Kapıdağ'da Bir Gezintiye Ne Dersiniz?

KAPIDAĞ’DA BİR GEZİNTİYE NE DERSİNİZ?

Kapıdağ yarımadası, oksijen bolluğu açısından, sıralamada hemen Kazdağları’nın ardından gelmektedir. Sağlığınızı korumak ve ömrünüze ömür katmak istiyorsanız, Kapıdağ’da çamların gölgesinde, kekik kokuları, kuş cıvıltıları arasında dolaşmayı denemelisiniz. Derin, derin nefes alırken, “Ohh be, iyi ki gelmişim!” diyeceğinizi ve bu işin müdavimi olacağınızı tahmin edebiliyorum. 
Kapıdağ yarımadası, Bandırma ile karşı karşıya konumlanmış cennetten bir parça gibi durmakta ve bozulmamış doğası ile doğa severlere kucak açmış beklemektedir. Kapıdağ’ın yamaçlarına tırmanmak kadar zevkli olmasa dahi, araba turuyla etrafında bir daire çizmek bile son derece keyif vericidir. Denize paralel, yılankavi yolda, arabanın klimasını açmaya bile gerek duymaksızın, camlardan gelen esinti ve doğanın kokusu ile ferah bir yolculuk yapabilirsiniz. Bandırma’dan aracınızla yola çıktıktan 10- 15 dakika sonra Kapıdağ’a ulaşabilirsiniz. Kapıdağ’ın etrafında tam bir daire çizerek dolaşmak isterseniz, birkaç saatinizi bu keyifli gezinti için ayırmanız gerekir. Turunuzu Erdek üzerinden başlatıp, Ocaklar, Narlı, İlhanlı, Doğanlar, Turan, Ballıpınar, Çakıl, Perama, Dalyan, Tanaşa, Tatlısu köyleri üzerinden tamamlayabilirsiniz. Veyahut Aşağıyapıcı, Tatlısu üzerinden girerek, Erdek, Düzler üzerinden çıkabilirsiniz. Her halukarda, denize paralel seyredeceksiniz, bir yanınız Kapıdağ’ın yeşil yamaçları, bir yanınız mavi berrak deniz olacaktır. Ve her köyde konaklama imkanına varıp, çınar ağaçları altında çayınızı yudumlama zevkini tadabilirsiniz. 
 Tatlısu, Ermenilerin 1720’de kurmuş olduğu bir köydür. Orta Anadolu’dan kalkıp göç eden 60 kadar Ermeni ailesi, Tatlısu’ya gelerek yerleşmişler ve burayı kendilerine yurt edinmişler. Üzüm bağları yetiştirmişler, zeytincilik ve hayvancılıkla geçimlerini sağlamışlar.  Çeşitli üzümlerden ürettikleri kaliteli şaraplarıyla ve altın sarısı zeytinyağlarıyla ünlenmişler. Tatlısu’nun bir iki kilometre ötesinde olan Aşağıyapıcı köyünden geçerek, rotanızı kuzeye çevirirseniz, Kapıdağ’ın yamaçlarında konuşlanmış, her daim rüzgar alan Hamamlı köyüne ulaşırsınız. Kapıdağ yarımadası üzerindeki tek Türk kökenli köy burasıdır. Yukarıda adı zikredilen bütün köyler Pomak köyleridir. 1924 yılında yaşanan mübadelede Rumlar, yaşadıkları bu köylerden Yunanistan’a sürgün edilirken, yerlerine Selanik ve çevresinde yaşayan Pomaklar getirilmiştir.
Bandırma- Erdek yolu üzerinde bulunan Düzler’den Belkıs’a doğru saparsanız, Aşağıyapıcı’daki  Antikçağ’a ait Kyzikos harabeleri’ni gezebilirsiniz. Kral Kyzikos, genç yaşında Arganautlar ile yaptığı savaşta öldürülürse de Kapıdağ’ın adı Kyzikos  ismiyle anılmayı sürdürmektedir. Bölgeden, M.Ö. 361 yılında dahi Kyzikos Penisula Yarımadası olarak bahsedilmektedir. Kyzikos Kenti, sürekli olarak savaşlar yaşamış, işgallere uğramış, depremler sonucu yıkılıp, yerle bir olmuş, ama her seferinde yeniden kurulmuştur. Batı coğrafyası ile Doğu’nun arasında, ticaret yollarının güzergahında köprü konumunda olması, ona ticaret ve kültür merkezi olması avantajını sağlamıştır.  Arganautlar ile savatıktan bir süre sonra Pelesgoslar tarafından işgale uğramış, ardından Ege ve Balkanlar’dan göç eden kavimler tarafından istila edilmiştir. Bu kadarla kalmayıp, tarihsel süreç içinde Lydia Devleti’nin hakimiyetinde varlığını sürdürmüş ve sonrasında Perslerin hakimiyetine girmiştir. M.Ö. 334 yılında Makedonya’dan gelen Büyük İskender’in Persler’i yenmesiyle birlikte, Makedonyalıların egemenliğine geçmiştir.   Bölgede yapılan arkeolojik kazılarla, çok az kısmı yeryüzüne çıkarılan kent kalıntılarının etrafında turalayıp, tarihe olan ilginizi doyuracak şekilde kentin kalıntılarını izleyebilirsiniz.  Harabelerin biraz yukarısında Belkıs köyü bulunmaktadır. Orada, çınarların altında köy kahvesinde oturup, demli çayınızı yudumlarken, ömre bedel manzarayı izlemek sizi büyüleyecektir. Bandırma ve Erdek körfezlerini, ikisi bir arada, kuşbakışı en güzel buradan seyredebilirsiniz.

Zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş, yemyeşil Edincik, hemen karşı yamaçta size göz kırpmaktadır. 
Belkıs köyü, adını Kral Kyzikos’un sevgili kızından almış, sevimli bir köydür… Doyumsuz manzarayı izleyip, efil efil esen rüzgarda serinledikten sonra, yola devam ederseniz, Yukarıyapıcı köyüne ulaşırsınız. Yarısı yıkılmış ahşap konaklar arasında, daracık sokaklarda dolaşırken, kendinizi bir film platosunda geziniyormuş gibi hissedersiniz. Köyün harabeye dönmüş halinden etkilenmemek mümkün değildir. Ulu çınarların altında yatan mezarlıktaki insanlardan bile çok daha az sayıda kalmış, köyün yaşlı insanlarına rastlarsınız. Sıcak bir selamlaşma ile sizi karşılarlar. Sohbetleri tatlı insanlardır. Neden köyünüz böyle harap bir şekilde bakımsız kaldı diye sorduğunuzda, hemen söze girip, anlatırlar; “Bizim köyümüzün insanları, Belkıs ve Aşağıyapıcı köylerine yerleştiler, hatta bir kısmı Düzler’de zeytin bahçeleri yaptılar, burada çok az insan kaldı, evlerimiz bakımsızlıktan yıkılmakta. Geçtiğimiz senelerde Bakanlıktan görevliler gelip köyümüzü incelediler, evleri restore edeceklerini, Bursa’nın Cumalıkızık köyü gibi düzenleme yapıp, turizme açacaklarını söylediler, ama hiçbir gelişme olmadı, her şey sözde kaldı. O günden beri de, ne yazık ki gelen giden olmadı.”
Yarımada’nın tam tepesinde, çam ağaçlarının ve kocaman, asırlık çınarların arasında bulunan tarihi Kirazlı Manastırı’nın kalıntılarını görmeniz gerekir. Her sene burada Rum Ortodoks Patrikhanesi tarafından ayin düzenlenmektedir. İstanbul’dan gelen Başpiskopos Bartholomeos’un önderliğinde, geniş bir kalabalık toplanmakta, dualar eşliğinde katılımcılara şarap ile ekmek ikramında bulunulmaktadır.  Manastır’ın yakınlarında, ulu çınarların ve mermer görünümlü koca kayaların arasında kesintisiz akan buz gibi suyu ile Ballıpınar şelalesini ve de birbirinden güzel, onlarca sayıda koylarını gezmeden, temiz ve berrak denizinde serinlemeden, Kapıdağ turunu tamamlamamanızı öneririm.
  28.07. 2021/ SEDAT PAMUK/ERDEK