu’nun kurulması yönündehazırlıkları başlattığı sırada, İngiltere, Musul’da da konsolosluk kurulmasıyönünde bir tasarıyı gündeme getirmiştir. Türkiye ise “istenmeyen politik sonuçların ve meydana gelecek şüphelerin” farkında bir tutum sergileyerek, butasarıya sıcak bakmamıştır.
60
Anlaşılan İngiltere, Musul’u, Osmanlı idaresindeolduğu gibi ayrı bir eyalet düzeninde yapılandırmak istemiş, Türkiye ise Musul’uIrak’ın ülke bütünlüğü içinde görmüştür.
 Türkiye-Irak Daimî Hudut Komisyonu Toplantıları
Irak-Türkiye sınırı, 331 km. uzunluğunda olup; bu sınırın 107 km’sinehirlerin ve derelerin ortasından, 224 km’si ise dağlık arazinin güney ucundangeçmektedir.61 -Sınırın bazı yerlerde, 2.000-3.000 metre yükseklikten ve haylizorlu dağlardan geçmesi, sınırın korunmasını güçleştiren coğrafî faktördür. Ankara Anlaşma’sına göre; Türk-Irak sınırı, Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim1924’te saptadığı “Brüksel Hattı” olacaktır. Belirlenen sınırın her iki tarafında,75’er kilometrelik alanda, yağmacılık ve eşkıyalığın önlenmesi amacıyla işbirliğiyapılacak; bölgede ele geçirilen suçlular iade edilecektir. Her iki ülke de sınırbölgesinde diğer ülke karşıtı propaganda ve örgütlenmeye izin vermeyecektir. Taraflar arasında ortak bir sınır komisyonu oluşturulacak; bu komisyon sınırsorunlarını görüşmek üzere en az altı ayda bir toplanacaktır. Türkiye ve Irak,suçluların karşılıklı iadesi için antlaşma yapmak üzere görüşmelere başlayacaktır.

Irak, antlaşmanın imzalanmasından önce Türkiye yanlısı tutumunu açıkça ifadeedenleri tedirgin etmeyecek ve onlara af çıkaracaktır. Türk-Irak sınırı, büyük ölçüde İngiltere’nin istediği biçimde ve MilletlerCemiyeti’nin aldığı karara paralel olarak düzenlenmiştir. Bu sınırın kesin olduğu ve tarafların değiştirmeye yönelik her tür girişimden kaçınması gerektiğiöngörülmüş; Türkiye’nin ileride Irak’a karşı herhangi bir harekette bulunmasınınönü alınmıştır. Ayrıca, Türkiye, Musul Türkleri için azınlık hakları eldeedememiş; bu konuda ısrarlı olmayışının ardında, Lozan’da kabul etmediği“Türkiye Kürtleri” için azınlık statüsü meselesinin tekrar gündeme gelmesindenduyduğu çekince yer almıştır.- 62
 5 Haziran 1926 Ankara Anlaşması kararlarına göre oluşturulan Daimî HudutKomisyonu çalışmalarına devam etmiş; meydana gelen sorunların önemli birkısmı karşılıklı işbirliği ile çözüme kavuşturulmuştur. Türkiye-Irak Daimî HudutKomisyonu tutanakları ve İngiliz belgeleri dikkate alındığında, sınırındüzenlenmesinde ve meydana gelen sorunların aşılması sürecinde taraflarınfarklı yaklaşımlar sergilediği görülmektedir. Türkiye-Irak Daimî Hudut Komisyonu toplantılarında, Türkiye’nin talepleri,daha ziyade sınır ihlallerinin önlenmesi ve Türkiye aleyhinde propagandanınyapılmaması çerçevesinde şekillenmiştir. Nasturiler, Ermeniler ve Kürtlertarafından gerçekleştirilen sınır ihlalleri ve sınır bölgesinde meydana gelenisyanların önlenmesine yönelik gerekli tedbirlerin alınmaması; hatta buunsurların Türkiye’ye karşı kışkırtılması, Türkiye’nin ısrarla üzerinde durduğusorunlar olmuştur. Özellikle göçebe aşiretlerin iskânı ve mevsimlik mobilizasyonu
63- sırasında meydan gelen olayları, Türkiye tek başına kontrolaltına almakta zorlanmıştır.
64 Türkiye, İngiltere tarafından sınır bölgesindegörevlendirilen yetkililerin; Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren aşiretliderlerinden seçilmiş olmasından rahatsızdır ve değiştirilmeleri için taleptebulunmuş; ayrıca sınır bölgesinde yer alan aşiretlerin silahsızlandırılmasınıistemiştir.
65- Türkiye-Irak Daimî Hudut Komisyonu toplantılarında İngiltere temsilcisi, Türkiye-Irak sınırının belirlenmesinde Irak hükümetinin uzlaşıcı ve gerekentavizleri vermeye hazır bir tutum sergilemesine karşın; Türkiye’nin uzlaşmayauzak, inatçı ve şüpheci bir tavır takınmasından dolayı, sınır düzenlemesinde bazıköylerin ve halkın mağdur olduğuna dikkati çekmektedir.
 İngiltere, Türk Hükümeti’nin yerel halka ve yabancılara karşı uyguladığı zorlayıcı ve kısıtlayıcı önlemlerin, Musul ve Türkiye’nin doğu bölgelerinin geleneksel ilişkilerini veticarî faaliyetlerini engellediği için eleştirmektedir. 66

  Atatürk Dönemi Dış Politikasında Kürt Sorunu

Musul sorununun ortaya çıkışını, gelişimini, çözüm sürecini ve günümüzdede varlığını sürdüren boyutlarını, Kürt meselesinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. 1926-1932 döneminde, yani Irak’ın bağımsızlığa geçişsürecinde, meydana gelen Kürt isyanları, bölge devletlerinin istikrarını ve sınırgüvenliğini tehdit etmişse de bu durumdan en çok etkilenen Irak ve Türkiyeolmuştur. Türkiye’nin haklı olarak şüpheyle yaklaştığı İngiltere, Ankara Antlaşması’nınimzalanmasını takiben, “Kürtlerle işbirliği içinde olmayacağına, sınırgüvenliğinin sağlanacağına dair Türkiye’ye güvence vermiş” ve bu yöndeaçıklamalarda bulunmuştur.
67 -Fakat Sovyet Rusya, İngiltere’den farklıdüşünmektedir. Rus basınında yer alan bir habere göre;
“ Musul, Mezopotamya’dan İran, Karadeniz ve Hazar Denizi’ne giden yollara hâkimdir. Musul, Kürt nüfusuyla İran ve Türkiye’ye karşı silah olarak kullanılabilecektir 
.”68  Diğer bir ifade ile Ankara Antlaşması’yla oluşturulan Türkiye-Irak sınır düzenlemesi, Kürt meselesini, İran ve Türkiye için bir tehdit unsuru haline getirmiştir. Üstelik Rusya da, İranüzerinde nüfuz kurmak için Kürt aşiretlerini kışkırtmış ve sorunundevamlılığında önemli rol oynamıştır. Kürt meselesi, Türkiye-İran arasında sınırgerilimi ve çatışmalarını da beraberinde getirmiş ve Türkiye, 22 Nisan 1926’daİran’la Dostluk ve Güvenlik Antlaşması imzalayarak sorunu, karşılıklı işbirliğiçerçevesinde kontrol altına almaya çalışmıştır.
69 İngiltere, Irak’ın toprak bütünlüğünü kendi çıkarları açısından istemekte ve desteklemektedir. Irak Yüksek Komiseri Sir Henry Dobbs, 21 Kasım 1926
tarihinde Irak Hükümeti’nin Kürt politikası konusunda Türkiye’nin endişelerinigidermek üzere, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile bir görüşmegerçekleştirmiştir. Bu görüşmede; Irak yönetiminin “Kürtlere yönelik her türlüotonominin karşısında olduğuna” dikkat çekilmiştir.
70- Diğer taraftan, Türkiyesınırında Kürt mülteciler sorunu
71- yaşanmaktadır ve Türkiye-Irak sınırı stabildeğildir. Türkiye’nin kabul etmediği mülteci Kürt grupları İran’a sığınmıştır.Mültecilerin silahsızlanmalarını sağlamak için İran askerî makamları veİngiltere’nin Tahran’daki temsilciliği arasında mutabakat sağlanmıştır.Irak Yüksek Komiseri Dobbs, Türkiye’nin kendi güvenliği için aldığıönlemlerin, Kürt sorununu tırmandıracağı ve Türkiye-Irak, Türkiye-İranilişkileri açısından da olumsuz sonuçlara yol açacağı endişesini taşımaktadır.
72 -Hâlbuki Türkiye, Doğu ve Güney Doğu sınırında ciddî güvenlik sorunlarıyaşamaktadır ve bu sorunun mimarı ise İngiltere’dir. 1925-1938 yılları arasında, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde isyanlar meydanagelmiştir.
73 - 1925-1930 yılları arasında meydana gelen isyanlar, Şeyh Saidİsyanı’nın “artçı isyanları” niteliğinde seyretmiştir. Bu isyanların önemli birkısmı, feodal nitelikli ve geleneksel yapının merkezî otoriteye karşı dirençhareketleridir. 1930-1938 yılları arasında meydana gelen isyanları ise, Irak’takiİngiliz manda yönetimine karşı gerçekleştirilen Kürt isyanlarıyla paraleldeğerlendirmek gerekmektedir.İngiltere ve Irak arasında imzalanan ve iki yıl içinde Irak’ın bağımsızlığınıtanıyacak olan 30 Haziran 1930 tarihli antlaşma, beklenenin aksine Kürtlereözerklik sağlayan düzenlemelere yer vermemiştir. Irak’taki Kürt aşiretlerininhem Irak’ı, hem de Türkiye’yi hedef alan isyanlar çıkarmasına sebep olmuştur.Irak yönetimine karşı, Şeyh Mahmut Berzenci öncülüğünde ve bazı aşiretlerinde desteğiyle isyan çıkmıştır.
74- Irak, ayaklanmayı bastırmış ve Şeyh MahmudBerzenci’yi Nasıriye’ye sürgüne göndermiştir. Bundan sonra, bölgede Kürtçülük faaliyetleri Şeyh Ahmet Barzani ve aile fertleri tarafından sürdürülmüştür. 75
Budönemde, Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğusu’nda meydana gelen isyanlariçinde, 6 Temmuz-10 Ekim 1930 tarihleri arasında gerçekleşen Oramar İsyanı,Irak’taki siyasî Kürt faaliyetinin bölgeye uzanmasını bütün çıplaklığıyla ortayakoymuştur. İsyan sırasında, Şeyh Ahmet Barzani 500 kişilik bir grup ile Irak sınırını aşarak Oramar’ın doğusundaki Şat Dağı’na gelmiş ve Oramar’daki askerîkışlaya saldırmıştır. Bölgedeki aşiretlerin güvenlik güçlerinin yanında yeralmalarıyla eylemcilerin çoğu, Irak, Suriye ve İran’a kaçmışlardır. Bölgedekidiğer teröristlerin ele geçirilmesi, Barzani’nin, Oramar, Herki ve Eruhbölgelerindeki etkisi nedeniyle gecikerek tamamlanmıştır. 76
 Şeyh Ahmet Barzani, 1931’de Irak yönetimini tanımadığını ilan ederek,kardeşi Molla Mustafa Barzani ile beraber Irak Hükümeti’ne karşı silahlıfaaliyette bulunmuştur. Barzani, Irak yönetiminden gördüğü baskı üzerine Türkiye’ye sığınmak istemiş; Türkiye, bu isteği reddetmiştir. 77
Öte yandan Türkiye ile Irak arasında Ocak 1932’de imzalanan “İâde-i Mücrimîn Muâhedesi”ile aşiretlerin ve Kürtlerin sınır ihlallerini kontrol altında tutmak için gerekliönlemleri almak üzere ortak hareket edilmesi kararı alınmıştır.İngiltere ve Irak arasında 30 Mayıs 1932’de imzalanan antlaşmayla, Irak’tamanda rejimi son bulmuş ve Irak, Milletler Cemiyeti’ne girmiştir. Bu anlaşma,Kürtlere ve diğer azınlıklara önemli haklar tanımıştır. Ancak bu hakların tamolarak uygulanmaması, Kürt hareketini tatmin etmemiştir. Bunun üzerine,Barzani önderliğinde Irak yönetimine karşı isyan çıkmıştır. Şeyh Ahmet Barzani,Şeyh Sadık Barzani ve Molla Mustafa Barzani yanlarında yüzlerce adamları ilebirlikte, 23 Haziran 1932’de, Türkiye sınırını geçmiş ve kendi ifadeleri ile
Bizi afv etmeye hazır olan İngilizlerin gururlu bakışları altında ezilmektense, Müslüman olan Türkiye’de asılmayı tercih edelim 
diyerek, Türk ordusuna teslim olmuşlardır.
78- Barzani ailesi, 13 Mayıs 1933’te içlerinde Oramar İsyanı’na iştirak edenler hariç,Irak hükümetine teslim edilmiştir.
79- Barzaniler, Irak yönetimine karşı faaliyetlerini sürdürmüşler ve bunun üzerine 1936’da Süleymaniye’ye sürgünedilmişlerdir. 80
 1932’de Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne girmesi üzerine, Irak’taki azınlıklaratanınacak haklar, Milletler Cemiyeti Meclisi’nde görüşülürken; Kürtleremuhtariyet tanınması meselesi, Fransa tarafından gündeme getirilmiştir.İngiltere, Milletler Cemiyeti’nin hiçbir zaman Irak Kürtlerinin idarî muhtariyettaleplerini kabul etmediğini öne sürerek; Fransa’nın girişimini bir provokasyonolarak değerlendirmiştir. Türkiye ise, bu gelişmeyi, Fransa’nın demokratik haklarsöylemiyle bölge halklarına nüfuz etmek isteği olarak yorumlamıştır.  81
Türkiyeiçin bu açıklamanın önemi, kuşkusuz, bağımsız bir Kürt devletinin uluslararasıplatformda yeniden gündeme getirilmesi ve bu açıklamalardan cesaret bulacak girişimlerin ülke bütünlüğüne ve bölge güvenliğine olumsuz yansıyacak olmasıdır.İran-Irak-Türkiye arasındaki üçgende yaşayan Kürt aşiretlerin sınırtanımayan isyanları, bu devletler arasında güven ortamını bozmakta ve ikiliilişkilere olumsuz yansımaktadır. Temel sorun, sınırın karşı tarafındakiaşiretlerin, soruna taraf devletlerden aldıkları destekle, kendi ülkelerinde vesınırda güvenliği bozan eylemleri ve bu eylemlere dair kuşkulardır. Bukuşkuların giderilmesi ve taraf ülkeler arasında uzlaşmanın doğurduğu güvenortamının sürdürülmesi için saldırmazlık ve dostluk antlaşması temelinde, Afganistan’ın da katılımıyla 1937’de Sadabat Paktı’nı imzalayacaklardır. SadabatPaktı’nın Kürt aşiretlerin faaliyetlerini engellemek üzere düzenlenen 7.maddesinde; “Bağıt taraflardan her biri, kendi sınırları içinde diğer bağıtlıtarafların kurumlarını yıkmak, düzen ve güvenliğini sarsmak veya politik rejiminibozmak amacıyla silahlı çeteler, birlikler veya örgütlerin kurulmasını veyaeyleme geçmelerini engellemeyi yükümlenir.”
82 ifadesi yer almaktadır. Türkiye-Irak yakınlaşmasında, Irak’ın, Türkiye’de çıkan Kürt isyanlarınadestek vermemesi, hatta sınırda birtakım tedbirler alması önemli roloynamıştır.
83 Hatta Türkiye-Irak yönetimleri ayrılıkçı Kürt gruplarına karşıişbirliği politikası izlemişlerdir. Bu işbirliği politikası, aslında bölgenin ve etnik yapının doğal bir sonucu; istikrar ve güvenin zorunluluğudur. Çünkü herhangibir tarafta meydana gelen Kürt isyanı ya diğer tarafın topraklarından kaynaklanmış, ya da mutlaka diğer tarafın topraklarına sıçramış ve toprak bütünlüğünü tehdit etmiştir. 84
 
