"Dünyamızı ,uygar sandığımız garip yaratıklar,kana susamış canavarlar ele geçirmiş durumda!
Hangi gezegenden geldikleri bilinmeyen bu aç gözlü ,kana doymayan canavarlara artık dünya yetmiyor.!
Ne söylenebilir ki,insanların bir bölümü canavarlaştı! Kalanlar kabuğuna çekildi,çürüdü,koktu!
Artık bizden hayır yok!"
İrfan Astunç'un "Zaman Işık Tutmak" adlı otobiyografik kitabının son bölümlerinde yer alan bir paragraf..
***
Kitap; 68-78 kuşağının dünyayı sakallı adamın öngörüleri ışığında eşit şanslarda eşit paylaşımlarda insanlığın cenneti yapabilmek ideali uğruna ayağa kalktığı yılları Bandırma -İstanbul ekseninde -bir kez daha- anımsatan İrfan Astunç'un otobiyografik yaşam öyküsü.
Evet yenilmiş kuşağın ayakta kalan ve duruşunu değiştirmeyen en özgün kimliklerinden biri olarak tanıdım İrfan Astunç'u.
Evet yenildik! . 60 lı yıllarda başlayan ve 70 li yıllarda giderek bilinçlenerek yükselen sol hareketti yenilginin adı. İrfan ağabeyin Bandırma anılarında zaman zaman dile getirdiği ABD nin "barış elçileri!"yle başardığı algı operasyonları sonucu kandırılmış halkımızın manevi desteğiyle bu güzel kuşak uğruna mücadele ettiği halkın nazarında vatan hainliğiyle damgalansa da pes etmedi.. Ancak acımasız baskı ve oligarşinin faşist yöntemlerine rağmen büyük bir dirençle ,inatla sürdürülen hareket 1980 Eylül darbesiyle büyük "Yenilgi"yle tanıştı.. Üstelik bu yenilgi "Küresel "oldu.
***
Artık bir başka nesil bir başka kuşağın dünyası başladı. Ve bu dünyada eski kuşağın asla yeri yoktu.
İrfan abi'nin yazdığı hayat öyküsünün arka resimlerinde Bandırma İstanbul merkezli sendikal mücadelenin en yoğun yaşandığı yılların canlı tanığı olarak gerçekten zamana ışık tutacak anıları bir sinema filmi gibi yaşam öykünüzle içselleştiriyor hesaplaşıyorsunuz.. Aynı yıllarda, "sokaklar yürümekle aşınmaz" denilen aynı yollarda ayak izlerimizin olması bir nebze teselli verdi..
1948 yılında başlayan yaşam serüveni daha sonraları Bandırma Belediyesi Meclis Üyesi olacak olan annesinin 1966 yılında Bandırma'ya gelmesiyle başlayan dramatik sürecin inişli çıkışlı basamaklarıyla devam edişini satırlarında heyecanla izledim... Ekonomik nedenlerle üniversiteye gidemeyince Almanya'ya işçi olarak gitmesi ancak bir süre sonra zorunlu askerlik için geri döndüğünde sevgili eşi Seval Gezer le tanışıp evlenmesi ile başlayan sendikal mücadele yılları DİSK'e bağlı Maden-İş sendikasında işyeri baştemsilciliğine uzanan süreç ve akabinde gelen 12 Eylül Darbesi yıllarında çocuklarla birlikte Kaan-Ecem-Ozan sürekli bir kaçış hikayesinde ekmeğini kazanmak için verilen emeğin tuzu biberi iç içe geçen geçen dramatik öykülerde,el emeği göz nuru hediyelikleri birlikte yaptık sanki.. Kişisel karakterine ters Ticaretle tanışması ve kaçınılmaz süreç köye dönüş kararı. Ama "Benim çektiğim acılar kadar kimse acı çekmedi " demiyor İrfan ağabey..Kendi yazdığı gibi zor yıllara bugün baktığında gülümseyebiliyorsan insansın.
