İstanbul'un Etimolojisi

İSTANBUL’UN ETİMOLOJİSİ
Marek STACHOWSKI
Robert WOODHOUSE

***
Çeviren: Ekrem BEYAZ

****
Özet:
Türkçe bir şehir ismi olan İstanbul’un kökeni hakkında neredeyse yüz yıldır
devam eden tartışma bilim adamlarını, kelimenin kaynağını εἰς τὴν πόλιν vb. biçimine
götürenler ve kelimeyi doğrudan Yunanca Κωνσταντινούπολις ~ Κωνσταντινόπολις
biçimine götürmeye çalışanlar olarak ikiye bölmüştür. Konuyu araştıranların
zayıf Türkoloji bilgisi, önceki kayıtlara yönelik hatalı yaklaşımları ve Orta Çağ
Yunancasının fonetiğine dair oldukça kısıtlı fikirleri sebebiyle her iki grubun da
faraziyeleri atıl ve verimsiz kalmıştır. Buradaki konuyla ilgili üç tür kanıtın biraz

daha itinalı incelenmesi, günümüze değin söylenenlerden daha dikkat çekici bir resmi
ortaya koymuştur.
1. Asıl biçiminin İslambol ‘İslam bol, İslam dolu’ (esasında İstanbul kelimesinin bozulmuş biçimidir)1
 ya da İslambul ‘İslam’ı bul’2
 olduğu farzedilen
İstanbul kelimesinin kalıplaşmış bir halk türetmesi şeklinde açıklanmasının
dışında, bir şehir ismi olarak İstanbul gelenek üzere Orta Yunanca olduğu
düşünülen εἰς τὴν πόλιν ‘şehre’ sentagmasının bir tezahürü olarak açıklanır.
Sıklıkla bu türden açıklamaların getirildiği bu biçim, yan yana geldiğinde konunun daha da içinden çıkılmaz duruma geldiği birtakım başka dayanaksız
varsayımlar ile birleştiğinde meseleyi bir alay konusuna dönüştüren ve sonuç
olarak yerini Κωνσταντινούπολις ~ Κωνσταντινόπολις biçimi üzerine kurulmuş bozulmalara dayalı öbür biçimlere bırakan iki yanlış fikri içermektedir.
Rahn’dan (2002: 31 dn. 92) yapılan aşağıdaki alıntı oldukça iyi bir örnektir:3
“Auch Babinger (Maometto, s. 164) und Inalcik (Istanbul, s.
224) leiten den Namen Istanbul von griech. eis tēn polin, gesprochen is tin bolin (,,in die Stadt‘‘) ab. … [D]ie Griechen [aber] … 
werden kaum auf den Gedanken gekommen sein, ihrer Hauptstadt den verständlichen, aber sinnlosen Namen ,,in die Stadt‘‘ zu
geben.”
(I)Yunanca ifadenin biçimi, (II)Yunanca ifadeye atfedilen telaffuz, (III)Yunanca ifadeye yüklenen anlam, (IV)birbirine bağlı çıkarımlar sonucu buradaki ismin “sinnlos” olduğu, (V)Yunanistan’da bir yer adından bahsetmede böylesine
bir morfemin başka anlamda bilinmediği (VI)ve Stambul4 ~ İstanbul vb. kullanımının bir zamanlar Konstantinopolis’in resmî adı olduğuna dair görüşün
gelenekleşmiş yorumdaki başlıca bir özellik olduğu iddiası burada tartışmaya
açık konuları oluşturmaktadır.
Bu çalışmayla konuya yapılmak istenen katkının amacı, yukarıdaki sıralamaya göre olmasa da, mevzubahis bu ve bunun gibi eksiklikleri gidermeye
çalışmakla birlikte, gelenekleşmiş yorum için eldeki verileri yeniden değerlendirmektir. Buna ek olarak, kanıtlara dayanarak ve mantıklı bir Türkoloji
yaklaşımı temelinde yorum çıkarabilmek amacıyla, “bozuk biçim” ihtimaliyle
ilgili ne kadar az mevcut kanıt olduğunu incelemek de bu çalışmada hedef
tutulan başka bir dikkat noktasıdır.
Çalışmanın ayrıntılarına girmeden önce, çağdaş Türkçede bu şehrin isminin yazılışının başta İ- harfiyle İstanbul şeklinde olduğunu belirtmek gerekir.
Hâlbuki, Türkçe olmayan bir yazılış biçimi olmasının dışında, aslında Istanbul
biçimi halka özgü telaffuzun Türkçe ı (= IPA [ɯ] = Rus. ы) sesi ile yapılmış
bir imla yorumudur. Yani, yabancı kaynaklı olan bu ismin Türk dil sistemine ses bakımından uyarlanması ünlü uyumu esasında gerçekleştirilmiştir. Bu
yüzden resmî yazı dilinde kullanılan İ- harfli yazılış burada verilmiştir. Türk
dilindeki ı ve i ayrımı ise, Almancadaki o ve ö arasındaki fark kadar önemlidir.
2. Geçmişten bu yana yapılan etimolojinin asıl kaynağı gibi görünen Yunanca ifade εἰς τὴν πόλιν biçimi değil, bu ifadenin halk dilinden türeme [demotic] στὴν πόλιν biçimidir. Bu kaynak, bir Yunanca hocası olan Romanus
Nicephorus’un 17’nci yüzyılda hazırladığı ancak yayımlamadığı Halk Yunancası (demotic) Grameri’dir. Bu etimolojiye ilk olarak bir 17’nci yüzyıl âlimi
olan Du Cange (Ducange şeklinde de yazılır) tarafından basılı bir yayında yer
veridiği düşünülmektedir. Günümüz alan yazınına ise Bourne (1887: 78 ve dn.
1) tarafından aktarılmıştır. Hem tanımlıktan önce εἰς’in σ- ön ekine kısaltılması, hem de hece sonu genizsi ses birimin dile özgü sesletim kurgusu gereği
düşmesi MS 7’nci – 11’inci yüzyıl Halk Yunancasında (Browning 1969: 62
ve dev.) kurallaştığı için bu etimon στὴν πόλι biçimine de götürülebilir (ayrıca bk. Hesseling 1890: 194). (Kelime başında ünlü ses olan biçimler aşağıdaki
gibi ele alınacaktır.)
Aslında, ῥάβδος kelimesinin ῥαῦδος yazılması gibi MÖ 1’inci yüzyıla
(Browning 1969: 34) dayanan bir yazılış biçimi olması, sadece çift ünlülerdeki
hece dışı /u/ sesinin bariz şekilde sızıcı tabiatlı bir ses olacak kadar daraldığını
değil, cümledeki daha az öneme sahip kelimelerin aksan/vurgu özelliklerini
kaybetmeleriyle birlikte eski telaffuzun vurgu üzerinde (age. 33) meydana getirdiği mühim değişmesi de göstermektedir. Buradan itibaren, uygun olduğu
yerlerde, bu çalışmada geçen milattan sonraki asırlara ait Yunanca malzeme
tek aksan işareti gösterildiği ve solukluların gösterilmediği çağdaş monotonik
sisteme göre vurgusuz târif ekleriyle verilecektir, örn: στην πόλι.
5
3. Yunanca ifadenin ‘şehire’ şeklinde tercümesi, Klasik Yunanca εἰς τὴν
πόλιν biçimi için tamamen doğru olmasına rağmen, Orta Çağ Yunancasından
türeyen biçim için iki sebepten ötürü yetersizdir.
İlk olarak elimizde Romanus Nicephorus’a ait την πόλι(ν) ifadesinin yalın
şekli olan η πόλις biçiminin, Yunanlar tarafından o tarihlerde umumiyetle bütün şehirler için kullandıkları Venedik dilinden ödünçleme (Prof. R. D. Milns,
kiş. Grş.) (το)κάστρον gibi değil de, yalnızca Konstantinopolis’e atfen kullanıldığı yönündeki görüş mevcuttur. Hesseling’e (1890: 191), Oberhummer’e
(1900: 965) ve Georgacas’a (1947: 358) göre, η πόλις biçiminin bu şekilde
kullanılması M.S. 400’lerde görülmektedir. Bizanslı yazarlar arasında yaygın
olan bu biçim, günümüzde bile Yunanca konuşan insanlar için bilindik bir
ifadedir (Prof. R. D. Milns, kiş. grş.).
Doğrusu, böylesine bir kullanım sadece Konstantinopolis ile sınırlı değildir. Georgagas (1947: 361), belirli bir şehirden veya kasabadan bahsetmede
kullanılan muhtemelen Yunanca eskimiş bir epitet veya belirtici cins isim
[apellative] olan πόλις’i ve hatta bu epitetin arkaik πτόλις6 varyantını içeren
Konstantinopolis’e işaret etmede kullanılan biçimin yanı sıra, her ikisi de
‘Köy’ anlamına gelen Κώμη ile ilgili 7 örneğe ve Χοριό(ν) ile ilgili 23 örneğe
ek olarak 8 başka örnek daha vermektedir.7
 Bu 8 örneğin içinde Atina’daki
Akropolis, Nil çatal ağzındaki İskenderiye ve daha dikkat çekici bir örnek
olarak Girit’te Ἀργυρόπολιϛ biçiminden başlayıp değişmelere uğrayarak tarih
boyunca -πολις ile biten birçok ismi olmuş ve sonunda Yeni Yunancada Konstantinopolis için de kullanılan biçim olan η Πόλι hâline gelmiş bir taşra şehri
bulunmaktadır. Bu biçimin tamlayanı [genitif] olan της Πόλις, 1299 tarihli bir
Yunan-Latin anlaşma metninde yer almakta ve Latince metnindeki Stinboli
biçimiyle eşleşmektedir. Şehir 1868–1878’de Tür.8
köy ‘köy’ ögesinin sona
getirildiği “Türkçe Stambólköy adıyla” bilinmektedir (age. 359 ve dev. ve dn.
80). Bu durumda, Konstantin isminin bu şehrin adına ait her iki biçimin oluşmasında nasıl bir etkisinin bulunduğunu görebilmek zordur.
Bu bilgilerden hareketle, Yunanların genel olarak ticaret ve haberleşmede
mahallî bir toplanma merkezinden bahsetmede gerçek isim olarak ‘şehir’ ve
‘köy’ anlamlarındaki epitetleri kullanmadıklarına yönelik yok denecek kadar az şüphe vardır. Çevre ve şartları bilmenin çoğu durumda Doğu Roma
payitahtının ismindeki Πόλι(ς) biçimine olan mahallî atfı kesin surette ayırt
edebilmede yeterli olacağı da açıktır. Sonuç olarak, Konstantinopolis şehrinin
isimlerinden biri olarak Georgacas’ın kelimeyi baş harfi büyük Πόλι(ς) şeklinde yazma itiyadında bulunması veya Hesseling’in (1890: 193) στην πόλι(ν)
~ στην Πόλι(ν) ifadesini İngilizcedeki ‘Constantinople’ biçimiyle Fransızcaya
tercümesi hakkında bizim de yok denecek kadar az şüphelerimiz vardır.
Rahn’ın ‘(özel bir yer)+e’ ifadesinin kendi başına bir yer adı oluşturmasının muhtemel olmadığı yönündeki görüşü sonrası başlayan şehrin adıyla ilgili
dikkat çekmek istediğimiz ikinci semantik tartışma, Hesseling (1890: 195;
Georgeas ‹1947: 367› da buradan atıfla konuya değinir) tarafından da neredeyse yüz yıl öncesinden “Cet usage me paraît sans example et rien ne la
justifie: aller dans un endroit est une circonstance purement forfuite; y séjourner est un fait constant” sözleriyle dikkate alınmıştır. Yaklaşımı Georgeas
(agy.) tarafından da benimsenen Hesseling (agy.), Klasik-sonrası Yunanca εἰς
edatının (ve bu edatın Halk Yunancasına mahsus türemiş σε9
 / σ- biçimini de
kastederek) sadece ‘+E’ varış durumunu ifade etmediğini, ayrıca bulunma ve
içindelik durumlarını da ‘+dA’ “dès une époque relativement ancienne” kapsadığını işaret edip bu edatın anlamında düzeltme veya genişletme yapmıştır.
Aslında bu edat Yeni Ahit’e kadar gitmektedir (Browning 1969: 42). Hesseling (agy.) Almanca Amsteg ve Ambach gibi başka dillerde bulunma yapılarının yer adları olarak kullanıldığı birçok eş değer örnek sunmuştur. Ancak bu
örneklerden en dikkat çekicisi ve konumuzun ilgi alanında olanı Im Dœrfl (=
Küçükköy’de) örneğidir.10 Bu yüzden Yunancada benzer yapılarla oluşturulmuş benzer isimler olmaması gerektiğini söylemenin bir manası yoktur. Aslına bakılırsa, bir sonraki
kısımda da görüleceği üzere, Yunancada bunun bol miktarda örneği bulunmaktadır.
4. Yukarıda kısmen bahsedilen Yunanca halk dilindeki bir yer adından bahsetmede X’+E gibi bir yapının kullanılmasının “anlamsız” ve duyulmadık bir
şey olduğu düşüncesi, hem Bourne (1887: 81 ve dev.) hem de Hesseling (1890:
195 ve dev.) tarafından benzer şekilde oluşturulmuş Yunanca malzemeye dair
listelerin derlenmesi neticesinde yaklaşık bir asır önce asılsız çıkarılmıştır.
