Memleketimden Tarım Manzaraları

Geçtiğimiz ayın 26’sından itibaren iş gereği uzun sayılabilecek bir seyahate çıktım.

İlk rota, Samsun – Bafra ve Terme, Sinop- Boyabat, Çorum- Osmancık, Çankırı- Kızılırmak ve Düzce idi. Sonrasında Çatalca, Keşan, İpsala, Ergene, Meriç ve Uzunköprü olmak üzere ağırlıklı seyahat Edirne bölgesinde yoğunlaşmıştı.Her bölge hububat hasadına başlamış tarlalarda biçerdöverler korkutucu gürültü eşliğinde homurdanıp duruyordu.

Homurdanan sadece makinalar değil aynı zamanda çiftçinin sesiydi. Her ne kadar hükümet hububat ürünlerine yüksek taban fiyat verdiğini bağıra çağıra söylese de pratikte memnun edici bir karşılığı görünmüyordu. Gittiğim her bölgede hep üreticilerle görüştüm. Bölgeler farklı ama dertler aynı. Umutsuzluk ve çaresizlik aynı. Büyük alanda üretim yapanlarda aile işletmeciliği yapanlarda aynı dertten muzdarip. Yüksek girdiler ve maliyetlerin altında seyreden dalgalı piyasalar. Zamanında ödenmeyen destekleme paraları.

Siz bakmayın TV’lerde konuşulanlara. Ömründe belki bir defa bile İç Anadolu’nun bozkırlarındaki bir köy kahvesine gidip çay içmeden tarımsal politikalar ve üretim üzerine güzelleme düzenlere. Bunlar ya boğaz manzaralı "tower"larda yaşar ya da iktidara güzelleme düzdükleri için kapılarında afilli isimlikler yazan klimalı odalarda “evet efendim”cilerdir.

Siz bakmayın arpaya buğdaya kilogram başına şu kadar destek veriyoruz laflarına. Kilogram başına verdiğiniz destek ortalama 750-800 ürün alınan Güney Marmara ve diğer verimli ovalar için bir anlam ifade edebilir. Ama 200 Kg/da arpa ve 300 Kg/da buğday alan Çankırı ve Çorum çiftçisi ne olacak?

Gittiğim bütün bölgelerde Tarım Bakanlığı teşkilatlarının adı var ama sahada kendi yok!.

Ne üretim tekniklerinde, ne bitki beslemede ne de bitki korumada esameleri dahi okunmuyor. Bu suç elbette o teşkilatlarda çalışanların değil. Bu suç Ziraat Mühendislerini 8-17 saatleri measilerinde  odalara mahkum edenlerin suçu. Hal böyle olunca üretici her aşamada girdi sağlayan özel sektör temsilcilerine teslim edilmiş bir halde. Denetim yok. Bunun sonucu işini iyi yapan yerli ve yabancı şirketlerin yanında köylüyü niteliksiz ürün kullanmaya mahkum eden şirketler de mevcut. Hal böyle olunca üreticide büyük bir şaşkınlık ve güvensizlik egemen. Bu kontrolsüzlüğün bir diğer sonucu gereğinden fazla ve ilgisiz pestisit kullanımı yanında ihtiyaç olmasına rağmen hiç kullanılmaması veya yanlış kullanımı da beraberinde getiriyor.

Dolaştığım bölgelerde ziyaret ettiğim tarım kredi kooperatifleri içerisinde iki tanesi çok farklı bir konuma sahip. Türünün son örnekleri. Biri Boyabat Tarım Kredi diğeri ise Kızılırmak Tarım Kredi. Özellikle Kızılırmak Tarım Kredi Kooperatifi Müdürünü ayrı bir parantez açmak istiyorum. Her türlü güçlüğe rağmen Tarım Bakanlığı teşkilatlarının yapması gereken yayım ve teknik desteği büyük bir özveri ve mutlulukla yaptığını gördüm. Ülkemizdeki bürokratik yapı içerisinde çok nadir olan bir durum. Kendisini defalarca kutladım. Bir kez de buradan kutluyorum.

***

Bir diğer gözlemim ise Covit-19 a yönelik. Sağolsun Sağlık Bakanımız her gün bizi bilgilendiriyor. Üstüne basa basa önlemlerden söz ediyor. Bilimsel olarak hepsi doğrudur. Hiç

itirazım yok. Ancak yine bu karar ve önlemler pratiğe yansımıyor. Bugün toplumun yaklaşık %25-30’u çiftçilikle uğraşıyor. Tarımsal üretimdeki işlerin yoğunluk arz ettiği son üç ayda en büyük işçi kaynağı mevsimlik işçilerin yanında Suriyeli mülteciler. Hepsinin yaşam koşulları son derece sağlıksız. En temel hijyen kaynağı sabun kullanımı bile sorunlu. Durum böyle olunca alınan ve açıklanan önlemler sadece şehirlere yönelik kalıyor. O yüzden salgınla mücadele etmek ve kökünü önlemler çerçevesinde yok etmek mümkün değil. Yatıp kalkıp dua edelim bir an önce aşı bulunsun. Bizim kerameti kendinden menkul şeyhlerimizle bilimsel düşünceyi bir kenara bırakıp iktidara teslim olmuş (onurlu ve namuslu insanları tenzih ediyorum) akademisyenlerimizle bu işi de başaramayacağımız görünüyor. Yine kaldık elin gavuruna.

***

Seyahat izlenimlerimden iki konuyu aktarmaya çalıştım. Hepimiz biliyoruz ki gerçek hayat çok farklı seyrediyor. Gerçek hayatın gündemi çok farklı. Oysa iktidarın gündemi Ayasofya ve buzdolabından tekrar çıkarılan yerli araba. Ülke gerçeklerinden kopmuş bir iktidar ve muhalefet partileriyle karşı karşıyayız. Oluşturulan bu suni gündemi her türlü araçla abanarak topluma kabul ettiren bir düşünce yapısından ne adalet, ne demokrasi nede çağdaş uygarlık çıkar.

(Tam şu an gelen bir mesajla öğrendim ki soğan ve patatese konan ihraç yasağı kaldırılmış. İyi de çiftçi soğanı çoktan sürdü. Kilogramı 5 liralara çıktığında üretici ve aracı terörist ilan edilmişti. Daha düne kadar tarlada1 TL alıcı bulamayan soğan ÜRETİCİSİNİN ZARARI NE OLACAK?

CEVDET AYAN/ 20-07-2020/BANDIRMA