Kararsızlık ve Korku

KARARSIZLIK VE KORKU

Kapıdağ eteklerindeki evin balkonundayız.

Ferasetine herkesin saygı duyduğu bir arkadaşımla, Hanım’ın yaptığı damak çatlatan limonatanın serin tadını yudumluyor; mavisi kirlenmiş dalgaların ötesindeki yeşili az, grisi çok ‘apartman ormanı’ Bandırma’yı seyrediyoruz.

O, birkaç oltacı sandalla oynaşan dalgalara bakarak:

“Buraya gelirken, salyanın kıyıları basan köpük birikmelerini göremedim,” dedi.

Müsilaj belasının buralardaki durumunu anlamaya çalışıyordu, açıklamaya çalışarak,

“Az birazını vidanjörler temizledi, geri kalan çoğunluk dibe çökmüştür. Çünkü deniz suyu berrak değil. Bu günlerde, o pis kokulu kalın salya örtüsü kıyıya vurmuyor ama gübre fabrikasının ‘soğutma suyu’ bastığı bölgede ‘basınçtan oluşan köpük’ olarak varlığını unutturmuyor. Arkadaşım, “Güvenli Liman” hastalandı ve çok acil tedavi bekliyor,” dedim.

Canı en az benim ki kadar sıkkındı.

“Evet… Hastalandı,” dedi.

Kısa süren bir suskunluktan sonra,

-Marmara’nın fosseptik gibi kullanılmaması gerektiğini;

-İvedilikle ileri arıtmaların kurulmasının şart olduğunu,

-Denizin balçık boşaltma alanı olmadığını;

-Kanal İstanbul’un getirebileceği siyasi ve çevresel sorunları;

-Kentimiz Petrol-İş şubesinin BAGFAŞ lehine yaptığı gösteriyi;

-Şirinçavuş bölgesindeki tarım arazilerinde kurulacak organize sanayi bölgesini;

-Edincik merasını;

-Bölgemizde yaşanması muhtemel nüfus artışını konuştuk.

**

“İyi dinle,” dedi.

Ve anlatmaya başladı:

“Bildiklerini özgün örnekler ve denemeler ile paylaşan; bilimde esnek, anlatım yöntemlerinde “dediğim dedik, öttürdüğüm düdük” kıvamındaki doktorasını yapmış bir profesör, sınıfa bir fare ve bir kutu ile girmiş.

Fareyi kutunun içine koymuş, öğrencilerine:

-Bu kutuya sakın dokunmayın, dokunan olursa bu dersten geçmeyi unutsun. Demiş ve sınıftan çıkmış.

Öğrenciler kutunun hava almadığı anlamışlar ama ne yapacaklarına karar verememişler, bir ikisi fareyi dışarı çıkarmak istemişse de cesaret edememiş.

Kutu, iki gün sonraki derse kadar hocanın koyduğu yerde kalmış. Ders zamanı gelip çatmış, hoca sınıfa girip doğruca kutunun yanına gidip kapağını açmış. Görülmüş ki, fare yaşamıyor.

Profesör, farenin neden öldüğünü sormuş. Çeşitli yorumları ve farklı görüşleri sabırla dinledikten sonra ölü fareyi bir kesekâğıdına alarak çantasından çıkardığı bir başka fareyi kutuya bırakmış ve kutunun kapağını tekrar kapatmış.

Öğrencilerine:

-Bu kutuya sakın dokunmayın, dokunan olursa bu dersten geçmeyi unutsun. Demiş ve sınıftan çıkmış.

Kutu, iki gün sonraki derse kadar hocanın koyduğu yerde kalmış. Ders zamanı gelip çatmış, hoca sınıfa girip doğruca kutunun yanına gidip kapağını açmış. Görülmüş ki, fare yaşamıyor.

Profesör, tekrar farenin neden öldüğünü sormuş.

Öğrenciler:

-Havasızlıktan,

-Açlıktan,

-Susuzluktan, falan demişler.

Hoca, başını sağa sola salladıktan sonra kutuyu havaya kaldırıp, ölen farenin kutu duvarlarındaki kemirme izlerini ve minik birkaç deliği göstermiş.

-Gördünüz değil mi? Diş izleri ve minik delikler farenin epey mücadele ettiğini gösteriyor. Ancak, fare sizin dediğiniz gibi havasızlıktan, açlıktan, susuzluktan ölmemiş…

Öğrenciler:

-Peki, öyleyse neden ölmüş?

Hoca, iki sebep var.

1-Kararsızlık!

2-Korku!

Ve eklemiş:

-Fare kutunun her tarafını kemirip parçalamaya çalışacağına, sadece bir köşesini kemirseydi ve bu yaptığında kararlı olsaydı, açtığı deliği büyütüp kutudan çıkıp kurtulabilecekti. Kararlılık gösteremedi, kutuda kaldı.

Dersten kırık not alırım diye korkmasaydınız, kapağı açıp fareyi kutudan çıkaracaktınız. Korktunuz ve farenin ölmesine göz yumdunuz.

Unutmayın!

Kararsızlık ve korku başarıya giden yolda karşınıza çıkabilecek en azılı düşmanlardır.

Siz:

Kararsız kalarak zaman tüketmeyin!

Doğru olduğunu bildiğiniz konulara direnmekten korkmayın!”

**

Lafını bir yerlere bağlamasını beklediğimi anlamıştı.

“Biz de; kararsız kalmadan, başıma ne gelecek diye korkmadan, anayasal hakları kullanarak: Toprağa, havaya, suya; ağaca, kuşa, balığa ve en önemlisi ödediğimiz vergiye sahip çıkalım,” dedi…

Tam da,

-Yedi kez gerçekleşen varlık barışını;

-Uygulamaya girmeden kaldırılan ‘Nereden Buldun’ yasasını;

-Yüz doksan’dan fazla değişen ihale kanununu;

-Garantiler verilerek yaptırılan hastane, yol ve köprü ihalelerini;

-Beş müteahhit için çıkan vergi indirimlerini;

-Sedat Peker’in videolarını;

-Sezgin Baran Korkmaz’ın servetini nasıl elde ettiğini, sormaya hazırlanıyordum…

“Benim gitmem lazım” dedi.

Yahu nereye gidiyorsun? Daha karpuz kesecektik falan dememe fırsat bırakmadan kalktı, gitti…

24-6-2021- BANDIRMA- SÜHA ORAL