Aşağıda her bir ögenin nereden geldiği gösterildiği üzere bu listelerdeki malzemenin, bir yer adı veya epitetin ‘σε/σ- (+tanımlık) + bel. hâli’ şeklinden
oluşmuş sözlü edebiyat ifadelerine dayandığı aşikârdır. Bunlardan ikisine
1422’de Yunanistan’ı ziyaret eden (Hesseling 1890: 191) Cristopher Bondelmonte (Boundelmonte diye de yazılır) tarafından tek tek derlenmiş bir listede
rastlanmaktadır. Bu iki örnek (ayraç içinde monotonik kaynak ismiyle veya
belirtme hâlindeki epitet biçimiyle) Stanco (Κώ(ν)) ve Stalimene – Stalimini s.
196 – (Λήμνο(ν))’dur. Bourne ve Hesseling’in listelerinde çokça bulunan öbür
örnekler, Setines ~ Satine ~ Astines (Αθήνα(ς)), Isnicmid (Νικομήδεια(ν)),
Sam(p)son (Άμισον), Standia ~ Estanti (Δία(ν)) biçimleridir. Bunlara ek olarak
Hesseling, Estevès (Θήβας), Stampalia (Στα παλία), Sdiles (Δῆλο(ν)) ve Isnik (Νίκαια(ν)) örneklerini getirirken, Bourne ise Tzembela (άμπελα ‘asmalar;
üzüm bağları’), Tzecampo (κάμπον ‘deniz canavarı’) ve az güvenilirliği olan
Tzitana ~ Sitana (Itanus), Setea (Etea), Tzerapetna (Hierapytna) ve Satalia
(Attalia) örneklerini getirmiştir. Yunanca ve Yunanca olmayan kaynaklarda
karşımıza çıkan Stanco biçimine ve yukarıda geçen yabancı kaynaklı olduğu
aşikâr biçimlere ek olarak, Hesseling (agy.) daha da Yunancanın içinden gelen
Στοράκιον örneğini vermektedir. Görüldüğü üzere bütün bu adlandırmaların
kademeli olarak Konstantin isminin bir şekilde kısaltılmasından ileri geldiğini
iddia etmek makul bir yaklaşım değildir.
Bu türden adlandırmaların Yunanlardan çok yabancılar tarafından öne sürülmesi ilgi çekici bir durum ortaya çıkartmakta ve ifadenin anlaşılmazlığındaki gerçeklik de buna eklendiğinde semantik kökenle ilgili sorunları da açık
uçlu bırakmaktadır. Haritaların ve yön işaretlerinin günümüzdeki gibi bol ve
kesinlik derecesi yüksek olmadığı eski zamanlarda, bir seyyah niyetine veya
ilgisine, Yunanca konuşulan “bir yer‘+E’” en iyi nasıl ulaşılabileceği hakkında edindiği bilgilere hatıratlarında yer vermiş ve böylesine “bir yer, ‘+E’” anlamında kullanılmış στην ~ στον ifadesini içeren varılacak yerin adına yönelik
cevapları açıkça ortaya çıkarmış olabilir. Belki de bu durumun neticesinde,
her ne kadar ‘in die Stadt’ biçimi daha gerçekçi bir yorumla ‘(so kommt man)
nach Konstantinopel’ karşılığına gelse de, Moravcsik (1976: 12) gelenekleş-miş İstanbul etimonunu ‘in der Stadt’ ya da ‘in die Stadt’ biçiminde yorumlamak ve her iki anlamı da dikkate almak zorunda kalmıştır. Öbür taraftan,
yabancılar tarafından ne kadar çok kanıt sunulursa, eğer gerçekte doğruysa,
bu ifadelerin Yunan konuşma dilindeki eş değerleriyle o kadar çok örtüşmesi
gerekliliği doğar ve dolayısıyla yazım konusunda genel olarak kaçınmalar ortaya çıkar. Buna örnek olarak Hesseling’in (1890: 191 ve dev.) Yunanca στην
πόλιν ~ σταν πόλιν ifadelerinden hiçbirini DuCange’dan önce ortaya çıkaramaması gösterilebilir.
Yukarıdaki listelerde adı geçen biçimleri ses dizimi bakımından ele aldığımızda, her iki dilin de kelime başında ya st- formunu (Es. Fr., bk. Ewert 1943:
91) ya da genel olarak Türkçenin ön ses kümelerini [anlaut clusters] kabul
etmemesi dikkate alındığında, kelime başı ünlülerin Eski Fransızcada sadece
Estèves’te ve Türkçede Isnicmid (şimdiki İzmit, Μήδεια biçiminden kısaltma
– Room 1994: 379) ve Isnik (şimdiki İznik) biçimlerinde görülmesi kayda
değerdir. Türkçe örneklere Isparta (Βάριδα krş. is. Βάρις – Symeonidis 1976:
103) ve Türkçede Stanco’dan türetilmiş İstanköy (adanın Yunanca isminin
Türkçe köy ‘köy’ kelimesiyle değişmesi) biçimleri de eklenebilir. Bütün bu
biçimler bu yüzden açıkça bir ön ses türemesi olduğunu göstermekte ve tıpkı listenin geri kalanındaki biçimlerde olduğu gibi, edebî dildeki εἰς edatının
varlığıyla ilgili bir kanıt sunmamaktadır. Bu son görüş şüphesiz Symeonidis
tarafından (agy.) yeterli bir kanıttan yoksun olmasına karşın oldukça doğru bir
şekilde bu gruba dâhil edilmiş İzmir (Σμύρυη) için de geçerlidir. Sonuç olarak,
Hesseling’in (1890: 195) de atıf yaptığı Leake’nin (1814: 52) okumayla ilgili
“halk dilinde σ- olan εἰς edatıyla belirtme hâl eki almış yer adlarını ifade etmedeki Yunan geleneği ve τον veya την nesnesi; bu yüzden nesneden sonra gelen
π, κ, τ seslerinin b, g, d özelliği olur” şeklindeki altı çizili görüşü üzerinde bazı
düzeltmeler yapmak gerekmektedir.
Hesseling’in çıkarımı doğruysa, Stampalia kelimesindeki genizsilik ya
isimlerin belirtme hâlli teklik biçiminde son genizsi sesin düşmesini takiben
etimonun tekil olarak Yunancada yeniden yorumlanmasından (krş. önceki
çokluk Άθῆναι biçiminin Yeni Yunancada teklik Αθήνα biçimiyle yeniden yorumlanması ve Böotya’daki Thebe(s) isminin teklik ~ çokluk ~ teklik şeklinde
uğradığı dalgalı değişme: Epik Yun. bel. hâli tek. Θήβης – yönl. hâli [allative]
çoğ. Θήβασδε, Klasik Yun. çok. Θήβαι, Modern Yun. tek. Θήβα) ya da Sta.+
genizsi ses içeren başka biçimlerden benzer aktarmalardan kaynaklanmaktadır. Öbür biçimlerde Sta(n/m)- genel olarak Orta Yunanca στην biçiminden
türemiş olmalıdır. Vardığımız bu sonuç itibarıyla bunun nasıl ortaya çıkmış
olabileceğini incelemek artık uygun düşmektedir.5. Yunanca στην biçiminin nasıl İstanbul kelimesini ve benzer birçok başka
yer adını ortaya çıkardığı sorusu klasik etimoloji savunucuları ve muhalifleri
tarafından günümüze değin tartışılagelmiştir. İlk olarak, bu biçim Yeni Yunanca dil bilgisinde vs. tavsiye edilen telaffuz olsa bile, Yunanca konuşulan her
yerde στην kelimesinin telaffuzunun yalnızca stin olduğu yönündeki geçmişten gelen yanılgıyı bertaraf etmek gerekmektedir.
Buradaki hata hiç kuşkusuz kelimeyle ilgili klasik etimoloji anlayışını reddetmek uğruna στην kelimesinin burada stin olarak ele alındığını kastederek
Konstantinopolis kelimesinde telaffuzun “yota”laştığı [itacistic] fikrini açıkça
öne süren Rosen (1885) ile başlamıştır. Elimizde Istimboli11kelimesinin Yunanca kesin telaffuzuyla ilgili 1426’da Bavyera’lı seyyah Schiltberger tarafından (Bourne 1887: 80; Hesseling 1890: 192)12, muhtemelen şehrin içindeki
konuşma dilinden, kayıt altına alınmış veri olduğuna göre, şüphesiz bu durum
aslında Halk Yunancasına özgü εἰς τήν Πόλι(ν) ifadesinin özleştirmeci “yota”cılıktan hareketle yazı diline göre ‘düzeltmiş’ hâlini gösteriyor olabilir.13Ancak yukarıda ortak Yunancada η Πόλις ‘Konstantinopolis’ kullanımına yönelik verilen bulgu, Halk Yunancasına ait στην Πόλι ifadesinin sadece bu şehirde değil, Yunancanın konuşulduğu her yerde kullanılmış olabileceğini akla
getirmektedir. Sonuç olarak seyyahların “yota”laşmış stin biçiminin yanı sıra,
“eta”laşmış (etacistic) sten biçimini ve hatta, Koine dile ait olmayıp varlığını
sürdürmüş neredeyse yegâne lehçe olan ve İtalya’daki bazı Yunan lehçelerinde olduğu gibi, sadece Attika/İyonya lehçesinde Koine ē sesine dönüşmüş,
sonraki Koine evresinde ise (“yota”laşmış) i ~ (“eta”laşmış) e sesine evrilmiş
Eski Yunanca ā sesinin özelliğini koruyan Lakonya / Tsakonya Yunancasına
ait stan biçimini duyma imkânları olmuştur (Browning 1969: 123).
1922/23’e kadar “eta”laşma Anadolu’da yaşayan birçok Yunan lehçesinin
tipik özelliği olduğu için ve Tsakonya lehçesi Marmara Denizi’nin güney kıyılarında aynı tarihlere kadar kullanılmış olduğu için (Browning 1969: 122
ve dev.) önceki yüzyıllarda Türklerin ve Anadolu’ya gelmiş öbür milletlerin
Yunanca yer adlarıyla ilgili bu telaffuz özelliklerini işitmiş olmaları çok muhtemeldir.
Aslında Türklerin az tercih edilen Yunanca bu telaffuz özelliklerine aşina
olduklarına kanıt olarak Türkçedeki Yunancadan ödünçleme kelimeler gösterilebilir.
Bu yüzden, Pontos Rumcasında ‹η› yerine kullanılan /e/ sesi Türk lehçelerinden alınma altı çizili anehder14 ~ enetter ‘anahtar’ (Pont. ανοιχτέρι, Yeni
Yun. ανοιχτήρι ‘anahtar’), defne ~ tefne ‘defne’ (Pont. δάφνε, Yeni Yun. δάφνη
‘defne’) kelimelerinde ve başkaca örneklerde (Symeonides 1976: 74) görülmektedir. Yunanca /i/ ve /a/ seslerinin karşılığı olan Türkçe ögelerdeki e sesiyle ilgili öbür örneklerin ses uyumu sonucu ortaya çıktığını belirtmek gerekir.
Benzer olarak:
Tsakonya lehçesindeki Attika/İyonya özellikleri taşımayan ā sesinden evrilme a sesi Türkçede artukal ‘mısır ekmeği pişirmede kullanılan tahta kürek’
< *αρτόκαλον < ἄρτος ‘ekmek’ + κa͂λον ‘fırına somun koymak için kullanılan
tahta kürek’, Tür. andatıka ‘açık mor meyveleri olan karayemiş’, hamdakuka
‘böğürtlen’ < *αχαντόφουκ̔a < ἀχάντιν- (= ἀκάνϑιν ‘diken’) + φούκ̔a (= φύσκη
‘kabartı vs.’, ayrıca krş. αχαντίτζα ‘böğürtlen’, φούσκα ‘böğürtlen’) (Tzitzilis 1987: 156 ve dev.) ve Tür. anahtar ‘anahtar’ < ανοιχτάρι (= Yeni Yun.
ανοιχτήρι ‘anahtar’ – yukarıdaki gibi) (Meyer 1893: 14) şeklindedir.
Kuşkusuz müstakilen Meyer (age.) ve hayranlıkla Georgacas (1947: 367
dn. 123) tarafından takip edilen Hesseling’in (1890: 193) bu meseleyi ele alırken “Dor” (yani Tsakonya) etkisi olduğu ihtimalini göz ardı etmesinin sebebi,
Hesseling’in bu konuyu çalıştığı yıllarda ve hatta daha da sonrasında Koine
haricinde herhangi bir Yunan lehçesinin antik devri aşmış olabileceği fikrinin tartışmaya oldukça açık bir konu olması ve Tsakonya - Lakonya lehçeleri
arasında bir ilişki olduğunu göstermeye çalışan aşırıcı teşebbüsler yüzünden
bu ihtimale itibar edilmemesidir.15 Dahası, Hesseling (1906) bu görüşü inkâr
edenlerin başında gelmektedir.16
Kelimenin etimolojisiyle ilgili teamülden gelen görüşe muhalif olan Hansack’ın (2008: 91) Yunanca -tinbol biçiminin sadece Türkçe -tinbul biçimini
vereceği şeklindeki sıra dışı görüşü, baştan sona yanlış olduğu için kolaylıkla
ele alınabilecek bir görüştür. Eğer -tin- hecesindeki ünlü dar ünlü olarak kalmış olsaydı, bunun modern dildeki görüntüsü bugün muhtemelen *İstınbul ve
hatta *İstunbul olurdu. Aslına bakılırsa *İstinbul biçimi sadece, kendi telaffuzunun Anadolu Türklerinin (tutarlı uyumluluğu olan) telaffuz biçimlerinden
farklı olduğunu gösterme arzusundaki ya Türkçe konuşan bir Rumun ya da
bir Osmanlı Türkünün içtimai bir dil belirtisi olarak var olmuş olabilir. Her iki
durum toplum bilimine göre mümkün olmasına rağmen dil bilimi bakımından
esassızdır ve böylesine sıra dışı bir sonucun muhtemel tek varsayım olduğu
iddiasında bulunmak da manasızdır.
