Eksik Sermaye Birikimi İle Kalkınamama Modeli

EKSİK SERMAYE BİRİKİMİ İLE KALKINAMAMA MODELİ

Asgari ücretin belirlenmeye çalışıldığı bugünlerde, fiyatlar ışık hızıyla ücretlerin etrafında tur atmakta, ücretleri adeta “kara deliğe” gömmektedir. Açlık sınırı 7.785 TL; yoksulluk sınırı 25.365 TL olan ülkemizde, asgari ücreti ne seviyede belirlerseniz belirleyiniz, etkisi bir-iki ay ancak sürmektedir. Senede bir kez belirlenen asgari ücret, artık 6 ayda bir revize edilmektedir. Tıpkı Hükümetin ek bütçe belirlemesi gibi ücretler belirlenmekte ve asgari ücret, ortalama ücret seviyesine indirgenmektedir. Bunun en belirgin sebebi; sermaye birikiminin yetersiz bakiye vermesi ve üretim artışına ağırlık verilememesidir.

Eksik sermaye birikimi, kapitalist üretim sisteminde, toplumların geri kalmışlık nedenlerinin başında gelmektedir. Sermaye birikimine yönelememiş toplumlar, hele hele üretken sermaye dediğimiz sanayi sermayesini öncelikli kılamamış uluslar, rant ekonomisi ve servet birikimine yönelmek zorunda kalmaktadırlar. Üretim için gereken sermaye birikimini de ya dışarıdan borçlanmak suretiyle temin etmekte, ya da yabancı sermayenin gelip ülkeye yatırım yapmasını beklemektedirler.

Gelişmekte olan ülkeler diye adlandırılan ve gelişmişlik seviyesine bir türlü geçemeyen bu tür ulusal ekonomiler, dünya pazarından nasibini alamadan varlığını sürdürmekte ve yoksulluk bataklığında debelenip durmaktadır…

Kapitalist sistemin en zayıf halkaları olan ve çoğunluğu teşkil eden bu tür sanayileşememiş ülkelerde - periferi ülkelerde - gelir dağılımı, felaket boyutunda bozuktur, üretim ve verimlilik oranı düşüktür, sermayenin organik bileşimi düşüktür, asgari ücret düşüktür, tüketim oranları düşüktür. Buna karşılık, kredi kart borçluluğu yüksektir, enflasyon oranı yüksektir, fiyat artışları ile ücretler arasında kapanması mümkün olmayan bir makas bulunmaktadır.

Başta geçim araçları olmak üzere, her türlü meta fiyatları sürekli olarak artmaktadır. Servet sahipleri kira gelirleri ile geçimini sağladıkları için, yani ülke ekonomisi rant ekonomisine dönüştüğü için, inşaat sektörü üzerinden büyüme kaydedildiği için ev kiraları ve dükkân kiraları artmaktadır. Isınma giderleri artmaktadır. Ulaşım giderleri artmaktadır. İletişim giderleri artmaktadır. Eğitim giderleri artmaktadır. Sağlık harcamaları artmaktadır. Dar ve sabit gelirliye yaşam şansı tanımayan, hayatı zindan eden koşullar her geçen gün katlanarak büyümektedir. Buna karşılık, tasarruf oranları olabildiğince düşüktür.

Çalışan nüfusun yarıdan fazlası asgari ücretle geçimini sağlarken, nasıl tasarruf edebilsin de konut sahibi olsun ki? Tasarruflarını bankada biriktirsin, ya da hisse senedi, tahvil alarak üretken sermayeden pay kapabilsin ki? Oysa çalışanların refah paylarının yüksek olduğu ekonomilerde tasarrufların üretime yönelmeleri demek yeni iş sahalarının açılması, fabrikaların kurulması demektir, istihdam artışı demektir. Tasarruf oranları yüksek olmalıdır ki sanayileşme sürdürülebilsin. Üretim ekonomisi büyüsün.