Hıristiyan Unsurların Yurt Talepleri

 Ankara Antlaşması’nda Hıristiyan unsurlara özerklik tanınmamış; İngiltereHakkâri bölgesini yurt olarak söz verdiği Asurileri / Nasturileri göz ardı etmişti.İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Austin Chamberlain, 7 Haziran 1926’da, Cemiyet-i Akvâm’da, Ankara Antlaşması hakkında yapmış olduğu açıklamada; Irak’takiHıristiyan unsurların can ve mal güvenliğinin en sağlam garantisinin Türkiye ileİngiltere’nin dostluğu olduğunu söyleyerek yatıştırma politikası izlemiştir. 85
  Ancak Asurîler, kendilerine verilen sözün tutulması için girişimde bulunmayadevam etmişlerdir.İngiltere ve Irak arasında imzalanan ve iki yıl içinde Irak’ın bağımsızlığınıtanıyacak olan 30 Haziran 1930 tarihli antlaşmayı takiben Fransa, Irak’takiHıristiyan ekalliyetlerle Müslümanlar arasında çatışma çıkarmak için çeşitligirişimlerde bulunmuştur. Fransa, Irak’taki Hıristiyan ekalliyetler ileMüslümanları karşı karşıya getirerek, karışıklık çıkarmak istemekte,Hıristiyanlardan müteşekkil bir manda yönetimi oluşturmayı amaçlamaktadır.
 Hatay bunalımın ortaya çıktığı bu dönemde, Fransa, kendi lehine kamuoyuoluşturmak için Türkiye aleyhinde asılsız söylentiler yaymaktadır: “
Hıristiyan halkarasında yapılan propagandalarda Türkiye’ye İskenderun havâlisi terk olunacağı ve ona mukâbil Türkiye’nin de Urfa-Mardin-Diyarbakır mıntıkasını terk edeceği ve Irak’ın şimâli ile berâber bu mıntıka sahasında bir Hıristiyan hükûmeti tesîs edileceği işâ’a olunmaktadır .”-86
 Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne girmesi üzerine, Irak’taki azınlıklara tanınacak hakların Milletler Cemiyeti Meclisi’nde görüşüldüğü süreçte; Asurîler, MilletlerCemiyeti’ne başvurarak, Kuzey Irak’ta, Türkiye sınırına yakın bölgede; Zaho,Dahok ve Akra’yı yurt olarak istemişlerdir. Asurîlerin taleplerini İtalya veİspanya desteklemiştir. Milletler Cemiyeti, Irak yönetiminden Asurîlerin topluolarak iskânının sağlanmasını istemiştir. Irak, Asurîleri, İmadiye bölgesineyerleştirmiştir. Ancak Asurîler, Arap ve Kürt unsurun bulunduğu bölgeye yerleştirilmekten rahatsız olmuşlardır. Asurîlerin isyan çıkarmasından endişeeden Irak hükümeti, bölgeye askerî kuvvet sevk ederek tedbir almıştır.- 87
  Asurî sorunu, Irak’ın özellikle bağımsızlık sonrası temel sorunlarından biriolmuştur. Asurî vatanı olarak Musul Vilayeti’nin seçilmesi, Hakkâri’ye yönelik tehditleri barındırmakla beraber, dış güçlerin petrol bölgesine yönelik politikalarının doğal uzantısı olarak görünmektedir.

Mondros’tan Sonra İlk Kez Türk Heyeti Musul’da

Sadabat Paktı’nın hazırlıkları çerçevesinde gerçekleştirilecek Bağdat ziyaretiiçin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile İktisat Bakanı Celal Bayar, 18Haziran 1937’de, Musul ve Kerkük üzerinden Bağdat’a gitmeye karar vermişlerdir. Musul, Türkiye’den ayrıldığından beri ilk defa iki Türk bakantarafından ziyaret edilecek ve resmî karşılama töreni Kerkük’te yapılacaktı. Bunedenle bu ziyaret özel bir önem taşıyordu. Anadolu Ajansı muhabiri 21Haziran 1937’de ziyarete dair izlenimlerini şöyle aktarmıştır:
Bütün şehir, Türk ve Irak bayrakları ile donatılmış ,şehir halkı sokaklara dizilmiş , misâfirleri sıcak ve coşkun tezâhürâtla alkı şlıyor ve selâmlıyorlardı. Irak Matbuât Bürosu bildiriyor: IrakHükûmetinin Ankara Elçisi Bay NaciŞevket muhterem delegasyon arasında bulunmaktadır. Musul şehri donatılmı ştır ve halk Türk heyetinin muvasalatından dolayı bayram yapmaktadır .” 88
 21 Haziran 1937’de Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra ilk kez bir Türk heyeti, Musul ve Kerkük’e gelmişti. Dükkânlar kapanmış, alışveriş durmuş,genç-ihtiyar herkes sokaklara dökülmüştür. Bu durum karşısında, Irak hükümetişaşkın, halkı dağıtmak için çareler aramıştır. 89
Kerkük Türkleri, Türk dostluğuna, Atatürk’e karşı tezahüratta bulunmakta, Irak yönetimi ise yersiz bir kuşku ve vesvese ile halkı tedirgin etmektedir. 90

 Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasında Türkmenler

 Ankara Antlaşması’ndan sonra Irak Türkleri iki seçenekle karşı karşıyabırakılmışlardır. Seçeneklerden ilki, Lozan Antlaşması’nın 31. ve 32. fıkralarınagöre, antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, 18 yaşını aşmışkimselerden, isteyenlerin iki yıl zarfında, Türkiye’ye göç edebilmesiydi. İkincisi ise, Lozan Antlaşması’nın 30. fıkrasına göre, Türkiye’den ayrılmış ülkelerdeyerleşmiş Türk uyruklarının, bu ülke hangi devlete bırakılmışsa o devletinuyruğuna geçebilmeleriydi.-91
Yani Anlaşma ile 12 ay boyunca, Irak  Türkmenleri‘ne Türkiye’ye taşınma hakkı verilmişse de, hemen hemen hiç kimsebu hakkı kullanmamıştır. 92
 Kral Faysal’ın Türkiye’yi ziyareti sırasında, 1931 yılında, Irak’ta, 74 numaralıyerel diller kanunu çıkarılmıştır. Iraklıların Türkmence dedikleri Türk dili de biryerel dil sayılmış ve bu kanuna göre, Kerkük ve Erbil başta olmak üzere, Irak’ınbazı Türk bölgelerinde yargılamaların Türkçe yapılması kabul edilmiştir. Türklerin çoğunlukta oldukları ilkokullarda öğretimin de tamamen Türkçeyapılması kararlaştırılmıştır. 93
 Irak yönetiminin, Türkmenlere uyguladığı baskıların artmasına neden olanbir diğer gelişme ise Hatay meselesi olmuştur. Hatay meselesindeki gelişmeler ile Türkmenlerin haklarının ortadan kaldırılması aynı döneme rastlamıştır. Hatay  Türkleri, Türkiye’ye katılma konusunda mesafe alırken, Irak Türkmenleriüzerindeki baskılar da günden güne artmıştır. Bağdat yönetimi, Türkmenlerinhaklarına saygı gösterildiği takdirde, Kuzey Irak’ta, sanki bir Hatay yaratılacakmış gibi düşünerek, Türkmen toplumuna baskı uygulamış, çareyi Araplaştırma politikası izlemekte bulmuştur. 94
 Irak Türklerine tanınmış olan kültürel haklar kademeli olarak yürürlüktenkaldırılmağa başlanmıştır. Bu amaçla Kerkük şehir merkezi dışındakiilkokullarda Türkçe öğretimini yasaklamıştır. Kerkük’te bırakılan birkaç okuldaise Türkçe, yabancı bir dil gibi, haftada bir saate indirilmiştir. 1937 yılında,Bağdat yönetimi bunu da kaldırmıştır. Ayrıca, Türk asıllı memurların Türk bölgeleri dışında çalıştırılmaları, Kerkük ve çevresinde Arap ve Kürt kökenlimemur, asker, polis ve jandarmaların kullanılması ısrarla uygulanmış, Türklerinyardımlaşma ve sosyal dernekler kurmalarına izin verilmemiştir. Özellikle Irak  Türklerinin, en yoğun yerleşme merkezi olması sebebiyle Kerkük, yönetimin ençok baskı uyguladığı bir şehir haline gelmiştir. Hükümet, Türk memur veöğretmenlerini, sistematik biçimde güney Irak bölgesine sürgüne göndermiştir. 95
 1935’teki, Yasin el-Haşimi kabinesi de Kerkük Hewice bölgesine Arap Ubeydaşireti gruplarını yerleştirme işine girişmiştir. 96
1936 yılında ise okullarda Türkçe eğitim-öğretim kaldırılmış, itiraz edenlersürgüne gönderilmiş; ancak Kürtlere ve Ermenilere kendi dillerinde eğitimyapmalarına izin verilmiştir.-97
Bu durum, Türkmenlere uygulanan baskılarınfarklı bir amaç ve niyete hizmet ettiğini göstermektedir.1936-1937 yıllarında öğretmenlerin dersleri Arapça olarak anlatmasımecburiyeti konmuştur. Kerkük şehir merkezindeki bazı ilkokullarda, bir süre Türkçe dersler sürdürülebilmişse de daha sonra, Türkçe dersi, sanki yabancı dildersi gibi haftada bir-iki saate indirilmiştir. 1937 yılında ise Türkçe eğitim-öğretim tamamen kaldırılmış, yasaklanmıştır. Hâlbuki 1937 yılı, SadabatPaktı’nın imzalandığı yıldı ve Türk-Irak dostluğu bir bakıma doruğa çıkmıştı.-98
 Irak yönetimi, bundan sonra Türkmenlere karşı daha sert tedbirler almış,sosyal ve kültürel faaliyetleri yasaklamış, bölgedeki tarihî Türk eserlerini tahripetmiş, Türkmenleri bölge dışı görevlere tayin etmiş ve Arapların bölgeye iskânıile Türkmenleri azınlık haline getirmiştir. 99
  Atatürk’ün vefatı Türkmenler arasında büyük bir acı yaratmış, 15 Kasım1938’de TBMM’ye, Kerkük Türkleri tarafından yollanan bir mektupta şusatırlara yer verilmiştir;
Büyük halâskâr, sefâlet ve mahrûmiyetin derinliklerinde inleyen bed-baht Kerkük’ü bir gün mutlaka kurtaracaktı. Mesût Hatay’a çevirdiği nûrlu yüzünü bir gün bize de döndürecek ve bizim artık fersiz kalan gözlerimizi kamaştıracak ve uzun  yılların hasretini bir anda unuturacak ve kurtaracaktı.-100
 