Öbür taraftan geleneksel görüşün taraftarı olmuş ve görüşleri Oberhummer
(1900: 967) ve Georgacas (1947: 366 ve dev.) tarafından savunularak takip
edilmiş Hesseling (1890: 193 ve dev.) Yunanca -tinbol biçiminin Türkçedeki
ünlü uyumuna göre -tanbol olduğunu iddia etmektedir. Bu kurgu hakkında
şüphelerimiz bulunmaktadır. Meyer’in (1893: 14) “art ünlülerin komşuluğunda ödünçleme kelimelerdeki aksansız i ve e sesinin, iddiaya göre, Türkçe a
sesini vereceği” şeklindeki görüşü /i/ sesinin gösterilmesi açısından güvenilir
örneklerden mahrumdur. Zira, Meyer’in /i/ sesini içermesi mümkün malzemesi genel olarak içinde rahatlıkla Pontos /e/ sesi gibi anlaşılabilecek η ile
telaffuz edilen ilgili ses birimi barındırmaktadır. Her hâlükârda /i/ sesinin a
sesiyle yer değiştirmesi yukarıda yapılan uyarının geçerli olmadığı iki ögenin
açıklaması ve Türk dillerinde yaygın bir durum olan a ~ i/ı değişmesinden
kaynaklanıyor olabilir ve bu durum yukarıda yapılan uyarının geçerli olmadığı iki ögenin açıklaması olabilir. Örnek olarak, Tür. anahtar ‘anahtar’ <
ανοιχτάρι /anixtári/ (yukarıda belirtildiği üzere Tsakonya lehçesine özgü /a/ =
Yun. η ile) ve çamavira ‘herkes küpeşteye!’ < İt. cima arriva ‘herkes küpeşteye!. Bir denizcilik tabiri olmasına rağmen bu örneklerden ikincisi telaffuz
bakımından muhtemel her türlü bozulmaya açıktır. Ayrıntılı olarak a ~ i/ı değişmesini ele almak meseleyi oldukça alanın dışına götürecektir. Konuyu her
ikisinde de önses olan örneklerle açıklamak yeterlidir: Osm. ayalet ~ Modern
Tür. eyalet ‘il, ülke’ < Ar. iyālet ‘il, ülke’ ve ters yönlü bir değişme olarak:
Osm., Modern Tür. ibrişim ‘ipek ip’ < Fars. abrīšam ~ abrīšum ‘ipek’; orta ses
[inlaut] değişmesi olarak: Tür. anason ~ anisun ‘biol. anason’ < Ar. anīsūn ~
ānīsūn ‘anason’ < Bizans Yun. ánison ‘anason’ < Klasik Yun. ánnēson ‘anason’ (Symeonidis 1976: 93); Tür. arastak ~ arıstak ‘çatı’ < Erm. aṙastaƚ ‘çatı’
(Stachowski 1994: 194). Bütün bunlar görünüşte bir ünlü uyumu meselesi
gibi görülüyorken, yukarıda verilen Türkçe değişkenlikler meselenin böyle
olmadığını göstermektedir. Dahası, Meyer’in (agy.) kendi örneklerinden ikisi,
her ne kadar şaşırtıcı olsa da, a, o, ve u seslerinin ön ünlülere yakın olduğunda
i sesine evrildikleri yönündeki kendi kanısını da çürüterek a ~ ı/i değişmesini
desteklemektedir. Yani, Tür. kalinis ‘çulluk’ < Yeni Yun. γλάρος ‘martı’ ve
(iddiaya göre) ivatine ‘pelin otu (? – dikkat çekici derecede Türkçe olmadığı
görülen bu örneğin Türkçe olduğuna yönelik başka bir kanıt bulamadık)’ <
Yun. ἀβρότονον ‘pelin otu’: Her bir örnek için gösterilen Yunanca kelimelerin
ön ünlü içermediği açıkça görülmektedir. Bu yüzden, kelimenin aslındaki tin
ve tın biçimleri yalnızca bir a ~ i/ı değişmesiyle Türkçede tan biçimine gelmiş
olabilir. Lakin buradaki bağlamda bu durum muhtemelen çok fazla güvenilemeyecek kuralsız bir durumdur.
Elbette Tsakonya lehçesinin etkisi ihtimalinin de dikkatle ele alınması
gerekmektedir. Eski Dor Yunancasına ait, yani Attik/İonik olmayan, Lemnos (Limni) adının zamanında Λᾶμνος biçiminde olduğu hesaba katıldığında, bu
durum adanın Koine olmayan isminin Tsakonyalılar tarafından tamamıyla
Koine biçimle değiştirilmiş olabileceği anlamına geleceği için, Stalimene biçiminin kökeninin Tsakonya lehçesine ait olduğunu farzetmek ihtimal dışıdır.
Schwyzer’in (1939: 83) listesine göre geçmişte adanın isminin dil bilimi açısından tamamen Attik olmasına rağmen, bu durum tamamen ihtimal dışıdır
çünkü, kelimelerin arkaik biçimlerinin korunmasında yer adları özellikle bir
sığınma noktası oluşturur. Öbür taraftan Stalimene biçimindeki -a- sesi kelimenin geri kalanındaki ön ünlülerin yanında olağan dışı bir görünüm arz
etmektedir ve içinde bu nitelikteki a sesi olan başka biçimlerle kurduğu benzerlik bağlantıları sonucu veya başka bir a ~ i/ı değişmesi sonucu ortaya çıkmış olabilir.
Eldeki bu veriler geriye sadece Stambol ile aynı gelişme süreçlerine uğramış sadece Standia vs., Stanco ve Stambolköj biçimlerini bırakmaktadır. Görünen o ki, bu biçimlerin dördü de Tsakonya Yunancasından türemiş olabilir
ya da herkesçe malum Stambol biçimi doğal bir şekilde türemiş ve çok fazla
biliniyor olmasından dolayı ön ekini öbür biçimlere aktarmıştır. Ancak bu türden adların hepsi aynı kaderi paylaşmamıştır. Bu yüzden, Meyer (agy.) Τήνος
için “yota”laşmış İstindil (n yerine l aykırılaşması ile) biçiminin olduğundan
bahsetmiştir. Sonuç olarak, meseleyle ilgili, en azından şimdilik, ön yargılı
olmamak gerekmektedir.
Yukarıda varılan yargılar Stambol kelimesinin oluşmasında Türkçenin çok
az etkisinin olduğunu veya hiç etkisinin olmadığını göstermektedir. Aslında
Bourne (1887: s. 79), İnalcık (1978: 224) ve Rahn (2002: s. 30, dn. 92) gibi
birçok bilim adamı, Arap seyyah el-Mesudî’nin 956–957’li yıllarda (Haywood
1975: s. 610) neşrettiği Kitāb et-tenbīh ve’l-işrāf (de Sacy 1810: 132) adlı eserinde seyyahın 10’uncu yy’ın ilk yarısıyla ilgili bir inceleme yazısında geçen
Stam/n hecesinin şehrin isminde Türklerin 1071 tarihli Malazgirt Savaşı’yla
Anadolu’ya girişinden yüz yıl öncesinde de görüldüğü sonucuna varmışlardır.
Görünürde ikna edici olsa da, bu fikir el-Mesudî’nin ne hakkında yazdığıyla
ilgili aktarımdaki ince ayrıntıların yeterince anlaşılmaması üzerine kuruludur.
Kaynaklarımıza göre, el-Mesûdî Yunanların şehirlerden bahsetmede bir
şekilde duygu yoğunluğuna göre değişkenlik gösteren iki türlü ifade kullandıklarını belirtmiştir. Yani būlin ve stan būlin (ya da Arapçada bulunmayan
büyük harfleri eklemek isteyenler için Būlin ve Stan Būlin), bunlardan ikincisi
iddiaya göre gurur ve hayranlık belirtir – de Sacy’nin (1810: 172; 1827: 371)17neşrettiği Arapça metindeki ilgili kısımlarda açıkça iki kelime hâlinde yazılmıştır. Bu durum, metnin ilgili kısmının de Sacy’deki ilk tercümesinde (1810:
172) dikkate alınıp ikinci tercümesinde (1827: 370)18 dikkate alınmamış ve
Oberhummer’de (1900: 967), İnalcık’da ve Rahn’da üstü kapalı kalmıştır.
El-Mesûdî’nin būlin ve stan būlin biçimlerinin kullanım alanlarına ilişkin
getirdiği açıklama bize tuhaf gelmesine ve bazı yanlış anlaşılmaları yansıtmasına rağmen, stan būlin biçiminin çeviri yazısı (I)iki kelime hâlinde kendine
özgü bir sunuş şekli; (II)Arapçada olmayan iki sessiz harfli st- hece başlangıcını
göstermesi;19 (III)kuşkusuz Yunanca aksanlı/vurgulu ‘omikron’ ό harfini temsil
eden (uzun) ū şeklindeki yazım; (IV)sözde ‘vurgusuz’ (yani boğazsı olmayan)20
Arapça t
21 sesini kullanması gibi birçok açıdan kayda değerdir. Bu ayrıntılar
bize el-Mesudî’nin fonetik ayrımları ana dilinin Arapça olmasından kaynaklı
birtakım kısıtlamaların en azından bir nebze ötesinde algılayabildiğini ve duyduğu seslerin kesin bir kaydını tutma çabası içinde olduğunu göstermektedir.
El-Mesudî’nin Konstantinopolis’e dair verdiği, eski yazarlarda geçen
çeviri yazıyı günümüze uyarlayarak qusṭanṭīn-īyaht 22 –tam anlamıyla ‘sıf.
Konstantiniye (şehri)’– şeklinde gösterebileceğimiz, Arapça biçimdeki vurgulu ṭ ile çeliştiği için, yukarıda geçen dördüncü maddedeki vurgusuz t sesine
özellikle dikkat çekmek gerekir. Ayrıca, bu yazılış biçimi Arapça ses birimi
dizge bilgisi (phonotactics) kuralları sonucu içindeki altı çizili ν ‘nu’ harfi nin kaybolduğu Κωνσταντίν-ου ‘Konstantin’in’ biçiminin basit bir gösterimi
olarak yorumlanabilir. Ancak, Georgacas’ın (1947: 357) gösterdiği benzer
Κωσταντινούπολις (“3’üncü ve 4’üncü yüzyıllara ait yazıtlarda ve papirüslerde”) ve Κωσταντινόπολις biçimleriyle birlikte varoluş zamanı çok eski tarihlere tekabül eden bu biçimin günlük dile özgü ilk hecesi genizsileşmemiş
Κωσταντίν-ου biçiminin tam bir taklidi olması çok daha muhtemeldir.23
Bir bakıma el-Mesûdî’nin qusṭanṭīnīyaht
 biçimi, buradaki vurgusuz sesler
Arapçada çok az soluklu olduğu için, Avrupa dillerindeki soluksuz ötümsüz
kapantılı t, k seslerinin Arapça vurgulu ṭ, q sesleriyle gösterilmesi geleneğini
en açık şekilde göstermektedir.24 Peki el-Mesûdî stan biçimini yazarken neden
bu gelenekten ayrılmıştır? Bunun cevabı el-Mesûdî’nin stan ve sṭan- şeklinde
kayıt altına aldığı hecelerde iki farklı ses işitmiş olması ihtimalidir. Modern
Arap yazı dilinde hâlâ standart olan ve Proto-Semitik dil için yeniden kurulabilir üç yollu /a i u/ ses karşıtlığı bağlamında, stan biçimindeki /a/ sesi
[a]-[æ]-[ε]-[ə] aralığında bulunmaktayken, qusṭanṭīnīyaht
 kelimesinde geçen
-sṭan- biçimindeki /a/ sesinin [ɑ]-[ɒ] aralığında bulunduğu açıktır.25 Arapça konuşanlar arasında stan biçiminin telaffuzuna benzer böyle bir biçimin
kullanılmış olduğu bilgisini teyit eden bir başka kullanım ise Rahn (2002:
32 dn. 101, ayrıca bk. s. 30 dn. 92) tarafından atıfta bulunulan 1398 tarihli bir yayınevi ambleminde geçen kelimenin son hecesindeki çift ünlünün
12’nci yüzyıl sonrasında (Jensen 1959: 8) görülen /o/ ile gösterildiği Ermenice Ստըմբաւլ Stəmbawl {yani harekeli [ə]- ile [(ə)stəmbol]}26 biçimidir. 
Bu yüzden, el-Mesûdî’nin duyduğu biçimin Yunanca “eta”laşmış στεν Πόλιν
biçimi olduğu kanaatine varmaktayız.
el-Mesûdî’nin stan būlin biçimindeki stan = στεν kelimesi, bu coğrafya
hakkında Arapça yazılar yazmış bir seyyah olarak bildiğimiz ve Konstantinopolis’in iki kısmından birinin telaffuzunu aşağıda verildiği üzere çok dikkat
çekici bir şekilde tarif etmiş Berberî İbni Battûta tarafından benzer bir şekilde
yaklaşık dörtyüz yıl sonrasında görünüşte aynı isim olarak kayıt altına alınmış (yani 1325–1349 arasında) biçimle çelişmektedir (Arapça metin için bk.
