“KANSERE BEŞ KALA!”

 

Tüm canlılar gibi toplumlarda yaşayan bir organizmadır. Dolayısıyla tüm canlılar gibi toplumlarda hastalanabilir. Hatta bunun sonucunda ölebilir. Kansere yakalanmış bir insanı gözlerseniz; büyük bir yorgunluk, bağışıklık sisteminin çökmesinden kaynaklanan enfeksiyonlar, kontrolden çıkmış hızla büyüyen ve tüm vücudu ele geçiren tümörler. Zamanla hızla gelişen bu tümörler insan vücudundaki organları işlevsiz hale getirir. Teşhis ve tedaviye geç kalırsanız ölürsünüz.

Bence toplumlar ve devletler de kansere yakalanabilir ve “hasta adam” olur. Nitekim tarihimizde Rusya’nın tanımlamasıyla başlayan ve tüm Avrupa’da kabul gören “Hasta Adam Osmanlı İmparatorluğu” nu biliriz.

12 Eylül 1980’den bu yana Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1950’ler de ilk defa görülen tümörlerin gelişimi için uygun ortam yaratmakta yarıştı. Günümüz Türkiye’sinde akıl ve bilimin yerini tarikat, siyaset ve ticaret ilişkisi aldı.

Cumhuriyeti, Atatürk İlke ve Devrimlerini içselleştirememiş, her fırsatta çağdaş cumhuriyetle ve dünyayla hesaplaşma içindeki gelenekçi ve gerici yapılar, dini, sürdürülebilir yoksulluğu, milliyetçiliği, her türlü kutsal değerleri kullanarak ve demokrasiyi sadece ve sadece parmak hesabına dayanan bir anlayışla yorumlama cinliğine sığınmışlardır. Akıl, bilim ve evrensel değerler bir kenara bırakıldığı için ya kutsal değerlerle siyaset yapılmış ya da korku egemen kılınmıştır.

Akıl bir kenara bırakılıp duygusallık ve korku egemen kılındığında her şey anlam değiştirmeye başlar. Korkuya ve hamasete dayalı söylemler, gelecek kaygısı uykusuz gecelere yol açar. Bünye çökmeye başlar. Olaylara yaklaşımınız değişir.

Yıllarca devlet büyüklerinden himaye görmüş tarikatlar Cumhuriyete karşı bugün açıktan bir saldırıya geçmiş durumdadır. Cumhuriyet rejimini “reklam arasına” benzetenler, o dönemi diktatörlükle suçlayanlar bugün kendi diktatoryasını kurma savaşı vermektedir.

Tarikat-Siyaset ve Ticaret tümörü, yasamayı, yargıyı ve yürütmeyi sarmış durumdadır. Bu tümörü elleriyle büyütenler bugün çare olarak tek adamlık reçetesini öne sürmektedir.

Peşrevi uzatmaya gerek yok. “Dindar ve kindar nesil istiyorum” cümlesi devletin kansere yakalandığının en büyük belirtisidir. Milli irade aşıkları “Ben %52’yi temsil ediyorum, istediğimi yaparım ve bana kimse karışamaz” söylemini çılgınlar gibi ayakta alkışlamaktadır.

Gerçek şu ki; ülkemizde milli irade, özgürlük, iyi ve kötü kavramlarında ciddi bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Özgürlük ve milli irade her istediğini yapmak, söylemek, yazmak, hakaret etmek ve yok saymak değildir. En iyi ben bilirim, en doğru kararı ben veririm benim lafımın üstüne laf olmaz, bildiğimi söylerim bilmediğim konuda ahkam keserim, gerçekleri çarpıtırım, çözüm sürecini ben başlatır ben bitiririm…..falan falan

Böylesi hukuksuzlukların egemen olduğu bir ülkede çok Deli Dumrul çıkar. Köprüden geçene 10 akçe, geçmeyene 20 akçe. Hele Deli Dumrul’ u şikâyet edince vay haline.

Artık öyle bir noktaya geldik ki üç maddeyle özetlersek;

1. Güçlü olan haklıdır.

2. Güçlü olanın haksız olduğu durumlarda birinci madde geçerlidir.

3. Yukarıda ifade edilen ilk iki maddeyi kabul etmeyenler vatan hainidir.

Tıp doktorları bilir. Kanser hücreleri agresiftir hızla çoğalır. Zamanında teşhis ve tedavisini uygularsan kolay yenilirler. Kanser hastalarına söylenilen şu sözler hepimize gereken mesajı da vermektedir.“Aslında tedavi ne ilaçla ne deameliyatla gerçekleşir. Tedavi senin kurtulmayı istemende, azminde ve kendine olan inancında yatar. Bir tane bile sağlıklı hücren kalmış olsa yine kazanabilirsin.”