Bekir Sıtkı Paşa Darbesi

 Türkmenlerin, Atatürk’ün Musul Vilayeti’ni tıpkı Hatay gibi bir gün Türkiye’ye katacağı konusundaki beklentileri gerçekleşebilir miydi? Bu konudadönemin basınında “Musul Faci‘âsı“ olarak yer alan siyasî bir gelişmedenbahsetmek yerinde olacaktır.Irak’ta giderek artan İngiliz düşmanlığı, ülkede siyasî istikrarın bozulmasınayol açmış ve milliyetçi tepkilere neden olmuştur. 29 Ekim 1936’da, Bekir SıtkıPaşa, İngiltere’nin desteklediği Nuri Sait Paşa’yı yönetimden uzaklaştırmış, yenihükümet, Hikmet Süleyman-101
başbakanlığında kurulmuştur. Irak’ta, yenihükümette yer alan yöneticilerin önemli kısmı, Atatürk inkılâplarına bağlıdemeçlerde bulunan ve Türkiye’de eğitim görmüş isimlerden oluşmaktaydı.Hükümet darbesi, yaygın olarak İngiliz karşıtı Arap milliyetçiliğinin tepkisiolarak algılanmıştır. Fakat kurulan yeni hükümet, İngiltere yanlısı politika takip etmiş olan Nuri Sait Paşa’nın girişimlerinin sonuç vermesiyle devrilmiş; uzunsoluklu olmamıştır. 13 Ağustos 1937’de Bekir Sıtkı Paşa, suikasta kurban gitmiş;Hikmet Süleyman tutuklanmıştır. Türkiye’ye yakın devlet adamlarınınoluşturduğu hükümet, bir faciayla iktidardan uzaklaştırılmıştır.Bu durumu ve Atatürk’ün Musul politikasını, Ömer Kürkçüoğlu, 12 Ekim1970’te, eski Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey’le yaptığı görüşmeden şöyleaktarmaktadır; “
Türkiye, Musul’u Irak’a terk ederken, İngiltere ile arasının açık olması karşısında başka ülkelerin Türkiye ile ilişkilerini geliştirmekten duydukları endişeyi  gidermek istediği gibi; Musul’u Irak’a verip bu ülkeyi memnun bırakarak ilerde onunla bir konfederasyon yapmayı da düşünmüştür. Fakat Irak’ta bu işi gerçekleştirecek Türk yanlısı devlet adamları suikasta uğradılar -102

 Atatürk Dönemi Musul Petrollerinden Elde Edilen Gelir

1931-1938 dönemi Musul petrollerinden Türkiye’ye ödenen %10 hisseninkarşılığı yaklaşık 1 milyon sterlindir. Ödemeler, 1926 yılında değil, avans ödemeolarak 1931’de başlamıştır.-103
1938 yılında Türkiye, İngiltere’den Irak petrollerinde sahip olduğu hisse karşılığında uzun vadeli borç talebindebulunmuştur. Ancak bu girişimi, sonuç vermemiştir. Türkiye’nin bu girişimisadece İngiliz belgelerindeki kayıtlarda yer almakta; konuyla ilgili diğerkaynaklarda böyle bir bilgi bulunmamaktadır.-104
 
İnönü Dönemi Türk Dış Politikası ve Musul Sorunu (1939-1950)

İsmet İnönü dönemi Türk dış politikasını şekillendiren en önemli gelişme,II. Dünya Savaşı’dır. II. Dünya Savaşı, Ortadoğu petrolleri üzerinde sert birrekabetin yaşandığı ve dolayısıyla Türkiye ve Irak’ı çevreleyen saldırganpolitikaların arttığı bir süreci de beraberinde getirmiştir. Bu durum ise, komşuülkelerden herhangi birinin toprak bütünlüğünün bozulması ya da karşıtgruplarda yer almaları halinde; doğal olarak bir diğerini belirleyecek sonuçlardoğurabilirdi. Savaşın ilk döneminde, Türkiye, bir yandan kendini SovyetlerBirliği’ne karşı garantiye alıp, diğer yandan da İngiltere'yi ikna etmeye ve Almanya’yı da ürkütmemeye çalışarak çok temkinli bir politika izlemiştir. Bupolitikanın dayandığı temel strateji, savaşan güçlerle belli bir mesafeninkorunması ve değişen güç dengesinin Türkiye'nin avantajına kullanılmasıydı.105
 Türkiye, savaş dışı kalmayı sağlayacak denge politikaları içinde toprak bütünlüğünü korumaya çalışırken; Irak ise, Almanya-İngiltere nüfuzmücadelelerine sahne olacaktır.Savaşın ilanı üzerine Nuri Sait Paşa, 25 Eylül 1939 tarihinde, Irak radyosundan yaptığı açıklamada; Irak’ın İngiltere ile yaptığı 5 Eylül 1939 tarihlianlaşması nedeniyle Almanya ile münasebetlerini kestiğini ve Sadabat Paktı ve Arap ittifakı ile komşu devletlerle beraber hareket edeceğini belirtmiştir.106
  Türkiye, Irak petrollerini kontrol etmek üzere cephe açması veya işbirliği içindehareket etmesi yönünde çeşitli baskı ve taleplere maruz kalmıştır. Bunlardan ilki, Almanya’dan gelmiştir. Almanya, Nisan 1940’da silah, malzeme ve belli sayıdakibirlikleri, Irak’a sevk etmek için Türk topraklarından serbest geçiş hakkıistemiştir. Almanya’nın hedefi, öncelikle Irak'ta planlanan Alman yanlı darbeyeyardım sağlamak, sonra da ileride Sovyetler Birliği’ne yapılacak saldırı için bir önhazırlık yapmaktı. Buna mukabil olarak Türkiye’ye, Edirne yakınındaki birbölgenin Türk topraklarına dâhil edilmesi vaat ediliyordu. Bu tekliften haberdarolan İngiliz Dışişleri, Türkiye'yi kendi lehine etkilemek üzere Yunanistan'ın daonayını alarak, karşı bir teklifte bulunmuş; Midilli ve Sakız adalarının Türkiye'ye verilebileceğini belirtmiştir.107
 Mart 1940’da Nuri Sait Paşa, ordunun yoğun baskısı nedeniyle istifa etmiş veyerine İngiltere karşıtı ve Alman yanlısı Raşid Ali Geylani başbakan olmuştur.Fakat yapılan karşı bir darbe sonucu, Ocak 1941’de yerini General TahaHaşimi’ye bırakmak zorunda kalmıştır. Ancak 3 Nisan 1941’de Geylani, “AltınKare” olarak bilinen dört Albay ile birlikte karşı bir darbe yapmış ve iktidarıtekrar ele geçirmiştir.108
Artık, tüm dikkatler Irak’a çevrilmişti. Başbakanolduktan sonra Raşid Ali, İngiliz askerî desteğini kısıtlamış ve Irak kuvvetleri,Bağdat’ın 40 kilometre batısında bulunan İngiliz üssünü kuşatma altınaalmışlardır.3 Mayıs’ta Hitler’in Alman Savaş uçaklarını Irak’a göndermesi, İngilizlerekarşı verilen mücadeleye yardımcı olmuştu. Almanların Irak’a askergöndermesinin en kestirme yolu, Vichy idaresinin Suriye’de bıraktığı üsleri elegeçirmekti. 5 Mayıs’ta, Fransa’da bulunan Vichy hükümetinden bu planları içinizin aldılar. Görünürdeki tek sorun, Suriye ile Irak arasındaki demiryolu hattının Türk topraklarından geçmesi ve bu sebeple operasyonun Türk iznine bağlıolmasıydı. Bu sırada Türk hükümeti, Raşid Ali’yle İngilizler arasında faydasız birarabuluculuk girişimde bulunmuştu. Haziran ayında, Almanlarla yapılan pazarlıklarda Türkiye, Almanya’nın Irak’a sınırsız sayıda silah gönderme ve Alman birliklerini Türk topraklarından geçirme taleplerini kabul etmemiştir.İngilizler için Musul’daki petrol kuyularının söz konusu bir Alman saldırısındankorumak en önemli mesele idi ve bir an önce müdahale edilmeliydi. İngilizkuvvetleri, kısa sürede Irak’a ulaşacak ve 30 Mayıs’ta, Raşid Ali’yi iktidardanuzaklaştıracaktır.-109
Diğer taraftan İngiltere, Almanların petrol ihtiyaçlarınınkarşılanmaması için Basra’da da önlemler alacaktır110
Sonuçta, Alman yardımınagüvenen Raşit Ali ve subaylar, bekledikleri gibi bir yardım alamamışlardır.-111
 Raşid Ali iktidarının devrilmesiyle, İngiltere yanlısı Nuri Sait Paşa ve KralNaibi Abdullah, Irak’a geri dönmüş; Ekim 1941’de Nuri Sait Paşa başbakanolmuştur. 16 Ocak 1943’te Irak, Almanya, İtalya ve Japonya’ya savaş ilanetmiştir. 1944’te Nuri Sait Paşa istifa etmiş, yerine Hamdi Paçacı geçmiş ve1946’ya kadar bu görevde kalmıştır. Paçacı’nın iktidarından sonra, ülke tekrarhükümet krizlerinin yaşandığı bir döneme girmiştir.-112
 İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya üzerindeki güç dengelerinde büyük değişimler yaşanmıştır. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi İngiltere,dünyadaki hâkimiyetini yitirirken ortaya çıkan boşluğu, ABD ve Sovyetlerdoldurmaya başlamıştır. Irak ise bu dönemde Sovyetler Birliği yanında yeralmıştır.-113
Irak’ın, Sovyetler Birliği ile imzaladığı antlaşmalar çerçevesinde, buülkeden ekonomik ve askerî yardım almaya başlaması, ABD’yi ve İngiltere’yitedirgin etmiştir. 1945-1950 yılları arasında, Türk dış politikası en zorludönemini yaşamıştır. Bu dönemde, Sovyetlerin tekrar Türkiye üzerindekiemperyalist emellerinin ortaya çıkması karşısında Türkiye, Ortadoğu’dakigelişmelerden uzak durarak, Batı ile ittifak içerisine girmiştir.-114
 
 Türkiye-Irak Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması (29 Mart 1946)

1945 yılında, Türkiye ile Irak arasında yüksek düzeyli temaslar başlamıştır.15-20 Eylül 1945 tarihlerinde Irak Kral Naibi Abdullah ve eski Başbakan NuriSait Paşa, Türkiye’ye gerçekleştirdikleri ziyaret sırasında, Türkiye-Irak dostluk ilişkilerinin önemi vurgulanmışlardır. Nuri Sait Paşa, Yakındoğu işbirliğininoluşturulması hakkında 21 Eylül’de şu açıklamayı yapmıştır; “
Şimdiye kadar sadece  Arap memleketleri arasında işbirliğinden bahsedildi. Şimdiden sonra, başta Türkiye olduğu halde, Irak, Suriye, Mısır, Filistin ve Afganistan gibi Ortadoğu memleketleriyle, Birleşmiş  Milletler Anayasası çerçevesinde, bir işbirliği kurulması düşünülmelidir .”-115
 29 Mart 1946 tarihinde, Irak Ayan Meclisi Başkanı Nuri Sait Paşa,beraberinde bir resmî heyetle birlikte tekrar Türkiye’yi ziyaret etmiş ve Türkiyeile Irak’ı ilgilendiren çeşitli konular üzerinde müzakereler gerçekleşmiştir. Bumüzakereler sonunda,
Türkiye-Irak Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması ileİ’âde-i  Mücrimîn ve Adlî Yardımlaşma Sözleşmesi imzalanmıştır. Yeni Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması ile Türkiye ile Irak arasında sınırgüvenliği konusu, dostluk ilişkilerinin vazgeçilmez ön şartı olarak kabuledilmiştir. Bu anlaşmanın sınırla ilgili düzenlemeleri; 1926 antlaşmasıylabelirlenmiş ve çizilmiş sınıra riayet edilmesi, taraflardan birinin ülkebütünlüğüne ve hudut dokunulmazlığına karşı herhangi bir saldırı tehlikesi varsa veya saldırı yapıldığında Birleşmiş Milletlerin yetkili organına haber verilmesi, ikiülke arasındaki hududun her iki tarafında, 75’şer kilometrelik bir bölgedeçıkacak ve hudut münasebetlerinin ahengini bozacak her türlü anlaşmazlığınçözülmesinin sağlanması, tarafların hudut güvenliği ve ülke bütünlüğü aleyhindefaaliyet göstermemeleri ve gerekli önlemleri almaları, tarafların hudutlarını silahlıkişilerin taarruzlarına karşı korumak için gerekli tüm tedbirleri almalarıgerekmektedir.-116
Türkiye-Irak sınırı ile ilgili düzenlenen protokol veanlaşmalarla, sınırın güvenliği, silahlı grupların faaliyetlerinin engellenmesi,gerekli önlemlerin alınması ve tarafların işbirliği içinde çalışmalarıyla ilgilidüzenlemeler yapılmıştır.Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşmasıyla aynı gün imzalanmış olan “İ’âde-iMücrimîn ve Adlî Yardımlaşma Sözleşmesi” de sınır güvenliğininpekiştirilmesine yardımcı olmak üzere düzenlenmiş bir belgedir. Ayrıca“Türkiye-Irak Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması”na eklenen protokollerle,kaynakların paylaşımı, eğitim, kültür, haberleşme, ulaşım vb. konularda uzlaşı veişbirliği sağlanmasının temelleri atılmıştır. Bu protokoller şöyledir; Dicle, FıratNehirleri ve Kolları Sularının Tanzimi Protokolü, Asayiş İşlerinde Karşılıklı Yardımlaşma Protokolü, Eğitim, Öğretim ve Kültür İşbirliği Protokolü, Posta- Telefon-Telgraf Protokolü, Ekonomik İşlere İlişkin Protokol ve Hudut İşleri Protokolü 