Defrémery/Sanguinetti 1854: 431 ve dev.):
اصطنبول بفتح الهمزة وا�كان الصاد وفتح الط�آء المهملتين و�كون
ّ
والم الب�آء الموحدة وواو ّمد النون وضم
tam çeviri yazısı:
’ṣṭnbwl bftḥ ’lhmzht
 w’sk’n ’lṣ’d wftḥ ’ḷṭāʔ ’lmhmltyn wskwn
’lnwn wḍmm
 ’lbāʔ ’lmwḥdht
 ww’w mdd
 wl’m,
tercümesi:
“içindeki iki ünsüzün de noktasız olduğu [yani, buradaki ṣ ve
ṭ ünsüzlerini Arap imlasındaki benzerleri olan, sırasıyla, ḍ ve
ẓ’dan ayırmak için –MS, RW] Ɂ’dan sonra gelen /a/ ve ṣ’dan
sonra gelen sıfır biçim ve ṭ’dan sonra gelen /a/, n’den sonra sıfır
biçim ve tek noktalı b’den sonra /u/ [yani, iki noktalı y harfi değil
–MS, RW] ve uzatılmış w [yani, /u/’nun /ū/’ya dönüşmesi –MS,
RW] ve l ile kurulmuş ʔstnbwl biçimi”,
kısacası, bu isim ʔaṣṭanbul olarak okunmalıdır.27 Vurgulu ünsüzler bir kez
daha Arapçadaki /a/’ların [ɑ]-[ɒ] aralığında olduğunu ve ū- sesinin o-’dan
çok, muhtemelen u- niteliğinde olduğunu göstermektedir.
Bir başka deyişle, Meyer’in e > a görüşü, yer adlarındaki vurgu konumları,
ön türeme, i ~ a değişkenliği, kelime başında olmayan hecelerde o’nın u ile
yer değiştirmesi ve başka durumlarla ilgili Türkçe kaynaklı birtakım değişiklikler sonucu yaklaşık 250 yıl kadar Türkçe ile etkileşimde kaldıktan sonra
(1325~1071) el-Mesûdî’nin duyup aslına sadık kalarak kaydettiği Yunanca
“eta”lı στεν Πόλιν biçimi Türkçe Astánbul ~ İstánbul türevlerine evrilmiştir. Muhtemelen bu Türkçe biçimler birçok Yunana, aslı Tsakonya lehçesindeki
Stambol(i) biçimi olması gereken ancak öz Türkçeci çevrede “Türkçe” olarak
kabul gören biçimi kabul ettirdi. Ve belki de bu durum, akabinde Osmanlı
şairleri arasında bu biçimin kelime başı ünlüsü olmadan (bk. aşağıda §6.1)
kullanımının daha edebî bir şekil olduğu kanısını doğurmuştur.
Aslında, yukarıda belirtilen 14’üncü yüzyılın sonlarına doğruki Ermenice Stəmbawl ‘[ə]stampol’ biçimiyle oldukça açık bir çelişki hâlinde olmasına
rağmen, eğer Rahn (2002: 30 dn. 92) tarafından da yinelenen İnalcık’ın (1978:
224) bir 12’nci yüzyıl biçimi olan ve [(ə)stampol] olduğu düşünülen Stampol
biçimi üzerine görüşü doğruysa, bu değişmedeki asıl kısım olan sondan bir
önceki hecede meydana gelmiş e > a evrilmesi neredeyse yüz yıl öncesinden
meydana gelmiş olmalıdır. Aslında e > a evrilmesi 1071’den çok da geç olmayan bir tarihte Türklerin Anadolu’ya özgü “eta”laşmış στεν Πόλιν biçimini
benimsemeye başlamalarıyla meydana gelmiştir.
Türklerin 1453’teki fethi sırasında İstanbul isminin ortaya çıkışını anlatıyor gibi görünen birçok akla mugayir hikâyenin dışında, Rosen (age.) ve Hansack (2008: 91) gibi bazı bilim adamları tarafından gelenekleşmiş etimoloji
ışığında itibarsızlaştırma ve çürütme amaçlarıyla birtakım hikâyeler uydurulmuş ve/veya aktarılmıştır.
6. Cevaplanmayı bekleyen birkaç tane soru bulunmaktadır.
6.1. el-Mesûdî’nin görüşünü birçok kişi mühim bir kanıt olarak görmemiştir. Şöyle ki, de Sacy’nin kısmen şaşırtıcı ve bu yüzden kelimenin aslının
gösterilmesindeki bir dizi güven verici bulmadığı yabancı girişimlerden ve
kısmen Arap seyyahların kayıt altına aldığı Yunanca isimlerin bozuk biçimleri hakkında daha önceden yakınmış olmasından dolayı bu görüş Hesseling
(1890: 193) tarafından reddedilmiştir. Bu isimler muhtemelen, Arapça bir metinde rastlanılması güç -ου iyelik ekli28 halk dilindeki Κωνσταντίν-ου-πόλις
(§5) biçiminin iyi bir çevirisi olan –ilk ögesinin ses özellikleri verilmiş yukarıdaki qusṭanṭīn-īy-yaht
 biçimi ve kelimedeki -īy- sıfat eki ve -ayht
 müennes eki
madīnaht
 ‘şehir’ kelimesiyle uyumlu– el-Mesûdî’nin آ�بد (قسطنطينية مدينة) (badaʔa)
madīnaht
 qusṭanṭīn-īy-aht
 “(o kurdu) bir Konstantiniye şehri”29 biçimini içerir.
Hesseling’e (1890: 192) ait çok geniş olduğu ifade edilen yabancı gösterimler ve aynı şekilde Bourne’dan30 alıntılanma çeviri yazılar şu şekildedir:
1. Journal Asiatique dergisinin (sayı:9, 1832) 459’uncu sayfasındaki E.
Jacquet’nin bir makalesinden alınma, bizim şimdiye dek görme imkânımızın olmadığı, raporda Esdampol biçiminin Ermeni “Vartan” tarafından 14’üncü yüzyılın başlarında kayıt altına alındığı geçmektedir. Fakat “Vartan”ın Vardan Arevelcòi Վարդան Արնելցի (Doğulu Vardan)
olduğu ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak, Jacquet’nin Vardan için Batı
Ermenicesi çeviri yazısıyla “Vartan” biçimini vermesi hatalıdır. Fransız
bilim adamının basit “E-” harfinin kuşkusuz yukarıda ele alınan (§5)
Ermenice “şeva” (İng. schwa) kelime başı sesiyle gösterdiği Estambol
için “Estampol” çeviri yazısında da aynı hatanın olduğunu varsayabiliriz. Aslında Rahn (2002: 30 dn. 92), iddiaya göre 2’nci Mehmed’in
şehrin adını İslamîleştirme çabaları sonucu 1453’te Konstantinopolis’in
kaybedilmesi anısına yazılmış bir şiirdeki kelime başı “şeva”lı benzer bir Ermenice biçime atıfta bulunmaktadır: bel. hâli, tek. զանունն
Ըստամպոլին zanownn Əstampolin31 – Rahn’ın çevirisine göre “den
Namen Ěstampolis”.
2. Önceki sayfalarda ele aldığımız İbni Battûta’nın naşirlerinin yazdığı
Esthamboûl biçimi (dn. 27).
3. Semerkant’taki İspanyol sefiri Clavijo tarafından 1403’te kayıt altına
alınmış Escomboli biçimi. Dil yapısı kelime başı s+ünsüz yapısını telaffuz etmeye uygun olmayan başka dilden bir kişi, çağdaş İngilizcedeki
slogan, snob, sprint ve stand gibi kelimeleri dahi İspanyol dilinde kelime başı [e-] sesi getirerek telaffuz eder. Clavijo’nun kaydındaki c harfi
bir hata veya t harfinin yanlış okunması olarak editör tarafından zaten
yeterince izah edildiğinden dolayı (Bourne 1887: 80), boğazsı bir Arapça ṭ telaffuzunun bir ḳ sesi olarak anlaşılmış olabileceğini iddia etmek
gereksiz olur. Öbür taraftan, sondan üçüncü hecede a yerine o sesi olması, İbni Battûta’nın biçiminde olduğu gibi Arapça vurgulu ünsüzlerin
yakınındaki /a/ sesinin [ɑ]-[ɒ] şeklinde oluşmasıyla rahatlıkla açıklanabilir. Bu durum, en azından günümüzde sesi /o/ ünlüsüymüş gibi kayıt altına almada (bununla ilgili bk., örn. Stevenson 1970:11) nispeten dil
önü konumda bulunan İspanyol /a/ sesiyle karşılaştırmalı bağlamda yeterince güçlü bir zıtlık oluşturabilir. Buradaki hecede /a/ sesinin bir şekilde genizsileşmesi ve orta tonlu ünlüyü “belki dudaksılaşmayla birlikte” bir şekilde yükselmiş kalın ünlüye dönüştüren alt damağın alçalması
hadisesi, bu durumun daha az muhtemel bir alternatifidir. Krş. Fransızca
eş heceli (tautosyllabic) ‹en/m› zamiri, en azından hâlâ hatırlanan şekliyle, [ɑ̃
] ünlüsü, ya da hâlâ /a/ orta ünlüsünün genizsi bir biçimi gibi
yazılan Lehçedeki [ɔ̃
] art geniz ünlüsü (krş. Karaś/Madejowa 1977 tablo
1, xxiv–xxv; Puppel ve ark. 1977: 17 ve dev.).
Bu durum geriye sadece, İnalcık’ın da (age.) Osmanlı şiirinden atıfta bulunduğu, sadece ikincisi için kanıt sunabileceğimiz “S(i)tinbul” ve “S(i)tanbol” türevleri de bulunan ستنبول �stanbwl biçimine işaret etmenin dışında hakkında söylenebilecek az şeyin olduğu (ayrıca yukarıda, §5) Schiltberger’in
1426’lı yıllarda ‘…Yunanların Konstantinopolis’i Istimbol, Türklerin ise
Stambol olarak adlandırdıkları…’ şeklindeki görüşünü bırakmaktadır.
Akıl dışı gördüğü bütün biçimlerle ilgili kolaylıkla açıklama getirilebildiği
için, Hesseling’in bu biçimleri reddetmesinin mantık temelinden yoksun olduğu açıkça görülebilir.
6.2. Rosen (age.), Room (a.g. yerlerde) ve Rahn (age.) gibi Constantinople
biçiminde bazı bozulmalar olduğu teorisini benimseyen eski bilim adamları, bu teoriye olan inançlarının yalın bir ifadesinin bütün sorunları çözmeye
yeterli olacağını varsaymaktayken, Hansack (2008) en azından bir açıklama
getirme girişiminde bulunmuştur. Ne var ki, bu açıklama oldukça yetersiz kalmaktadır.
İlk olarak Hansack, Rahn’ın bozulmayı tetikleyen etkenin Konstantino/
upolis isminin günlük kullanım için fazlasıyla uzun olduğu yönündeki görüşüne atıfta bulunmuştur. Görünüşe göre her iki bilim adamı da cahillik denecek
derecede Yunanların birkaç yüzyıl öncesinde ve hem Anadolu’ya Türklerin
gelmesi hem de bilhassa Orta Bulgarca dönemi sonrasında Polis kısaltmasını
tercih etme eğiliminde oldukları gerçeğini göz ardı etmektedir. Hansack’ın bir
ses değişmesi için kuluçka olarak gördüğü dil aşağıda ele alınacak açıklaması
açısından önemlidir.
İkinci olarak Hansack, İstanbul biçimindeki i- sesinin bir ön türeme olamayacağını, çünkü “Estampolis” biçimindeki gibi kelime başı E- sesini içeren bir
biçim olduğunu ifade etmektedir. Hansack bu biçime atıfta bulunup okurlarına sunmak yerine sadece verdiği ‘Belege [kanıt]’ için Rahn’a (2002: s. 30, dn.
91) yaklaşmayı kabullendiği için, bu ifadenin sadece Rahn’ın Ermenice Ěstampolis kayıdına işaret ettiği sonucuna varabiliriz. Görüldüğü üzere, Hansa-ck’ın atıfta bulunduğu bağlam içinde (yukarıda §6.1) hışırtılı ünsüz+kapantı
şeklinde kelime başı ses özelliği olan bir kelimede kelime başı “şeva” sesinin
verilmesi nadiren fonetik bir zaruret teşkil etmektedir. Dolayısıyla fonemik
olarak bu “şeva” sesi Hansack’ın üzerine kurmak istediği tartışmanın ağırlığını kaldıramayacak Ermenice bir sıfır biçimi oluşturmaktadır. Aslında başlangıç E- sesi verilmiş olduğu ve aynı görüşlerin tatbik edilebileceği Vardan’ın
Doğu Ermenicesindeki Estambol (agy.) biçiminin düzeltilmiş Fransızca çeviri
yazısı gibi öbür biçimlerden bahsetmiştik. Bu biçime eşit derecede az önem
İspanyolca çeviri yazılı Escomboli biçimine ve daha az önem ise bir şekilde
hatalı çeviri yazıyla İbni Battûta’nın naşirleri tarafından aktarılmış biçime verilebilir (agy.).
