İngiltere Osmanlı Devleti'ni Koruma Politikasını Neden Terk Etti?

İNGİLTERE’NİN OSMANLI DEVLETİ’Nİ KORUMA POLİTİKASINI TERK ETMESİ
Prof. Dr. Taha Niyazi Karaca
ÖZET
İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile ilk diplomatik ilişkileri 16. Yüzyılda başlar. Kraliçe Elizabet,
William Harborne’u 1582 yılında Türkiye elçisi olarak atadı. İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında
başlayan siyasi ilişkilerin temel amacı İspanya’nın Akdeniz’de büyüyen gücüne karşı mücadele
edebilmekti. İki ülke arasında başlayan siyasi ilişkiler aynı zamanda ticari anlaşmalarla da
kuvvetlendirildi. 1620-1683 yılları arasında iki ülkenin ticari ilişkileri en parlak dönemini yaşadı.
16. Yüzyılda başlayan siyasi ilişkide belirleyici olan Osmanlı Devleti idi. Bu durum 17.
Yüzyılın sonuna kadar devam etti. 1683 Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması ve Osmanlı
Devleti’ne karşı Rusya, Avusturya, Polonya ve Venedik’in oluşturduğu Kutsal ittifak karşısında
yapmış olduğu savaşın sona erdirilmesinde İngiltere arabulucu rol oynadı. Osmanlı Devleti’nin güç
kaybetmeye başlaması ile İngiltere ve Osmanlı Devleti arasındaki siyasi-ticari ilişkilerde üstünlüğü
İngiltere almaya başladı.
1787-1792 Osmanlı Rus savaşı sonucunda Rusya’nın Karadeniz’de iyice güçlenmesi,
İngiltere’yi harekete geçirdi. 1791 yılında İngiltere parlamentosunda yapılan bir görüşmede başbakan
William Pitt, İngiltere dış politikasının temel ilkelerinden birinin Osmanlı Devleti’nin toprak
bütünlüğünü sağlamak olduğunu, Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’ni korumak için her türlü önlemi
alacaklarını söyledi. İngiltere’nin 1791 yılında başlattığı Osmanlı Devleti’ni koruma politikası,
kırılmalar yaşansa da 1875 yılına kadar devam etti.
Türkiye’de yayınlanan döneme ilişkin tarih kitaplarında veya ders kitaplarında İngiltere’nin
Osmanlı Devleti’ni koruma politikasını ne zaman terk ettiğine dair verilen bilgiler gerçeklerle
uyuşmamaktadır. Genel kabul, Osmanlı Devleti’nin 1877-78 savaşından büyük bir yenilgi ile çıkması
üzerine İngiltere’nin politika değiştirerek, çok güçsüzleşen Osmanlı Devleti’ni korumak yerine onu
parçalamaya karar verdiği şeklindedir. Bu görüş gerçekleri yansıtmamaktadır. İngiltere, Osmanlı
Devleti’ni Rusya’ya karşı koruma politikasını 1876 yılında terk etmiş, İngiltere’nin politika değişikliği
nedeniyle Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açma cesareti bulabilmiştir.
Tebliğde İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni koruma politikasını terk etmesine dair verilen
bilgilerin tarihi sürece uygun olmadığı, Osmanlı ve İngiliz kaynakları incelenerek ortaya konacaktır.
Anahtar Kelimeler: İngiltere, Rusya, 93 Harbi, Dış Politika, Osmanlı Devleti
GİRİŞ
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yönelik politikaları ve Osmanlı Devleti’ni koruma
politikasını bir problematik çerçevesinde incelemek mümkündür. Bu açıdan konuyla ilgili olarak şu
sorular sorulabilir. İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yönelik bir koruma politikası var mıdır? Varsa bu
politikasını ne zaman terk etmiştir?