İnönü Dönemi Türk Dış Politikasında Kürt Meselesi

II. Dünya Savaşı sırasında Irak’taki hükümet darbelerinden-117
faydalanmak isteyen Barzani, Barzan bölgesinde, Temmuz 1943’te, SSCB tarafından önemliölçüde desteklenen bir ayaklanma daha başlatmıştır. Barzani, İngiliz yetkililerinKürt otonomisi için desteğini almaya çalışmış, bu süreçte İngiliz BüyükelçiSirKinahanCornwallis, Nuri Sait Paşa’yı, Barzani ile temas’a geçmesi içincesaretlendirmiştir.-118
Irak yönetimi, Barzani ile görüşerek bazı isteklerini kabuletmişse de, aynı yıl hükümet değişince anlaşma uygulanamamış; Irak hükümeti,Irak’ın kuzeyinde hâkimiyeti yeniden kurmak için harekete geçmiş ve büyük aşiretlerin de desteğini alarak, Barzani’nin faaliyetlerini bastırmıştır.Barzani, 1945’te, İran’a geçmiş ve 22 Ocak 1946’da, Mahabad KürtCumhuriyeti’ni ilan etmiştir.-119
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulması, İran ve Irak’taki Kürt faaliyetlerinin artmasına neden olmuş ve Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Bunun üzerine, Türkiye-Irak, 29 Mart 1946’da, “Dostluk ve İyiKomşuluk Antlaşması” imzalamıştır. Bu antlaşmada, sınır güvenliğine ve silahlıgrupların faaliyetlerinin karşılıklı olarak önlenmesine ve gerekli önlemlerinalınmasına dair hükümler yer almaktadır.-120
  Türkiye-Irak sınır güvenliğinin ve tarafların ülke bütünlüğünün en temelendişesini, bu dönemde de yine Kürt aşiretlerinin isyanları ve örgütlü faaliyetlerioluşturmuştur. Barzani’nin İran’da bulunduğu süreçte, İran’dan Irak’a sızanKürt çetelerinin faaliyetleri, Irak ve Türkiye’nin işbirliği sayesinde engellenmiştir.-121
 Öte yandan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılması üzerine, Barzani, 1947İlkbaharında yeniden Irak’a dönmüştür. Ancak, Bağdat yönetiminin Barzaniailesine karşı sert bir tutum göstermesi üzerine, Molla Barzani, yanında 500kişilik bir grup ile 27 Mayıs 1947’de, Türk sınırından girmiş, İran-Türkiye sınırıboyunca 14 gün ilerledikten sonra, Sovyetler Birliği‘ne sığınmıştır. Bu 14 günboyunca Türk birlikleri, Molla Barzani ve 500 adamını izlemişlerdir.-122
Barzani,1958’e kadar SSCB’de kalmıştır.-123

 İnönü Dönemi Türk Dış Politikasında Türkmenler

1946 Türk-Irak Dostluk Antlaşmasına bağlı Eğitim, Öğretim ve Kültürİşbirliği Protokolü, Irak Türkmenlerine yepyeni ufuklar açmış ve önemlikazanımlar sağlamıştır. Irak okullarının verdiği diplomaların Türkiye’de geçerlisayılması, Iraklı gençlerin Türkiye’ye akın etmesine ve Türk okullarına girmesinezemin hazırlamıştır.-124
  Ayrıca, tarafların üniversite ve yüksekokullarınca, Türkiye ve Irak’ın büyük merkezlerinde, kültür haftalarının düzenlenmesi ile iki ülke öğretim üyeleriarasında tanışma ve işbirliği sağlamak; her dereceden teknik ve meslek okullarıyla enstitülerinden, üniversite ve yüksekokullardan ve buralardakiçalışma, araştırma ve inceleme imkân ve araçlarından devamlı veya geçici olarak karşılıklı faydalanmak; iki tarafın birbirlerini daha yakından tanımalarınısağlayacak radyo yayını yapmak; gazete, dergi, sinema ve benzeri araçlarla ikimemleketi birbirine tanıtıcı faydalı bilgiler yayımlamak imkânınakavuşulmuştur.-125
Eğitim, Öğretim ve Kültür İşbirliği Protokolu, Türkmenlerinkültürel kimliğinin korunmasında önemli bir yere sahiptir.-126
Ancak bu protokol,Irak yönetimi tarafından Türkmenlerin sahip olduğu kültürel haklarınuygulanmasını engelleyecek her türlü adımı atmasına engel olamamıştır.Irak yönetimi, Türkmen varlığını yok etmeye yönelik katliamlara seyircikalmış ve Türkmenlere yönelik uyguladığı baskının şiddetini giderek arttırmıştır.12 Temmuz 1946 yılında, Irak Petrol Şirketi işçilerine yönelik gerçekleştirilen“Gâvurbağı Katliamı”, Irak yönetiminin Türkmenlere yönelik ırkçı baskılarına ve insan hakları ihlaline örnek olabilecek özellikler taşımaktadır.-127
 03-16 Temmuz 1946’da, Kerkük’te, Irak Petrol Şirketi aleyhine işçi grevleridüzenlenmiş ve şehir, yoğun siyasî faaliyetlere sahne olmuştur. Kerkük’te birpetrol şirketinde çalışan işçiler, hayat şartlarıyla ilgili taleplerini elde etmek için işbırakma eylemi başlatmışlar ve seslerini duyurmak için Gâvurbağı Meydanı’ndatoplantılar düzenlemişlerdir.-128
Irak emniyet kuvvetleri, Gâvurbağı Meydanı’ndatoplanmış kalabalığa yönelik çeşitli tutuklamalar yapmış; bu sırada, kalabalığıdağıtmak için açılan ateşte Türkmenlerden ölen ve yaralananlar olmuştur.Gâvurbağı’nda yaşananların ardından, olay yeri incelemesi neticesinde, işçilerden ve masum halktan beş ölü ve birkaç yaralı bulunmuş; ikinci gün ise ölü sayısıaltıya çıkmıştır. Hastaneye müracaat eden yaralı sayısı on dördü bulmuştur
Ancak sorgulanma korkusuyla, hastaneye gitmeyen çok sayıda yaralı olduğubilgisi, yaralı sayısının bilinenden bir hayli fazla olduğunu göstermektedir.-129
 Katliam, Türkmenlerin siyasî bakımdan Irak’ta meydana gelen olaylarda, etkisahibi olmaları için bir dönüm noktası oluşturması gerekirken; tam aksi bir etkiyaratmıştır. Türkmenler, siyasî ve sosyal açıdan daha içe kapanık bir toplumhaline dönüşmüştür. Türk kamuoyu bu dönemde yaşanan gelişmelerden büyük oranda habersizkalmış ve bu sebeple gerekli tepki gösterilememiştir. Dönemin basınındanyalnızca Akşam gazetesi; Kerkük’te çarpışmaların yaşandığını, 5 ölü ve 15yaralının olduğunu ve ölenlerin Irak Petrol Şirketi ameleleri olduğunubildirilmektedir.-130
 1947 sonbaharında yapılan milletvekili seçimlerinde aday olan Türkmenleridesteklemek için yapılan ve halkın büyük bir çoğunluğunun katıldığı gösterileregüvenlik güçleri müdahale etmiş, çok sayıda yaralanan olmuş ve halk dağılmak zorunda kalmıştır. 1949 yılında ise Türkmenler, Kerkük’te görev yapan vali ilebelediye başkanının değiştirilerek, Türk kökenlilerin seçilmesini istemişlerdir. Buamaçla binlerce Türkmen bir araya gelmiş, mitingler ve gösterilerdüzenlemişlerdir. Nihayet, yönetim, Türkmen Şamil Yakubi’yi belediyebaşkanlığına getirmek zorunda kalmıştır.-131
 
İnönü Dönemi Musul Petrollerinden Elde Edilen Gelir
 1939-1950 dönemi Musul petrollerinden Türkiye’ye ödenen %10 hisseninkarşılığı yaklaşık 1.800.000 sterlindir. Irak, sadece 1945 yılında Türkiye’ye ödemeyapmamıştır.-132
 
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası ve Musul Sorunu(1950-1956)
I. Dünya Savaşı sonunda Türkiye, Ortadoğu’dan kopartılmıştı. II. DünyaSavaşı sonrasında ise değişen güç dengeleri, Türkiye’nin yeniden Ortadoğu’yaentegre edilmesine zemin hazırlamıştır. Batılı olan Türkiye, bu yeni stratejide“bölgesel yapı projesinin” çekirdeğini teşkil edecektir.-133
 1945’den itibaren Türk dış politikasının genel olarak, Batı’ya, özellikle de Amerika’ya doğru yönelmesini etkileyen temel dış etken, Sovyetler Birliği olmuş ve bu etken, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının da şekillenmesinde önemli roloynamıştır. Türkiye’nin Arap ülkeleri ile aktif siyaseti, 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Adnan Menderes hükümeti döneminde gerçekleşmiştir. Atatürk dönemindeuygulanan tarafsızlık politikası, bu dönemde bilinçli olarak terk edilmiş ve yenipolitika, aktif / dinamik politika olarak tanımlanmıştır.-134
Türkiye, bu dönemde,NATO’ya girmiş ve böylece müttefiklerinin Ortadoğu’daki politikalarına hemortak, hem de destek olmuştur. Batı’nın Ortadoğu’daki çıkarları, Mendereshükümeti tarafından Türkiye’nin kendi güvenlik çıkarları ile özdeş olarak algılanmış; Türkiye, bölgede “Batı kulübünün aktif bir üyesi rolünü”üstlenmiştir.-135
Batılı devletler, Türkiye önderliğinde Ortadoğu’da askerî bir paktkurarak, bölgedeki çıkarlarını korumak niyetindeydiler. Bütün bölge ülkelerinikapsayacak bir savunma paktı oluşturulması ve daha sonra bu paktın, Arapbloğuna veya federasyonuna dönüştürülmesi hedeflenmişti. Ortadoğu’dakurulacak bu ittifak, NATO ile ilişkilendirilecek ve Türkiye, Sovyetler karşısındayalnız bırakılmayacaktı. Böylece İngiltere’nin endişeleri giderilmiş olacak veOrtadoğu’da Batı’nın etkisi arttırılacaktı.-136
 Diğer taraftan, 1950’lerin başında Irak’taki siyasî yapı iki ana gruba ayrılmıştı.Birincisi, Nuri Sait Paşa’nın başını çektiği, İngiltere yanlılarının oluşturduğumuhafazakâr grup, ikincisi ise milliyetçilerin ve sosyalistlerin oluşturduğu grup.Irak’ta, 1945 ile 1958 yılları arasında çoğunluğu İngiliz yanlısı, Nuri Sait Paşabaşkanlığında ve genellikle aynı kişilerden oluşan yirmi dört hükümetkurulmuştu.-137
Arap ülkeleri içinde Batı politikalarına sadece Irak yakındurmaktaydı. Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa, tam bir Batı hayranıydı veOrtadoğu’da kurulacak bir ittifakta köprü olabilirdi.-138
 