Elimizde şehrin isminin gösterilebilir /e/ kelime başı sesiyle yazılmış hakiki bir Orta Çağ biçimi veya sonrasındaki Osmanlı biçimi olmuş olsaydı, o
zaman e- ön türemesinin Osmanlı Türkçesinde tamamıyla olağan bir durum
olduğundan bahsedilebilirdi. Buna örnek olarak: Osm. eryal ‘bir madenî para
cinsi’ < İsp. real ‘bir madenî para cinsi’; Osm. eskonto ‘erken ödeme indirimi’
< İt. sconto ‘erken ödeme indirimi’; Osm. estofa ‘işlemeli kumaş’ < İt. stoffa ‘kumaş, dokuma, çuha’ (Stachowski 1995: 179. sr.). Dahası, böylesine bir
ünlü modern dilde i- sesini verme eğiliminde olurdu, krş.: Osm. eskorbut ~
Modern Tür. iskorbüt ‘âdî, pis’ < Fr. scorbut ‘âdî, pis’ ~ İt. scorbuto ‘âdî, pis’;
Osm. eskurçune ‘tekesakalı’ < İt. scorzonera ‘tekesakalı’ (Meyer 1893: 29), İt.
scorzone ‘1. çayır yılanı, 2. yaz trüfü’ ile karıştırılır > Modern Tür. iskorçina
‘tekesakalı’; ve i ~ a değişkenliği: Osm. istabur ~ astabur ‘koruyucu duvar;
savunma karargâhı, at arabalarıyla tahkim edilmiş mevzi’ < Bulg. stobor ‘korkuluk; set, engel’. Bu yüzden Hansack’ın açıklamasındaki ikinci dayanak da
ilki kadar değersizdir.
Öbür taraftan, Hansack’ın ön türeme hakkında iki kez düştüğü hata İstanbul
kelimesinin ilk hecesinin neyi gösterdiği üzerine getirdiği açıklamayı kendi
içinde hükümsüz kılmamaktadır. Hansack’ın, modern Almancadaki Ístanbul
yazılışıyla gösterildiği gibi, aksanın başlangıç hecesine kaymasıyla elde edilmiş Kon|stan|tinό|polis ve Í|stan|----|bul biçimlerinin kıyaslanması sonucu
ileri sürülen iki heceli -tino-‘nun gerektiği şekilde düştüğünü ifade ettiği yorumunu da ele aldıktan sonra bu konuya geri döneceğiz. Hansack’ın modern
biçiminin isimle ilgili herhangi bir mahallî telaffuz özelliği göstermemesi küçük bir talihsizliktir (krş. Türkçe coğrafi yer adlarında genel olarak görüldüğü
gibi, sondan önceki hecesinde vurgu bulunan Türkçe İstánbul biçimi). Vurgunun böylesine yer değiştirmeler gösterebileceği makûl derecede etkili bir dil
öbeği bulabilmek asıl sorunu oluşturmaktadır. Elbette bu konuda Yunanlara
bel bağlanamaz. Bunun sebebi olarak Yunanlardan elde edilebilecek en iyi
şeyin, Yunanca vurgulama kurallarına göre Konstantínu kelimesindeki son ünlü işlevine devam ettiği için, vurgunun hiçbir şekilde ilk kelimenin başlangıcına doğru kayma ihtimalinin olmadığı iki kelimeli (dolayısıyla çift aksanlı)
Konstantίnu pόlis türevi olmasıdır. Araplardaki ön sesten bir hece daha fazla
vurgulandırılmış Qusṭanṭīnī́ya biçimi bu konuda daha da az yardımcı olmaktadır. Türkler bu birleşik biçimdeki vurguyu olduğu yerden atmış ya da sondan
önceki heceye, yani kelimenin sonuna yakın bir yere kaydırmış olabilirler ve
muhtemelen yine de çok geç gerçekleştirmişlerdir. Dikkate alınmak için geç
kalınmış başka bir millet olan Ermeniler ise vurguyu paradigmalarında hiçbir
şekilde “şeva” içermeyen son heceye kaydırmış olabilirler. Belki de Vikinglere veya Vareglere başvurulabilir, ancak onlarda da şehrin adı Miklagarðr
idi. Yunanca biçimin günlük dildeki kullanım biçimine alışkın olan insanların
Hansack’ın teorisinin gerektirdiği hatalı telaffuzu, kendilerininmiş gibi, benimsemelerine yol açan şeyi Vikinglerin Yunanca ismi kullanma girişimlerine
bağlamak da akla yatkın görünmemektedir. Öbür yandan, nazariyesi icabınca
zamanla dillerinin vurgu değişikliklerine izin vermiş olabileceği bir milleti
bulmak bizim değil Hansack’ın işidir. Hansack Orta Bulgarcadaki süreç içinde sonraki zamanlara denk geldiği iddia edilen bir ses değişikliğinden bahsetmektedir. Ancak, Orta Bulgarca evresinin başlangıcı M.S. 1100’lü yıllar
olarak kabul gördüğü için bu tarihin el-Mesûdî’nin yaşadığı yıllardan oldukça
geç olduğu aşikârdır. Görünen o ki, Hansack’ın -tínu-/-tinú-/-tinό- biçiminin
kaybolmasına yönelik getirdiği açıklama yetersiz kalmaktadır.
Sonrasında Hansack, Konstan(tinό)polis biçimindeki k- sesinin düşmesini şu şekilde “açıklar”: “Das anlautende K- ist ganz einfach abgefallen. Der
Verlust eines anlautenden Gutturals (hier des K-) tritt so häufig auf, dass das
Phänomen nicht erörtet werden muss” (age. 92). Biz buna katılmıyoruz. Öncelikle, bütün kalın ünlüler kesinlikle aynı şekilde ele alınamaz. Farklı diller
açısından, k ve q gibi ağız boşluğunun art kısmıyla olan etkileşme sonucu
üretilen ötümsüz kapantılar umumiyetle aynı yerde meydana gelen ötümlü
kapantılardan daha istikrarlıdır (örn. Woodhouse 1993). Hock’un (1986: 88 ve
dev.) küme sadeleşmesi olarak ele aldığı k- ön sesinin İng. knock, Yun. ön ek
(başlıca Eski Attika lehçesi) ξυν- > συν-, P.Yun. *ta kwāmn > Yun. (lehçesinde) ta ppāma şeklinde düştüğü durumlar muhakkak vardır. Ancak burada bize
lazım olan k- ön sesinin kaybolmadığı kümelenmemiş birçok örnektir ve Hansack’ın aklında ne olduğunu anlamaya çalışarak zamanımızı kaybetmekteyiz.
P.Slav *edī̆n ‘bir’ kelimesinde iddia edildiği gibi, Winter yaklaşımından
etkilenmiş Slav dillerindeki gırtlaksı refleksin fark oluşturacak şekilde düşmesiyle *kostь kelimesinde olduğu gibi Proto-Hint-Avrupa (PHA) *H- ile
yeniden kurulmamışsa (ancak bu sefer *h3
’ten ziyade *h2
) Vedaca ajá- ‘keçi’,
Lit. ožỹs ‘keçi’ (Mayrhofer 1992: 51; Smoczyński 2007: 434 P.Balto-Slav
“vṛddhi” biçimini getirmektedirler) ile ilişkisi olduğu düşünülmesi bakımın-dan Winter’in görüşüne aykırı gibi görünen Lat. costa ‘kaburga’ (Derksen
2008 madde altında) ve anlaşılması daha da güç olan durumlardan biri olan
P.Slav *kozà ‘dişi-keçi’ kelimelerinin yanı sıra, P.Slav *kôstь ‘kemik’, Vedaca
ásthi, Yun. ὀστέον, Lat. os ‘kemik’ arasında bir şekilde belirsiz durum vardır.
Bu durumda, aynı zamanda Arnavutça kedh ‘çocuk’ ve E.İng. hēcen ‘çocuk’
arasında ilişki olduğu yönünde iddialara temellenerek (Orel 2000: 69; deVries
1977: 280; ayrıca Vasmer / Trubaçev 1986–1987 E.İng. hǽcen md. altında),
*kozà kelimesi ikinci bir *H- > P.Slav *k- bağıntısını ortaya çıkarmaktadır.32
Fakat bunlar bu durumda ne k- harfinin düşmesiyle ilgili görünmekte, ne de
tam aksine “Hansack’ın getirdiği iki örnekten ilkinin jako türevindeki j sesini
kaybetmiş biçim olduğundan ve j- ~ k- ön seslerinin ilgili PHA *Hi- bağlacı ~ *kw
- soru edatı bağıntısını göstermemesinden dolayı” Hansack’ın aklına
gelmiş olması muhtemel Eski Kilise Slavcası ako ilgi bağlacı ‘gibi’ ve kako
soru edatı [interrog. conj.] ‘nasıl?’ arasındaki karşıtlıkla ilgili görünmektedir.
Elbette P. Cermen dilinde pre-Cermen *k- sesinin, ve özellikle kümelenmemiş *k- ön sesinin, olağan süreç içinde bazı lehçelerde kaybolarak tamamen
Cermen h- sesine evrildiği durumlar olmuştur. Ancak bu denli geniş yelpazesi
olan bir süreç Hansack’ın aklını meşgul etmemiştir. Yani bir kez daha söylememiz gerekirse Hansack’ın açıklaması bir kez daha ikna edicilik bakımından
çuvallamıştır.
K- savının anlaşılmaz olduğunun ortaya çıkmasından sonra, elimizde kalan
biçim ne Yunancada ne de Türkçede görülebilen *Onstanpol biçimidir. Hansack (age. 92) Orta Bulgarcadaki şu evrilmeyi (konuyla ilgili oldukça gecikerek) ileri sürmektedir: *on- > (genizsi) *ǫ- > (genizsi) *ę- > e- ~ i- (bu yönden
Hansack’ın **Estanbul ~ İstanbul vb. hayalet biçimi). *on-, *ǫ-, *ę- ya da
özgün *e- biçimiyle ilgili herhangi bir kanıt olmadığını belirtmeye bile gerek
yoktur. Aslında *Ostanpol biçimine en yakın örneği İbni Battûta’nın 14’üncü
yüzyılda getirdiği ʔaṣṭanbūl örneği oluşturmaktadır. Bu örnekle ilgili meseleyi tabii olarak ilk hecede genizselliğin olmaması değil, aslında al-Mesûdî’nin
10’uncu yüzyılda ortaya koyduğu Stan Būlin biçimine öncülük etmede dört
yüz yıl kadar geç kalmış olması teşkil etmektedir.
Hansack’ın genizsileşme nazariyesinin dışında daha ciddi sorunlar mevcuttur. İlk olarak, ilk hecedeki genizsi ünsüz hecedeki ünlünün genizsileşmesine yol açtıysa neden bu durumun ikinci hecede meydana gelmediği sorusu
herkesin merak ettiği bir konudur. Lehçedeki durum bahsedilen bağlamda genizsi ünlülerin bir çözülme [dissolution] karşısında bir kapantıya uğradığında
oluşan sonuçları gösterdiği için, sathî olarak buna benzer bir duruma (önce
genizsileşmiş sızıcı x ağız ünlüsü + kapantıdan önceki eş çıkışlı [homorganic] genizsi ünsüz) bu dilde çok seyrek rastlanır. Slav dillerine yapılan atıflar ve
Kostya ~ Κώστας isminin Yunancaya ve Slav dillerine has genizsileşmemiş
eş çıkışlı ses(ler)den müteşekkil biçimleri Hansack’ın iddiasına bir katkıda
bulunmamaktadır.
Bu biçimlerde hiçbir genizsi sesin bulunmayışının sebebi, yukarıda da
açıklandığı üzere (§5 ve dn. 23), tamamıyla halk diline özgü Κωσταντίνος
biçiminin ilk hecesinde önceki tarihlerden itibaren hiçbir genizsi sesin bulunmayışıdır. Asıl Latince biçimde genizsi ses dilin kendi konuşurları arasında
mevcut olmuş olabilir, ancak Georgacas’ın (1947: 357) yazılı Latince Costantinopoli, Costantinus, Costas örneklerine işaret ettiği üzere, kelimenin ne
Yunanca uyarlamasında ne de, aslında, Orta Çağ Latincesinde bu ses bulunmaktadır. Öncelikle Slav dilleri Halk Yunancasına özgü ilk hecesinde genizsi sesin olmadığı biçimi neredeyse tamamen kabul etmiştir. Bu durum hem
Kostjan(ь)tinъ (örn. krş. Lavrov 1966: 73, 11. 21, 30; Çerepnin 1969: 393 n.
55; Kotkova 1977: 547) şahıs adının ortak uyarlaması olan 12’nci yüzyıl Eski
Rusça biçimin ilk hecesindeki genizsi seslerden, hem de, daha ilgi çekici olarak, bu biçimin ikinci hecesinde görülen iki özellikten ortaya çıkmaktadır: krş.
(I)Slav dilindeki edebî geleneğin başlangıcında Slav dillerindeki genizsileşmeye işaret eden ja ve (II)buradaki geniz ünsüzü kuşkusuz sonradan asıl konuşma
dilindeki Yunanca biçimle büyük ölçüde benzerlik kurulması esasında (elbette
ilk hecede, beklenildiği üzere, hiçbir genizsellik belirtisi olmadan) yeniden
kurulmuştur. Biraz daha geç bir tarihe tekabül eden Eski Rusça Kostantinъ biçimi (örn. Kotkova 1971: 593) Yunanca konuşma dilindeki biçimin kökünden
tamamen yeniden kurulma sonucu oluştuğunu açıkça göstermektedir. Şu ana
kadar Hansack’ın ilk hecedeki geniz ünlüsü üzerine nazariyesi ancak buraya
varabilmektedir ve bu kurgu olmaksızın yaptığı bütün açıklamaların sonuçsuz
kaldığını belirtebiliriz.
Dahası, Hansack’ın iddia ettiği gibi bir başlangıç ünlüsü sıra dışı bir şekilde ortaya çıkmış olsaydı, bu sesin Stanbul gibi bir biçimdeki başlangıç kümesini kapsayan bir ön türemenin son biçimi olma özelliklerinin hepsini taşıyan
Türkçedeki i ünlüsü olması mümkün olmazdı, krş: Tür. istampa ‘damga’ ve
§4’te verilen öbür örnekler.