Diplomasi tarihi üzerine kaleme alınan hemen bütün çalışmalarda; İngiltere’nin geleneksel
koruma politikasını terk etmesi Osmanlı Devleti’nin 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda aldığı ağır
yenilginin bir sonucu olduğu değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme kendi içerisinde bir takım
soruları da getirmektedir. Eğer ki, İngiltere bu koruma politikasını bu savaşın sonuna kadar devam
ettirdiyse neden Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açtığında Kırım Harbi’nde olduğu gibi, Osmanlı
Devleti’nin yanında yer almadı veya Rusya’yı kınamak da dahil olmak üzere herhangi bir tepki
göstermedi. Hâlbuki İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile yapılacak bir savaşta kazanma şansı
olmadığını biliyordu. İstanbul’daki İngiliz elçisi Henry Elliot, henüz 10 Kasım 1876 yılında İngiliz
Dışişleri Bakanlığına gönderdiği bir raporda Osmanlı Devleti’nin askeri durumunun iç açıcı
olmadığını, hatta Ruslara karşı hiçbir şekilde agresif hareket edilmemesi gerektiğine dair Sultan’a
tavsiyede bulunduğunu yazıyor1
.
Bu durumda İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni koruma politikasını bırakması Osmanlı Devleti
savaşta yenildiği için mi yoksa İngiltere Osmanlı Devleti’ni koruma politikasını terk ettiği için Rusya
yalnız kalan Osmanlı Devleti’ne savaş açma cesareti gösterebilmiştir.
Konuyu daha iyi analiz edebilmek için, Türk-İngiliz ilişkilerinin dönemlerine ve özellikle
İngiltere’de meydana gelen geleneksel politika değişikliğini ve bu değişikliğin nedenlerini tespit
etmek konuyu anlaşılır kılacaktır.
Türklerle İngilizlerin siyasi ilişkileri Sultan III. Murat ve Kraliçe Elizabeth dönemlerine yani
16. Yüzyıla kadar gitmektedir. 1582 yılında William Horborne İstanbul’a elçi olarak atandı. Kraliçenin
amacı savaştığı İspanya’ya karşı güçlü bir müttefik bulabilmekti ki, tek çaresi Osmanlı Sultan’ı ile
anlaşmaktı. Sarayda Hoca Sadeddin Efendi’nin de İspanya’ya karşı İngiltere ile ittifakı desteklemesi
suretiyle Osmanlı Devleti, İngiltere’yi siyasi ve ticari ilişkileri açısından koruyan bir ülke durumuna
geldi2
. Bu durum 18. Yüzyılda Rusya’nın güç kazanarak Karadeniz’e inmeye başlamasıyla tersine
çevrildi. Rusya’nın Karadeniz ve Akdeniz üzerinde ticaret hacmini artıran bir politika takip etmesi
İngiltere’yi rahatsız ediyordu. 1787 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşında Özi Kalesi’nin Rusların
eline geçmesiyle İngiltere’deki Rus karşıtı politikalar daha net bir hale geldi. Başbakan William Pitt,

1 British Documents on Foreign Affairs: Reports and Papers from the Foreign Office Confidential Print, (Editors:
Kenneth Bourne and Di Cameron Watt), University Publication of America, 1984, Volume 3, s. 120-122.
2 Akdes Nimet Kurat, Türk-İngiliz Münasebetlerinin Başlaması ve Gelişmesi (1553-1610), Ankara 1953, s.2-4;
Hamit Dereli, Kraliçe Elizabeth Döneminde Türkler ve İngilizler, İstanbul 1951, s.35-40.
1791 yılında Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada, Rusya’nın Karadeniz üzerinde takip ettiği
siyasetin İngiliz ticari çıkarlarını zedelediğini ve bunun önüne geçilmesi gerektiğini, bu nedenle de
Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı desteklenmesi gerektiği tezini ileri sürdü3
. William Pitt’in 1791
yılında başlattığı bu dış politika ilkesi iniş çıkışlarla uzun bir süre devam etti. Bu iniş çıkışlı
dönemlerde, en önemli kırılma noktaları, 1829 Yunan Bağımsızlığı ve 1836 yılında yaşanan Miyop
Çörçil olayı oldu. Bu dönemde yaşanan gerginlikler 1838 Balta Limanı Anlaşması ile İngiltere’ye
fazlasıyla ticari imtiyazlar verme yoluyla giderilmeye çalışıldı. Anlaşmadan sonra iki ülke arasındaki
ilişkiler normale döndü4
. 1848 Avrupa ihtilallerinde Macar ve Polonyalı milliyetçilerin Osmanlı
Devleti’ne sığınmaları ve Rusya’nın bütün baskılarına rağmen bu mültecilerin Rusya’ya teslim
edilmemesi, İngiltere’de Osmanlı Devleti taraftarlığını en üst düzeye taşıdı5
. 1853-1856 yılları
arasında gerçekleşen Kırım Harbi’de İngiltere açıkça taraf olarak Osmanlı Devleti’ni askeri olarak
desteklemiş, Rusya’nın Karadeniz’den uzaklaştırılması çabası içerisine girmiş ve bu çabasında da
başarılı olmuştu6
.