Ortadoğu Savunmasında Türkiye Öncülüğü ve Bağdat Paktı (24 Şubat1955)
Sovyet nüfuzuna karşı İngiltere’nin ve Amerika’nın teşvikiyle bölge ülkeleriarasında dayanışmayı arttırmak amacıyla Türkiye, İran, Pakistan ve İngiltere’nin katıldığı Bağdat Paktı kurulmuştur.-139
Paktın kurulması sürecinde Türkiye-Irak ittifakı önemli rol oynamıştır. Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri BakanıFuat Köprülü, 6-14 Ocak 1955 tarihlerinde Bağdat’ı ziyaret ederek Irak yetkilileri ile görüşmüşlerdir. Bu görüşmeler sonucunda, 12 Ocak 1955’teyayınlanan Türk-Irak ortak deklarasyonunda, Türkiye ve Irak arasında birantlaşma yapılmasına karar verildiği bildirilmiştir; “
Türkiye ve Irak hükümetleri,Orta Şark’ta, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın prensiplerine ve bu prensiplere dayanan kararlara uygun şekilde istikrarın tesisine, her ne şekilde olursa olsun tecavüz niyetlerinin önlenmesi sureti ile emniyetin takviyesine hizmet edeceğine kavi bulundukları böyle bir antlaşmaya onun gayelerinin tahakkukuna hizmet azmini ispat etmiş olan veya coğrafi mevkiinden dolayı veya elindeki imkânlar sayesinde bu yolda faaliyet sarf edebilecek vaziyette bulunan devletlerin iltihakını faydalı ve lüzumlu telakki eylemektedirler. Bu itibarla, bu antlaşmanın nihai şeklini almasına takaddüm edecek çok kısa zamanda bu mevzuda kendileri ile beraber hareket etmek arzusunu gösterecek devletlerle sıkı temas halinde bulunacaklar, mümkün olursa vesikanın imzasının onlarla birlikte yapılmasına çalışacaklar ve her halükârda imzadan sonra dahi aynı gayretlere devam edeceklerdir .”-140
 Türkiye-Irak görüşmeleri sonucunda 24 Şubat 1955’te, Türkiye ile Irak arasında Bağdat’ta “Güvenlik Savunma Antlaşması” imzalanmıştır. Bu Antlaşma, 4 Nisan 1955’te, İngiltere, 23 Eylül 1955’te, Pakistan ve 3 Kasım1955’te, İran’ın da katılımıyla Bağdat Paktı’na dönüştürülmüştür.-141
Anlaşma’da, Türkiye ile Irak arasındaki dostluk ilişkilerinin gelişmekte olduğu ve bugelişmenin Ortadoğu ülkelerinin barış ve güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıolduğu vurgulanmıştır.-142
Bu anlaşmada, akit tarafların, Birleşmiş Milletler Anayasası’ndan doğan hak ve yükümlülüklerinden hiç birini; herhangi birbiçimde zedelemeyeceği ve Ortadoğu bölgesinin barış ve güvenliğininkorunması yolunda BM üyesi sıfatıyla üstlendikleri büyük sorumluluklarınbilincinde oldukları belirtilmiştir.-143
Taraf ülkelerin, kendi güvenlik vesavunmaları için işbirliği yapmaları, birbirlerinin içişlerine karışmayacakları veolası uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözülmesi gerektiği anlaşma maddelerindeyer almıştır. Ayrıca, Anlaşma’nın bütün Arap Birliği devletlerine ve bölgenin güvenliği ve barışı ile ilgili, tarafların tanıdığı devletlere açık olduğu, onların Türkiye ve Irak ile özel anlaşmalar yapabileceklerine yer verilmiştir.-144
 Irak'ın pakta girme nedeni, batının ekonomik ve askerî yardımını alarak bölgedeki en güçlü Arap devleti olmaktı. Ancak, Mısır, Irak'ın Arap dünyasındagüçlü bir konuma gelmesini istemeyecektir.-145
Mısır'a göre bu pakt, Arapliderliğini Kahire'den Bağdat'a taşımakta ve Mısır'ı Arap dünyasında güçsüz birkonuma düşürmekteydi. Mısır, Arap dünyasındaki inisiyatifini kaybetmemek içinBağdat Paktı karşısına yeni bir blok oluşturmaya giriştiyse de başarılıolamamıştır.-146
Ancak, Süveyş krizinden sonra Arap dünyasının tartışmasızlideri, Mısır olmuştur. Türkiye’nin Bağdat Paktı’ndan beklentisi çok fazlaydı ve Arap ülkelerininpakta karşı olumsuz tutum takınmalarını da beklemiyordu. Bu nedenle, Arapülkelerini ikna etmek için Başbakan Menderes, Ürdün’e ve Lübnan'a ziyarettebulunmuştur. Ancak, bu ziyaretler esnasında protestolarla karşılaşmıştır. Türkiye’nin, Bağdat Paktı’nın oluşumunda oynadığı öncü rol, Sovyetler Birliği’nikendisine karşı tahrik etmiş ve Ortadoğu ülkelerini Türkiye’den uzaklaştırmıştır. Arap ülkeleri ittifaka katılmamış ve bu girişimi, İngiliz emperyalizminin yeni biroyunu olarak değerlendirmişler ve Türkiye’yi buna araç olmaklasuçlamışlardır.-147
  Türkiye’nin Sovyet tehdidinden dolayı Batı’ya yaklaştığı bir dönemde, Mısırile Suriye ekseninin Batı’dan uzaklaşması ve Sovyet yanlı ve radikal Arapmilliyetçisi konumuna gelmeleri, iki tarafın dış politika anlayışlarında farklılıklardoğurmuştur.-148
Bu gibi sebeplerden dolayı Bağdat Paktı’nı kendileri için tehditolarak gören bu grup, Bağdat Paktı’na üye olmamışlardır. Daha sonra ise bugrubun uzantıları Irak Devrimi ile birlikte, Irak’ta yönetimi ele geçirmiştir. Bu daBağdat Paktı’nın yakın bir zamanda varlığını sürdüremeyeceğinin en büyük kanıtı olmuştur.-149
 Bağdat Paktı, şüphesiz Sovyetlerin tepkisini çekmiştir. Sovyetler tepkisini,İngiltere’nin 4 Nisan 1955’de, Bağdat Paktı’na katılmasıyla birlikte göstermiş vebu konuda bir nota yayınlamıştır. Bu notada, Sovyetler Birliği, Batı’nın Türkiye vasıtasıyla Ortadoğu’da askerî blok kurmak üzere izlediği siyasetin, Arapülkelerinin bağımsızlığını tehdit ettiğini ve Türkiye’nin yeniden bu ülkelerüzerinde hâkimiyet kurmak üzere harekete geçeceğinden duyduğu endişeye yer vermiştir.
150- 9 Mayıs 1954 tarihinde Türkiye, Sovyetlerin iddialarını reddetmiş veçabalarının sadece Birleşmiş Milletler prensiplerine uygun, barışçı bir nitelik taşıdığını bildirmiştir. Ancak, Sovyet Birliği, Bağdat Paktı’nı ve dolayısıyla Türkiye’yi suçlayan resmî bildiriler yayınlamaya devam etmiştir.
151- Türk-Irak İşbirliği Antlaşması, NATO gibi fiilî yaptırım içermeyen, pratik birdeğer taşımaktan uzaktı. Irak’ın tek Arap ülkesi olarak Bağdat Paktı’na katılımı, Arap birliği içinde büyük parçalanmalara neden olmuş; üstelik bu parçalanma,Bağdat Paktı’yla engellenmek istenen Sovyetlerin Ortadoğu’ya girmesini dekolaylaştırmıştır. Türkiye-Irak İşbirliği Anlaşması, Türkiye’den ve Irak’tanziyade, İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmiştir. İngiltere’ye Irak’ta üsbulundurma hakkı tanıyan 1930 Antlaşması, 1956 yılında sona erecekti ve buantlaşmanın yenilenmesi ihtimali çok zayıftı. Süveyş bölgesini terk etmek durumunda kalan İngiltere, Irak’taki üslerini yitirmek istemiyordu.
152- İngiltere, Irak ve Türkiye'nin bütün gayretlerine rağmen pakta her hangi bir Arap devleti üye olmamıştır. Arap dünyasında Irak'ın etkinliğinin artması, Suudi Arabistan'ı, Mısır'dan uzaklaştırırken; Suriye’yi, Türkiye ile Irak'ınyakınlaşmasından çekinmesinden dolayı Mısır'a yaklaştırmıştır.
153-BağdatPaktı’na, Türkiye ve Irak’tan sonra, İran ve Pakistan’ın da katılımıyla, Amerika’nın çevreleme politikası çerçevesinde ortaya çıkarmış olduğu “Kuzey Kuşağı” projesi, yavaş yavaş hayata geçmiştir.-154
 
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikasında Türkmenler

Bağdat Paktı’nın imzalanmasıyla, Türkiye-Irak ilişkileri iyi bir seyir izlemesinerağmen; Pakt’ta Türkmenlerinin durumuna hiç yer verilmemiştir. Irak’ta, Türkçeyasağı devam etmiş, Türkiye ile Irak arasındaki dostluk bağları güçlenirken; Irak yönetimi, Türkmenlere yönelik baskıları her geçen gün artırmaya devametmiştir.
155-Bu dönemde, Irak yönetimi, Türkmenlere yönelik baskılarını bölgeye atadığı Kürt vali ve belediye başkanları aracılığıyla sürdürmüştür.
156-Türk düşmanı olarak tanınan Reşid Necip, Kerkük Valisi olarak atanmış ve görevebaşlar başlamaz, Kerkük’ün Türk asıllı belediye başkanını değiştirerek, yerineKürt asıllı Fazıl Talabani’yi tayin etmiştir. Bundan sonra, yeni atanan Kürt vali ve belediye başkanı, Türkmenlere ait tarihî eserleri tahrip ettirmiş, Türkmenmemur ve öğretmenleri Türkmenlerin yaşadığı bölgelerden uzaklaştırmış veyerlerine Kürt asıllıları getirmişlerdir. Diğer taraftan Kerkük’ün etrafındagecekondular inşa edilmiş, işsiz olan Kürtler buraya yerleştirilmiş ve kısa bir süresonra da Irak Petrol Şirketi’nde çalışmaya başlamışlardır.
157- Bağdat Paktı sırasında 150 bin nüfuslu Kerkük’te, Kürt nüfusu 2-3 binigeçmez iken, Pakt imzalandıktan sonra Kürt nüfus, 15 bini bulmuştur.Kerkük’teki Kürt yöneticiler, bölgeyi Türk diplomatlarına, gazetecilerine vesporcularına kapalı tutmuşlardır. Yaşanan bu gelişmeleri, ABD’nin Kürtlerekarşı himayeci tutumunun sonucu olarak yorumlamak mümkündür.
158
 
Demokrat Parti Dönemi Musul Petro-politiği

1950-1956 yılları arasında Irak’ın, Türkiye’ye petrol gelirleri nedeniyle 1951 ve 1954 yıllarında olmak üzere iki kez yaptığı ödemenin tutarı, yaklaşık 1 milyonSterlindir. Bu dönemde Irak petrol üretimi artmış
159, dolayısıyla Türkiye’yepetrol hisselerinden ödenecek gelirin de fazlalaşması beklentisi yükselmiştir.Bağdat Paktı vesilesiyle Türkiye-Irak arasında meydana gelen yakın işbirliği,dönemin basınında Türkiye’ye ödenecek gelirin hayli yüksek olacağı yönündetartışmaları da başlatmıştır.
160- Türkiye, Irak petrol üretiminin artmasına paralelolarak yeniden bir hesaplama yapmış ve Irak petrollerinden elde edeceği geliri,1952 yılı bütçesinde alacak olarak 100 milyon TL161 olarak göstermiştir. Türk hükümeti, Irak’a resmen müracaat ederek, Türkiye’nin Irak petrolleri üzerindeki hissesinin artırılması talebinde bulunmuş ve taraflar arasında müzakereleryapılmıştır. 162 Başlangıçta, Irak hükümetinin bu tutarı ödeyeceği bilgisibasında 163 yer almışsa da; Bağdat Paktı müzakereleri sürecinde, bu ödemeninyapılmayacağı, hatta bu haktan feragat edildiği şeklinde haberler basınayansımıştır.
164 Bunun yanı sıra, Irak hükümeti de yaptığı bir açıklama ile 1926 Ankara Antlaşması’nın süresinin 1951 yılında sona erdiğini belirtmiştir.
165 Türkiye-Irak ilişkilerinin Orta Doğu’da güvenliğin sağlanmasında yapmışolduğu öncü rol (Bağdat Paktı) ve yakın iş birlikteliği bu borcunödenmemesinde bir dış faktör olarak dikkate alınmalıdır. Irak petrollerindenalacağının tahsil edilmemesi üzerine Türkiye’nin Adalet Divanı’na başvuracağıyönünde haberler basında yer almışsa da Türkiye, böyle bir girişimdebulunmamıştır.
166 -1959 bütçesinden başlayarak; Irak petrollerinden %10 alacak,gelir tahmini kalemine konmamış; madde 7 olarak gösterilmeye başlanmıştır.
167- Bu durum, Türkiye’nin Irak’tan petrol gelirleri nedeniyle bir ödemebeklentisi içinde olmadığı veya Irak’ın bu ödemeyi askıya aldığı şeklindeyorumların yapılmasına neden olmuştur.
168-Ancak, Musul petrol hisselerindeki Türkiye’nin hakları, Irak-Türkiye dostluğu için feda edilmiş görünmektedir.Konuyla ilgili Demokrat Parti hükümetinin tutumunu ise Feridun Ergin şöyleaktarmaktadır; “
24 Şubat 1955’te imzalanan Bağdat Paktı, ertesi gün onaylanmak üzere TBMM’ne sunulmuştur. Dışişleri Komisyonu’nda görüşülürken Irak petrollerinden alacaklarımız hakkında açıklama rica edilmiştir. Başbakan gülümseyerek; ‘Terazinin bir  gözüne Irak’ın dostluğunu, diğer gözüne de alacağımızı koyuyoruz!’ yanıtını vermiştir.” -169
 
Sonuç

Dünya enerji dengelerinde petrolün kritik konumu ve petrol rezervlerinindengesiz dağılımı, 19. yüz yıldan itibaren petrole istisnai bir ekonomik, stratejik  ve politik önem kazandırmıştır. Yerel petrol kaynaklarına sahip olmayan petrolithalatçısı ülkeler, yabancı arz kaynaklarını kontrol etmeye yönelik çeşitlipolitikalar geliştirmeye başlamışlardır. Bu devletler, “bölgesel bir destabilizasyon aracı ve müdahale gerekçesi” oluşturmak üzere; zayıf devletlere insanî yardımadı altında müdahale etmişler veya demokrasinin gelişimine hizmet etmek üzereetnik ve kültürel farklılıkları istismar ederek, nüfuz altına alınabilecek yapılaroluşturmuşlardır. Bu nedenle petrol, ülkelerin, hem ulusal politikasının, hem dedış politikasının temelini oluşturan; petrole erişilebilirlik noktasında da bir ulusalgüvenlik sorunu şeklinde algılanan, önemli bir güç olmuştur.Musul Sorunu çerçevesinde şekillenen diplomatik, siyasî, ekonomik, sosyo-kültürel sorunları belirleyen temel etken, Musul petrolleri, yani Musul petro-politiğidir. Musul bölgesindeki petrol rezervlerinin, gerek Türkiye, gerekse Irak için ulusal ve uluslararası ilişkilerde son derece önemli ve belirleyici bir gücesahip olduğu ve olmaya da devam edeceği açıkça görülmektedir. Tarihsel süreçdikkate alındığında, Türkiye, Musul petrollerinde sahip olduğu hakları, Türkiye-Irak dostluğunun geliştirilmesi adına göz ardı etmiş ve 25 yıl boyunca sahipolduğu petrol hakları üzerinden gerekli yaptırımları kullanmamıştır. Türkiye’nin Musul petrollerine yakınlığı, Türkiye-Irak halkları arasındadevamlılık gösteren kültürel, dinî ve etnik ortaklık, Türkiye’yi, petrolleri elegeçirmek ya da denetim altına almak isteyen ülkelerin hedefi halinegetirmektedir. Üstelik bu durum, Türkiye’ye stratejik bir üstünlük sağlamaktanziyade, sürekli bir karmaşa ortamını da canlı tutmaktadır.
 