Belki de, el-Mesûdî’nin 10’uncu yüzyılda yazdığı ve kolaylıkla sten búlin veya sten pólin vs. olarak okunabilecek biçimi tekrarlamak neredeyse hiç
gerekli değildir ve bizim de belirttiğimiz üzere kanıtlayıcı hiçbir niteliği olmayan Hansack’ın mantık dışı açıklamasıyla da aralarında benzerlik barındırmamaktadır.
6.3. İstanbul kelimesinin Ko(n)stantinópolis biçiminden yapılma tamamen
Türkçe bir uyarlama olduğu ihtimalini yeterince ele almadığımızı düşünenler için diyebiliriz ki, aslında Bulgaristan’dan bir tür gelişim olarak görülebilecek
kesin bir kanıt vardır. Bu kanıtı Kjustendil (GD Bulgaristan) = Tür. lehç. Küstendil = Ölç. Tür. Köstendil < *Köstendin kelimesinde görmekteyiz. Buradaki
ünlülerin önlüleşmesinin (incelmesinin) sebebi Avrupa dillerinde hem k’nin,
hem de l’nin Türkler tarafından sözde “damak ünsüzleri” yani, (ünsüzler damaktan seslendirilmese bile) sadece damak ünlüleriyle birleştirilebilir ünsüzler olarak algılanmasıdır. Türkçede, Arapça kelimeler de aynı uygulamayla
karşılaşır, örn: Ar. kalima(ht
) ‘kelime’ > Tür. kelime ‘sözcük’; özellikle krş.
Ar. qibla(ht
) ‘kıble – Müslümanların dua ederken yöneldikleri Mekke’deki
Kâbe’ > l damaksıl olarak görüldüğü için -a- > -e- olurken, q artdamaksıl
olarak görüldüğü için -i- > -ı- değişmesiyle Tür. kıble ‘kıble’. Bu durum tıpkı
Küstendil ~ Köstendil örneğinde olduğu gibi (asıl biçimdeki) her iki k- ve -l(-
)’den dolayı, Konstantinopol(is) biçiminin Türkçedeki görünümünde muhakkak damaksıl ünlülerin olacağı anlamına gelmektedir.
7. Sonuç ve görüşler.
7.1. Geleneksel yoruma katılmayan ve katılanların bazıları konuyu aşağıdaki düzeltmelerin gerektiği oldukça bozuk bir biçimde sunmaktadırlar:
1. Etimonun biçimi halk diline özgü Orta Yunanca στην Πόλι(ν) biçimidir,
bu biçimin yüksek edebî dildeki hâli değildir.
2. Etimonun anlamı bir ihtimal ‹Konstantinopolis’de›, muhtemelen ‹Konstantinopolis’e› ve aynı şekilde muhtemel ‹Konstantinapolis’in içine› anlamındadır ve bir isim olarak Yunanca konuşanlar ve konuşmayanlar
arasındaki ilişkiler sonucu şekillenmiştir.
3. Hem belirtici bir cins ad [appellative] olarak ‘şehir’, ‘köy’ anlamındaki
kullanılması, hem de böylesine bir yerin adı ve yer adı benzeri bir kalma/yönelme tabiri türünden kullanımı münferit gelişimler göstermediği
gibi Yunancanın konuşulduğu sahadan bol miktarda beslenmiştir.
4. Yunanlarca kullanılan etimonun telaffuzu “eta”laşmış Koine biçimle
sınırlı kalmamıştır. Aslında, 10’uncu yüzyılda bir Arap seyyah tarafından kayıt altına alınmış bu biçimle ilgili en eski kanıtı “eta”laşmış στην
Πόλιν biçiminden farklı yorumlamak çok zordur. Böylesine bir telaffuz
14’üncü yüzyılın sonlarına ait Ermenice Stəmbawl biçimiyle de desteklenmektedir. İlk ögenin değişkenliklerini oluşturan stin, sten ve Tsakonya lehçesine ait stan biçimleri 20’nci yüzyılın başlarına kadar bütün
Anadolu’da işitilebilirdi.
5. -staN- hecesindeki seslendirme muhtemelen “eta”laşmış *steN bol biçiminden Türkçedeki ünlü uyumu neticesi bozularak oluşmuştur. Buna
rağmen bu durum, “eta”laşmış *stiN bol biçiminin ya da Tsakonya leh-çesine ait *staN bol biçiminin Türkçede nasıl yorumlanmış olduğunu da
gösteriyor olabilir.
6. İstanbul kelimesindeki başlangıç ünlüsü, ünsüz kümesini kelime başından uzaklaştırmak için Türkçenin meydana getirdiği bir ön türeme olabilir.
7.2. Eğer Araplar ilk biçimlerdeki kelime sonu -i harfinin Klasik Arapçada
çoklukla çekim ve kip durumlarını belirten kelime sonu kısa ünlülerine benzediğini düşünmüşse, bu ünlü Arap etkisi sonucu kaybolmuş olabilir. Bunlar
Kur’ân-ı Kerim okumada ve bazı başka özelliklerde telaffuz edilmekte, ancak
sadece konuşma dilinde, en azından, ünlü kümesi bozucu olarak varlık göstermektedir.
7.3. Orta Çağ Türkçesine ait a- ön türemeli biçimler olduğu görülmektedir.
Astanbul; istāmbol ve istanbol biçimleri bu şekilde Meninski (1680: 176, 205)
tarafından kayıt altına alınmıştır.Türkçedeki a ~ i değişmesi gibi farklı ön türemeler belli bir noktada bağdaştırılabilir.
Bizim bildiğimiz istāmbol ve istanbol biçimlerinin Arapçada sondan bir
önceki hecesinde ‹m› harfiyle değil de ‹n› harfiyle olan yazımlarına rastlamaktayız. Bununla birlikte İslambol biçimi aşikâr sebeplerden ötürü ‹m› ile
yazılmıştır ve, bizim de belirttiğimiz üzere, bu biçim İslambul biçiminin yanı
sıra çok daha anlamlı bir kullanılıştır. Bu durumda görünen odur ki, din kaynaklı İslāmbol biçiminden olabildiğince farklı olması şartına bağlı olarak geleneklerde olan ve dinî bir çıkış noktası olmayan bir Türkçe biçim seçilmesi
amacıyla modern Türkçede İstanbul biçimi seçilmiştir.
7.4. Kelimenin asıl biçiminin “bozulduğunu” savunanlar, başka bir dile
geçtikten sonra bile Yunanca konuşma dilindeki Kostantinopóli veya Kostantinu póli biçimlerinin vurgulu hecelerinin Istanbol olacak şekilde nasıl kaybolduğu üzerine henüz bir açıklama getirebilmiş değillerdir. Aslında Yunanca
küçültme ekli Kóstas biçimini ele aldığımızda, kelimeyle ilgili daha muhtemel bir Yunanca kısaltmalı biçim; *Kostápoli veya, Türkçedeki kullanımı
için, tespit edilen Türkçe kısaltmalı biçim Köstendil şeklinde olabilirdi. Yunan
konuşma dilindeki Pόli biçimi ışığında, insanlar tarafından neden başka –ve
daha uzun– bir kısaltmaya ihtiyaç duyulmuş olabileceği de daha geçerli bir
şekilde açıklanmamıştır.
7.5. Yunanca biçimlerin Türkçeye nasıl geçtiği, kabaca, aşağıdaki gibi gösterilebilir:
Modern Tür. İstanbul < Osm.-Tür. Stambol (~ 14’üncü yüzyıl civarı, Astanbul) < Orta Yun. (Tsakonya lehçesi, Marmara Denizi’nin güney kıyılarında:) stambóli ~ < (öbür lehçelerde:) stembóli(n) ~ stimbóli(n) ‘Konstantinopolis +E/+dA/içine’ < stan Póli(n) ~ sten Póli(n) (> Ar. [el-Mesûdî, 10’uncuyüzyıl civarı] stan būlin ‘Konstantinopolis’) ~ stin Póli(n) < kon. Yun. s- ‘1.+E; 2. +dA; 3. içine’ + tan ~ ten ~ tin, tanımlık + Póli(n), belirt. hâli < Pólis‘Şehir’, yani ‘Konstantinopolis’.
 

KAYNAKLAR

Kaynaklar
BaBınger, Franz (1957), Maometto il conquistatore e il suo tempo, Turin, Einaudi.
Bourguet, É. (1927), Le dialecte laconien, (Collection linguistique publiée par la Societé
de linguistique de Paris 23), Paris, Honoré Champion.
Bourne, Edward G. (1887), “The Derivation of Stamboul”, American Journal of Philology
8/1, 78–82.
Brownıng, Robert (1969), Medieval and Modern Grek, London, Hutchinson.
Çerepnın, Lev Vladimiroviç (1969), Novgorodskie berestyaniye gramotı kak istoriçeskiy
istoçnik, Moskova, Nauka.
De Sacy, Silvestre (1810), “Le livre de l’indication et de l’admonition (ou l’indicateur et le
moniteur) d’Abou’lhasan Ali fils de Hosaïn fils d’Ali Masoudi, auteur du Moroudj aldhahab”, Notices et extraits des MSS de la Bibliothèque Impériale 8, 132–199.
–––– (1827), Chrestomathie arabe, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 2. baskı, 3. Paris,
Imprimerie Royale.
Deffner, M. (1874), “Reste älterer Casusbildung im Zakonischen”, Νέα Ελλάς 34, 19 Ekim.
–––– (1880), “Das Zaconische als Fortentwicklung des laconischen Dialektes erwiesen”,
Archiv für mitte- und neugriechische Philologie 1, 1–54.
–––– (1881), Zakonische Grammatik, I: Lautlehre, Berlin.
Defrémery, C. ve Sanguinetti, B.R. (ed., çev.) (1854), Voyages d’Ibn Batoutah, texte arabe, accompagné d’une traduction, 2, Paris, Imprimerie Impériale.
DerkSen, Rick (2008), Etymological dictionary of the Slavic inherited lexicon, (Leiden Indo-European etymological dictionary series 4), Leiden / Boston, Brill.
Deville, G. (1866), Étude du dialecte tzaconie,. Paris, Ad. Lainé et J. Havard.
DE VrıeS, Jan (1977), Altnordisches etymologisches Wörterbuch, 2. bas., Leiden, E. J.
Brill.
ergenÇ, İ. (1995), Konuşma Dili ve Türkçenin Söyleyiş Sözlüğü – Bir Deneme, Ankara.
ewert, Albert (1943 [1961]), The French Language, 2. bas., London, Faber & Faber.
georgacaS, Demetrius John (1947), “The Names of Constantinople”, Transactions and
Proceedings of the American Philological Association 78, 347–367.
HanSack, E. (2008), “Zur Entstehung des Namens İstanbul”, Varia Slavica içinde [FS Radoslav Veçerka] ed. Janyšková I. ve Karlíková H. Prague, ss. 91–93.
HaywooD, John A. (1975), “Mas‛ûdî, al-“, in Encyclopaedia Britannica, 15. bas., Chicago,
Encyclopaedia Britannica, Inc. Macropaedia, 11, 610.
Hermann, E. (1913–14), “Ist das Junglakonische eine künstliche Sprache?”, IF 32, ss. 358.
–––– (1914), “Noch einmal das Junglakonische”, IF 33, 433–4.
Hesselıng, D. C. (1890), “Istambol”, Revue des études grecques 3, 189–196.
188 2017, 65 - 1
İstanbul’un Etimolojisi: Mevcut Kanıtlardan Mümkün Olduğunca Faydalanılarak
–––– (1906), De Koine en de oude dialekten van Griekland, (Comptes rendus de l’Academie d’Amsterdam, Afdeeling Letterkunde, 4. seri, 8. kısım), Amsterdam.
Hock, Hans Heinrich (1986), Principles of historical linguistics, (Trends in linguistics, studies and monographs 4), Berlin / New York / Amsterdam, Mouton de Gruyter.
inalcık, Halil (1978), “İstanbul”, Encyclopedia of Islam içinde, 2. bas., Cilt 4, Leiden, Brill,
ss. 224–248.
JankowSkı, Henryk (2006), A historical-etymological Dictionary of Pre-Russian Habitation Names of the Crimea, Leiden / Boston.
JenSen, Hans (1959), Altarmenische Grammatik, Heidelberg, Carl Winter.
karaś, Mieczysław ve maDeJowa, Maria (1977), Słownik wymowy polskiej PWN. Warszawa / Krakov, Państwowe Wydawnictwo Naukowe.
kotkoVa, S.I. (ed.) (1971), Uspenskij sbornik XII—XIII vv., Moskova, Nauka.
–––– (1977), Vygolesinskij sbornik, Moskova, Nauka.
langmantel, Valentin (ed.) (1885), Hans Schiltbergers Reisebuch nach der Nürnberger
Handschrift, Tübingen, Literarischer Verein in Stuttgart.
laVroV, P. A. (1966), Materialı po istorii vozniknoveniya drevneyşey slavyanskoy pis’mennosti, (Slavic printings and reprintings LXVII), Hague / Paris, Mouton [aslen, Leningrad 1930].
leake, W. M. (1814), Researches in Greece, London.
–––– (1967 [1846]), Peloponnesiaca: A Supplement to Travels in the Morea, Amsterdam,
Adolf M. Hakkert, 298–340.
mayrHofer, Manfred (1992), Etymologisches Wörterbuch des Altindoarischen, 1, Heidelberg, Carl Winter.
menınSkı, François à Mesgnien (1680), Thesaurus linguarum Orientalium Turcicae – Arabicae – Persicae, Vienna (S. Stachowski ve M. Ölmez ed.: İstanbul 2000).
meyer, Gustav (1893), “Türkische Studien, I: Die griechischen und romanischen Bestandtheile im Wortschatze des Osmanisch-Türkischen”, Sitzungsberichte der Philosophisch-historischen Classe der kaiserlichen Akademie der Wissenschaften 128, 1–96 (M.