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni destekleme politikası 1875 yılına kadar devam etmiştir.
İngiltere’de yaşanan politik değişiklikler ve özellikle Whig’lerin Liberal Parti olarak 1859 yılında
yeniden yapılanmaları sonrasında, bu parti İngiltere’nin geleneksel Osmanlı Devleti’ni koruma
politikasını eleştirmeye başlamıştır. Liberal Parti’nin iktidara geldiği 1868 yılından sonra bu eleştiriler
ciddi bir noktaya taşınmıştır.
1875 KRİZİ VE İNGİLTERE’DE OSMANLI KARŞITLIĞININ YÜKSELİŞE
GEÇMESİ
İngiltere’de özellikle Liberal Parti’nin Osmanlı Devleti’ne karşı bir politika geliştirmeye
başlaması 6 Ekim 1875 yılında yayınlanan Tenzil-i Faiz Kararnamesine dayanmaktadır. 1873-1874
yıllarında Anadolu’da yaşanan iki kış Osmanlı Devleti’ni ekonomik açıdan zor duruma soktu. 1854-
1874 yılları arasında Osmanlı Devleti aldığı 15 adet dış borçla 127 milyon lira temin ettiği halde 239
milyon lira borçlanmıştı. Kıtlık olayının ortaya çıkmasıyla Hükümet 20 Ağustos 1874 tarihinde
devletin tüm gelirlerini teminat göstererek Osmanlı Bankası’ndan 1 milyar frank borç temin etti. Bu
borçlanmadan elde edilen parayla dalgalı borçların ödenmesinin yapılacağı ve çeşitli borçlara ait
gecikmiş faizlerin derhal ödeneceği ilan edildi. Bu ilanların etkisiyle Londra’da Türk tahvilleri yoğun

3 The Economic History of the Turkey 1800-1914, (Edited by Charles Isawi), Chicago 1980, s.123; Ali İhsan Bağış,
“III. George Dönemindeki İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ekonomi Siyaseti 1760-1815”, Türk-İngiliz
İlişkileri 1583-1984 (400. Yıldönümü), Ankara 1985, s.47.
4 Taha Niyazi Karaca, Türk-İngiliz İlişkileri ve Mehmet Akif Paşa’nın Anıları, İstanbul 2006; Mübahat Kütükoğlu,
“1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Muahadesi”, Türk-İngiliz İlişkileri 1583-1984 (400. Yıldönümü), Ankara 1985, s.53-
59.
5 Bayram Nazır, Osmanlıya Sığınanlar: Macar ve Polonyalı Mülteciler, İstanbul 2016.
6
Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarih, Ankara 1997, s.232-253.

bir talep gördü ve yalnızca bu şehirde satışa sunulan tahvillerin üç misli kadar talep toplandı. Hükümet
tahvil satışıyla gelir elde ederken diğer taraftan da borçlanma oranını artırdı.
Hükümet vadesi gelen borçlarını ödemek hem de kıtlığın açtığı yaraları sarmak için yeni borç
temin etmek için Galata bankerlerine başvurmak zorunda kaldı. Temin edilen borçlar satılan
tahvillerin faizlerini ödemeye yetmeyince 6 Ekim 1875 Tenzil-i Faiz Kararı alınarak çoğunluğu İngiliz
ve Fransızlara ait olan 14 milyon liralık toplam faiz ödemelerinde yarı yarıya indirim kararı aldı. Bu
karar aslında Rusya’nın İstanbul’daki elçisi İgnatyev tarafından Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’ya
telkin edilmişti. İgnatyev’in amacı Osmanlı Devleti’ni özellikle İngiltere ile karşı karşıya getirmekti.
İgnatyev’in iyi niyetine inanan Mahmut Nedim Paşa, Faiz indirimi kararı aldığında karşısında Avrupa
bankerlerini buldu. İgnatyev hedefine ulaşmıştı. İngiltere ve Fransa’da Osmanlı Devleti’ne aleyhinde
büyük gösteriler yapılmaya başlandı. 23 Ekim 1875 tarihinde Londra’da büyük bir gösteri düzenlendi.