Tasarrufların para sermayeye dönüşmesi demek, para sermaye ile üretim araçları, makineler, hammadde temin edilmesi demektir, emek-gücü satın alınarak üretimin başlaması demektir. Kısacası fabrikaların, atölyelerin kurulması ve metaların üretilmesi demektir.

Üretimi başlatan para sermeye, üretim sürecinde elde edilen metalar sayesinde meta sermayeye dönüşür ve fabrikadan çıkıp piyasaya sürülen ürünlerin, metaların dolaşım süreci başlar. Böylece tüketime sunulan metalar satın alınmak suretiyle yeniden para sermayeye dönüşür, ama bu sermaye, başlangıçtaki para sermayenin artı değer eklenmiş, kar eklenmiş, dolayısıyla fazlalaşmış halidir. Üretim döngüsünün –çevriminin- sayesinde sermaye büyümüştür, büyümüş olarak yeniden üretime başlar ve yeni bir üretim çevrimi ile yeni artı-değerler elde edilir.

Sermaye birikiminin sürdürülebilirliği için sanayinin çarklarının dönmesi gerekir. Çarkların dönebilmesi için üretilen metaların tüketilebilmesi gerekir. Tüketim için çalışan nüfusun gelir seviyelerinin artması gerekir. Gelir seviyesinin artması demek tasarruf edebilme oranının artması ve bu tasarrufların menkul değerler vasıtasıyla, ya da bankaların aracılığıyla sanayi sermeyesine eklemlenmesi, üretime yeni kan pompalanarak dolaşımın hızlanması demektir.

Menkul değerler denilen; para, altın ve kıymetli kâğıtlar, yastık altında, çekmecelerde, kasalarda muhafaza edilebileceği gibi, banka kasalarında, mevduat hesaplarında da tutulabilir. Bu servet birikimi, eğer yastık altı birikim ise, bunun ekonomiye katkı sağlaması hiç beklenemez. Ancak, tahvil, hisse senedi ya da bono alımına yönelmiş olan birikimler de, tıpkı bankaya yatırılmış servet gibi, para sermayeye dönüşerek ekonomik döngüye karışmış olur.

Servet birikimi, ya da tasarruflar ev almaya, dükkân, otomobil, arsa, tarla almaya yönelirse, bunun adı taşınamaz denilen gayrimenkule yatırım yapmak olur ki, üretken sermayeye katkısı, ancak inşaat sektörüne ya da otomobil fabrikalarına tüketim boyutunda gerçekleşmiş olur. Konut da, otomobil de netice itibariyle özel tüketim mallarına girmektedir. Servet birikimine önem veren insan topluluklarında, yat almak, kat almak, lüks binek araçları almak gibi gayrimenkule yatırım yapmak öncelikli olduğundan, sanayileşme kör- topal biçimde ilerlemektedir. Oysa kalkınmış uluslar, istihdamı arttırmak için tasarruflarını, lüks tüketime değil, gayrimenkul gibi rant-kira- getirisine değil, sanayi sermayesine yönlendirmektedir. Kalkınmak, tasarruflarla birlikte, her türlü birikmiş servetin, üretken sermayeye dönüşümüyle mümkün olmaktadır.

Üretken sermaye, teknolojinin getirisi olan yeni makinelerle ve işçilerin verim artışına yol açan yüksek ücret artışları ile çevrimlerini sürdürebilir.

Eğer ki meta üreten fabrikalarınız yoksa; sebze, meyve, tahıl, bakliyat üreten topraklarınız yoksa; küçükbaş, büyükbaş hayvancılığınız yoksa; kısacası toplumsal gereksinimlerinizi diğer uluslardan satın aldıklarınızla karşılamak zorunda kalıyorsanız, dünya pazarında satıcı değil, alıcı konumundasınız demektir. Bu yöntemle, ekonomiyi taşıma suyla döndürmeye çalışmaktan ve de insanları ucuz emek-gücü olarak pazarlamaktan ve de geri kalmış bir ülke konumunda bulunmaktan kurtulamazsınız…

Sedat Pamuk, 21.12.2022, İzmir