Ölmez ed., Ankara 1998).
moraVcSık, Gyula (1976), Einführung in die Byzantinologie, Budapest.
nıcholas, Nick (2009), Tsakonian bibliography, www.opoudjis.net/Work/tsakbib.html.
oBerHummer, Eugen (1900), Constantinopolis: Name, in Paulys Real-Encyclopädie der
classischen Altertumswissenschaft, neue Bearbeitung, Georg Wissowa ed., 7. Stuttgart,
J. B. Metzler. ss. 964–967.
oıkonomou, T. [Οικονόμου, Θ.] (1846), Πραγματεία της λακωνικής γλώσσης [Lakonya dili
üzerine incelemeler], Atina, Μελαχούρη και Καραμπίνη.
oranSkıJ, I. M. (1960), Vvedenie v iranskuju filologiju, Moskova, Izdat. vostočn. lit.
orel, Vladimir (2000), A Concise Historical Grammar of the Albanian Language: Reconstruction of Proto-Albanian, Leiden / Boston / Cologne, Brill.
panayıotou, A. [Παναγιώτου, Α.] (1993), “Η λακωνική κατά τη ρωμαϊκή περίοδο:
διαλεκτική επιβίωση ή αρχαιοπινή αναβίωση; [Roma Döneminde Lakonya Lehçesi:
Hayatta Kalan Bir Lehçe mi Yoksa Kaybolmuş Bir Lehçeyi Ortaya Çıkarma mı?]”,
Studies in Greek linguistics 14, 497–509.
pernot, H. (1914), “Notes sur le dialecte tsakonien”, Revue de phonétique 4, 153–188.
2017, 65 - 1 189
Marek STACHOWSKI - Robert WOODHOUSE
Çeviren: Ekrem BEYAZ
puppel, Stanisław ve nawrocka-fisiak, Jadwiga ve kraSSowSka, Halina (1977), A Handbook of Polish Pronunciation for English Learners, Warszawa, Państwowe Wydawnictwo Naukowe.
raHn, Markus (2002), Die Entstehung des Armenischen Patriarchats von Konstantinopel,
Münster / Hamburg / London, Lit.
rıx, Helmut (1976), Historische Grammatik des Griechischen: Laut- und Formlehre, Darmstadt, Wissenschaftliche Buchgesellschaft.
room, Adrian (1994), Cassell Dictionary of Proper Names, London / New York, Cassell.
–––– (2006), Placenames of the world: origins and meanings of the names for 6,600 countries, cities, territories, natural features and historic sites, 2. bas. Jefferson, North Carolina / London, McFarland.
roSen, G. (1885), Constantinopel, in Allgemeine Encyclopädie der Wissenschaften und
Künste, 2. bas., cilt 83, ed. J. S. Ersch ve J. G. Gruber, Leipzig.
SarrıS, T. T. [Σαρρής, Θ.Τ.] (1956), Περί τσακώνων και Τσακωνιάς [Tsakonya ve Tsakonyalılar üzerine], Χρονικά των τσακώνων 1, 25–28.
ScHwyzer, Eduard (1921), Die Junglakonischen Genitive auf -ne, in Αφιέρωμα εις Γ.
Χατζιδάκιν, Atina, ss. 82–88.
–––– (1939), Griechische Grammatik auf der Grundlage von Karl Brugmanns Griechischer Grammatik, 1, Münih, C. H. Beck.
Scutt, C. A. (1912–13), “The Tsakonian Dialect”, I, The Annual of the British School at
Athens 19, 133–173.
Smoczyńskı, Wojciech (2007), Słownik etymologiczny języka litewskiego, 1, Vilnius, Vilnius University.
StacHowSkı, Marek (1994), “Einige Namen für ‘Dach’ in den Türksprachen”, Folia Orientalia 30, 193–201.
–––– (1995), “The Increasing of the Number of Syllables and the Chronology of Anaptyxis
and Prosthesis in West European Loanwords of Ottoman-Turkish”, Studia Turcologica
Cracoviensia 1, 175–184.
SteVenSon, C. H. (1970), The Spanish Language Today, London, Hutchinson.
SymeonıDıS, Charalambos (1976), Der Vokalismus der Griechischen Lehnwörter im Türkischen, Thessaloniki.
tHıerScH, F. (1832), “Über die Sprache der Zakonen”, Abhandlungen der Philosophisch-Philologischen Klasse der Königlichen Bayerischen Akademie der Wissenschaften
1, 513–582.
tHumB, Albert (1894), “Die Ethnographische Stellung der Zakonen”, IF 4, 195–213.
–––– (1914), “Ist das Junglakonische eine Künstliche Sprache?”, IF 33, 294–299.
–––– (1964), A Handbook of the Modern Greek Language, genişletilmiş Almanca 2. baskıdan S. Agnus tarafından çevrilerek aktarılma, Chicago, Argonaut.
tzitzilis, Christos (1987), Griechische Lehnwörter im Türkischen, Vienna.
Varmazı, N. [Βαρμαζη, Ν.] (1985), Το μικρό ερμηνευτικό λεξικό της νεοελληνικής γλώσσας
με το μονοτονικό σύστημα [Monotonik imlalı Yeni Yunanca açıklamalı el sözlüğü], 2.
bas., Selanik/Atina, Μαλλιαρης-Παιδεία.
VaSmer / Trubaçev = FASMER, Maks (1986–1987), Etimologiçeskiy slovar’ russkogo yazıka, çeviren ve genişleten O. N. Trubaçev, 2. bas., 4 cilt, Moskova, Progress.
190 2017, 65 - 1
İstanbul’un Etimolojisi: Mevcut Kanıtlardan Mümkün Olduğunca Faydalanılarak
Vılloıson, J.-B. G.d’A. de (1788), Prolegomena ad Homerum, Venice.
weHr, Hans (1971), A Dictionary of Modern Written Arabic, ed. J Milton Cowan, 3. bas.,
Wiesbaden / London, Otto Harrassowitz / George Allen and Unwin.
wooDHouSe, Robert (1993), “A Reformulation of Quasi-Gamkrelidzean Occlusive Typology and its more Fruitful Application to Indo-European”, IF 98, 1–12.
–––– (2012), Slavic *edī̆n ‘one’ and Winter’s law, SEC 17, 151–178.
wrıgHt, W. (1967), A grammar of the Arabic language, A. A. Bevan’ın yaptığı bazı düzelti ve eklemelerle W. Robertson Smith ve M. J. de Goeje tarafından gözden geçirilmiş 3.
bas., 2 cilt. Cambridge, Cambridge University Press.

NOTLAR

1 İslambol biçimi Avrupalı kaynaklarda ilk kez muhtemelen Meninski’de (1680: 176, 219)
görülmüştür.
2 Égli’nin 1872’de ifade ettiği Şarkî/Türkçe bir isim olan Stambul’un bul **‘Menge oder
Vielheit’ kelimesini içerdiği yönünde Bourne (1077: 78) tarafından da tekrarlanan görüşü
bu yüzden hatalıdır. Dahası bir isim fiil olan Islām kelimesinin genellikle ‘(takdiriilahi’ye)
boyun eğme’ olarak açıklanmasından dolayı, bu kelimenin **‘rechtgläubig’ anlamına gelmesi ihtimal dâhilinde değildir.
3 Krş., örn., Rosen (1885), Room (1994, 2006 Istanbul) ve Hansack (2008).
4 Bu çalışmada sadelik ve anlaşılırlık için kelimenin aslında ikinci hecede bulunan Yunanca
ünlülü ve daha kısa Stambol alternatif yazımı verilecektir. Bu hecedeki o > u evrilmesi neredeyse kesinlikle Türkçenin bir kelimenin ilk hecesi haricindeki hecelerde o sesini kabul
etmemesinden kaynaklanmaktır.
5 Krş. Yeni Yunanca monotonik örnekler: εκφράζω την ευγνωμοσύνη μου ‘şükranlarımı sunarım’, να πάρουν μέρος στη μάχη ‘savaşa katılmak’, ανήκει στην εφεδρεία ή τον έφεδρο
‘yedek birliklere veya yedek askerlere ait’ (Varmazi 1985: 319).
6 Örn. Πτόλις, Mantineia’nın eski adıdır (age.).
7 Georgacas (age.) şehir adı olarak kullanılmış το Πόλιον ve το Πόλιν ‘küçük şehir’ vs. gibi
πόλις’ten türeyen biçimlerden de bahsetmektedir. Ancak bunlar bu çalışmanın ilgi alanından uzaktır.
11 Leake (yukarıda §4) tarafından da değinilen yazı dilindeki ‹np›’nin konuşma dilinde [mp]
şeklinde gösterilmesi konusunun Türkçedeki durumuyla ilgili açıklama yapmaya gerek
yoktur. Browning’in (1969: 33 ve dev.) b, d, g seslerinin Koine Yunan dilindeki ve Yeni
Yunancadaki durumuna yönelik yaklaşımı göz önünde bulundurulduğunda, Yunancadaki
[np]/[mp] > [mb], [nt] > [nd], [nk]/[ŋk] > [ŋg] benzeşme kaidelerinin M.S. 2’nci yüzyıla
kadar uzandığını söylemek mümkündür.
12 Bu bilim adamlarının her ikisi de Schiltberger’in seyahatlerinin Langmantel (1885: 45)
tarafından büyük itina ile derlenen eserin ilgili şu kısımdan atıf yapmıştır: “Constantinopel
hayssen die Chrichen Istamboli und die Thürcken hayssends Stambol”. Kafa karıştırıcı derecede hatalar sarmalı içinde Rahn (agy.), Schiltberger’in 15’inci yüzyıl Yunancası olarak
verdiği bir kaydı 14’üncü yüzyılın sonlarına ait Osmanlıca bir telaffuz olarak göstermiştir.
Bunu yaparken Rahn, kaynak olarak tam harf çevirisi ’stnbwl olan Erken Osmanlı ve Selçuklu Türkçesi ستنبول�ا kelimesine ait telaffuzun aksi teyit edilmemiş çeviri yazı biçimlerinden
bir tanesi için dayanak olması amacıyla Schiltberger’in Yunanca biçimini (belki de hatalı)
kullanan İnalcık’ı (1978: 224) göstermektedir. Ayrıca İnalcık, Langmantel’in edisyonundan
doğru tarihle birlikte ilgili kısmın verildiği “Pauly–Wissowa, bk. altında Constantinopolis Oberhummer”i, yani Oberhummer’i (1900: 967) güvenilir kabul ederek alıntılamasına
rağmen tarihi hatalı vermiş ve maalesef “Istamboli” ismini yanlış telaffuzla göstermiştir.
İnalcık kelimenin doğru biçimi olan İstimboli’yi ise nereden aldığını belirtmemiştir. Bütün
bu kargaşaya ek olarak, Bourne (1887: 80) Schiltberger’in editörünün ismini “Langmentel”
olarak vermektedir.
13 Bu kanı, Schiltberger’in bir başpiskoposun evinde üç ay kadar yaşadığına (Langmantel
1885: 47) dikkat çeken Hesseling’in (1890: 193 dn. 2) ifadesine ve yine Hesseling’in Schiltberger tarafından yapılan Yunanca kelimelerin çeviri yazılarında çok az hata içerdiği,
yani misafir edildiği ihtişamlı malikânede bir yabancıya zaten aktarılamayacak Halk Yunancasına ait ‘izlerin’ muhtemelen hiç olmadığı yönünde verdiği bilgilere dayanmaktadır.
Yunanca προςφoρá ‘Aşai Rabbani ayini ekmeği’ için “prossvora” (Langmantel 1885: 48)
telaffuzunun gösterilmesi elbette Schiltberger’in Yunanca kelimeleri doğru duymada az da
olsa bazı sorunları olduğu izlenimini vermektedir; krş. Hesseling’in (1890: 191 ve dev.)
DuCange’den önce (yukarıda §4) Yunanca στην πόλιν veya σταν πόλιν ifadesine dair her-11 Leake (yukarıda §4) tarafından da değinilen yazı dilindeki ‹np›’nin konuşma dilinde [mp]
şeklinde gösterilmesi konusunun Türkçedeki durumuyla ilgili açıklama yapmaya gerek
yoktur. Browning’in (1969: 33 ve dev.) b, d, g seslerinin Koine Yunan dilindeki ve Yeni
Yunancadaki durumuna yönelik yaklaşımı göz önünde bulundurulduğunda, Yunancadaki
[np]/[mp] > [mb], [nt] > [nd], [nk]/[ŋk] > [ŋg] benzeşme kaidelerinin M.S. 2’nci yüzyıla
kadar uzandığını söylemek mümkündür.
12 Bu bilim adamlarının her ikisi de Schiltberger’in seyahatlerinin Langmantel (1885: 45)
tarafından büyük itina ile derlenen eserin ilgili şu kısımdan atıf yapmıştır: “Constantinopel
hayssen die Chrichen Istamboli und die Thürcken hayssends Stambol”. Kafa karıştırıcı derecede hatalar sarmalı içinde Rahn (agy.), Schiltberger’in 15’inci yüzyıl Yunancası olarak
verdiği bir kaydı 14’üncü yüzyılın sonlarına ait Osmanlıca bir telaffuz olarak göstermiştir.