Türklerin sahtekârlıkları ve kendilerini dolandırdıkları anlatıldı. Londra ve Paris borsalarından
başlamak üzere Osmanlı Devleti’ne yönelik saldırılar bütün şiddetiyle arttı7
.
Avrupa’da ve özellikle İngiltere’de Osmanlı Devleti’ne karşı büyük bir saldırı başladığında
Bosna-Hersek Nevesin’de zaten Haziran 1875’te çıkmış ayaklanma daha da dallanıp budaklandı.
Osmanlı Devleti karşıtlığının yükseldiği bir dönemde bir araya gelen Avrupalı devletler ve özellikle
Bosna-Hersek’de gözü olan Avusturya’nın yönlendirmesiyle bölgede reform adı altında özerklik
sağlayacak birtakım yaptırımlar istediler ve 30 Aralık 1875 tarihinde Andrassy Notası olarak bilinen
ültimatomu verdiler. İngiltere, Avusturya tarafından yönlendirilen bu girişimde tarafsız kalmayı tercih
etti. Sultan Abdülaziz 13 Şubat 1876 tarihinde ıslahatları yapacağını vaat etse de bölgedeki isyanlar
durmadı. Tam tersine Karadağ ve Sırbistan’a sıçrayarak genişledi8
.
BULGAR AYAKLANMASI VE İNGİLTERE’NİN OSMANLI DEVLETİ’Nİ YALNIZ
BIRAKMASI
Bosna-Hersek’in Nevesin Kazası’nda başlayan ayaklanma kısa sürede bölgeye yayıldı.
Bulgaristan’a da sıçraması an meselesi idi. Nitekim Bulgar ayaklanması 2 Mayıs 1876 tarihinde
başladı. Bu ayaklanma, Rus Panslavistler tarafından büyük bir dikkatle hazırlanmıştı. Bir tarafta Rus
Dışişleri Gorçakov, diğer tarafta İstanbul elçisi İgnatyev ve uzak destekçi ise İngiltere’deki Liberal
Parti idi. Osmanlı Devleti, Bulgar ayaklanmasına müdahale ettiğinde kısa sürede bütün dünyada
Osmanlı Devleti’nin çok büyük katliam yaptığı propagandası başlatıldı. Bu propaganda özellikle
İngiltere merkezli idi. Bu propagandanın bir ucunda Liberal Parti diğer ucunda ise Evanjelik Birliği
bulunuyordu. İngiliz evanjelikleri Dünya Evanjelik Birliği’nden de faydalanarak Türkleri barbar, kan

7 Taner Timur, “1875 Osmanlı Mali Krizi”, Tarih ve Toplum, sayı:134 (Şubat 2005), s.60; Murat Koraltürk,
“Osmanlı Dış Borçları ve 1875 Moratoryumu”, Tarih ve Toplum, XXIV/142, (Ekim 1995), s.59; İ. Hakkı Yeniay,
Yeni Osmanlı Devlet Borçları Tarihi, İstanbul 1964, s.50; Mehmet Hakan Sağlam, Osmanlı Devleti’nde
Moratoryum 1875-1881, Rüsum-ı Sitte’den Düyun-ı Umumiyye’ye, İstanbul 2007, s.25-26.
8
Süreç için bkz. Mithat Aydın, Balkanlarda İsyan: Osmanlı-İngiliz Rekabeti, İstanbul 2005.
dökücü medeniyet düşmanları olarak dünyada tanımlamaya başladı. Bu propagandaların etkisiyle
birçok yazar Türkler aleyhine yazılar yazmaya başladı. İngiltere’de Charles Darwin ve Oscar Wilde;
Fransada Victor Hugo ve halkçı Girardin; İtalya'da Garibaldi; Rusya’da Dimitri Mendelev,
Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev, Ivan Aksakov, Gareshin ve Makovsky Türk karşıtı yazılar
yazanlardan yalnızca birkaçı idi. Liberal Parti, İngiltere’nin geleneksel Osmanlı Devleti’ni koruma
politikasını değiştirmesinin zamanı geldiğini ilan etti. Liberal Parti’ye göre; Müslüman ve barbar olan
Türkleri desteklemek yerine Hıristiyan Ruslarla işbirliği yapılmalı, iki Hıristiyan devlet Osmanlı
Devleti’ni tamamen ortadan kaldırmalı, hatta Türkleri Anadolu’dan tamamen çıkarmalıydı. Meşhur
tarihçi Thomas Crlyle da dahil olmak üzere birçok İngiliz düşünür ve siyasetçi Türklere savaş ilan
edilmesi gerektiğini söylemeye başladılar9
.
