İktidar Yapısında Tuğlamız Var mı?

İKTİDAR YAPISINDA TUĞLAMIZ VAR MI?
    Demokratik düzenlerde seçme seçilme hakkı olanların, bu haklarını diledikleri gibi kullanma özgürlükleri vardır. Olmalıdır!  Kimse kimseyi; bu ya da şu partiye neden oy verdin diye sorgulayamaz. Herkesin kendince geçerli nedenleri vardır. Herkes verdiği oyun, nelere neden olduğunu kendi öz eleştirisi içinde değerlendirir.
   Cahili çok olan toplumlarda geçerli olan seçim sistemi,  çoğunluğu esas alıyor ise, kesin başarılı sonuçlar beklememek gerekir. Hele bir de seçim sonuçlarına şaibe karıştıysa durum vahim bir hal alabilir.
    Doğru sistem, başarılı iktidar ülkenin  kaderini belirliyecektir. Bir de her birey, kendi oy hakkını kullanmadan önce iyi düşünmeli, bir oydan ne olacak dememelidir. Oylar tek tek birleşir güç olur, yaptırım olur. Her birimiz, verdiğimiz oyun sorumluluğunu  taşımalı sonuçları gözlemlemeliyiz. Çünkü oy çoğunluğu ile alınan her karar, sadece bizi değil, çevremizi ve geleceğimizi, gelecek kuşakları etkiler.  Oyumuzla alınan sonucu izler, iredelersek  en azından hatamızdan dönme şansımız olur. Garip bir şekilde; ailecek aynı partiyi  bilinçsizce desteklemenin, babadan oğula aktarılan parti sevdasını  sürdürmenin faturası ağırdır. Partilerin kadroları zaman içinde değişir, ilkelerinden sapmalar olabilir. Başarısız yönetimler başa geçer. Ayak oyunları ile yöneticilere çeşitli kumpaslar düzenlenmiş olabilir. Birey olarak biz bunları çok kez farketmeyiz. Her birimiz derin siyasetçi olmadığımıza göre; işin inceliklerini takip edemeyiz. Sadece aklımızın erdiği kadar dikkatli olmamız gerekir. Sonuçlara bakmamız gerekir. Bilgisine, deneyimine, kişiliğine güvendiğimiz  insanlarla bu konuları konuşmalıyız. Muhalefetin sesine de kulak vermeliyiz. Güvenilir kaynakların verilerini baz almalıyız. Eğitimin, ekonominin, dış ilişkilerimizin gidişatına bakmalıyız . Siyasilerin kullandıkları üslup  kalitesini görmeliyiz. Yapılan yanlışları kısa sürede unutmamalı, aksine daima hatırda tutmalıyız. Sosyal refah, iş dağılımı, gelir düzeyi ve adaletin işlemesi konusunda  akılcı olmalıyız.  Bireyleri ahlaklı olan toplumlarda ahlahsız yönetim ve yöneticiler barınamazlar. Biz rüşvet vermezsek, biz başkasının hakkına tecavüz etmezsek, adaleti biz korursak, biz hak ve hukuktan yana tavır alırsak; toplum  yücelir.
 Ne yazık ki; hava, su , toprak gibi, bilgi ve bilişim kirliğinin yanında siyasi kirlilik de her geçen gün artıyor. Hiç kimse ve hiçbir parti vazgeçilmez değildir. Ha bir de aldığı oy oranına göre; büyük parti küçük parti sıralamasına da aldanmamak gerekir. Küçük bildiğimiz partilerin, koalisyonlarda anahtar parti durumuna geldiğini, büyük partilerin karar mekanizmalarını zorladıklarını defalarca gördük , deneyimledik.  
   17 yıldır aynı büyük parti ve ortağı iktidarda. Şapkamızı önümüze alıp değerlendirme  yapmak için geç bile kaldık.  Muhalefet partilerine oy verenlerin en azından şikayet etme, sızlanma hakları var.
    Eğer  son 17  yıl içinde süre sürekli AKP' ye oy verip  dolaylı destek olsaydık; bugün alım gücümüzün düşüşünden, dövizin fırlamasından, işsizliğin artmasından, zaten sınırlı olan maddi gücümüze mültecilerin ortak olmasından, çocuğumuza istediğimiz eğitimi verememekten, evimize bir kilo et alamamaktan, evimizin ihtiyaçlarını karşılayamamaktan, yoksulluk sınırının altında yaşamaktan asla şikayet etmezdik.  Balkanların en büyük camilerine sahip olup bu camilerin ibadet saatlerinde boş kalmasından da  aile şiddetinin, enses ilişkilerin, tarikatların, cemaatlerin artmasından da şikayetimiz olmazdı. İkide bir dinimize ve aklımıza ters düşen açıklamaları es geçerdik.  Ezilen çiftçiye, kepenk indiren esnafa, mağdur emekliye, işçiye, memura acımazdık. Maden kazasında, veya tren kazasında canlarından olanlar için üzülmezdik. Cumartesi anneleri, SMA' lı çocukları için gözyaşı döken aileler umrumuzda  olmazdı. SGK dan ilacını alamayanlar, banka borcunu ödeyemeyenler, sorgusuz sualsiz tutuklu olarak mahkemeye çıkarılmayı bekleyenleri teğet geçerdik. Sipariş üzerine yaptığımız üç çocuğa, mama ve bez alamamak, okul ihtiyaçlarını karşılayamamak canımızı yakmazdı. Önemli koltuklarda oturanların  bindikleri lüks arabalar, yaşadıkları malikaneler, yatlar, katlar, çocuklarına yakınlarına sağladıkları imkanlar gözümüze  batmazdı. Çalma ,çırpma, yolsuzluk iddeaları bir kulağımızdan girer ötekinden çıkardı.
     Eğer 87 milyon insanın sorumluluğunu tek bir kişiye yükleyebildiysek. Ona inanıp güvendiysek. Uzaya gideceğimize, kendi arabamızı üreteceğimize , ekonomide çağ  atladığımıza inanıyor, orta doğu ve balkanların lideri olacağımızı, dövizin bir TL olacağını düşünüyorsak; onun isteği doğrultusunda üç çocuk yapıp elimizdeki dövizi TL ye çevirdiysek.  

Biz ağlayamayız! Halimizden şikayet edemeyiz! Konuşamayız, yazamayız! Hatta başımı kaldırıp kimsenin yüzüne, gözünün içine bakamayız!

Bu yapının temelinde bizim de bir tuğlamız vardır çünkü.
     Bütün bunların en azından bir kısmına itirazımız varsa; hatamızı görmüş anlamış olmamız gerekir. aynı çukura bir kez daha düşmeyiz!
            ULVİYE KARA AKCOŞ / 15-12-2021