1926-1956 döneminden günümüze kadar uzanan süreçte, Türk dışpolitikasının en önemli sorunlarından biri, Irak’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü olmuştur. Özellikle bölgede hızla siyasallaşan ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü de tehdit eden ayrılıkçı Kürt hareketine karşı güvenlik önlemlerigeliştirmek, Türkiye’nin Musul sorunu merkezinde izlediği dış politikasınıntemel belirleyicisi olmuş ve olmaya devam edecektir. Bu nedenle, Türkiye, karşıkarşıya kaldığı güvenlik sorunlarını çözmek için bölgesel ve uluslararasıittifaklara yönelmiştir. Türkiye, bölgede sahip olduğu tarihsel belirleyici rolünü,dostluk, işbirliği ve karşılıklı güven ortamının sürdürülmesi çerçevesinde devamettirmeye çalışmıştır. Özellikle, Türkiye-Irak ilişkilerinin geliştirilmesi, bupolitikanın sürdürülmesinde önemli bir yere sahip olmuştur.Diğer taraftan, tarihsel süreçte, bölgenin en önemli unsurukonumundayken, bugün azınlık durumunda ifade edilen Türkmenlerin var olmamücadelesi ve karşı karşıya kaldığı asimilasyon politikası, Türkiye’nin dış Türklere yönelik politikasında önemli bir yer tutmaktadır. Irak’ın iç işlerinemüdahale etmemek kaydıyla, Türkiye, bölgedeki Türkmenlerin varlığınısürdürmesinde, daha ziyade eğitim ve kültürel boyutları öne çıkan bir politikatakip etmiştir. ABD’nin Irak’a iki kez müdahalesi, Irak toprak bütünlüğüne yönelik meydana gelen değişiklikler ve petrole olan ihtiyacın artmasıyla beraber yükselenpetrol fiyatları, Irak’taki yeni yapılanma süreci ve petrol sahalarının vegelirlerinin el değiştirmesi ihtimali, Türkiye’nin bölgesel güvenliğini etkileyen sorunlarla ilgili tartışmaları daha da güçlendirmiştir. Irak’ta, henüz güçlü birmerkezî siyasal otorite, tesis edilememiştir. Bu durum, hem Irak’ın, hem de Türkiye’nin içinde bulunduğu süreci olumsuz yönde etkilemeye devametmektedir. Musul’un jeopolitik önemi ve jeostratejik unsurları, bölgedeki kaotik durumu dinamik tutmakta ve siyasî, ekonomik ve sosyal değişikliklere zemin hazırlamaktadır.

 

ALINTI KAYNAKLAR

1
Besim Darkot, “Irak”,İslam Ansiklopedisi , İstanbul, 1950, C.V/2, s. 667–670. 34˚-15’ ve 37˚-15’ kuzey meridyenleri arasında yer alan Musul’un batısında Suriye, doğusunda İran ve kuzeyinde Türkiye bulunmaktadır. Türkiye ile 305 km. olan sınır hattı, Hakkari ve Şırnak illeri ile çevrilidir.
2
 Abdurrahman Şeref Efendi,Coğrafya-i Umûmi,
İstanbul, 1895, s. 195; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş , Ankara, 1988, s. 136-139; İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu,Petrol ve Kürt Sorunları İle Bağlantılı Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme,Otopsi Yayınları, İstanbul, 2003, s.20-21; Nilüfer Bayatlı,
 XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti,Ankara, 1999, s. 33-138; Ahmet Gündüz,Osmanlı İdaresinde Musul (1523-1639), Elazığ, 2003, s. 233-252; Arzu Terzi,
Bağdat-Musul’da Paylaşılamayan Miras: Petrol ve Arazi (1876-1909),İstanbul, 2007, s. 44.
3
Kaymaz,age., s. 28-29.
4
Armağan Kuloğlu-F. Elif Saklaya, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”,Stratejik Analiz, Sayı 48, ASAM Yayınları, Ankara, Nisan 2004, s. 25
6
Zbigniew Brzezinski,Büyük Satranç Tahtası,Sabah Kitapları, İstanbul, 1988, s. 41-53.
7
Nebil İlseven, “Petrol Sorunu”,Ortadoğu Sorunları ve Türkiye,Ed: Haluk Ülman, TürkiyeSosyal Ekonomik Çalışmalar Vakfı Yayını,Ankara, 1991, s. 79.
8
Edward Mead Earle,Bağdat Demiryolu Savaşı , Milliyet Yay, 1972, s. 67-72; İlber Ortaylı,
Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu , Kaynak Yay, 1983, s. 107; Bilmez Bülent Can,Demiryolundan Petrole Chester Projesi (1908–1923), Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s. 105;Hikmet Uluğbay,
 
İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik
, ( Yayıncı Yok), Ankara, 2003, s. 57, 82; Volkan Ş. Ediger,Osmanlı’da Neft ve Petrol , (Yayıncı Yok), Ankara, 2005, s. 175-195; StephenHemsley Longrigg,Iraq 1900 to 1950, A Political, Social and Economic History , Oxford University Press, 1968, s. 27; Azmi Süslü, “Osmanlı İmparatorluğu’nu Paylaşma Projeleri”,
Belleten , C.XLVII, Sayı 187, s. 746-774.
9
Uluğbay,age.,s. 87; Ediger,age.,s. 213-223; Şükrü Sina Gürel,Ortadoğu Petrolünün Uluslararası Politikadaki Yeri , Ankara Üniversitesi Yay., Ankara, 1979, s. 55
10
Chester Projesi: Osmanlı-Amerikan Kalkınma Şirketi’nin inşa edeceği demiryolunu 99 yılsüreyle işletecek; hattın her iki kenarındaki 20’şer km’lik alandaki madenleri işletme hakkına sahipolacaklardı. Ana hat Sivas’tan Samsun’a, Harput-Ergani-Musul-Kerkük üzerinden Süleymaniye’ye,Bitlis üzerinden Van’a, Halep üzerinde Akdeniz’e ulaşacaktı. Bu proje tekrar Lozan görüşmelerisırasında gündeme gelecek olup; Amerikan Hükümeti’nden beklenen desteği görmediği içinhayata geçemeyecektir. Bkz. Jhon DeNovo,
 American Interests and Politics in the Middle East 1900- 1039 
, Minesota University Press, 1963, s. 61; Can,age.,s.113-120; Uluğbay,age.,s. 96; Ediger,age.,s. 266.
11
TPC: Turkish Petroleum Company.
12
Foreign Office Anlaşması: TPC, arama, deneme ve petrol sahası belirleme ile uğraşacak vekuracağı işletme şirketleri kanalıyla da elde etiği ayrıcalık alanında üretim yapacaktır. Bu işletmeşirketlerinin tüm sermayesi TPC’ye ait olacak, dışarıdan ortak alınmayacaktır. Şirket ortaklarınaMısır, Kuveyt ve İran’dan aktarılan bölgeler hariç Osmanlı topraklarında petrol ayrıcalığı alma veişletme hakkı tanınmıştır (Mısır, İngiliz himayesindedir. Kuveyt ise topraklarındaki petrolüİngiltere emrine tahsis etmek üzere taahhütte bulunmuştur ve İran’da ise D’Arcy grubu etkindir).Bkz. Uluğbay,
 age.,s. 208-211.
13
Yusuf Hikmet Bayur,Türk İnkılâbı Tarihi,Cilt II (Trablusgarp ve Balkan Savaşları, Osmanlı  Asyası’nın Paylaşılması İçin Anlaşmalar, Kısım: III (Paylaşımlar), TTK Yay., Ankara, 1991, s. 360-365
14
Gülbenkyan, “Bay Yüzde Beş” ismini bu hisseden dolayı almıştır. Gülbenkyan, Ermeniasıllı Osmanlı vatandaşı olup, petrol işleriyle uğraşan bir aileden gelmektedir. Eğitimi sırasındapetrol konusunda yapmış olduğu çalışmalar kendisine uluslararası bir ün sağlamıştır. OsmanlıHükümeti adına Mezopotamya petrolleri ile ilgili hazırladığı bir rapor mevcuttur. Daha sonraİngiltere’deki çeşitli petrol sermayedarları ve şirketleri ile bağlantılar kurmuş, Mezopotamyapetrollerinin kullanım hakkını İngiltere lehine düzenlemiş ve TPC’nin kuruluşu ve hisselerindüzenlenmesinde aracılık yapmıştır. Bkz. Daniel Yergin, 
Petrol, Para ve Güç Çatışmasının EpikÖyküsü,
Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1999, s. 240-242; Ediger,age.,s. 300-312; İlhanMurad, “Gülbenkyan’dan Talabaniye”,
Zaman , 29 Temmuz 1992, s. 2; Uluğbay,age.,Ankara,2008, s. 431, Ek. 15.
15
Earle,age.,s. 67-72; İlber Ortaylı , Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu,
Kaynak Yayınları,İstanbul, 1983, s. 107; Can,age.,s. 105, 113-120; Uluğbay,age.,s. 208-211, 283; Ediger,age.,s. 300-327; S. H. Longrigg,
Oil in the Middle East,
 Oxford University Press, London, 1968, s. 25-32;Gürel,
age.,s. 54-57; Denovo,age.,s. 61-72; Arzu Terzi, “Bağdat-Musul Petrolleri Üzerine BirDeğerlendirme”,Irak Dosyası II,İstanbul, 2003, s. 354-357; William Stivers,
Supremacy of Oil: Iraq,Turkey and the Anglo-American World Order (1918-1930),
London, 1982, s. 87-93; Charles Tripp,
 AHistory of Iraq,
Cambridge Universiy Press, 2002, s. 58-63.
16Bilal N. Şimşir,
Lozan Telgrafları,Cilt I (1922–1923), TTK, Ankara, s. 344.
17Age 
, s. 136-137, 145-149, 179, 197, 224, 237, 270, 284, 288-289; Selahi Sonyel,
Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika 
, C. II, TTK Yayınevi, Ankara, 1991, s. 308; Ali Naci Karacan,
Lozan Konferansı ve İsmet Paşa,
İstanbul, 1943, s. 168; Mim Kemal Öke, 
Belgelerle Türk-İngiliz İlişkilerinde  Musul ve Kürdistan Sorunu, (1918-1926),
Türk Dünyası Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992,s. 194-195; Seha L. Meray,
Lozan Barış Konferansı: Belgeler,
C. I, Ankara, 1978, s. 342-377;Yaşayan Lozan,
Çağrı Erhan (Ed), T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2003,s. 146-147
18
 Milletler Cemiyeti Belgelerinden Musul Kerkük Sorunu ve Kürdistan’ın Paylaşımı,
(Haz. HasanHüseyin Yıldırım), İstanbul, 1991, s. 157-170; Meray,
age., s. 342-377;Yaşayan Lozan,
s. 145-147;Öke,age.,s. 192-199; Kaymaz,
age.,s. 269-279; Uluğbay,age., Ayraç Yayınları, Ankara, 2003, s.363-373; Şimşir,age ,.. s. 342-375; B. Şimşir,
Türk-Irak İlişkilerinde Türkmen Sorunu,
Bilgi Yayınevi, Ankara, 2004, s. 52-56.
19
Kaymaz,age.,s. 281-287; Öke,age.,s. 194-199; Uluğbay,age., s. 396-407, Şimşir,age , s. 469-470;T.B.M.M.G.C.Z.,C. III, Devre 1, İçtimâ 3, 6 Mart 1922-27 Şubat 1923, TBMM Basımevi, Ankara, 1980, s. 1238-1239, 1243, 1256-1259, 1266-1267.
20
Kaymaz,age.,
 s. 287-292;
Yaşayan Lozan…,
s. 158-160.21Kaymaz,age.,s. 303-305, 310; Stivers,age.,p. 292
22
Öke,age.,s. 200-203;Uluğbay,age., s. 395-396.
23
Can,age.,s. 267-336; Uluğbay,age., s. 410-414; Kaymaz,age.,s. 302.
24
Meray, age., s. 355.
25
Nesturi, Nasturi ve Asirian olarak kaynaklarda yer almaktadır.
26
Uluğbay, age., s. 423; Kaymaz, age.,s. 358; Öke, age.,s. 234-242; Yaşayan Lozan…, s. 160-161; Şimşir, age., s. 56-58; Kürkçüoğlu, age.,s. 290; Suphi Saatçi, Tarihten Günümüze IrakTürkmenleri,
Ötüken Yayınları, İstanbul, 2007, s. 163-165.
27
Aslında İngiltere, dokuz aylık sürenin dolduğu 5.7.1924 tarihinde, Milletler Cemiyeti’nebaşvuracağını bir nota ile Türkiye’ye bildirmiş; Türkiye ise henüz yürürlüğe girmemiş birantlaşmanın hükümlerine dayanılarak hareket edilmeyeceğini ifade etmiştir. Bunun üzerineİngiltere Lozan Antlaşması’nı 6 ağustos 1924’te onaylamıştır. Bkz. Kaymaz,
age.,s. 380-383.
 