Bulgar isyanının ortaya çıkardığı baskı o kadar şiddetliydi ki, Konsolos Depius’un 22 Ağustos 1876 yılında
gönderdiği bir raporda bu durumu şu ifadelerle ortaya koyuyordu: “Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş
ilanında Majestelerinin hükümeti Osmanlıları artık koruyamayacak duruma getirmiştir”
10
.
Bulgar isyanı Liberal Parti’nin bir politikası haline gelmişti ve baskısı o kadar kuvvetliydi ki,
iktidardaki Muhafazakar Parti Osmanlı Devleti lehine hiçbir tavır sergileyemedi. Hatta Bulgar
ayaklanması üzerine 23 Aralık 1876 tarihinde Balkan sorununu görüşmek için İstanbul’da toplanan
Tersane Konferansı’na temsilci olarak İngiliz Hükümetinin Hindistan İşleri Bakanı Lord Salisbury’yi
göndermesi, artık Osmanlı Devleti’ni desteklemekten çok uzak bir politikanın sergilendiğini
gösteriyordu. Zira Lord Salisbury, Türk düşmanlığı ile tanınan ve Osmanlı Devleti’nin parçalanması
gerektiğine inanan ve bu doğrultuda politikalar uygulayan bir isimdi. Nitekim Konferans’ın aldığı
Balkan Devletlerinden Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık, Bulgaristan’a ise özerklik verilmesini
isteyen kararları kabul edilmesini aksi takdirde Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş açacağını bildiren
bir layihayı Sultan II. Abdülhamit’e sundu11
.
Tersane Konferansı’nda alınan kararların uygulanması için Rus elçisi İgnatyef, Londra’ya
giderek bir takım görüşmelerde bulundu. Bu görüşmelerin de etkisi ile 31 Mart 1877 tarihinde Londra
Protokolü ilan edildi. Bu protokol de Tersane Konferansının maddelerinin biraz yumuşatıyor fakat
bağımsızlık yolu açılmaz ise, Hıristiyanlar kendi durumlarını düzeltmek için gerekli tedbirleri alırlar
ibaresi ile büyük bir tehdit noktasına geliyordu. İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nden yüz çevirmesi ve
Rusya’yı destekler bir noktaya gelmesi, Rusya’yı da cesaretlendirmişti. Osmanlı Devleti’ne Kabul
edilmesi için verilen Tersane Konferansı ve Londra Protokolü kararlarının reddedilmesini bekliyordu.
Toplanan Saltanat Şurası’nda alınan ret kararından sonra 3 Nisan 1877 tarihinde Balkanlara dair alınan

9 Bulgar isyanının etkileri için bkz. Taha Niyazi Karaca, Büyük Oyun, İstanbul 2011, s.154-196.
10 David Haris, Britain and the Bulgarian Horrors of 1876, Chicago 1939, s.269.
11 Lord Salisbury’nin layihası için bkz. Bekir Sıtkı Baykal, “Lord Salisbury’nin Osmanlı İmparatorluğu’nu Taksim
Planı”, Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt:2 (1945), s.773-782.
kararların reddedildiği devletlere bildirildi. Bu kararı bekleyen Rusya 12 Nisan 1877 tarihinde
Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti12

.
Savaş ilanı üzerine İngiltere’nin Rusya’ya gönderdiği yazı ilginçtir. İngiliz Dışişleri Bakanı
Lord Derby, Rus Dışişleri Bakanı Gorçakov’a gönderdiği 6 Mayıs günlü yazıda, İngiltere’nin tarafsız
olduğunu, Osmanlı Devleti tarafından savaşa girmesinin söz konusu olmadığını, fakat Süveyş
Kanalı’nın saldırıdan uzak tutulmasını ve savaş neticesinde Çanakkale ile İstanbul boğazlarının işgal
edilmemesini istiyordu13
.
Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlamasından sonra İngiltere Parlamentosu’nda yapılan
görüşmelerde Osmanlı Devleti aleyhine olmak üzere görüşler bildirildi. 7 Mayıs 1877 günlü Avam
Kamarası toplantısında Liberal Parti sözcüsü sevincini şu şekilde ifade ediyordu:
“Beyler, bu üzüntü ve utanç yükünü yok etmek en büyük saygın ödüldür. Mücadele
edilebilecek en iyi şeyler için verilebilecek bir ödül. Kendi inançları ve arzuları doğrultusunda hareket
edenlerin bu ödülü kazanmaları için şu an çok geç değil. Yani bu ödülü kazanacak yarışmacı olmak
için çok geç değil. Fakat kesinlikle emin olun ki, şöhret çelenginden bir yaprağı dahi kendiniz için
talep etme niyetindeyseniz bu davada kazanılacak bir ödül olacaktır. İnanıyorum ki, sizler bu davaya
ve görevlere arkanızı dönseniz bile Türk zulmünün ölüm çanı bu eyaletlerden duyulacaktır. Herhangi
bir insan bu zulmün yok edileceğini görebilir. Bu yok oluş bizim seçtiğimiz araçlarla ya da yolla
gelmeyebilir. Fakat her nasıl gelirse gelsin bu lütuf, saygın bir lütuf olacaktır ve bu lütuf bütün
Hıristiyanlık ve Dünya tarafından büyük bir sevinçle karşılanacaktır”
14
.
Değişen politik durum Osmanlı Devleti tarafından da takip ediliyordu. Londra’daki Osmanlı
elçisi Musurus Paşa, İngiltere’nin dış siyasetteki değişikliğini hazırladığı bir raporunda; İngiliz
hükümetinin halka karşı koyamayacağını görerek Türkleri koruma konusunda tereddüt yaşadığını ve
yapılan suçlamaları yalanlamaktan çekindiğini, hatta ilk başlarda Bulgaristan olaylarının abartıldığını
söylerken şimdi halkın heyecanına katıldığını ve devletin aleyhine yapılan suçlamalara ortak olmaya
başladığını yazıyordu15
.
Musurus Paşa’nın açıkça ifade ettiği gibi, İngiliz hükümeti artık Osmanlı Devleti’ni koruma politikasını
tamamen bırakmış görünüyordu. Hatta Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilanı hiç şüphesiz
İngiltere’nin beklediği bir sonuçtu. Bu sonucun gecikmesi veya ortadan kaldırılması için hiçbir

12 Tersane Konferansı’nın kararlarını görüşmek üzere toplanan Şura’nın kararları için bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı,
“Tersane Konferansının Mukarreratı Hakkında Şura Mazbatası”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Dergisi, VI/9 (Mart 1954), s.123-137; ayrıca bkz. Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV, s.295-296.
13 British Documents on Foreign Affairs, Volume: III, s.262-263.
14 Arthur Tilney Basset, Gladstone’s Speeches, London 1916, s.503-504.
15 Cevdet Küçük, “Bulgar İhtilalinin (1876) İngiliz Kamuoyunda Uyandırdığı Tepki ve Bunun Osmanlı-İngiliz
İlişkilerine Tesiri”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, (8-9), 1979-1980, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi 1980, s.122.

müdahalede bulunmadı. Osmanlı Devleti’ni parçalamayı düşünen İgnatyev ile aynı düşünce ve aynı
planda hareket edildi.
SONUÇ
İngiltere, Osmanlı Devleti’ni destekleme politikasını 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra
değil önce terk etmiştir. İngiltere’nin bu tavrı, Rusya’ya tarafsızlık güvencesi vermesi Rusya’nın
Osmanlı Devleti’ne saldırmasına yol açmıştır. Dolayısıyla da Osmanlı-Rus Harbi, İngiltere’nin
politika değişikliğinin bir sonucu olmuştur. Osmanlı Devleti’nin savaşta büyük bir yenilgi
yaşayacağını zaten önceden tahmin eden İngiltere, savaştan azami kar elde edebilmek için Kıbrıs
Adası’nın kontrolünü 23 Mayıs 1878 tarihinde bir ültimatomla istemiştir. İngiltere’nin desteğine
ihtiyaç duyan Osmanlı Devleti ise bu isteğe karşı gelemeyerek Kıbrıs Adasını 4 Haziran ve 1 Temmuz
1878 tarihlerinde imzalanan anlaşmalarla yapılacak İngiliz yardımlarına karşılık İngiltere’ye bıraktı.
Bu tarihten sonra da İngiltere her fırsatta Osmanlı topraklarından pay alma savaşında ön planda yer
aldı.