***
Otobiyografik kitaplar genelde geniş okuyucu kitlesine sıkıcı gelir. İrfan Astunç'un şahsına münhasır ironik uslübü; yaşadıklarını ,korkularını ,mutluluklarını aksettirdiği satırlarını okumaya başlar başlamaz satırlar akar gider. Ve kitapta öylece yağ gibi akıyor ve bitiyor. Özel aile fotoğraflarının arka planında Bandırma'yı izliyorsunuz aslında.Belki benden 6 yaş büyük olan İrfan ağabeyin verdiği yaşam mücadelesinde benzer yanlarımız olduğu içindir ki bana öyle geldi . Olabilir. Sonuçta dünyayı değiştirmek için yola çıkanların uğradığı acı yenilginin öncesinde ve devamında can verenler ölümsüzlüğe hak kazanırken kalanların kabuğuna çekilmesi,sistemin dayatmasıyla,kabuk değiştirmesi, çürümesi hatta kokması ifadesi bile gerçekten acı bir tespit olarak yüzümüze şamar vuruyor.
İrfan ağabey bunu çok önceden fark etti ve başarılı bir siyaset sürecine rağmen aniden bıraktı..Politika sahnesine nokta koyarak kabuğuna çekildi .Neden çekildiğinin yanıtının ipuçları kendi özelinde kalsa da hissedeceksiniz.. Ve ata köyüne döndü.Herkesin dönebileceği Susurluk Demirkapı gibi cennet bir köyü yok diyenlere katılmıyorum çünkü adeta ortaçağ manzaraları arzeden viraneliklerin nasıl gül bahçesine dönüştürülebileceğinin de şifreleri var satırlarında. Şifrenin anahtarı doğa sevgisi,dayanışma ve emek elbette.
***
Bandırma Belediyesi'nin bu dönem Bandırma Kültür hayatına yaptığı en önemli katkı kendini ifade edebilen düşüncesini cesurca ortaya koyan yetenekli kalemlere ayrım yapmadan verdiği destek oldu. Daha da çok olabilirdi . Cumhuriyetin kuruluşundan sonra hatta önceside dahil Güney Marmaranın önemli kenti ,aydın insanların yaşadığı kent Bandırma'da basılan kitap sayısı bir elin parmakları kadar ters orantıda olması utanç verici. Tabii ki bunun en büyük nedeni ekonomik nedenlerdir,sanırım diğer yanı tembellik. Ancak Başkan Dursun Mirza'nın gerçekten hakkını vermek gerekiyor emek harcayıp eser ortaya koyanlara desteğini esirgemiyor. Keşke yirmili yıllarda, otuzlu, kırklı, ellili yıllarda yaşayanlarında önce cesareti sonra böyle desteği olsaydı. Bandırma'nın Cumhuriyetin ilk yılları kayıptır. Daha öncesi zaten kayıp.
***
İşte İrfan Astunç'un kitabı da bu nedenle eli kalem tutan herkese örnek nitelikte. Kendisiyle barışık hatalarıyla eksikleriyle özgüvenle özel yaşamını cesaretle herkesin önüne koyarken kitabı okuyanlar adeta Bandırma'nın da yakın tarihiyle yeniden buluşuyor , yüzleşiyor . Bandırma'nın sokaklarındda caddelerinde -İstanbul keza- gezerken merakla okuyorsunuz.
Kalemine sağlık İrfan Ağabey gerçekten büyük emek verdiğin belli kolay değil 360 sayfa. Eminim bir o kadardan fazla daha özel anıların,anekdotların var. Muhtemelen bunları da farklı kurgularla kaydedersin.Yani yazmaya devam.
Dediğin gibi "zor şeydir yazmak.Ama zor olduğu kadar güzeldir.Yazmak yaşamayı hak etmektir,ölümü değil.Yazmak ölümsüzlüğü seçmektir.Yazmak umudunu yitirmemektir..."
Not: Seval Yengemle büyük emek verdiğiniz Demirkapı Kahvaltı Bahçenize hala gelemediğim için kendimi suçlu hissediyorum ama mazeretim var Babamın sıkıntılı rahatsızlığı sürüyor sevgiler "