28
Detaylı bilgi için bkz. Suat Akgül, Musul Sorunu ve Nasturi İsyanı,Berikan Yayınları, Ankara,2004.
29
Komisyon üyeleri: İsveç’in Bükreş Elçisi Wirsen, Belçika Ordusu’ndan emekli Albay AlbertPaulis, coğrafya uzmanı eski Macaristan Başbakanı Kont Teleki’den oluşmaktaydı. Bkz. Kaymaz,
age.,s. 424; Öke,age.,s. 2600Kaymaz,age.,s. 468-469; Uluğbay,age.,2003, s. 431-433; Uğur Mumcu,
Kürt-İslam  Ayaklanması (1919-1925),İstanbul, 1991, s. 56; Reşat Hallı,
 Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, 1972, s. 88; Abdühaluk Çay,Her Yönüyle Kürt Dosyası,Ankara, 1993, s. 390-395.
31
Öke,age.,s. 155.
32
  Age.,s. 157-158.
33
Bkz. İsmail Soysal,
Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları (1920-1945),
C. I, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1983, s. 314-317;
 Atatürk’ün Milli Dış Politikası (Milli Mücadele Dönemine Ait 100Belge),
1919-1923, C. II, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994, s. 421-428.
34
Kemal Melek ,İngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu 1890–1926,İstanbul, 1983, s. 50.
35
Kaymaz,age.,s. 554-558; Öke,age.,s. 290-297.
36
Antlaşma; “Türkiye ile Irak arasındaki Sınır” (1-5 Madde), “İyi Komşuluk İlişkileri” (6-13Madde), “Genel Hükümler” (14-17 Madde) başlıklarından oluşmaktadır. Ayrıca Tevfik RüştüBey’e Antlaşmanın 14. maddesiyle ilgili verilmiş bir de nota mevcuttur. Bkz. Soysal,
age.,s. 304-317; Jacob Colleman Hurrewitz,Diplomacy in The Middle East (1914-1956),USA, 1956, p. 144-146;
Düstur,III. Tertip, C. 14, Devlet Matbası, Ankara, 1953, s. 238; “Musul Muâhedesi’nin Metni”,
 Cumhuriyet,7 Haziran 1926; “Türkiye, İngiltere ve Irak Arasında Hudûd ve Münâsebât-ıHemcivâri Mu’âhedenâmesi’nin Metni”,
Hakimiyet-i Milliye,7 Haziran 1926.
44
Uzgel-Kürkçüoğlu,agm., s. 2272-277; Feridun Cemal Erkin,Dışişlerinde 34 Yıl, Anılar- Yorumlar , Cilt I, TTK, Ankara, 1987, s. 81-83; Jivkova,age.,s. 55, 91.45Cumhuriyet , “Musul, kaybettiğimiz bir vatan parçası değil; belki kurtaramadığımız bir vatanparçasıdır!”, 6 Haziran 1926, s. 2.
46
 Vakit,
“Milletler Cemiyeti’nde Türkiye ve Irak: Hariciye Vekilimizin Türk-İngiliz ve Türk-Irak Münasebetlerine Dair Nutku”, 5 Teşrîn-i evvel (Ekim) 1932, s. 2.
47
Behçet Kemal Yeşilbursa,
İngiltere ve Amerika’nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye (1950- 1954),Ankara, 2000, s. 11.
48
Sadi Borak,
 Atatürk-Gizli Oturumlardaki Konuşmalar , Kaynak Yayınları, İstanbul, 1997, s. 14.
54
“Bağdat’ta yayınlanan El-Irak gazetesinin ‘Genç Türkiye’de İktisadî Uyanış’ başlıklıyazısının sureti”,BCA
, Tarih: 15/3/1930, Dosya: 17416, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No:166.153..6.; “Irak Dışişleri Bakanı Nuri Paşa’nın Ankara’dan döndüğü gün gazetelerde çıkanaçıklaması”,
 BCA,Tarih: 2/10/1930, Dosya: 43655, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 258.739..15.;Şimşir, age., s. 82-88; Bilal Şimşir,
  Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları , C. II, TTK, Ankara, 2001, s.247; Cumhuriyet , 7 Temmuz 1931, s. 1-3;Cumhuriyet , 15 Temmuz 1931, s. 1-2.
55
“Türkiye 1929 Yıllık Raporu: Türk-Irak İlişkileri”; B. Şimşir,
 İngiliz Belgelerinde Atatürk(1919-1938), C. VI, TTK, Ankara, 2005, s. 426-427.
56
 
Cumhuriyet , “Irak Başvekili Geldi”, 12 Kânûn-ı sânî (Ocak) 1932, s. 1-3.
57
İsmail Soysal, “1937 Sadabat Paktı”,
 X. Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler),
  VI.Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994, s. 3136.
58
 Agm., s. 3139.
59
Soysal,
Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları , s. 584-587.0Documents on British Foreign Policy (1919-1939  ) 
,“Correspondence Relating to British Policy on Middle Eastern Questions: Conversation on British and Italian in Interest in the Area of RedSea, 9 June 1926-10 February 1927”, Series IA, Volume II, Chapter IV, H. M. Stationary Office,Edit By W. N. Medlicott, M. A. D. Lit., Douglas Dakin, M. A., P. H. D., M. E. Lambert, M. A.London 1966, s. 850-853.
61
M. Özcan,
 age., s. 107
62
Kürkçüoğlu,age.,s. 320.
63
Sürüleri otlatmak için sınırdan geçişler.
64
Şimşir,İngiliz Belgelerinde Atatürk…, s. 290-294.
65
 
Age., s.428-42966
“Türkiye’yi ziyaret eden Irak eski İçişleri Bakanı Hikmet Süleyman’ın gazetelere yaptığıaçıklama”,
BCA,Tarih: 13/12/1935, Dosya: 436190, Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No:259.744..13.
67
  Milliyet 
, “Musul Muâhedenâmesi İngiliz Meclisi’ne Verilmek Üzeredir. İtilâfnâme’nin Büyük Bir Ekseriyetle Tasdîk Olunacağı Muhakkaktır”, 13 Haziran 1926, s. 1-4;
 Documents on BritishForeign Policy (1919-1939),“Correspondence Relating to British Policy on Middle EasternQuestions: Conversation on British and Italian in Interest in the Area of Red Sea, 9 June 1926-10February 1927”, s. 850-853.
68
  E3939/62/65, FO371/11464: “Moskova’dan Sir R. M. Hodgson tarafından İngiltereDışişleri Bakanlığı’na gönderilen 18 Haziran 1926 tarihli rapor”; Kürkçüoğlu, age.,s. 321-322.
69
Antlaşmanın 5. maddesi: “Bağıt taraflar (…) kendi ülkeleri içinde diğer bağıtlı tarafın kamugüvenliği ve düzenini bozmak veya hükümetini devirmek amacını güden kuruluş ve örgütlerinoluşturulmasını veya yerleşmesini (…) kabul etmemeyi yükümlenir.” 6. madde: “Bağıt taraflar,(…) sınıra yakın kesimlerde bulunan aşiretlerin iki ülkenin güvenliğini bozucu biçimde yaratageldikleri suç niteliğindeki eylem ve hazırlıklara son vermek için gerekli tüm önlemlerialacaklardır.” Bkz. A. Akdevelioğlu-Ö. Kürkçüoğlu, “İran’la İlişkiler”,
Türk Dış politikası, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar 
, Ed. Baskın Oran,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2001,s
70
 
Sir Henry Dobbs’un yaptığı görüşme tutanağı, 22 Kasım1926: Şimşir,
İngiliz Belgelerinde Atatürk…, s. 90-93.71
Kürt mülteciler sorunu, henüz istikrarın sağlanamadığı Irak’ta kalmak istemeyen Kürtaşiretlerin Türkiye’ye yerleşmek için başvurmasıyla ortaya çıkmıştır.
72
 FO371/11557, E 6677/ 6677/44: 
Sir G. Clerk’ten, Sir Austen Chamberlain’e gönderilenyazı, 24 Kasım 1926: B. Şimşir,
İngiliz Belgelerinde Atatürk,s. 86-90.
73
1925-1938 döneminde meydana gelen isyanlar şöyledir; Şemdinli İsyanı (1925-1926),Raçkotan ve Raman İsyanları (1925), Eruhlu Yakup Ağa İsyanı ve Pervari İsyanı (1926),Koçuşağı İsyanı (1926), Sason İsyanları (1925-1937), Hakkâri İsyanı (1927), Mutki İsyanı (1927),Bicar İsyanı (1927), Batuş İsyanı (1927), Tendürek İsyanı (1929), Asi Resul İsyanı (1929), Ağrıİsyanları (1926-1930), Oramar İsyanı (1930), Savur İsyanı (1930), Zeylan İsyanı (1930), Pülümürİsyanı (1930), Dersim İsyanı (1937-1938).
74
“Irak’ta Şeyh Mahmut ile hükümet kuvvetleri arasında çıkan çarpışma”,
BCA,Tarih:16/2/1931, Dosya: 43661, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 258.740..1
75
David McDowall,
 Modern Kürt Tarihi , Çev. Nesenur Domaniç, Doruk Yayıncılık, İstanbul,2004, s. 200-202.
76
Hıdır Göktaş,Kürtler I: İsyan ve Tenkil , Alan Yayıncılık, İstanbul, 1991, s. 113-114; VedatŞadillili,
Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar , Kon Yayınları, Ankara, 1980, s. 135.
77
“Barzan şeyhi Ahmet’in Irak’tan gördüğü tazyîk üzerine ülkemize gelerek hizmet etmek istediği, anlaşma yapabileceği yolunda mektup gönderdiği”,
BCA,Tarih: 26/12/1931, Dosya:96B251, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 113.768..6.
78
S. Bilgin,Barzani 
, Fırat Yayınları, İstanbul, 1992, s. 37-39; Wadie Jwaideh,
Kürt  Milliyetçiliğinin Tarihi Kökenleri ve Gelişimi , İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 443.
79
Lütfü Akdoğan, Molla Mustafa Barzani Anlatıyor , Arkaplan Yayınları, İstanbul, 2007, s. 110-
80
“Irak’ın Fırat isyanını bastırdığı”,BCA,
Tarih: 16/7/1935, Dosya: 436178, Fon Kodu:30..10.0.0, Yer No: 259.744..1.
81
“Irak’ın Cemiyet-i Akvâm’a girmesi üzerine azınlıklara verilecek haklarla ilgili görüşmede,Fransız üyenin Kürtlere idarî özerklik verilmesi isteği”,
BCA
, Tarih: 18/7/1932, Dosya: 43694,Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 259.741..12.
82
Akdevelioğlu-Kürkçüoğlu,agm.,s. 365-366.
83
  Ayın Tarihi , “Şark’ta Büyük Britanya”, Cilt 24, Sayı 82-83, Şubat 1931, s. 6903-6913
4
“Türkiye-Irak Sınır Komisyonunun 8. toplantısı hakkında Komisyon reisi Tevfik HadiBey’in raporu”,
BCA, Tarih: 24/7/1930, Dosya: 4178, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 230.548..8.
85
 Milliyet,
“Musul Muâhedenâmesi İngiliz Meclisine Verilmek Üzeredir. İtilâfnâmenin büyük bir ekseriyetle tasdîk olunacağı muhakkaktır”, 13 Haziran 1926, s. 1-4.
86
“Iraktaki Hıristiyan azınlıklar meseleleri”, Bağdat Elçisi tarafından Hâriciye Vekâletineyazılmıştır. 8/5/1931 tarihli ve 117 numaralı tahrîrâta zeyildir,
 BCA, Tarih: 8/7/1931, Dosya:43668, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 258.740..8
87
“Irak’taki Asurilerin Cemiyet-i Akvâm’dan yurt istekleri”, Bağdat Büyükelçisi Tahir Lütfitarafından 20/11/1932 tarihinde Hâriciye Vekâleti’ne yazılmıştır,
BCA, Tarih: 4/1/1933, Dosya:436106, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 259.741..24.
88
B. Şimşir,Türk-Irak İlişkilerinde…
, s. 96-97. Ayrıca bkz. Ergünöz Akçora, “CumhuriyettenGünümüze Türk-Irak İlişkileri ve Türkmenler”,İkinci Orta Doğu Semineri , Elazığ, Mayıs, 2004, C.I, s. 40.
89
Nefi Demirci,
Dünden Bugüne Kerkük (Kerkük’ün Siyasi Tarihi)
, Ey Dizgi Yayınları, İstanbul,1990, s. 51; Saadettin Gömeç,
Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi , Akçağ Yayınları, Ankara,1999, s. 266-267.
90
B. Şimşir,
age , s. 98-99*
91
Fazıl Demirci,age.,s. 14-15.
92
Mahir Nakip,
 
Kerkük’ün Kimliği 
, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007, s. 53-54.
93
Aydın Beyatlı, “Dünden Bugüne Iraklı Türklerin İnsan Hakları Beyannamesi”,
 Misâk-ı Millî ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu,
ATAM Yayınları, Ankara 1998,s. 42; B. Şimşir,age , 91.
94
B. Şimşir,age., s. 112.
95
S. Saatçi,
age.,s. 210.96Nuri Talabani,Kerkük Bölgesinin Araplaştırılması , Çev. Zafer Avşar, Avesta Yayınları,İstanbul, 2005, s. 26*
97
N. Demirci,age., s. 50.
98
B. Şimşir,
age., s. 109-110, 114.
99
B.Şimşir,
age., s. 112.
100
B. Şimşir,
Doğunun Kahramanı Atatürk, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1999, s. 414-415.
101
Hikmet Süleyman, Mahmut Şevket Paşa’nın kardeşi, Aysel Doğramacı’nın babasıdır.*
102
Ö. Kürkçüoğlu , age., s. 321.
103
N. Yazıcı, age., s. 250-251.
104
Erdoğan Karakuş,
İngiliz Belgelerinde İkinci Dünya Savaşı Öncesi Türk-İngiltere İlişkileri (1938- 1939), Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004, Ek-41, 51,68.
105
Faruk Sönmezoğlu,
Türk Dış Politikasının Analizi , Der Yayınları, İstanbul, 2004, s. 135.*
106
“Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa'nın II. Dünya Savaşı'nda Irak'ın durumuyla ilgili radyodayaptığı konuşma”,
BCA, Tarih: 7/10/1939, Dosya: 436283, Fon Kodu: 30..1.0.0, Yer No:259.747..29.
107F. Sönmezoğlu,age., s. 135.
108
Behçet Kemal Yeşilbursa,“ Geçmişten Günümüze Irak Meselesi”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi,Cilt 29, Özel Sayı II, (Temmuz 2009), s. 1323

109
Tayyar Arı,
Irak, İran, ABD ve Petrol , Alfa Yayınları, İstanbul, 2007, s. 390.
110
Elizabeth Monroe,Britain’s Moment in the Middle East (1914-1956), London, 1963, s. 90.
111
E. Monroe, age., s. 114.
112
Peter Mansfield,The Otoman Empire and its Successors , New York, 1973, s. 95-96; MarionFarouk-Sluglett, Peter Sluglett,Iraq since 1958: From Revolution to Dictatorship, London, 1987, s. 15-23.
113
T. Arı,
age., s. 391.114
İdris Bal,21. Yüzyılda Türk Dış Politikası , Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982, s. 701.

