Gerçekler

GERÇEKLER

 

Bilindiği üzere 24.Haziran seçimlerinden bu yana “Milliyetçi (!) ve dinci (!)” seçkinler can- ciğer kuzu sarması şeklinde ülkeyi idare etmeye çalışıyorlar. Aslında bu birliktelik daha eskilere dayanıyor. Ta ki Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesine kadar. Ama sonrasında her türlü hakaret ve söylemle sözde bitmiş görünen bu karmaşık ilişki AKP iktidarının sıkıştığı dönemde yeniden başlamıştır. Aslında sıkışan AKP hükümeti değil neo-liberal politikalardır. AKP sadece bu politikaların uygulayıcısıdır. Dolayısıyla “seçkin Milliyetçiler” her dönem olduğu gibi bu dönemde de neo-liberal politikaların uygulanmasına destek vermişlerdir.

Destekledikleri ekonomi politikalarının sorumluluğuyla yüzleşmek istemeyen bu kesim büyük bir masal uydurmuş durumdadır. Oysa 17 yıldır dağıtılan rantlar ve siyasi imtiyazların sonucu ortaya çıkan toplumsal huzursuzluk ve yoksulluğu, yeni hamasi söylemlerle kapatmaya çalışacak kadar çaresiz duruma düştüler. Artık öyle bir noktaya geldiler ki kendilerine oy vermeyen herkes terörist ve cehennemlik, oy verenler ise vatansever ve cennetlik.

Fiili olarak çok eskilere dayanan koalisyonun bu seçimlerde sıkıca sarıldığı “beka” söylemiyle yurttaşın içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlar birbiriyle örtüşmüyor. Dolayısıyla iktidardakiler halkın sorunlarına yabancılaştıkça hırçınlaşıyor. Ve halktan kendi uydurdukları masallara inanmalarını bekliyor. Oysa vatandaş iş, aş, toplumsal barış ve huzur temelindeki taleplerinin dikkate alınmasını bekliyor. Üç vakit önce AKP ile seçim pazarlığına giren, İYİ Parti’yi seçim dışı bırakmaya çalışan demokrasiyi bırakın, etik hiçbir ölçüye sığmayan ayak oyunlarıyla iktidarda ve mecliste kalmanın hesapları yapanlar Devlet’in “beka sorunu” görmüyordu.

Sözde “Milliyetçi” seçkinler bir kez olsun halkın gündemi için mücadele etmediler, edemediler. Her fırsatta vatan, millet, ezan hamaseti yapan bu seçkinler, “Kürt Açılımı”, “Kardeşlik Projesi”, “Akil Adamlar” ile başlayan Oslo görüşmeleri ve Dolmabahçe Mutabakatıyla sonlanan süreci yürütenlerle kol kola yürümekte bir sakınca görmediler. Çünkü siyasette “Dün dündür, bugün bu gündür.” Aslolan koltuklar ve kişilerin siyasi gelecekleridir. En önemlisi de siyaseten varlığınıza borçlu olduğunuz neo-liberal politikaların ağababalarıdır. Eğer böyle olmasaydı, geçimini sürdürebilmek için kölelik düzeninin bir tık üstünde çalışan yoksul işçi ve köylülerin, yarını için umut biriktiremeyen gençlerin, her gün başka bir ağızdan çıkan fetvalarla kadını toplumsal yaşamın dışına itmeye çalışan zihniyetin, toplumu ayrıştıran ve buyurgan bir yapıya bürünen söylemlerin karşısında olmaları gerekirdi. Gerçek milliyetçilik ve yurtseverlik bunu gerektirir. İçinde halkın olmadığı boş bir toprak parçası hiçbir milliyetçinin hayali olmamalı olamaz da.

İktidar güçleri gerçekleri olanca gücüyle çarpıtmaya çalışıyor. Bunun için tehdit ve şantajlara kadar varan yöntemleri kullanmaktan çekinmiyor. Bugün iktidar karşıtı güçleri saldırmalarının, tehdit ve şantaja varan hırçınlıklarının nedeni büyük yara aldıklarından ve bu durumun sürdürülemez olduğunu fark etmelerinden kaynaklanıyor. Kendi mahallelerinde bile iç çatışmalar ve huzursuzluk bitmiyor. Bugün yapılmak istenen yeni bir” öteki” yada yeni bir “terörist” yaratmak için bakkala manava çiftçiye saldırmıyorlar. “Kabataş’ta benim başörtülü bacımın üstünü işediler”, “Camide içki içtiler” “Ezanı protesto ettiler” hikayeleri sadece kandırılmak için söylenen yalanlar.

Bu yalanlar söylenirken neler oluyor?

Danışmanlığını Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’nin yaptığı McCain şirketinin sıfır gümrükle patates ithalatının önü açılıyor. Bugün itibariyle Varlık Fonunda bulunan THY, TCDD, ASELSAN, BORSA İSTANBUL, ÇAYKUR, HALKBANK, ZİRAAT BANKASI, MADEN İŞLETMELERİ VE KAMU ARAZİLERİ satışa çıkarıldı. Ne diyelim? Hayırlı işler.

Satın alınmış kalemler ve ekran maymunlarının yetersiz kaldığı durumlarda devletin yüksek menfaatleri devreye girerek iddianameler imdada yetişiyor. Mahkemeler Cumhuriyet tarihi boyunca devlet şahsiyetlerine hakaretten herhalde hiç bu kadar meşgul olmamıştır. Uydurma deliller, linç kampanyaları ile toplum suskunluk sarmalına sokulmuştur. Tanzim Satış kuyrukları bile bir başarı gibi lanse edilmektedir.

Neo-liberal politikaların uygulayıcıları sahip oldukları bütün şiddet ve yıldırma araçlarını bize dayattıkları masallara inanmamız için insafsızca kullanıyor. Sürgünler, işten çıkarmalar, linç kampanyaları, hedef göstermeler…Fakat unutulmamalı ki “gerçek” her zaman iktidar olmasa bile haklılığını hiçbir zaman kaybetmez.

Ne yaparsanız yapın “gerçekleri” değiştiremez yok edemezsiniz. Bu toprakların tarihsel geçmişi , egemen güçlerin yalan ve çarpıtmalarına rağmen, baskı ve tehdide rağmen en zor koşullarda bile gerçeği savunacak kararlılıktadır.

13-03-2019  BANDIRMA