Bunu yaparken Rahn, kaynak olarak tam harf çevirisi ’stnbwl olan Erken Osmanlı ve Selçuklu Türkçesi ستنبول�ا kelimesine ait telaffuzun aksi teyit edilmemiş çeviri yazı biçimlerinden
bir tanesi için dayanak olması amacıyla Schiltberger’in Yunanca biçimini (belki de hatalı)
kullanan İnalcık’ı (1978: 224) göstermektedir. Ayrıca İnalcık, Langmantel’in edisyonundan
doğru tarihle birlikte ilgili kısmın verildiği “Pauly–Wissowa, bk. altında Constantinopolis Oberhummer”i, yani Oberhummer’i (1900: 967) güvenilir kabul ederek alıntılamasına
rağmen tarihi hatalı vermiş ve maalesef “Istamboli” ismini yanlış telaffuzla göstermiştir.
İnalcık kelimenin doğru biçimi olan İstimboli’yi ise nereden aldığını belirtmemiştir. Bütün
bu kargaşaya ek olarak, Bourne (1887: 80) Schiltberger’in editörünün ismini “Langmentel”
olarak vermektedir.
13 Bu kanı, Schiltberger’in bir başpiskoposun evinde üç ay kadar yaşadığına (Langmantel
1885: 47) dikkat çeken Hesseling’in (1890: 193 dn. 2) ifadesine ve yine Hesseling’in Schiltberger tarafından yapılan Yunanca kelimelerin çeviri yazılarında çok az hata içerdiği,
yani misafir edildiği ihtişamlı malikânede bir yabancıya zaten aktarılamayacak Halk Yunancasına ait ‘izlerin’ muhtemelen hiç olmadığı yönünde verdiği bilgilere dayanmaktadır.
Yunanca προςφoρá ‘Aşai Rabbani ayini ekmeği’ için “prossvora” (Langmantel 1885: 48)
telaffuzunun gösterilmesi elbette Schiltberger’in Yunanca kelimeleri doğru duymada az da
olsa bazı sorunları olduğu izlenimini vermektedir; krş. Hesseling’in (1890: 191 ve dev.)
DuCange’den önce (yukarıda §4) Yunanca στην πόλιν veya σταν πόλιν ifadesine dair her-15 Bazı araştırmaların geçmişine dair kısa değerlendirmelerle birlikte, bu görüş Scutt’un
(1912–13: her bir öge için gösterilmiş ilgili sayfalar) derlediği şu eserlerde geçen kanaatlerinden ortaya çıkmıştır: Villoison (1788: 49–50; “lehçe üzerine ilk önemli bilgi”, s. 140);
Thiersch (1832; “sesleri kayıt altına alma kulağa oldukça yanıltıcı gelmektedir ve bu yolla
yapılan fonolojik açıklamalar hayal ürünüdür”, s. 140); Leake (1967 [1846]: 298–340; “fonetik ve gramer üzerine bazı hatalı bilgiler”, s. 140); Oikonomou (1846; “telaffuz gösterimleri oldukça hatalı olsa da filolojik olarak değersiz ancak sözlük ve metinler açısından
faydalıdır”, s. 141); Deville (1866; “iyi bir haritayla sunulmuş mükemmel bir tarihî ve
topografik giriş, 374 eserden seçilmiş etimolojik bir çalışma, fonetik ve morfoloji incelemesi […] zayıf kalan kısmı fonetik”); Deffner (1881; “daha çok Tsakonya ve eski Tsakonya
Yunancasının kimliğini ispatlamaya çalışmakla ilgilenmiş … ve sonuç olarak ya muhtemel
olmayan ya da tamamen savunulamaz olan filolojik açıklamalara ve kesin olmayan etimolojilere ağırlık vermiştir”, s. 142); Thumb (1894; “Slav kökenli isimlerin son derece az
olduğunu açıkça kanıtlamıştır”, s. 142 ve dev.) Nick Nicholas (2009) tarafından Deffner’in
(1880; “zamanına göre [,] [m]akûl surette ikna edici [,] bir sonuç”) görüşü üzerine kendi
yorumunu da katarak internette yayımlanmıştır; Pernot (1914; “Dor etkisi üzerine faraziyelerle mücadele etme”); Bourguet (1927; “Lakonya Yunancası ışığında Tsakonya Yunancasına ait kelimelerin bazı incelemelerini içerir”); Sarris (1956; “Tsakonyalıların Lakonya
soyundan gelmeleri [ü]zerine (fazla kanıt içermez)”); Panayiotou (1993; “Yeni Lakonya
lehçesinin güvenilirliği üzerine”), bunlara ek olarak Deffner’in (1874), Hermann’ın (1913–
14; 1914), Thumb’ın (1914) ve Schwyzer’ın (1921) eserlerinin başlıkları.
16 Krş. Nicholas’ın (2009) bu konuyla ilgili görüşleri: “Hesseling’in Tsakonya lehçesinin içinde Avar etkisi olan melez bir dil olduğu yönündeki tartışmalı görüşü”17 el-Mesûdî’nin Arapça metnindeki biçimleri aktarmada de Sacy’de tam anlamıyla bir tutarlılık görülemese de farklılıklar bir çelişki oluşturmamaktadır. Bu yüzden (Arapça biçimlerin
kesin çeviri yazımları açılı ayraçlarla gösterilmektedir) 1810’da de Sacy Polin ولنُb ‹بuwln› veStan polin نُِولb stan� ‹تَن بuwlin› biçimlerini vermişken, 1827’de polin نِبول› bwlin› ve stanpolin نُb stan�‹تَن بuwln› biçimlerini vermiştir. Her ne kadar Marek Stachowski’ye danışmadanel-Mesûdî’nin neden bahsettiğini kesin olarak anlayamasak da bu türevlerin her birinden نُِولب‹buwlin› ve نُِول
b stan� ‹تَن بuwlin› biçimlerini yeniden kurmada hiçbir tereddütümüz yoktur.
18 Wehr/Cowan (1971: 29, innāma) ve Wright (1967, 1: 285B; 2: 254B, 335B) arasında da olan
Ar. ’innamā kelimesiyle ilgili aynı belirsizliği ortaya çıkaran bir durum olarak, wa-’innamā
(a)l-‘arabu ta‘biru ‘an-hā bi-qusṭanṭīnīyatin cümlesinin 1810’daki “ce sont les Arabes qui
lui donnent ce nomme [Constantinople]” (daha çok Araplar buraya “Konstantiniye” der)
tercümesi 1827’de “il n’y a que les Arabes qui …” vs. (sadece Araplar der …) şeklinde bir
değişikliğe uğramıştır.
19 Yani, öge tek başına kullanıldığında daha basit bir kelime başlangıcı hecesi eklenmesi ve
(qālū ‘derler’ kelimesindeki geniş zaman anlamı katan -ū harfi gibi) bağlantılı konuşmalarda sonraki kelimeyle hece sonu ünlüsü yardımıyla bağlantı kurulması değişkenliklerini
gösteren hemze-yi vasılsız yazılış.
20 Aşağıda incelenen ünlülerle ilgili ses olayı, el-Mesûdî’nin zamanında Arapçadaki vurgulu
ünsüzlerdeki boğazsılaşmanın çoklukla gırtlaksıllaşmanın yerini aldığını ve genel olarak ya
da artarak Proto-Semitik ses olayının yeniden kurulduğunu göstermektedir.
21 Bununla birlikte, būlin biçimindeki b- harfi hakkında fazla yorum getirememekteyiz. Bunun sebebi, Arapçada p harfinin kullanımına yönelik 11’inci yüzyıl öncesine ait bir kayıt
bulunmayışı ve p harfinin, Farsların kendi yazınlarını Arap harfleriyle kayıt altında tutabilmek için icat ettikleri bir harf olmasıdır. (Oranskij 1960: 263)
22 Burada ht harfiyle, ismin veya sıfatın kurulu bir hâlde olduğu, yani hemen ardından gelenekle veya genitifle kullanıldığı veya kelimenin klasik dildeki tam telaffuzunun verildiği, [h]
olarak gösterilen kelime sonu işaretini veya [t] ile yer değiştiren sıfır biçimi kastetmekteyiz.23 Aslında [ns] dizisi, bir ara sesin iç ses düşmesine (syncope) uğraması sonucu Homer’de
görülmesine rağmen, genizselliğini çok öncesinden kaybetmiştir (Rix 1976: 67 ve dev.,
79) ve ne Attik/İonik ne de Koine Yunancasının ses birimi dizgesinin bilinen bir parçasıdır.
O zamanlardan sonra Yeni Yunancada bitişik ötümsüz sızıcı öncesindeki konuma gelerek
yaygınlaşmaya başlayan bu dizi çok eski zamanlara rastlayan bir soluklu kapantı kullanımından türemiştir. (Thumb 1964: 24)
24 Aslında bu mesele Yunanca Tevratı ve Yeni Ahiti çalışanlar tarafından iyi bilinen bir meseledir, örnek olarak: İbranice qáyin, ṭébaḥ = Yun. Κάιν, Τάβεχ (metinde aynen) (Yaratılış 4:5;
22:24) ve Süryanice ’iysḥōq, yōhūšōpōṭ = Yun. Ισαακ, Ιωσαφατ (Matta 1:2,8). Ancak Yunanların kendileri için Semitik bir alfabe benimsediklerinde, eş değerliliklerin sağlanmasında ilginç bir çelişki doğuracak şekilde Yunancada vurgusuz ötümsüz kapantılar gösterilir,
örnek olarak: İbranice kná‘an, tû́bal = Yun. Χανάαν, Θοβέλ (metinde aynen) (Yaratılış 12:5;
4:22) ve Süryanice tōmōr, (’antto’) kna‘nōytō’ = Yun. Θαμαρ, (γυνή) Χαναναία (metindeaynen) (Kenanlı [kadın]) (Matta 1:3; 15:22).
25 Az Arapça bilen veya hiç bilmeyenler bile Arapçadaki belirli tanımlığı göstermede kullanılan el-/al- değişkenliğini ve moslem, Koran, Mohammed (genel olarak Anglofonlar
*Mahommed şeklinde yazılmış gibi telaffuz ederler, krş. İt. Maometto) gibi eski telaffuzbiçimlerini ve günümüzde daha çok Muslim, (ve daha çok) Qur’an, Muhammad olan biçimleri bilirler.
26 Yazılı Ermenicedeki önses hışırtılı ünsüz+kapantı kümeleri, hemen ardından ünlü bir hece
sonu sesi geldiği durumlar hariç, konuşma dilinde neredeyse 1500 yıldan fazladır görülme-mektedir. (bk. Jensen 1959: 14 ve dev.)
27 İbni Battûta’nın naşirlerinin Esthamboûl çeviri yazısında geçen kelime başındaki E- sesi
şeva (İng. schwa) benzeri bir ses birimsel değişkeyi (allophone) göstermesi için –bizim
görüşümüze göre ‹bir sonraki hecede neden /a/ sesi verildiği(?) açısından› bu bağlamda
sorunlu bir kullanımdır– veya **/i/ ve asıl /a/ sesini vermesini bekledikleri bir sese denk
gelmesi arzusu ile verilmiş olabilir. Bu biçimdeki h ise kuşkusuz genizsileşmeyi veya, gerektiğinde, vurgulu kapantının gırtlaksıllığının yeniden kurulmasını teşkil eder.28 Elbette, de Sacy’nin (1827: 371), noktaların dikkatlice yeniden ele alınmasıyla, بوزنطيا bwznṭy’ ‘Bizans’ telaffuzunu tavsiye ettiği ve muhtelemelen el-Mesûdî’nin fazla bilmediği bir
isim olup sonuç olarak eserinden atıfta bulunduğumuz öbür biçimlere göre zihninde daha
az yer tutmuş بوريطا bwryt’ meselesi vardır. Benzer bütün ihtimaller de Sacy’nin aklındaki
daha az tatmin edici şekilde kayıt altına alınmış öbür biçimlere denk gelmektedir.
29 madīnaht qusṭanṭīn-īy-aht
 biçiminin tercümelerinden biri olan ‘Konstantiniye şehri’ ifadesi,burada değil de metnin başka bir yerinde şehrin adı olduğu iddia edilen bu kelimenin neden
wa-lā yad‘ūna-hā (a)l-qusṭanṭīnīyaht‘ve onlar [Rumlar] buraya Konstantiniye demezler’
şeklinde belirtme ekiyle gösterildiği sorusunu ortaya çıkarmaktadır.30 Jacquet’nin (Bourne’un belirttiği üzere, 1887:80) Orta Çağ’ın başlarında Çincede Roma
İmparatorluğu için kullanılan Folin (ayrıca Fulin) kelimesinin aynen Πόλιν biçimini teşkil
ettiği görüşü dikkate alınmadığı hâlde, (Oberhummer’de geçtiği üzere, 1900: 965) düşük
bir ihtimalle (Κωνσταντινο[υ])πολίτην biçimini oluşturabilecek Πτόλιν (krş. yukarıda n. 6)
biçimini teşkil etmesi muhtemel en eski Çince biçim olabilecek Butlim biçimini bulan (bk.
Oberhummer 1900: 967) F. Hirth tarafından bu konu tartışmaya açılmıştır.
31 Bu biçim ve §5’teki Ermenice metindeki biçim arasındaki pol- hecesinde görülen ու aw = o
yerine ո o şeklindeki farklı telaffuz, muhtemelen söz konusu zamanda telaffuz bakımındançok az farklılık arz ettirmiştir.32 Krş. ayrıca PHA *nisdóm vs. yanı sıra P.Slav gně̄zdò (Derkson 2008 adı geçen maddeninaltında).

Ekrem BEYAZ / 26-07-2022 / KAYNAK AMAÇLIDIR /BASILIP ÇOĞALTILAMAZ