115
İ. Soysal,
 
Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye Olaylar Kronolojisi (1945-1975), İstanbul, 1998, s. 12.
116
 
İ. Uzgel-Ö. Kürkçüoğlu, “1926 Ankara Antlaşması ve Türkiye’nin Sınırı Kabul Edilmesi”,
 Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 1: 1919-1980),Ed:Baskın Oran, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 268-26*
117
Irak’ta önce Alman yanlısı, sonra İngiliz yanlısı karşı hükümet darbesi yaşanmıştır.
118
McDowall,age.,
s. 392-398.
119
Erol Kurubaş, “Irak Kürt Hareketi, İç Çekişme-Dış Destek-Ayaklanma”,
Irak Krizi (2002- 2003), s. 31; S. Bilgin,age.,s. 91-100.
 
120
İ. Uzgel-Ö. Kürkçüoğlu,
agm 
., s. 269; Yaşar Canatan,
Türk-Irak Münasebetleri (1926-1932)
, Ankara, 1996, s. 91-99.
121
“Irak ve Türkiye arasında faaliyet gösteren Kürt çetelerinin takibi için ortak hareketedilmesi isteği”,
BCA
, Tarih: 3/4/1946, Dosya: 436301, Fon Kodu: 30..10.0.0.,Yer No:259.747..48.
122
Chris Kutschera,Kürt Ulusal Hareketi , Avesta Yayınları, İstanbul, 2001, s. 220-221.
123
E. Kurubaş,agm., s. 31; H. Göktaş,Kürtler I: İsyan ve Tenkil , s. 130-133; S. Bilgin,age., s
24
B. Şimşir
 , age.,
s. 116-117; Ümit Ertuğrul,
Irak Türkleri ve Türkiye , Kerkük Vakfı Yayınları,İstanbul, 2006, s. 221.
125
B. Şimşir, age.,s. 118-119.
126
B. Şimşir,
age.,s. 115-121.
127
Şemsettin Küzeci, “Gavurbağı Katliamı: Kerkuk, 1946”,
Kerkük Dergisi , Sayı 2, Temmuz,2005, s. 19.
128
Aziz Kadir Samancı,
Irak Türkmenleri'nin Siyasi Tarihi 
, Bağdat, 1999,s. 72-74.

129
Charles Tripp, ölen işçi sayısının on, yaralanan işçi sayısının yirmi yedi olduğunubelirtmektedir. Bkz. C. Tripp,
age ,s. 541; S. Saatçi,age.,s. 213.130
 
 Akşam 
,
“Kerkük’te Çarpışma”,
 
15 Temmuz 1946, s. 1.
131
S. Saatçi,age , s. 213-214.
132
N. Yazıcı,age , s. 241-244.
133
Nassif Hitti, “Süper Güçlerin Stratejileri içinde Arap Dünyası ve Türkiye”,
 Arap-Türkİlişkilerinin Geleceği (Milletler arası Platformda Çözüm Önerileri)
, Editör: Ali Çankırılı, Timaş Yayınları,İstanbul, 1994, s. 467-477.

134
Hüseyin Bağcı,
Demokrat Parti Dönemi Dış Politikası ,
İmge Yayınevi, Ankara, 1990, s. 41.
135
H. Bağcı, “Demokrat Parti’nin Ortadoğu Politikası”,
Türk Dış Politikasının Analizi,
Derleyen: Faruk Sönmezoğlu, Der Yayınları, İstanbul, 2004, s. 171.
136
Melek Fırat-Ömer Kürkçüoğlu, “1945-1960 Arap Devletleriyle İlişkiler”,
Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 1: 1919-198, 
Ed: Baskın Oran,İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 618.
137
M. F. Sluglett-P. Sluglett,age., s. 38-45.
138
Y. Canatan,age., s. 113*
139
Ramazan Gözen, “Ortadoğu’da Güç Dengeleri”,
21.Yüzyılda Türk Dış Politikası 
, Editör:İdris Bal, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s. 647.
140
 Cumhuriyet 
, 13 Ocak 1955.
141
Melek Fırat-Ömer Kürkçüoğlu, “Bağdat Paktı”,
Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 1: 1919-1980), Ed: Baskın Oran, İletişim Yayınları, İstanbul,2001, s. 620-626.
142
 Ayın Tarihi,
255 (24 Şubat 1955), s. 185-187.
143
İ. Soysal, “1955 Bağdat Paktı”,
Belleten , 55/212, TTK Yayınları, Ankara, Nisan, 1991, s*
144
  Ayın Tarihi , 255 (24 Şubat 1955), s. 185-187.
145
Sabit Duman, “ Ortadoğu Krizleri ve Türkiye”,
Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi  Enstitüsü,
  Atatürk Yolu Dergisi,Sayı 35-36, Mayıs-Kasım 2005, s. 317.
146
 
The Times 
, 1 Februrary 1955.147T. Arı,
Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi ,Alfa Yayınları, İstanbul,2004, s. 306; Mim Kemal Öke-Erol Mütercimler,
Düşler ve Entrikalar (Demokrat Parti Dönemi TürkDış Politikası),
İstanbul, 2004, s. 171; Nasuh Uslu,
Türk Amerikan İlişkileri , 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara, 2000,
 s. 113.
148
Gökhan Çetinsaya, “Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Yönelik Politikasına Bir Bakış(1923-1998)”,
 ATA Dergisi , Selçuk Üniversitesi, Konya, Sayı 8, 1998, s. 45-46.
149
G. Çetinsaya,agm., s. 47*
150
Melih Aktaş,
1950-60 Demokrat Parti Dönemi Türk Sovyet İlişkilerinde Amerikan Faktörü , Sema Yayınları, İstanbul, 2006, s. 105.
151
Ö. Kürkçüoğlu,
Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Karsı Politikası (1945-1970),
SBF Yayınları, Ankara, 1972, s. 80.
152
Mehmet Gönlübol-Haluk Ülman,
Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1995)
, Siyasal Yayınları, Ankara, 1996, s. 263-264.
153
S. Duman,agm., s. 318.
154
Ö. Kürkçüoğlu,age.,s. 79.
155
Yaşar Aytek, “Irak Türkleri ve Barzani (1)”,
Yeni İstanbul Gazetesi , 30 Mart 1974, s. 5, S.Saatçi,Irak’ta Türk Varlığı , s. 208-209*
156
Y. Canatan,age.,s. 130.
157
Enver Yakuboğlu,Irak Türkleri , Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1976, s. 20-21.
158
Y. Aytek, “Irak Türkleri ve Barzani (2)”,Yeni İstanbul Gazetesi , 31 Mart 1974, s. 5.
159
İran petrollerinin millîleştirilmesi yönündeki gelişme, dünya petrol şirketlerini hareketegeçirmiş ve petrol üreten ülkelerle yapılan antlaşmalardaki hisse oranları %50-50’ye yükseltilmiştiki bu durum, Irak petrol üretiminin artmasını sağlamıştır. Irak petrol üretiminin artmasınısağlayacak bir diğer gelişme ise Irak Petrol Şirketi ve ortakları arasında imzalanan Kırmızı Çizgi Antlaşması’nın feshedilmesidir. Kırmızı Çizgi haritasının kısıtlayıcı maddelerinin ortadankalkmasıyla ve ortakların genişleme politikasına yönelmesi sonucunda Irak Petrol Şirketi’ninüretimi de artmıştır. Bkz. Leonard Mosley,
Petrol Savaşı , Ankara, 1975, C. I, s. 204-205.
160
Asım Us, “Irak Petrolleri”,Vakit , 12 Ocak 1955, s. 3.
161
O zamanki kurla yaklaşık 35 milyon Dolar’a tekabül etmektedir. Bkz. Asım Us, “Irak Petrollerinde Türkiye’nin Hissesi”,
Vakit  22 Haziran 1953, s. 1; Ayın Tarihi,
14 Mayıs 1952;
TürkParlamento Tarihi: TBMM IX. Dönem (1950-1954)
, Derleyen Kazım Öztürk ve Türk Parlamento Tarihi Araştırma Grubu, TBMM Vakfı Yayını, Ankara, 1998, C. I, s. 911; C. III, s. 2854, 3507; C.IV, s. 4815, 5070; Cahit Kayra,
 
1938 Kuşağı, Olaylar, İnsanlar, Anılar , Cem Yayınevi, İstanbul, 1995
*
162
 
Vakit 
, “Türkiye-Irak Petrol Müzakereleri”, s. 3, 4 Kasım 1952;Cumhuriyet 
, “Irak Petrolleri ve Bizim Hissemiz”, s. 3, 4 Kasım 1952.163
 
 Milliyet , “Irak 100 Milyon Lirayı Ödüyor”, 7 Ağustos 1955, s. 1.
164
 
Cumhuriyet , “Irak’la Aramızda Petrol Yüzünden Çıkan İhtilaf”, 10 Ağustos 1955, s. 1-6.
165
 
Cumhuriyet , 10 Ağustos 1955, s. 1-6;11 Ağustos 1955, s. 1-3;
Yeni Sabah, 6 Eylül 1955, s. 7.
166
 
Cumhuriyet 
, 20 Kasım 1957, s. 1-5;Hürriyet , 18 Aralık 1960, s. 2.
167
Madde 7: “Musul petrollerinden biriken 100 milyon liralık hissesinden… malî yıl içindetahsîl edilen kısım (B) işaretli cetvelin çeşitli gelirler faslına gelir kaydedilir” hükmü konmuştur.Bkz. H. Uluğbay,
age.,s. 461.
168
H. Uluğbay,age.,s. 461.
169
Feridun Ergin, “Musul Sorunu ve Körfez Petrolleri”,
 Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 
, C.II, Sayı 20, Mart 1991, s. 173
*

KAYNAKÇA

Tarih: 2/10/1930, Dosya: 43655, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No:258.739..15.
BCA,
“Türkiye’yi ziyaret eden Irak eski İçişleri Bakanı Hikmet Süleyman’ın gazetelereyaptığı açıklama”, Tarih: 13/12/1935, Dosya: 436190, Fon Kodu: 30..10.0.0, YerNo: 259.744..13
BCA,
“Türkiye-Irak Sınır Komisyonu’nun 8. toplantısı hakkında Komisyon reisi Tevfik Hadi Bey’in raporu”, Tarih: 24/7/1930, Dosya: 4178, Fon Kodu: 30..10.0.0, YerNo: 230.548..8.
BCA,
“Irak’ta Şeyh Mahmut ile hükümet kuvvetleri arasında çıkan çarpışma”, Tarih:16/2/1931, Dosya: 43661, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 258.740..1.
BCA,
“Barzan şeyhi Ahmet’in Irak’tan gördüğü tazyik üzerine ülkemize gelerek hizmetetmek istediği, anlaşma yapabileceği yolunda mektup gönderdiği”, Tarih:26/12/1931, Dosya: 96B251, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 113.768..6.
BCA,
“Irak’ın Fırat isyanını bastırdığı”, Tarih: 16/7/1935, Dosya: 436178, Fon Kodu:30..10.0.0, Yer No: 259.744..1.
BCA,
“Irak’ın Cemiyet-i Akvâm’a girmesi üzerine azınlıklara verilecek haklarla ilgiligörüşmede, Fransız üyenin Kürtlere idarî özerklik verilmesi isteği”, Tarih:18/7/1932, Dosya: 43694, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 259.741..12.
BCA,
“Irak’taki Hıristiyan azınlıklar meseleleri”, Bağdat Elçisi tarafından Hariciye Vekâleti’ne yazılmıştır. 8/5/1931 tarihli ve 117 numaralı tahrirata zeyildir,
  Tarih:8/7/1931, Dosya: 43668, Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No: 258.740..8.
BCA,
“Irak’taki Asurilerin Cemiyet-i Akvâm’dan yurt istekleri”, Bağdat Büyükelçisi Tahir Lütfi tarafından 20/11/1932 tarihinde Hariciye Vekâleti’ne yazılmıştır, Tarih:4/1/1933, Dosya: 436106, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 259.741..24.
BCA,
“Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa'nın II. Dünya Savaşı'nda Irak'ın durumuyla ilgiliradyoda yaptığı konuşma”, Tarih: 7/10/1939, Dosya: 436283, Fon Kodu: 30..1.0.0, Yer No: 259.747..29.
BCA,
“Irak ve Türkiye arasında faaliyet gösteren Kürt çetelerinin takibi için ortak hareket edilmesi isteği”, Tarih: 3/4/1946, Dosya: 436301, Fon Kodu: 30..10.0.0., Yer No: 259.747..48

 

23-02-2021/MAKALE : NEVİN YAZICI